๑۩۞۩๑ İslamda Bayanlar Dünyası (Tıbbi & İlmi Konular) ๑۩۞۩๑ => İslamda ve Tarihte Kadın => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Ağustos 2010, 14:00:49



Konu Başlığı: Dikeni var diye gülü soldurmak mı gerek?
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Ağustos 2010, 14:00:49
 
Dikeni Var Diye, “Gül”ü Soldurmak mı Gerek?

“Mü'min bir erkek, mü'min bir kadından nefret etmesin Bir huyundan hoşnut değilse, hoşnut olacağı başka bir huyu vardır”

Dikeni Var Diye, “Gül”ü Soldurmak mı Gerek?

Kadın hakkında yazanlar, yazılanlar hiç bitmedi, eksilmedi bu ümmet içerisinde Kimisi çıktı, erkek egosunu tatmin için kadını yerden yere vurdu ve buna Rasulullah’ın(sas) sözlerini alet etti; kimisi bu ifratın karşısına tefritle çıktı ve İslam’a eleştirilerden duyduğu ezilmişlik psikolojisi ile kadını ölümüne savundu ve bu savunu sırasında da birçok hadisi inkar etti

Orta yolu bulanlar ve hakkını vererek bir şeyler yapanlar da oldu elbette Biz de istedik ki, bu orta yolu tutmaya çalışalım ve ne hadis inkar edelim, ne de kadını Yahudi ve Hıristiyan mantığıyla aşağılara atalım

Evvela kadını aşağılayan anlayış hangi anlayışlardır, onlara bakalım; sonra İslam’ın kadına verdiği değeri kısaca aktaralım Fazla uzatmayacağım; birer örnekle geçeceğim

İlk olarak; kadını aşağılayan anlayış, İslam’dan önceki cahiliye anlayışıydı Öyle namussuzluklar, öyle iğrençlikler yaşanıyordu ki o toplumda, insanlar kız çocuklarını, ilerde bu pisliklere bulaşmaması için diri diri toprağa gömüyorlardı Namussuzca bir namus anlayışı anlayacağınız… Zaten cahiliye tek mantık ya; bugünkü Avrupa’nın ve İslam dışı her anlayışın namus anlayışı da, aynı şekilde namussuzca bir anlayıştır

İkinci olarak; kadını aşağılayan anlayış, Hıristiyan anlayışıdır Papazlar, Allah’ın bile kadınlardan nefret ettiğini ispatlamaya çalışırlardı Çünkü onlara göre kadın; bozulmanın tek sebebi, çürümenin yegane faktörü, iğrençliklerin yaşamasının ana misyonu olarak görülen bir kötülük odağı idi Adem’in(as) Cennet’ten kovulma nedeni olarak da, yine kadını görüyorlardı

Üçüncü olarak; kadını aşağılayan anlayış, Yahudi anlayışıdır Öyle ki, bunun izlerine Tevrat’ta dahi rastlanır Bir Tevrat ayeti şöyledir:

“Kocanın isteği neyse, senin de dileğin o olacaktır!”

Dördüncü olarak, Beşinci olarak… Uzatmak mümkün Abartmadan ve çekinmeden söyleyebiliriz ki; her din ve her ideoloji, kadını aşağıların aşağısına atmış ve kadını köleleştirmiştir Demiştik ya; cahiliye, mantık olarak aynıdır, değişiklik göstermez

Tek din kadını yüceltmiş ve hak ettiği değeri vermiştir: İSLAM…

İslam dediğimiz zaman, karşımıza onlarca farklı anlayışı, kültürleri vs İslam diye yutturanları kastetmiyoruz elbette Bahis konusu ettiğimiz İslam; Allah’ın(cc) gönderdiği, Rasul’ü(sas) ile öğrettiği Vahy İslamıdır Farkı fark edebilmek çok önemlidir Yoksa düşmanlarımızın, İslamî(!) kaynaklardan şöyle örnekler sunmaları muhtemeldir bizlere:

“Hem aklı, hem dîni noksandır kadınların,
iyi dahî olsalar, i’timâd etme sakın” [Mevlânâ Abdürrahmân Câmî’nin sözü Bu sözü tasdikleyip savunurcasına tefsir(!)ine alan: İsmail Hakkı Bursevî, Ruhu'l- Beyân Tefsiri, Ali İmran 105 ayet-i kerimenin tefsiri)]

Bakın; İslamî bir eser(!) ve hatta bir tefsir(!)de geçiyor bu ifadeler Gördünüz mü İslam’ın(!) kadın anlayışını?

