> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslamda Hükümet > Savaş Ve Barış Usulü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Savaş Ve Barış Usulü  (Okunma Sayısı 639 defa)
20 Eylül 2010, 23:47:11
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 20 Eylül 2010, 23:47:11 »



MÜDAFAA, SAVAŞ VE BARIŞ USULÜ


İslâmî hükümet her bakımdan sağlam bir temel üze­rine bir kaideye ve bir esasa istinat ederek kurulur. As­kerî, içtimaî ve iktisadî işler de aynı şekilde köklü usullere dayanır. Bu büyük mesuliyetlerin hakkı verilmeksizin ve müdafaa kuvvetleri hazırlamaksızın İslâmî hükümetin hakkı verilemez.

 A. "Siz de onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet, atları hazırlayın ki, Allah'ın ve sizin düşmanlarınız ve sizin bilmediğiniz ve sadece Allahın bildiği diğer düş­manlarınız da yılsınlar. (Korksunlar)."

(Enfal: 60).

Bu âyet-i kerimeden şu nokta anlaşılıyor ki, Müslü­manların her zaman harp malzemesi ve müstakil bir ordu, (Standing army) hazır kuvvetler bulundurması la­zımdır ki, ansızın, saldıran bir düşman kuvvetine karşı, karşılık verme imkânı olsun. Silah toplamak, harp mal­zemesi hazırlamak ve bunları en mükemmel bir şekilde tedarik etmek ve düşmanlara karşı koyacak bir durumda hazır bulundurmak icap eder.

"Her kim Allah'a ve O'nun Resulüne karşı harp açarsa, yeryüzünde de fesat çıkarmaya kalkarsa onun cezası ya öldürülmek, ya asılmak yahut da eli ve ayakları kesilecek yahut da memleketten sürüleceklerdir. İşte bu onlar için dünyada bir alçaklık ve horluk olduğu gibi, ahirette de kendilerine büyük azap vardır."

(Maide: 33)

Ayet-i kerimenin metninde "Arz" yani yeryüzü diye bahsedilmektedir. Buradaki yeryüzünden maksat bildiği­miz "kürre-i arz" değil, alelade bir memleket ve bir ülke­dir. İslâmî hükümette, emniyet ve asayişi temin etmek mesuliyetini üzerine almış bulunanlar, Allah ve Resulüne karşı harp açan kimseleri âyet-i kerimede bildirildiği gibi cezalandırırlar. Allah ve Resulüne harp açmak ise, sahih olarak kurulmuş, meşru İslâm hükümetine karşı harp açmak demektir. Allah Taalânın rızası böyle bir nizamın bulunmasıdır. Resulünü de bunun için göndermiştir ki, yeryüzünde örnek, salih ve doğru bir nizam kaim kılınsın. Bu nizam altında yeryüzünde bulunan ne var ne yoksa hepsi, yani insan, hayvan, ağaç ve her şey emniyet içinde kalsın. Bütün bunların emniyet içinde olması insan fıtratının kemal derecesine ulaşması demektir. Ancak bu sayede insan ilerleyip yükselebilir. Ve bunlar olmaksızın ortalık fesat ve berbatlıkla sarılmış olur.

Yeryüzünde böyle bir nizam kurulduktan sonra, bu nizamı bozmak, dağıtmak için yeltenmek, en ufak ölçüde de olsa, adam öldürmeye, yağmacılığa, yol kesmeye, adam soy­maya ve her türlü fenalığa doğru yol açar, Ni­hayet bu işler gelişerek, örnek nizamın altından girip üs­tünden çıkar ve işte hakikatte bu iş Allah ve O'nun Re­sulüne karşı harp açmak demektir.

Hindistan Ceza Kanununda da, her kim İngiltere hü­kümetinin Hindistandaki hâkimiyetine karşı gelirse ve böyle bir işe teşebbüs ederse "Krala: ingiltere kralı" na karşı harp açmıştır deniyor." (Waging War Against The King) Bu gibi suçlulara çeşit çeşit cezalar veriliyordu. İsterse bu savaş açmak, ıssız bucaksız, memleketin ücra bir köşesinde, alelade bir askere karşı gelinmek suretiyle olsun. Yine de krala harp açılmış sayılır.

