Konu Başlığı: İsa ın İsrailoğullarıyla Olan Mücadelesi Gönderen: Ekvan üzerinde 24 Eylül 2011, 09:03:36 İsa (a.s) 'ın İsrailoğullarıyla Olan Mücadelesi Defalarca nebi ve resullerin çağrısına muhatab olan, defalarca yükselip alçalan İsrailoğulları, şimdi de İsa (a.s)'ın çağrısına kulak vereceklerdi. Ama ne yazık ki onlar da hep ataları gibi dinleyici olmuş ve neticede bağnaz bir anlayışla reddetmeye kalkışmışlardı. İsariloğullarının Rabbani çağrıya ille karşı çıkışlan ve ilk ihtilaftan, temiz ve iffetli olan annesi Meryem Hatun ile başladı. Onlar her alışageldikleri, maddi tecrübeler, zahiri sebepler, birtakım adet ve gelenekleriyle olaylara yaklaşımda bulunuyorlardı. Onlar bundan da öte, kendi yaratılışlarına ve dolayısıyla Adem'in yaratılışına bakmaksızın hükümde bulunuyorlardı ki bu büyük bir yanılgıydı. Yüce Allah'ın İsa (a.s)'i babasız olarak yaratması, Adem (a.s)'ı topraktan var etmesi, O'nun her şeye gücünü yettiğini ispatlayan sadece bir sırrıdır. Çamurdan yaratılana nasıl hayat bahşetmişse, babasız yarattığına da o şekilde hayat bahsetmiştir. O halde herhangi bir olayı bilmeyişimiz veya aklımızın almayışı, o konuyu inkar etmeyi gerektirmez. İşte bugün materyalist kafalıların düşündüğü, İsrailoğullarının düşündüğünün aynısıdır. Olaylara onlar gibi hep maddeci gizle bakmakta ve bu nedenle hep yanılmaktalar. Bu olayda (Hz. İsa'nın doğuşunda) İsrailoğullarının ve tüm insanlığın algılaması gereken husus, sırlarla dolu olan hayatın varlığından haberdar olmalarıdır. Her ne kadar insanlık bu sırrın tabiatını anlamıyor, Allah'ın ölü maddelere hayat veren gücünün keyfiyetini idrak edemiyorsa da... Bu kısa izahattan sonra şimdi yönümüzü Allah'ın çağrısına çevirelim de bu konudaki hüccetleri dinleyelim: "Melekler demişti ki, Ey Meryem Allah kendisinden bir kelimeyi sana müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa Mesihtir. Dünyada ve ahirette şanı yücedir. Allah'a yakın kılınanlardandır. Beşikte ve yetişkinlik halinde insanlarla konuşacaktır ve salihlerdendir. Meryem dedi ki: Ey Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olabilir?' Allah dilediğini öyle yaratır ve bir şeyin olmasını isterse ona 'ol' der o da oluverir. Ona kitabı, hikmeti, Tevrati ve İncili öğretecek, onu İsrailoğullarına peygamber olarak gönderecek ve onlara diyecektir ki: 'ben size Rabbinizden bir ayet getirdim. Ben size çamurdan kuş gibi bir şey yapıp ona üfleyeceğim de Allah'ın izniyle hemen kuş olacak. Anadan doğma körleri ve abraşı iyi edeceğim. Allah'ın izniyle ölüleri dirilteceğim. Eğer iman edenlerden iseniz elbette bundan sizin için delil vardır. Benden önce gelen Tevrati tasdik ederek, size yasak edilenlerin bir kısmını helal kılmak üzere size Rabinizden ayet getirdim. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Şüphe yok ki Allah, benim de sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. Doğrusu yol işte budur." [97] "(Ve demiştik ki): İncil ehli Allah'ın indirdiği indideki hükümlerle hüküm versin. Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar fasıkların (kafirlerin) tâ kendileridir." [98] Bu ayetlerin izahında Hz. İsa'nın doğuşunu, babasız olarak dünyaya gelişinin Elmalılı Hamdi Yazır şöyle izah ediyor: "Allah'ın müteşabih bir kelimesi olan İsa'yı muhkem asıllarla ile izah, ilmi imana bağlayan bu muhkem ayetin sebeb-i nüzulü; Necran'dan gelen Hıristiyan murahhas heyetinin huzuru-i risaletteki mübaheseleri olduğundan müfessirler müttefiktirler. Binaenaleyh bu ayet önce nassan ibaresi ile Hırisitiyanlara, ikinci olarak işaretle Yuhadi vesaireye cevaptır. Necran heyeti demişlerdir ki, madem ki İsa'nın beşerden bir babası olmadığı müsellemdir, o halde Allah olması lazım gelir. Şimdi bunlara karşı buyuruluyor ki: İsa'nın ve tasdik ettiği bilimum peygamberlerin getirdiği ilahi kitaplar ve ezcümle Tevrat ve İncil mucibince Hz. Adem'in beşerden bir babası olmadığı malum ve müsellemdir. Halbuki bütün bunların şehadetiyle Adem ne Allah'tır, ne de O'nun oğludur. İşte İsa da tıpkı onun gibi ne Allah, ne de O'nun oğludur. Allah İsa'nın babası değil, yaratanı ve Rabbıdır. İsa ancak Meryem'in oğludur. Hak budur. Bunun hilafı Tevrat ve İncili ve İsa'yı dahi tekzibdir." [99] İsa Mesih, İsrailoğullarına bir çok mucizeler gösterdiği halde bu mucizelerin sahibi Allah olduğunu, O'nun eşsiz gücüyle meydana getirdiğini, mucizelerin kendi peygamberliğine bir alâmet olduğunu açık seçik ilan edip teşhir ettiği halde onlar yine imana yanaşmadılar, küfür ve inatlarında ısrar ettiler. Bütün banlara rağmen İsa (a.s), davasından vazgeçmiyordu: "Onların inkarlarım hissedince 'Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir?" dedi. Havariler: 'Biziz Allah'ın yardımcıları, Allah'a iman ettik, sen de şahid ol ki biz müslümanlardanız. Ey Rabbimiz, indirdiğine iman ettik ve Râsulünün ardınca gittik. Bizi şahit olanlarla birlikte yaz." [100] Havariler, İsa (a.s)'in yardım isteğine anında cevap vermiş, Allah'ın yolunda yardım için, içtimaî nizamı gerçekleştirmeye yardım için derhal ileri atılmışlardı. Her davetçinin (Hz. İsa gibi) mutlaka yardımcılara ihtiyacı vardır. Nitekim Rasullullah da hacc mevsiminde hicretten önce şöyle demişti: "Rabbimin sözünü tebliğde bana yardım edecek kimdir? Muhakkak ki Kureyş, Rabbimin sözünü tebliğ etmemi engelliyor." Nihayet Ensar'ı buldu. Resullullah'ı korumak için söz verdiler. Rasulullah da onlarla anlaşarak Medine'ye hicret etmişti. Havariler İsa (a.s)'a yardım etmek istediklerinde, İsrailoğulları İsa'yı öldürmek ve onu asmak istemişlerdi. Bu davranışlarından önce de onu zamanın kralına şikayet ederek şöyle demişlerdi: 'Biri çıkmış, insanları saptırıyor, krala itaatten alıkoyuyor, tebayı parçalıyor, aralarına nifak sokuyor. Baba ile evladın aralarına giriyor'. Hatta kötü bir kadının oğlu olduğunu bile söylemekten çekinmediler. Böylece kralı İsa (a.s)'ın aleyhine tahrik ettiler. Kral da onu yakalatarak öldürmek istemiş, ancak onun yerine ona benzeyen birini yakalayarak asmıştı. Böylece Allah elçisini onlara öldürtmeyerek katına almıştı. Onları da haşre kadar lenetlemiş bir horluk ve bir aşağılık içinde terketmiştir. [101] İşte bu sebeple yüce Allah: 'Hile yaptılar, Allah da onları cezalandırdı ve Allah hile yapanların cezasını en iyi verendir. Hani Allah demişti ki: 'Ey İsa, seni öldürecek olan benim. Seni kendime yükseltip kaldıracak, sen kafirlerin içinden tertemiz çıkaracak ve sana tabi olmaları için kıyamet gününe kadar küfredenlerden üstün tutacak da benim. Sonra dönüşünüz yalnız bana'dır. Ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda ben hükmedeceğim." [102] Yine bu konuda başka bir ayette yüce Allah şöyle buyurur: "Yahudilerin inkar etmeleri ve Meryem'e iftirada bulunmalarından ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük demelerinden onları lanetledik, rahmetimizden kovduk. Oysa onu öldürmediler ve asamadılar. Ancak kendilerine bir benzetme yapıldı. Esasen İsa katli konusunda kendileri de ihtilafa düşüp kesin bir şüphe içindedirler. Onların bu öldürme hadisesine ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Onu gerçekten öldürmemişlerdi. Doğrusu onu Allah yükseltip himayesine almıştır. Allah, azizdir, hükmünde hikmet sahibidir." [103] Yahudiler Hz. İsa'yı öldürmek istemekle ilk defa bir peygamberi öldürmek istemiyorlardı. Daha önce de birkaç peygamber öldürmüşlerdi. Onlar böyle vahşi olaylara daha önceden tanık olmuşlardı. Onun için de 'Hemen onu yakalayın ve asın' dediler. Ama Yüce Allah, İsa (a.s)'ı onlardan en güzel bir şekilde korudu. O hilebazların bütün hile ve tuzaklarını iptal ederek sınırsız iradesini tahakkuk ettirdi. İsa Mesih, daha sonra Yahudi ve Hıristiyanlar arasında tartışmalarda ifrat ve tefrit noktalarına çekilecek ve yüryüzüne inişi konusunda birçok mezhepler bir çok tartışmalara gireceklerdir (Halbuki ölümü dirimi, yeryüzüne inecek mi' inmeyecek mi, ne zaman ve nerede inecek, gibi sorulara Allah'ın kitabında kesin bir açıklık getirilmemiştir). [104] Böylece ehli kitap, Yahudi ve Hıristiyan olmak üzere iki büyük millet olarak hüküm sürecektir. ' Hıristiyanlık, Hz. İsa'ya inanan havarilerden oluşuyor ilk defa. Aslında Kur'anın ifadesine göre, havariler, Hıristiyan olan değildi. Onlar saf ve temiz müslümanlardı. Ancak daha sonralan İslam'dan feragat ederek Hıristiyanlık adı altında yeni bir din teşekkül ettiler. Hıristiyanlık dinini ilk kez kullanmaya başlayan (M. S. 43-44) Antakyalı müşrikler oldu. Aziz Paul ve Barnabas Antakya yöresine gelip dinlerini yaymak istediklerinde, kendilerine karşı çıkan müşrikler onlara alaylı bir şekilde Mesihî anlamına gelen Hıristiyan dediler. Daha sonra bu isim yaygınlık kazandı ve o günden itibaren geçerli oldu. Ancak Kitabı Kerimde Hz. İsa'ya tabi olanlara hiç bir zaman Hıristiyan denilmemiştir. Aksine onlara 'Nasara' yani 'yardımcılar' adı verilmiştir. [105] Nasara yani Hz. İsa (a.s)'in yardımcıları, onun göğe kaldırılmasından sonra çeşitli fırkalara ayrıldılar. Kimileri inkar etmeye kalkarken, kimileri de onu Allah'ın oğlu, hatta daha da ileri götürerek 'Allah' ilan ettiler. Kur'an-ı Mübin onların küfürlerini şöyle açıklıyor: "Şüphesiz ki Allah, Meryemin oğlu Mesih'tir." diyenler kafir olmuşlardır. Halbuki İsa şöyle demişti: 'Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, ona Allah cennetini haram kılmıştır. Ve barınacağı yer de cehennemdir. Zalimlerin hiç bir yardımcısı yoktur." [106] Yine başak ayette de şöyle buyuruluyor: "Yahudiler, 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler. Hirisitiyanlar da 'Mesih (İsa) Allah'ın oğludur' dediler. Bu onların ağızlarıyla uydurdukları sözleridir. Ki daha önce küfredenlerin sözlerine benzer. Allah onları kahrettsin, haktan batıla nasıl çevriliyorlar. Onlar alimlerini ve rahiplerini Allah'tan başka Rabler edindiler. Meryemin oğlu Mesih'i de... Halbuki onlar da tek olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların ortak koştuğu şeylerden tamamen münezzehtir." [107] İsa (a.s) hakkında böyle fırkalara aynlan İsrailoğulları, yaklaşık üçyüz sene bu hal üzere devam ettiler. Nihayet Konstantin adında bir Yunan kralı Hıristiyan dinine girdi. Onun bir filozof olduğu ve Hıristiyanlığı bozmak için bu dine girdiği söylendiği gibi, bilgisizliğinden de bu dine girdiği söylenir. Şu kadan var ki Konstantin, Mesih'in getirdiği dini değiştirip tahrif etti. Arttırmalar, eksilmeler-yaptı. Bu din için yeni kanunlar koydu ve büyük emaneti (papalığı) (ki aslında aşağılık ve bir hainlik idi) ilk defa ortaya çıkardı. Onun zamanında domuz eti helal sayıldı ve namazı da doğuya doğru kılmaya başladılar. Kiliseleri resimlerle süslediler ve Mesih'in işlediğini zannettikleri bir günah sebebiyle orucu on gün artırdılar. Böylece Mesih'in dini Konstantinin dini oldu. Bunun yanı sıra Konstantin, oniki binden fazla kilise, manastır ve ibadet yeri yaptırdı. Kendi adıyla bilinen şehri kurdu ve kraliyet ailesini yeni dine soktu. Hıristiyanlar, Hz. İsa'dan sonra sadece tevhid mefhumunu zedelemekle karmadılar. Bir çeşit putperestliğe de başladılar ki azizlere, evliyalara, havarilere, rahiplere ve mezarlara tapmaya başladılar. Kiliselere Hz. İsa, Hz. Meryem, Havariler ve hurilerin putları yerleştirildi. M.S. 431 yılında Papa kurulu bir araya gelerek Hz. İsa'nın uluhiyetini ve Hz. Meryem'in 'Tanrının anası' olduğu akidesini resmen kabul ettiler. Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın dinini ve kitabını bu şekilde tahrif ettiler. Yahudiler de Hz. Musa'nın dinini ve kitabını tahrif etmişlerdi. Hatta Hz. Musa'nın bu konuda İsrailoğullarına talimatı ve nasihati olduğu halde, Yahudi alimleri bunu ciddiye almadılar, heva ve heveslerine göre tevil ve tefsir ettiler. Uygun bulduklarını kattılar, uygun bulmadıklarını da çıkarttılar. Bütün bu tahribattan sonra yine de bu 'Allah'ın kitabidir' dediler. Böylece her filozofun, her kelamcının, her fakihin içtihadı, düşüncesi ve katması mukaddes kitaplar külliyatına girdi. Durum daha da öteye götürülerek, 'bu yeni dine inanmamak, insanı dinden çıkarır' şeklinde telakki edildi. Evet, bugün Tevrat ve İncil diye bilinen kutsal kitaplarda Allah'ın göndermiş oluduğu ibareleri bulmak zordur. Bu bölüm ve ibarelere din adamları, rahip, papaz, kahin ve müfessirlerin, söz, hikaye, vaaz ve telkinleri sokulmuş, bu yeni dinlerin iskeletini bu tahribatlar oluşturmuştur. Şimdi bu noktadan hareketle günümüzün İslam anlayışına kısaca bir nazar edelim. Hz. Musa ve Hz. İsa'ya tabi olduklarını sananlar nasıl ki onların dinlerini tahrif ettilerse, bu gün de benzerini, Hz. Muhammed'e bağlı olduğunu sananlar yapmaktadılar. Onlar dün nasıl dinlerini değiştirip müşrik bir sistem getirdilerse, bugünküler de onların âlâsını yapmaktadırlar. Allah'ın şeriatını hayattan uzaklaştınp, onunu yerine cahiliye hükmünü ikame edenler, kendi heva ve hevesini veya başkalarının isteklerini Allah'ın dininin üstüne çıkaranlar halen Allah Resulüne bağlı olduklarını rahatlıkla söyleyebilmektediler. Ehli kitab dinlerini hurafe ve efsaneler ile renklenip batıl itikadları nasıl sahneledi ise, Hz. Muhammed'in o yegane İslam dini de maalesef yıllar sonra bid'at ve hurafelerle, efsane ve masallarla, felsefe ve tasavvufla, Hint, İran, Yunan ve Roma kültür ve mitolojisiyle yeni bir şekle sokuldu. Bütün bu tahrifata rağmen, buna halen 'Allah'ın dini' (İslam) demektedirler. Allah, kendi dinini en iyi bilendir.[108] [97] Âl-i Îmran: 3/45-51. [98] Maide: 5/46. [99] Hak Dini Kur'an Dili; c. 2, s. 1119-1120. [100] Âl-i Îmran: 3/52-53. [101] İbni Kesir; c.4, s. 1257-58. [102] Âl-i Îmran: 3/54-55. [103] Nisa: 4/156-158. [104] Bu konuyu merak edenler, İmam Buhari'nin Enbiya bölümündeki hadislere ve İbni Kesir'den Nisa suresinin 155. ayetinin tefsirine bakabilirler. [105] Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi; c.l, s.544. [106] Maide: 5/72. [107] Tevbe: 9/30-31. [108] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 76-84. |