Hayır; vAllahi İslam bu değil! Burada tefsir namına anlatılan, Allah’ın(cc) muradı değil, Bursevî’nin muradı Bu Allah’ın(cc) dini değil, Molla Camî ve Bursevî’nin dini Eserlerimizin ve beyinlerimizin ne kadar İsrailiyatla dolu olduğunu göstermek adına bu örnek yeterlidir aslında

Oysa Allah Rasulü(sas) ne buyuruyordu başta paylaştığımız hadiste?
“Mü'min bir erkek, mü'min bir kadından nefret etmesin Bir huyundan hoşnut değilse, hoşnut olacağı başka bir huyu vardır” [Müslim (Nevevî şerhi), 10/58; Beyhakî, 7/295]

Kadını bu kadar değersiz ve sözü geçersiz bir “hiç” konumuna düşürenler, Beytullah’ın yanında bir erkeğin, bir Peygamberin kabrinin değil; cariye bir kadın olan Hacer validemizin kabri olduğunun farkındalar mı acaba? Allah(cc) bir kadının kabrini, evinin yanına layık görürken; kadını, kendi yanlarına layık göremeyen egoist erkekler hangi dinin bayraktarlığını yapmaktadırlar?
Yahudilere Rasulullah'ın(sas) kadınlar ile ilgili bir sözü aktarılınca şu ilginç gerçeği vurguladılar:“Bizim hükme bağladığımız hiçbir mesele yok ki, bu adam ona muhalefet etmemiş olsun!”

Evet… Kadını hakir gören anlayış, eski dünya dinlerinin, yahudiliğin ve hıristiyanlığın anlayışıydı Peygamberimiz(sas) ile son din İslam geldi ve tüm bu cahilî uygulamalara son verdi

Rasulullah’ın(sas) eşlerinden olan, Hz Ömer'in kızı Hansa validemizin, Peygamberimize(sas) olan aşırı tavırları ve sözlerine karşı bile, Peygamberimizin hiç ses çıkarmadığını biliyorlar mı acaba bu kültür İslamı önderleri? Ya, İslam tarihinde ilk şehid olanın da bir kadın olduğunu? [İslâm tarihinde ilk şehid, Ammâr b Yâsir'in annesi Sümeyye idi]

Veda Hacc’ında dahi bu konuyu anımsatma gereği duyan bir Rasul’ün(sas) takipçileri, kadını hor ve hakir görebilir mi? Şöyle buyurmuyor muydu Veda’sında:

“Kadınlarınıza iyi davranın! Çünkü onlar sizin yardımcılarınızdır Elinizde bundan başka bir hak yoktur” [Tirmizî, 2/204; İbn Mâce, 1/568]

Örnekleri çoğaltacağız inşaAllah Ama ondan evvel, egolarını tatmin için Rasulullah’ın(sas) sözlerini buna alet edebilen; ama öte taraftan kadının haklarıyla ilgili hadislere ise hiç değinmeyenlere de biraz çatalım istiyorum Dikkat ederseniz; dahildeki Rasulullah(sas) takipçileri(!)nin ve hariçteki İslam düşmanlarının dillerinde şu hadisler yer alır genelde:

“Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki; bir kimsenin diğer bir kimseye secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim Şayet kocasının vücudu baştan ayağa iltihapla dolu olsa ve kadın onu dili ile yalasa, yine de kocasının hakkını ödeyemez”

Evet, giriş cümlemizde de belirttiğimiz gibi, kimileri, Rasulullah’ı(sas) adeta nefislerine alet etmiş, bunların karşısına dikilen kimileri de çareyi, bu hadisleri reddetmekte bulmuş Bir hadisin reddedilebilmesi için en önemli etken, hadisin senedindeki bir problem ya da senedsizliğidir Oysa ki yukarıdaki hadisin isnadında/senedinde hiçbir problem yoktur Sahih-i Buharî şârihlerinden olan İmam Aynî(rha); senedi sahîh olan bir hadis hakkında “asılsız” diyebilmek için bütün te'vil kapılarının kapalı olması gerektiğini belirtmiştir [Prof Dr Hayreddin Karaman, İslam Hukuku, ae]

Bu hadisin ilk bölümünü(Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki; bir kimsenin diğer bir kimseye secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim) İmam Tirmizi(rha) “hasen” kaydıyla Ebu Hureyre(ra) hadisinden tahric etmiş[Tirmizi, 1159 Bu hadisi rivayet eden İmam Tirmizî(rha), bu hadisin birçok tarikten geldiğini belirtir Ve Ebu Hureyre'den nakledilen hadis-i şerif hakkında şu değerlendirmeyi yapar: “Ebû Hureyre hadisi bu şekliyle; yani Muhammed bAmr, Ebû Seleme ve Ebû Hureyre rivâyeti olarak hasen garibtir” Heysemî de Mecmau’z Zevaid’de, isnadının “hasen” olduğunu söylemiştir]; ikinci kısmı da(Şayet kocasının vücudu baştan ayağa iltihapla dolu olsa ve kadın onu dili ile yalasa, yine de kocasının hakkını ödeyemez) “sahih” olarak; İbni Ebi Şeybe, Bezzar, İbni Huzeyme, Haris, İbni Hibban ve Hakim tarafından, Ebu Said ve Muaz(radıyAllahu anhuma)'dan rivayet edilmiştir [Heysemi, Buğyetül Bahis, 496; Busayri, İthaf, 3827; Mecmauz Zevaid, 2/307; Nesai, İşratun Nisa(268)]

Hadisin ilk kısmı için şunları söylemek mümkündür:

Hadislerin doğru anlaşılmasında en önemli esaslardan biri, o sözün söylenmesine sebep olan olaydır Bu hadisin sebeb-i vurûdu hakkında, kaynaklarda şu bilgiler vardır:

Muaz b Cebel, Şam'dan (veya Yemen'den) döndüğü zaman, (Ebû Davud'un rivayetine göre ise Kays b Sa'd Hîre'den döndüğü zaman) Rasûl-i Ekrem'e secde etmek istemişti Neden böyle davrandığını soran Hz Peygambere; “Hıristiyanlar reislerine ve kumandanlarına secde ediyorlardı Ben de sizin buna daha layık olduğunuzu düşünerek secde etmek istedim” dedi Bu hareketi doğru bulmayan Hz Peygamber(sas), bahsi geçen hadis-i şerifi söylemiştir Bu hadiste kadının erkeğe secde etmesi gibi bir emir yoktur Bahsi geçen hadisin asıl konusu, Allah’tan başkasına secde edilemeyeceğini beyandır Bu münasebetle Peygamberimiz, kadınların üzerlerindeki koca hakkının da önemine vurgu yapmıştır Kadının meşru dairede eşine itaat etmesini, “icazlı bir üslubla” emretmiştir Bu tür üsluba Kur'an-ı Kerim'de de rastlamak mümkündür “De ki: “Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum” [Zuhruf/83] gibi…

Hadisin ikinci kısmında da, yine teşbihli bir anlatım vardır Benzer üsluba, yine Kur’an-ı Kerim’de rastlamak mümkündür Zannı ve gıybeti anlatırken kullanılan; “…Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz…” [Hucurat/12] ifadesi gibi…

Kadınları aşağılama, hakir görme konusunda kullanılan bir diğer hadis ise, Sahihayn(Buharî ve Müslim)’de de yer alan; onların akıllarının ve dinlerinin eksik olduğuyla ilgili hadistir Bu hadis de birçok yoldan rivayet edilmiş ve birçok İmam tarafından da tahric edilmiştir Hadisin sened yönünden sıhhatinde şüphe yoktur

“Bu hadiste en dikkat çekici husus “hünne nâkısat’ül-akli ved-din” ibaresidir Bu güne kadar tercüme edilen hadis kitaplarında: “onlar akılları, dinleri eksik kişilerdir” şeklinde anlaşılarak manalandırılmıştır Arapçada “nekasa” fiili hem lâzım-geçişsiz, hem müteaddi-geçişli kullanılan bir fiildir Eksik olmak geçişsiz; eksiltmek geçişli manalarıdır “naks’ül-akl” şeklinde akılla birlikte kullanıldığı zaman “za’f’ül-akl – aklın zaafa uğraması veya aklı zaafa uğratmak manasınadır Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde “naks” kökünden türeyen kelimeler, genellikle geçişli olarak kullanılmışlardır Bu hadiste de geçişli olarak kullanıldığını düşündüğümüz takdirde hadisteki mana: “onlar aklı zaafa uğratırlar, dini eksik uygularlar” şeklinde anlaşılır Bütün hadis şârihleri, kadınların dinlerinin eksik olmadığında, sadece bazı konularda eksik uygulamalarının söz konusu olduğunda müttefiktirler Ay hali gördüklerinde namaz kılmazlar, daha sonra namazlarını kaza da etmezler Bu haldeyken oruç tutmazlar, temizlendikten sonra oruçlarını kaza ederler Bunlar dinde eksikliği değil, uygulamadaki eksiklikleri gösterir Uygulamadaki eksiklik, dinde eksiklik; eksik dinli demek değildir” [Ahmet Tekin, Sünnetin Anlaşılmasına Doğru, ae]