Bu âyet-i kerimede muhtelif cezalar, sıra ile tertiple­nip beyan edilmiştir. Bunun üzerine zamanın kadısı (hâ­kim) yahut da imam kendi içtihadını kullanarak, cürüm derecesine bakarak, yukarıda bildirilen cezaların birisi ile mücrimi cezalandırır. Asıl mesele şuradadır ki, böyle bir kimseyi İslâmi devletin ülkesinde barındırmak, İslâmî nizamı alt, üst etmek yolunu tuttuğundan en fena cürüm olur. Cezaların da en son haddi, o kimseyi memleketten uzağa sürmektir.

 

C. "Ne Allah'a ne de ahiret gününe iman etmeyen­lerle, Allah'ın ve O'nun Resulünün haram kıldığı şeyleri haram bilmeyenler ve hak dini kabul etmeyenler ve ken­dilerine kitab verilmiş bulunan kimselerden de cizye ver­meyenler cizyeyi elleriyle getirip verinceye kadar ve bo­yun bükünceye (kendilerini küçük görünceye) kadar sa­vaşınız."

(Tevbe: 29).

Burada savaşmak, o kimselerledir ki, bunlar Şeriati kendi yaşayışlarında kanun olarak kabul etmezler. Alla­hın Resulü vasıtasiyle göndermiş olduğu şeriata bağlan­mazlar.

Savaşın son haddi, onların iman yolunu tutmalara ve Hak dine tabi olmaları değildir. Belki savaşın son haddi, bu zümrenin dik kafalılık etmekten vaz geçmeleridir. Kendilerinin kuvvet sahibi olmadıklarını kabul ettikleri zaman; yeryüzünde hâkim bulunmak iddiasından vaz geçtikleri takdirde; "Hâkim nizamın hak dini tabilerinin olduğunu" teslime yanaşırlarsa; Hak dinin tabilerine bo­yun bükerlerse ve Hak dinine sâlik olanların hükmünü kabul ederlerse elbette ki, savaş sona erer.

Cizye denilen şey zimmîlerin korunması için İslâmî hükümete verilen bir bedel ve karşılıktır. Burada bir işaret daha vardır. Bu güruh, İslâmî hükümetin emrine tabi ol­duklarını bildirmek için kendi elleriyle cizyeyi getirip vere­ceklerdir. Yani doğrudan doğruya itaat ettiklerini bildire­ceklerdir. Kendilerini küçük görecek ve büyüklük tasla­mayacaklardır. Bundan maksad şudur: Onlar yeryüzünde büyük değillerdir. Büyük olanlar, Ehl-i İmandır ki, hilafet-i ilahiye farzını ifa ederler.

Başlangıçta bu hüküm Yahudilerle Hıristiyanlara aitti. Fakat zaman ilerleyince İslâm dairesi genişleyince Haz­ret-i Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Mecusî­leri (İranlı Zerdüştîleri) de bu hükme dahil edip onlardan da cizye alarak zimmî kılmıştır. O'ndan sonra sahabeyi kiram ittifak ile bütün Arabistan ülkesinin haricindeki gayrı müslimleri ve diğer gayrı - muslim milletleri de bu hüküm altında topladılar.

Bu cizye öyle bir şeydir ki, bu hususta büyük mese­leler çıktığı halde on dokuzuncu milâdî asırda, müslümanların siyasî durumu bozuluncaya kadar müslümanlara dendi. Bu tarihten sonra yine de bazı yer­lerde devam edegeldi. Gayrı - müslimlerin rahatlarının temini için istekle kendileri tarafından verildi. Fakat Allah­'ın dini o kadar yüksek ki, Allah'a karşı gelenlerin boyun büktüğünün işareti olarak kendi elleriyle cizyelerini getirip vermeleri şart konmuştur. Açık ve doğru mesele de bu­radadır ki, Allah'ın dinini kabul etmek istemeyenler, kendi tuttukları yol hakkında zorlanamazlar. Ancak kendilerine şu hak da verilmez ki, Allah'ın yeryüzünde, iktidarı ele geçirip buyruk sahibi olsunlar. Dünya hâkimiyetine doğru giderek, içtimaî nizamı bozup kendilerine mahsus fâsid nizamı kursunlar. Nerede bu iş baş gösterirse, fesat çı­kar, o zaman ehl-i imana da savaşmak düşer. Onlarla savaşılacak ve itaata getirileceklerdir. İtaata gelmenin işareti de işte bu cizyedir.

