๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslamda Hükümet => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 29 Eylül 2010, 02:19:49



Konu Başlığı: Kur'an-ı Kerim
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Eylül 2010, 02:19:49
1. Kur'an-ı Kerim


İslâm Hükümeti Anayasasının dört esas kaynağın­dan birincisi, en önemlisi ve en başta geleni Kur'an-ı Ke­rim'dir. İslâm ıstılahında[72] "Kitab" dendiği zaman, Hak Taalâ'nın, kullarına hidayet olmak üzere, Resulü vasıtasiyle göndermiş bulunduğu Kitab demektir. Mef­hum bakımından bu kitab, resmî bildiri (Oficial Version) veya İslâm ıstılahına göre "İlâhî Kelâm" dır. Bu resmî beyanı halka iletmek ve açıklayıp anlatmak ve amelî ola­rak tatbikini temin etmek için de Peygamber gönderilmiş­tir.

Allahın sünneti ise Hak Taalâ'nın, Peygamber vasitasiyle kullara öğretmek istediği hususlardır ki, bu mevzuların ince meselelerini ve usullerini Peygamberin kalbine indirmiştir. Vahiy yolu ile bildirilen bu İlâhî emirle­rin ne sözlerinde ne de mânalarında, her ikisinde de Peygamberin şahsına ait ne akıl, ne düşünce, ne fikir, ne irade ne de isteğinin en ufak bir müdahalesi olmaktadır. Peygamber ise, bu kelâm için ancak çok emin bir ema­netçi mevkiindedir. İlâhi bir postacı hüviyetinde olup, Hak Taalâ tarafından aldığı emaneti Hak Taalânın kullarına ulaştırmaktan başka bir vazifesi yoktur. Aynı zamanda Hak Taalâ'nın bahşetmiş olduğu ilim, basiret ve derin anlayışla bu yüce Kelâm'ın mânalarını ve mefhumlarını şerh ve beyan eder. Bahsi geçen İlahî usuller üzerinde ahlâk, muaşeret, medeniyet ve toplu yaşama nizamlarını gerçekleştirir. Kendi yaşadığı ve telkin ettiği pâk ve temiz ahlâkı ile halkın düşüncesinde, fikir hayatında gerçek bir inkılap vücuda getirir. Fenalıklardan kaçınma, manevî temizlik ve nefisle mücadele gibi gerçek insanların sıfat­ları olan değerleri halkın ruhuna yerleştirir. Bu amelî ve fazilet örneği rehberlikle halkı öyle bir şekilde yetiştirip geliştirir ki, yeni bir camia (Socety) yeni bir zihniyet, yeni bir fikir ve düşünce sistemi, yeni bir Örf ve âdet, yeni bir kanun ve nizam ortaya çıkmış olur. Sonra, Peygamber bu halkı Allah'ın kitabı ve yine aynı kaynaktan doğan Sünneti ile yetiştirir. Ve kendilerinin örnek ahlakını çevre­sine işler. Bu şekilde Peygamberin yetiştirmiş olduğu bir cemaat vücuda gelir. İlâhî bilgi, ahlâk ve aşkla tezyin edilmiş bu topluluk, kendilerinden sonra, gelecek olan nesillere hidayet meşalesini yakmak için çalışıp giderler.

Kur'an-ı Kerim, Hak Taalâ tarafından indirilmiş bulu­nan semavî kitapların en sonuncusu ve en mükemmeli­dir. Müslümanlar, bütün bu İlâhî kitapların hepsine birden iman etmelidirler. Fakat bu kitaplar içinde, hidayet ka­nunu ve yaşayış nizamı olmak bakımından yalnız Kur'an-ı Kerim'e ittiba uyulur Ve yalnız Kur'an-ı Kerim'e bağlılık esas ve zarurîdir. Şunu da iyi biliyoruz ki, fiili olarak uy­manın ve bağlı bulunmanın hududu nereden başlarsa, o noktada diğer kitapların hükümlerinden alâkayı kesmek icabeder. Yalnız Kur'an-ı Kerime bağlanmak ve ona tabi olmak ve kendimiz için yalnız bu kitabı hidayet kaynağı ve delili (Authority) bilmemiz lâzımdır. Bunun da bir kaç sebebi vardır:

1. Kur'an-ı Kerim'in mukaddes sözleri ve kelimeleri noktası noktasına, Hazreti Resulullah Sallallahû aleyhi ve Sel­lem'in beyan buyurdukları gibi aynen ve harfiyen ko­run­muş­tur. En ufak bir değişikliğe uğramamıştır. ilk gün­den itibaren yüzlerce, binlerce hatta on binlerce insan tarafından, hiç ara verilmeksizin, olduğu gibi öğrenilip, ezberlenip okuya ge­lin­miş­tir. Yüz binlerce ve milyonlarca İnsan da her gün bu kitabı yazılı nüshalarından oku­maktadırlar. Kitabın yazılış şeklini aynen muhafaza et­meye çalışmaktadırlar. Bu kitabın cümlelerinde, ibarele­rinde, hatta kelime ve harflerinde bile zerre kadar ihtilaf olmamasına dikkat edilmiştir. Bundan dolayı artık bu hususta hiçbir şek ve şüpheye yer yoktur. Hazreti Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, Kur'an-ı Kerimi kendi saadet devirlerinde Arapça dilinde nasıl duyurmuş ise, bu güne kadar bütün dünyada, dünyanın her tarafında, ihti­lafsız olarak yayılmış bulunmaktadır. Dünyanın en uzak yerlerine kadar yayılmış olan, yeryüzündeki bu tek İlâhî ikitap, ilk vahyedildiği tazeliği ve asliyeti muhafaza et­mektedir.

