๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslami Hareketin Tarihi Seyri => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 24 Eylül 2011, 09:01:55



Konu Başlığı: HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE İSLAMÎ HAREKET
Gönderen: Ekvan üzerinde 24 Eylül 2011, 09:01:55
2. HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE İSLAMÎ HAREKET


Allah'ın son Rasulü döneminde İslamî hareketi tahlil etmeden önce, uzun zaman peygamberin mesajından mahrum kalmış dünyanın konumuna genel bir yaklaşımda bulunmak gerekir.

Allah Rasulü geleceği sıra dünya bir çok çetin sorun­larla karşı karşıya kalmıştı. Birçok dinî, ahlakî, medenî, hukukî, sosyal, ekonomik, siyasî ve kültürel problemler çözüm bekliyordu. Ortada Roma, Hind, İran ve Yunan gi­bi imparatorlukların sömürgeciliği mevcuttu. Bu impara­torluklar dünyayı adeta bölüşmüşlerdi aralarında. Bu yüz­den dünyada yoksulluk, sefalet, anarşi, başıboşluk, ceha­let, sapıklık, ahlaki bozukluk ve iç savaşlar almış yürümüştü. Günümüzde olduğu gibi o gün de Yahudi serma­yecileri iktisadi yönden ülkelere kan kusturuyordu. Gire­mediği, burnunu sokmadığı ülke kalmamıştı.

Roma'da insanlar zevk için arenalarda parçalmır, öldü­rülür ve sonra yakılırdı. Bu olayda savaş esirleri ve köle­ler her zaman topun ağzındaydı. Onları çeşitli şekillerde öldürmek zevkleri arasındaydı. Sonra Yunanlıların Aristo ve Eflatun gibi filozof ve ahlak hocaları dahi hamile ka­dınlardan bebeklerini çeşitli şekillerle alıp öldürmeyi mu­bah görebiliyorlardı. Bunun yanısıra her toplumda şirk ve putperestliğin alıp yürümesi, Hristiyan toplumunda baba-oğul-kutsal ruh üçlemesi, Yahudiler'de İlahın insan gibi dolaşması ve Üzeyr gibi bir oğula sahip olması inancı, İran'da zerdüşlerin ateşe tapması, Sabiilerin de yızdızlara tapması gibi inançlar o günkü toplumun belirgin inançlarındandı.

Cahili toplumun bu gibi inançlarının yanısıra, insanlar sun'i bölünmelerle birbirinden ayrılmış, aralarında olduk­ça kaim setler çekilmiş ve bütün iletişimler yok edilmişti adeta. Bu bölünmeler aile, kabile, toplum ve ırktan kaynaklandığı gibi coğrafî bölge, belli bir renge sahip olma ve belirli bir dili konuşmaktan da kaynaklanıyordu. Yapı­lan bu sun'i ve yapay parçalanmalar tesadüf eseri değil, aksine şuurlu, bilinçli ve kasıtlı olarak yapılmıştı. Yapılan bu tahribatlar sonucu insanlar arasında sevgi ve saygı kal­madığı gibi, kin, nefret ve düşmanlık da iğrenç bir şekilde kendini göstermişti. Bu düşmanlık sonucu batıl din ve mezhepler oluşmuş, felsefe ve kanunlar konulmuş, ahlak kuralları, örf ve adetler geliştirilmiş ve neticede her top­lum oluşturdukları bu kanunlara din gibi uymaya başla­mıştı. İşte bu şekildeki uygulayıcı başında Yahudi milleti gelmektedir. Onlar kendilerini dünyanın en şerefli ve en seçkin bir milleti olarak kabul etmekteydiler. Bu nedenle hiç bir millet onlar kadar hak ve hürriyet sahibi olamazdı. Bütün milletlerin efendisi olarak kendilerini görmekteydi­ler. Hatta Filistin bölgesinde Allah tarafından kendilerine büyük bir toprak parçası bahsedildiğine inanmaktaydılar. Tarih boyunca Filistin üzerinde hakimiyet kurma müca­deleleri de bundan başka birşey değildi. Yine bu bölünmeler neticesinde Hind toplumunda ırk ve sınıf ayrımıyla "Kast tabakasına" uygulanan hayvanca muameleler, üst tabaka ilah derecesine çıkarılırken, alt tabakadakilerin pis ve iğrenç telakki edilmesi, o günün sı­nıfsal tablosunu meydana getiriyordu.