Şimdi şöyle bir sual üzerinde duralını. "Madem ki, bu cizye o kadar önemli bir şey değildir, öyleyse niçin bunun üzerinde bu kadar ehemmiyetle duruluyor" diye sorul­maktadır. Bu sualin cevabı şudur: Bu usul, gayri müslimlerin serbest bırakıldıklarının bedelidir.

Yani İslâmî iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede, kendi sapık yollarında yürüyebilmek için bu parayı öderler. Cizye ödemekle serbestliklerini satın alırlar. Hak ve hu­kukları da teminat altına alınmış olur. Bunun bir faydası da şudur: Zimmîlerin, her sene cizyeyi Ödedikleri zaman, Allah yolunda zekât vermek şerefinden mahrum oldukla­rını hatırlarlar. Bu şeref yerine sapık yolda yürümekte­dirler. Belki, zekât vermekten mahrum olmanın kendileri için bir talihsizlik olduğunu düşünürler.

 

D. "Ancak kendilerini ele geçirip, onları baskı altına almadan önce tevbe ederlerse (bir şey yapmayınız) Bili­niz ki, Allah afv edici ve merhamet sahibidir."

(Maide: 34).

Yani eğer ortalığı karıştırmaktan ve fesat çıkarmak­tan vaz geçer de tevbe eder ve doğru nizamı alt üst et­mek için uğraşmayı bırakırlarsa ve bundan sonra yapa­cakları işleriyle doğruluğa yönelecekleri ve fesattan vaz geçecekleri sabit olursa, onlar af edilir ve eski yaptıkları­nın cezasını da çekmezler. Yukarıda bahsettiğimiz hu­susta elbette ki, insanların hususî hakları söz konusu değildir. Hususî haklar ortadan kalkmaz. Meselâ onlar herhangi bir kimseyi öldürmüş iseler, yahut da herhangi bir malı çalmışlarsa ve yahut da bir kimsenin canına veya malına kasdetmiş ve bir zarar vermişlerse, kanun gere­ğince, bu cürümlerin hesabı sorulur. Fakat ayaklanma, baş kaldırma, itaatsizlik, Allah'a ve Resulüne karşı gelme hususları afv edilir; bunlardan dolaya ceza görmezler.[289]

İçtimaî, Muaşereti, Siyasi Eğitim ve Öğretim hak­kında Umumî Usul:

 

A.Ve senin Rabbın karar verdi ki:

1) "Mahza kendisinden başka kimseye ibadet etme­yesiniz."

2) "Ana babaya iyilikte (bulunasınız). Olur ki, onlar­dan biri yahut da ikisi sizin yanınızda yaşlanırlar. Onlara "uf" demeyiniz. Onları azarlamayınız. Tatlı söz söyleyi­niz. Merhametle, yumuşaklıkla onların karşısında eğilin. Ya Rabbî onlara rahmeteyle diye dua ediniz. Nitekim onlar da bana küçük iken baktılar. Sizin Rabbınız sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih kimse iseniz, el­bette ki, o da kendine dönüp gelenleri af eder.

3) "Akrabaya da, yoksula da, yolda kalmışlara da hakkını ver."

4) "Fakat israfla saçıp savurma. Elbetteki saçıp sa­vuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı nankördü."

5) "Rabbinden beklediğin rahmeti istemek için ken­dilerinden yüz çevirirsen, yine onlara yumuşak söz söyle."

6) "Ellerini boynuna kenetleme, fakat büsbütün de açıp germe. Sonra melamete uğrar üzülür kalırsın. El­bette ki, senin Rabbın istediğinin rızkını genişletir veya azaltır. Elbette ki, o kullarından haberdar ve görücüdür."

7) "Geçim sıkıntısı korkusundan da evladınızı öldür­meyesiniz. Biz onlara da size de rızkınızı veririz. Elbette ki, onların katli çok büyük bir günahtır."

8 ) "Zinaya da yaklaşma, işte bu bir açık hayasızlık ve kötü bir yoldur."

9) "Allah'ın ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Savaş Ve Barış Usulü
« Posted on: 19 Nisan 2024, 16:34:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Savaş Ve Barış Usulü rüya tabiri,Savaş Ve Barış Usulü mekke canlı, Savaş Ve Barış Usulü kabe canlı yayın, Savaş Ve Barış Usulü Üç boyutlu kuran oku Savaş Ve Barış Usulü kuran ı kerim, Savaş Ve Barış Usulü peygamber kıssaları,Savaş Ve Barış Usulü ilitam ders soruları, Savaş Ve Barış Usulüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes