Konu Başlığı: Sosyal Hizmetler Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Eylül 2010, 00:25:33 SOSYAL HİZMETLER Şimdi İslâmdaki sosyal hizmetler bahsine gelelim. Bu hususta her ferdin serveti muayyen ölçüyü buldu mu zekât ödemesi lâzım gelir. Yine aynı şekilde, ticaret malı üzerine, araziden elde edilen mahsule, hayvan ürünlerine, hayvanların üreyip çoğalmalarına ve bazı başka şekilde de servet artışına zekât lazım gelir.Şimdi siz, eğer, dünyada her ne şekilde olursa olsun meşru yoldan servet edinirseniz, bunun da hesabını tutarsanız, şer'î kaidelere göre ölçü de (nisâb haddi) tamamlanırsa bu servetinizin de kanun ve kaideye göre zekâtınızı verirseniz, Kur'an-ı Kerimin tayin etmiş olduğu hakları öderseniz, masraflarınızı da yine şeriatın koyduğu kanun ve usul üzerine yaparsanız, o zaman birkaç sene içinde, ihtiyaç içinde bulunan çok kimse de, fakru zaruretten kurtulup, vaziyetini düzeltmiş olur. Bundan başka, yine servet bir ferdin elinde toplanmaz. Çünkü İslâmda bir fert vefat edince onun serveti mirasçılar arasında taksim edilir. Her ne şekilde olursa olsun, servetin bir elde toplanıp birikmiş olmasının önüne geçilmiştir. Zulmün ve haksızlığın ortadan kaldırılması: Bunlardan başka, İslâmda toprak sahibi ile tarlada çalışan ekici, fabrika ve iş yerlerinde çalışan işçilerle iş verenler arasında cereyan edecek muamele ve anlaşmaların rıza dahilinde olmasına dikkat edilmiştir. Rıza esas olunca da kanun müdahalesine lüzum kalmaz. Fakat her nerede bu gibi işlerde zulüm ve haksızlık görünürse, o zaman İslâmî hükümetin tamamen müdahale hakkı vardır. İslâmî hükümet kanun vasıtasiyle bu haksızlıkların önüne geçer. Amme hizmetleri için millî mülkiyetin (devlet mülkiyeti) hududu. İslâm, herhangi bir teknik sahada veya ticarî mevzuda hükümetin muayyen bir ölçü koymasını da haram kılmamıştır. Herhangi bir sanayi veya ticari teşebbüs amme menfaatine uygun olur veya umumî maslahat gerektirirse, ferdler de bu işi tekbaşlarma yürütmekten âciz olurlarsa, bu iş hususî teşebbüsün kudretinin üstünde bir durum arzederse veya halkın bu gibi işleri yürütmeleri amme maslahat ve menfaatine uygun bulunmazsa, o zaman hükümet bu gibi işleri düzene koyup intizamlı bir şekilde yürütme yolunu tutar. Yine bu Örnek gibi, herhangi bir sanayi veya ticarete ait bir iş şubesi hususî teşebbüsün elinde olduğu zaman umumi maslahata aykırı bulunur veya içtimai yaşayışın muhtelif cephelerine zarar verecek şekle girerse, hükümet bu fertlere karşılığını ödeyerek bu müesseselerin idaresini eline alabilir. Münasip bir şekilde de bu işleri yürütüp gider. Bu gibi tedbirlerin alınmasına şer'an bir mâni yoktur. Fakat İslâm, bütün servet ve gelir kaynaklarının hükümetin elinde bulunmasına, tek başına bütün sanayi ve ticarî tesislere el koyup kendi tekeli altında bulundurmasını kabul etmez. Yahut halkın elinde bulunan bütün araziyi devletleştirmesini caiz ve meşru saymaz. Beytülmalda (devlet hazinesi) tasarruf etme şartları: Beytülmal hakkında İslâmın kesin hükmü şudur: Bu Beytülmal, Allahın ve bütün müslümanların hakkıdır Beytülmal üzerinde kimsenin, sahip olmak maksadiyle ta sarruf yetkisi yoktur. Müslümanlar diğer işlerde olduğu gibi, beytülmallerini, serbest bir şekilde seçtikleri mümessillerine teslim ederler. Bu mümessiller de yine müşavere ile beytülmali, lâzım gelen yerlere sarf ederler. Beytümalden ne alınacak ise ve nereye bir sarfiyat yapılacaksa bütün bu tasarruflar şer'î usuller üzerine yapılmalıdır. Müslümanların da istisnasız hepsinin beytülmal hakkında sual sormak ve hesap istemek hakkı vardır. Bir sual. Sözlerimi burada bitirirken, düşünce sahibi bulunan herkese şu suali sormak istiyorum: Eğer sosyal adalet, yalnız ve sadece geçim meselesinde olan eşitlik ve adaletin ismi ise, o zaman nasıl olur da her hususta adaleti gerçekleştirmiş bulunan islâm, bu adaletin içine sadece geçim adaletini sığdırmamıştır? Böyle bir adalet dairesinin içinde mevcut bulunan adaletler, geçim adaleti hususunda bizim için niçin yetersiz oluyor? Niçin ve ne sebepten dolayı bir zaruret sayılarak ve böyle bir zaruretin hatırı için ferdlerin bütün hürriyetleri ortadan kaldırılsın ve halkın meşru yollardan elde ettikleri bütün mal ve mülkleri ellerinden zorla alınıp bütün bir millet bir diktatör ve diktatör maiyetinin kölesi durumuna düşürülsün? Nihayet, bizim kendi ülkelerimizde,İslâmî prensiplere tamamiyle uyan saf ve temiz bir şer'i hükümet kurarak, Hak Taalânın kanunlarını tamamen icra kılmamıza ne gibi bir mani vardır? Bir gün bu idealimizi gerçekleştirebilirsek o zaman yalız sosyo-komünistliğin çarpık ve gayrı - insanî tesirlerinden kurtulmak ve uzak olmakla kalmayıp, aynı zamanda zavallı esir sosyo-komünist - zede memleketler de belki bizim yaşayış nizamımızı görüp anlarlar ki, İslâm aydınlığı dışındaki yürüdükleri yollar hep karanlık ve zulmetlidir. İşte ancak o zaman gözlerini açmaları mümkün olabilir ve gerçek aydınlığa kavuşmuş bulunurlar. |