Konu Başlığı: İsrailoğulları ve Diğer Peygaberlerin Mücadelesi Gönderen: Ekvan üzerinde 24 Eylül 2011, 09:05:07 Hz. Musa'dan Sonra İsrailoğulları ve Diğer Peygaberlerin Mücadelesi Musa (a.s)'dan sonra Tahıt, Hz. Davud ve Hz. Süleyman İsrailoğullarına üç ayrı hükümdar olarak görev yaptılar. Bu hükümdarlar, Musa (a.s)'ın bıraktığı yerden devam ettiler ve Filistin bölgesine tamamen hakim oldular. Allah yolunda savaşalım, demişlerdi. Allahu Teala da kendilerine Talut'u kumandan tayin etmişti. Azgın düşmanları Calut ve ordusuyla karşılaşmış ve bu çarpışmada Davud (a.s), Calud'u öldürmüştü. O sırada Davud henüz gençti. İşte savaştan sonra Davud (a.s)'ın yıldızı parlamış, nihayet yönetimi ele almış, şevket ve saltanat sahibi olmuştu. Fakat bütün bunlara rağmen daima Rabbine yönelir, ibadet, itaat, zikir ve istiğfarla meşgul olurdu. Allahu Teala Davud (a.s)'a peygamberlik ve hükümranlığın yanı sıra zikreden bir kalp, gayet tatlı bir ses vermişti. Bununla birlikte dağlar kendisiyle birlikte teşbih ediyor, kuşlar başucunda toplanıp onunla birlikte yüce Allah'ı tenzih ediyorlardı: "Doğrusu biz, akşam sabah onunla beraber teşbih eden dağları, kuşları da toplu halde onun emri altına vermiştik. Her biri ona yönelmekteydi." [91] Yüce Allah, Davud kuluna bu özelliği bahşetmiş, kendi ile beraber sabah akşam teşbih eden dağlan ona müsahhar kılmıştır. Kuşları da yanında toplayıp teşbih ve terennümlerine katılarak Zatım zikrettirmiştir. Şüphesiz bu, hükümranlık ve saltanatın üstünde peygamberlik ve has kulluk mertebeleriyle birlikte verilen bir ilahî bağıştır. "Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve kesin hüküm verme selahiyeti vermiştik. [92] Yüce Allah, Davud (a.s)'a verdiği bunca nimetlerin yanısıra bir de ona oğlu Süleyman'ı ihsan etmişti: "Biz Davud'a Süleymanı verdik. O ne güzel bir kuldu. Doğrusu o daima Allah'a yönelirdi.” [93] Yüce Allah, Süleyman (a.s)'a da katından yüksek bir-makam ve güzel bir istikbal vererek dünyayı emrine münhasır kılmıştı: "Bunun üzerine biz de istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun emri altına verdik." [94] İsrailoğulları uzun süre Hz. Davud ve oğlu Süleymanın hükümranlıkları altında yaşadılar. Hz. Süleymandan sonra tekrar maddiyata döndüler. Kısır çekişmeler ve kavgalar Filistin Devleti'nin ikiye bölünmesine yol açtı. Daha sonra İsrail Devleti'nin hükümdar ve yöneticileri ile hakim sınıfı, çevrelerinin dinsizlik, şirk ve ahlaksızlığından en çok etkilenenler oldu. Dinsizlik ve şirk her tarafta kol gezince, İlyas ile El Yas'a, kötülüğün, ahlaksızlık ve şirkin önüne geçmeye çalıştılarsa da başaramadılar. İsrailoğullarında maddi ve manevi çöküş, kölelik, cehalet, fakirlik ve eziklik etkilerini hissettirince, bu millette azim, mukavemet ve kararlılık diye bir şey kalmadı. İsrailoğulları giderek pasifliğe ve hareketsizliğe düştüler. Evham, hurafeler, sihir ve batıl itikatlarla esir oldular. Tembellik ve pasiflik yüzünden artık çalışmayı bir tarafa bırakmış, sırf büyü ve üfürüklerle işlerini yürütmeye çalışıyorlardı. Tam bu sıralarda şeytanlar da ekmeklerine yağ sürdüler. Ve Hz. Süleyman'ın kocaman imparatorluğunun sihir ve büyü üzerine kurulduğunu iddia etmeye başladılar. Bu sihir ve diğer gizli kuvvetleri kendilerine