Orta yolu arama çabamızda ne kadar başarılı olduk; siz okuyucularımızın takdirine bırakıyorum Te’villerde hatalar ve yanlışlıklar olabilir; ki mümkündür Yanlışlar bizdendir, doğrular ise Rabbimizin ihsanıdır Ancak hatalı da olsak şunu söylemek gereklidir ki, senedinde sıkıntı olmayan bir hadisi, işimize gelmediği için reddetmek yerine, ona uygun te’viller aramak çok daha Müslümanca bir tavırdır Rasulullah’a(sas) yalan isnad etmek nasıl ki cehennemi hak ettirecek bir amel ise, O’nun söylediği bir sözü inkar etmek de, cehennemin ateşini ensemizde hissettirmesi gereken çirkin amellerdendir

Sonuç olarak; kadın da erkek de Allah’ın(cc) kuludur Ve asıl itibariyle, iki cins de tek başlarına yarımdırlar İslam, mübarek nikah akdi ile, bu iki yarımı “tam” yaparak bir bütüne dönüştürür Ailenin ve toplumun ıslah ve ihyası için, ikisine de farklı görevler biçer; ancak onlardan birisini yüceltip, diğerini hakir görmez Kadına, kocasına itaati emrederken; kocaya da “kadınlar hakkında Allah’tan(cc) korkun” uyarısını yaparak, kadınların Allah’ın(cc) bir emaneti oldukları hatırlatır

Ummu Umâre Rasulullah’a(sas) gelerek; “Her şeyi yalnız erkekler için görüyor ve kadınların herhangi bir şeyle anıldıklarını görmüyorum” demiş ve akabinde şu ayet nazil olmuştu [Tirmizi, Tefsir, 34, 3426; İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, 12/6535] Akleden ve kadınlar hakkında Allah’tan(cc) korkan herkese:

“Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır” [Ahzab/35]

Nerdeyse unutuyordum!

Sahi, bugün kadın haklarından dem vuranlar, neden şu “soyadı kanunu”na hiç ses etmezler? Sahi, kadın evlendiğinde, neden kimliğindeki, pasaportundaki vs kendisini ilgilendiren her yerdeki ismi değişmektedir? Kadını değersizleştirenlerin, kadın hakları savunuculuğu yapması ne kadar da samimice(!) değil mi? Kadın yalnız başına bir şey, bir değer ifade etmiyor mu? Soyadı, bir değer ve kişiliği ifade eder ya; kadın köle mi ki, kişiliği ve değeri değişiyor evlenince? İlk “sahibi(efendisi)” olan babasının evinde bir soyadı, ikinci “sahibi(efendisi) kocasının evinde başka bir soyadı… İşte bu, onların gözünde kadının hiçbir şey ifade etmediğinin, değersizliğinin en büyük kanıtıdır aslında Ama maalesef, sırf batı taklitçiliği uğruna, sırf Avrupa adeti olduğu için bizde de ilgi gördü bu uygulama Gerçi neler ilgi görmedi değil mi??? Herneyse…

“…Mü’minlerin en hayırlısı, hanımına en hayırlı olanıdır” [Tirmizi, 2/204; Ahmed, 2/250, 472]

Ve’s-selam…



Bilal Oduncu


Konu Başlığı: Ynt: Dikeni var diye gülü soldurmak mı gerek?
Gönderen: Züleyha üzerinde 23 Eylül 2020, 02:31:39
Her insanın farklı huyları olabilir kimse kusursuz değildir.Insan hayatının sınavdan ibaret olduğunu bilmeli buna göre muamele etmelidir.Güzel bir yazı olmuş Allah razı olsun inşallah


Konu Başlığı: Ynt: Dikeni var diye gülü soldurmak mı gerek?
Gönderen: Sevgi. üzerinde 24 Eylül 2020, 05:38:37
Esselâmü Aleyküm. Rabb'im tüm yuvalara geçim düzenliği versin inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Dikeni var diye gülü soldurmak mı gerek?
Gönderen: Mehmed. üzerinde 24 Eylül 2020, 20:23:50
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri her daim fedakarlık yapan kimselerden eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Dikeni var diye gülü soldurmak mı gerek?
Gönderen: Ceren üzerinde 25 Eylül 2020, 21:50:21
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...