Allah Rasulü'nün içinden çıktığı Arap toplumu da di­ğer toplumlardan gen değildi. Allah Rasulü doğmadan ön­ce tüm dünya cehalet ve sapıklığın karanlığında bocalar­ken, Arap toplumunun üzerinde bulunduğu platform daha feci ve daha kötüydü. O günkü tarihin ölçülerine göre me­deni kabul edilen ülkelere nazaran Arap toplumunun sa­hip olduğu ne mekteblerine kütüphanelerine de düzenli yasaları vardı. Her kabilenin sahip olduğu kanunları kendilerine vardı. Kim güçlüyse başkalarına hakaret eder, mallarına dahi el koyabilirdi. Hatta bir Arap bedevisi için, kabilesinden olmayan birini öldürmek veya malını gasb etmekten daha zevkli bir olay olamazdı. Bütün davranış­ları vahşiceydi. Ahlak, kültür, temizlik, helal ve haram gi­bi kavramlar tamamen unutulmuştu. Zina, kumar, içki, soygun, cinayet ve kan gütmek günlük yaşantılarının ay­rılmaz bir parçasıydı. Erkekleri çırılçıplak dolaştıkları gi­bi, kadınları da Kabe'yi çırılçıplak tavaf edebiliyorlardı. Kızlarını başkalarıyla evlendirmemek için, doğar doğmaz canlarına kıyabiliyorlardı. Hatta babalarının ölümünden sonra üvey anneleriyle rahatlıkla evlenmeleri yasalarının gereğiydi.

Dini inançlarına gelince. Önceki peygamberlerin tali­matları konusunda pek malumat sahibi değillerdi. Hz. İb­rahim ile oğlu İsmail'i kendi ataları olarak kabul ederlerdi. Ancak onların nasıl bir dine bağlı olduklarını, kime ve na­sıl ibadet ettiklerini bilmiyorlardı. Zaten Hz. İbrahim ile İsmail'in getirmiş olduğu din, Arapların din adamları, kahinleri, kabile reisleri; akide ve inançlarda, sosyal hayatta büyük tahribatlar yapmış, beğendiklerini eklemek ve be­ğenmediklerini de çıkartmak suretiyle tanınmaz hale ge­tirmişlerdi. Arap toplumunda nasıl ve nelerin eklenip çı­karıldığını tesbit etmek zordu. Ayrıca Yahudi ve Hristiyan hemşehrileri vasıtasıyla İsrailoğullarının peygamber­leri hakkında az çok bilgi edinmişlerdi. Bundan yararla­nan kimi "Hanif' dini mensupları da vardı.

Arapların en belirgin inançları putlardı. Putların mer­kezi ise Taif ti. Putların ilah ve yaratıcı vasfına sahip olmadığını biliyorlardı. Bu hakikati Kitab-ı Kerim şöyle açıklamaktadır:

"Eğer onlara, 'Gökleri ve yeri kim yarattı, güneş ve ayı kim musahhar kıldı? diye sorarsan, 'Al­lah'tır' derler... Eğer onlara, 'gökten suyu indirip onunla ölümünden sonra yeri canlandıran kimdir?' diye sorarsan, 'Allah'tır' derler."[109]

Müşriklerin Allah'a inandıklarını gösteren daha bir çok ayetler vardır. Biz sadece bir ayet vermekle yetindik.

Müşriklerin mezarlardan medet ummaları, ölmüş der­viş, evliya, salih ve şehid bildikleri kişilerin ruhlarına yalvarmaları, çeşitli dilek ve temennilerde bulunmaları onla­rın sapık inançları arasındadır. Bunların yanısıra falcılığın had safhaya ulaşması, genel ahlakın tamamen bozulması, fuhşun yaygın hale gelmesi, yetim ve öksüzlere yapılan baskı ve zulüm, kadın ve çocukların mirastan mahrum bı­rakılmaları, yıllar boyu devam eden kan davaları ve cina­yetlerin intikamı, faiz ve sömürü sistemi gibi inançlarını da saymak mümkündür. [110]

İşte Allah Rasulü, bu saydığımız vasıflara sahip olan topluma peygamber olarak gönderiliyordu. Davasının ve yükünün ne kadar ağır, ve önemli olduğunu her sağduyu sahibi insan takdir edecektir.

Allah Rasulü'nün peygamberlikten önceki hayatını ele aldığımızda birçok olağan üstü hallerin hayatında tevafuk ettiğini görürüz. Süt annesi Halime'nin yanında iken gör­düğü manevi ameliyat, on-oniki yaşlarında-iken kendisin­de bulunan fevkalade bir kabiliyet ve bir takım vasıflar, herhalükarda putperestlikten nefret etmesi, Ficar harbine iştirak etmesi, Hilful Füdul cemiyetine katılması, ticaret-hayatında "eminlik" sıfatına sahip olması, Hacer'ül Esved'in yerleştirilmesi konusunda kabililer arasındaki ihti­lafı çözmesi gibi... Bunlar sadece peygamberlik makamı­na getirilen bir şahsın hayatında vuku bulan olaylardır. Bu olaylar, Rasulullah'ın hareketini tanımamız için gerekli olan ön bilgilerdir. Asıl işlenmesi gereken, Bi'setten sonra ümmetine örnek ve ışık tutacak hayatıdır.