devredeceklerini de vaadettiler. İsrailoğulları da sanki tam bu fırsatı bekliyorlarmış gibi şeytanlara hücum ettiler ve onlardan bu sihir vü büyüyü elde etmeye çalıştılar. Artık onlan ne Allah'ın kelamı ne de peygamberlerin ikazları ilgilendiriyordu. Bu canilik toplumda en çok revaçta olan şey; bir kişinin, başka birinin karısını kendisine aşık yapmayı temin etmek üzere sihir ve muska yapmasıydı. Bu davranış, ahlak bozukluğunun en canlı örneğidir. Bu derece vahşileşmiş İsrailoğulları arasında Üzeyir (a.s)'ı görmekteyiz. Babil imparatorluğunun çöküşünden sonra İran imparatoru Hüsrev, Babil'i fethetti ve İsrail oğullarına yeniden özerklik tanıdı. Üzeyir (a.s), bu emir ve fermandan güç alarak İsrailoğullarının yeniden güçlenmesine, kuvvet ve kudret kazanmasına büyük katkıda bulundu. Üzeyr (a.s), Yahudi milletinin [95] iyi ve dürüst kişileriyle en iyi beyin tabakasını bir araya getirerek güçlü bir-düzen kurdu. Arada Tevratında bulunduğu İncilin beş cildini hazırlattı. Yahudilerin eğitimi için önemli müesseler meydana getirdi. Kanunlarını toplayarak herkesin istifadesine sundu. Böylece İsrailoğulların şirk ve çirkeften kurtarmak, sağlam bir ahlaka kavuşturmak için önemli adımlar attı. Yahudilerin evlendikleri bütün müşrik kadınların kocalarından boşanmalarını sağladı. Kısacası, İsrailoğulları, yeniden Allah'a yönelmeye ve O'na ibadet ve itaat etmeye başladılar. İsrailoğulları daha sonra Yunan uygarlık ve kültürüyle karşı karşıya gelmiş ve bu kültürün etkisinde kalmışlardı. Ancak bir kısmı, kendi medeniyet ve kültürüne sıkı sıkıya bağlı kalarak Yunanlılara taviz vermemişlerdi. Daha sonra Yahudiler çeşitli gurup ve kabilelere bölündüler. Roma imparatorluğunun uygarlık ve kütürleriyle de tanıştılar, onlardan da etkilendiler. Fakat Roma İmparatorluğuna bağlı olarak valilik görevinde bulunan meşhur yahudi Herod, iktidara sahip olduktan sonra çeşitli ön tedbirler ve izlediği dirayetli siyaset sayesinde Yahudi devletinin sınırlarını eşi görülmemiş bir şekilde genişletti. Ancak Yahudilerde din, ahlak ve maneviyat adına pek bir şey kalmamışa. İsrailoğulları yüz yıllardan beri Allah'a itaatsizlik etmiş, sürekli ikaz ve tenbihlere rağmen hareket ve davranışlarında pek bir değişiklik göstermemiştirdi. Hatta, kendilerini doğru yola getirmek üzere Allah tarafından gönderilen bir kaç peygamberi de öldürmüş, onlara doğruları getirenlere karşı çıkarak kinlerini sürdürmüşlerdi. Ama bütün bunlara rağmen Allah Teala yine de onları peygambersiz bırakmıyordu. En son Hz. İsa ve Hz. Yahya gibi iki mümtaz peygamber kendilerine gönderildiği halde onlar, bu fırsatı da kaçırarak delalet ve sapıklılarında ısrarla durmuşlardı. Bu adi insanlar, bu peygamberlerin davetini reddetmekle de kalmayıp ikisini de ölüme mahkum ettiler. Bu sebeple Yüce Allah Yahudilerin, ebediyete kadar lanetlenmiş bir millet olarak kalmasını istedi.[96] [91] Sad: 38/18-19. [92] Sad: 38/20; Fizilal'il-Kur'an; c.12, s.381. [93] Sad: 38/30. [94] Sad: 38/36-38. [95] Yahudi kavramı, İsrailoğulları ikiye bölünürken ikinci gurubun yerleşmiş olduğu "Yahudiye" kentinden alınmış bir isimdir. Başkenti de Kudüs'tü. [96] Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi; c.l. Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 73-76. |