Rasulullah (s.a.v) peygamberlik makamına getirilme­den önce de içinde yaşadığı Arap toplumunun cehalet ve sapıklıklarına, şirk ve putperestliklerine asla katılmamış­tır. Aksine, onların yaptıklarından bayağı rahatsız olmuş, üzüntü duymuş ve neticede, aralarından çekilerek yalnız­lığı tercih etmiştir. Bu yalnızlık, halktan tamamen kopa­rak inzivaya çekilmesi şeklinde anlaşılmamalıdır. Bilakis birçok hakikatları daha iyi tefekkür etmek, halka bir çö­züm yolu bulmak, yeni bir alternatif, yeni bir mesaj ve ye­ni bir güçle onlara gitmekti, işte bütün bunlar için Allah Rasulü Hira’yı seçmişti.

Allah Rasulü Hira'dayken toplumun kurtuluşu için sü­rekli düşünüyor ve düşündükçe yüreği parçalanıyordu. Duruma hakim olmak için herhangi bir alternatif aklına gelmediği için üzüntüsü daha da artıyordu. Omuzlarına binen bu düşünce yükünü, bu ağırlığı mutlaka atmalıydı. İşte, Hira'dayken Allah'ın yardımı, inayeti ve peygamberlik görevi kendisine yetişti. Hidayet yolunun ancak tevhid anahtarıyla çözümlenebileceğini kendisine öğretti.

Allah Rasulü'ne peygamberlik görevi tevdi edilmekle her ne kadar zihni bir meşguliyetten ve büyük bir keder­den kurtulduysa da, öbür yandan yeni ve daha ağır bir so­rumluluk altına giriyordu. Evet, büyük ve ağır bir sorum­luluk... Peygamberlik görevi... Şimdi ise onun kafasını kurcalayan bin bir soru vardı:

Ben gerçekten peygamber­lik makamına mı getirildim? Ben bu ağır yükü yalnız ba­şıma nasıl kaldıracağım? Ben insanlara "size peygamber olarak gönderildim" nasıl diyebilirim? Bu insanlar be­nim söylediklerime nasıl inanacaklar? Bana deli, sihir­baz, yalancı demiyecekler mi? Tek başıma bu sapık ve cahillerle nasıl başa çıkacağım? Onlara bir kabus gibi çökmüş bu cehalet ve sapıklığı nasıl bertaraf edeceğim?

İşte Allah Rasulü'nün aklını kurcalayan sorulardan ba­zıları... Evet, bu sorular tarihi süreç içerisinde bütün elçi­lerin aklına gelen ve onlardan sonra da bütün davetçilerin karşılaştığı temel sorulardır. [111]



[109] Ankebut: 29/61-63.

[110] Hz. Muhammed'in Hayatı; Mevdudi.

[111] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 85-90.



Konu Başlığı: Ynt: HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE İSLAMÎ HAREKET
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 28 Nisan 2014, 17:27:17
Selamunaleykum;
Birçok dinî, ahlakî, medenî, hukukî, sosyal, ekonomik, siyasî ve kültürel problemler çözüm bekliyordu.

Yani o dönemde birden fazla nedenden dolayı insanlar savaşta koşturmaca içinde göğsünü düşmanına gere gere savaşıyor. İslamiyetin yayılmasında Peygamber efendimiz Muhammed Mustafa(salllahu aleyhi ve sellem) 'de bu savaşlar katılmıştır. Rabbim hiçbir devlet arasında küçücük bir nedenden dolayı savaş çıkarmasın.


Konu Başlığı: Ynt: HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE İSLAMÎ HAREKET
Gönderen: Bahrişan 8 üzerinde 15 Ocak 2015, 18:09:41
HZ.MUHAMMED DÖNEMİNDE İSLAM DAHA DA çok gelişmişti
allah razı olsun paylaşımdan


Konu Başlığı: Ynt: HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE İSLAMÎ HAREKET
Gönderen: Yunus Emre üzerinde 15 Ocak 2015, 18:13:11
oyle insan gorunumlu yaratiklar varki elhamdulillah muslumanim diyorum


Konu Başlığı: Ynt: HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE İSLAMÎ HAREKET
Gönderen: Gülbahar Aktay üzerinde 15 Ocak 2015, 18:26:38
herkesin dini,dili,ırkı farklı.hiç biri birbirlerini dinlemiyor.araların da savaştan başak bir şey olmuyor.bazen  en yakının bile seninle savaşa girip yenilgiye uğrata biliyor.bir savaş oluyor.güçlü olana bir şey olmuyor .olan zayıflara fakirlere oluyor.öncede böle bir sorun vardı ama şu anda tam olarak böle bir şey yok ALLAH a şükür. inşALLAH ta bundan sonra bize bizlere herhangi bir zarar gelmez.Amin.