2. Kur'an-ı Kerim'in indirilmiş olduğu dil, Arapçadır. Arapça ise yaşayan bir dildir. Açık ve ebedî bir lisandır. Kur'an-ı Kerim, indirildiği zaman ise, en ileri gelen edebî bir dildi. Bu yüce-kitabın mâna ve mef-humlarını anlamak hususunda ölü dillerde çekilen zor-luklara, külfetlere ve zahmetlere katiyyen rastlanmaz.

3. Tamamen haktır ve başından sonuna kadar, ilahi öğretiden ibarettir. Bu kitapta herhangi bir şekilde, insanî cazibeler, nefsanî istekler, millî veya kabile ve aşiretlere ait garazlar, cahilane sapıklıklar ve şaibeler yol bulama­mıştır. Bu kitapta, İlâhî kelâma her hangi bir şekilde katiyyen zerre kadar insanî kelâm karışmamış ve karıştı­rılmamıştır.

4. Bu kitap mükemmel ve camî bir kitap olarak, bü­tün hakikatleri, maarifi, hayrat ve salihatı bir araya topla­mıştır. Kendisinden Önce nazil kılınmış bulunan semavî kitapların da bütün hakikatlerini, maarifini, hayrat ve salihatını ihtiva etmektedir. Ve öyle bir cami kitaptır ki, insan bu kitabı gözönünde bulundurduğu zaman kendi, kendisini diğer semavî kitapları gözönüne almaktan ihti­yacını hissetmez.

5. Bu kitap, Rabbani Hidâyetlerin ve İlâhî öğretinin en son kitabıdır: (Latest Edision). Birtakım özel durum­larda bazı kitaplarda gösterilmiş olan bazı hidâyetler de Kur'an ile açıklanmış olup, önceki kitaplarda bulunmayan bazı hidayetler ilâve edilerek bazısı da değiştirilip daha mükemmeli konmuştur.

"Biz bir ayetin hükmünü başka bir ayetle değiştirir ve yahut unutturursak elbette ki, ondan daha iyisini veya onun gibisini göndeririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu acaba bilmez misiniz?"

(El – Bakara: 106).

Bundan dolayı, herhangi bir kimse, ata ve babasının yoluna değil de İlâhî yola girip İlâhî hidayete uymak is­terse, elbette ki, bu kitaplar dizisinin yeni baskısından, son nüshasından istifade etmesi icabeder. Bu yeni nüsha ve emsalsiz hüccet de yine Kur'an'dır. Ondan evvelki kitaplar değildir. İşte bunun içindir ki, İslâm, bundan ev­velki kitaplara, uymaktan ve onlara bağlı bulunmaktan alâkayı keserek yalnız Kur'an-ı Kerime uyarak, yalnız Kur'an'a bağlı bulunmayı emretmiştir. Bütün dünya hal­kına da, Kur'an'a bağlanmayı ve bu kitabı tek kanun ola­rak kabul etmeye çağırmıştır. Müslümanlar için de bu kitap ilk ve temel hidayet kaynağı olarak kararlaştırılmış­tır.

"Biz sana kitabı hak ile nazil kıldık ki, bununla halk arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin."

(Nisa: 105).

"O'na (Nebî'ye) iman edenler, O'na hürmet gösteren ler, yardın edenler ve O'nunla ııazil kılınmış bulunan nûr'a tabî olanlar, işte felah bulan kimselerdir."

(A'râf: 157)

"Allah'ın nazil kılmış bulunduğu ile hüküm vermeyen böyleleri, kafirdirler... Böyleleri zâlimdirler... Böyleleri fâ­sık­­tırlar."

(El – Mâide: 44, 45, 47).

İşte görülüyor ki,[73] Hak Taalâ'nın nazil kılmış bulun­duğu kanuna göre hüküm vermeyen kimseler yine Hak Taalâ tarafından üç ayrı sıfatla cezalandırılmış olmakta­dırlar. Birincisi, böylelerinin kâfir oluşlarıdır. İkincisi bu güruhun zâlim oluşlarıdır. Üçüncüsü ise böylelerinin fasık olduklarıdır. Bu âyet-i kerimeden kesin olarak şu mesele ortaya çıkmaktadır: Kim olursa olsun, Allah'ın kanununu ve yahut da O'nun hükümlerini bir tarafa bırakarak, ken­disinin veya başka insanların uydurdukları kanunlar ve hükümler üzerine işlerini hal etme yoluna giderse, o za­man üç büyük suç işlemiş olur. Birincisi, İlâhî Hükümleri inkâr etmekle, Hak Taalâ'yı da inkâr etmiş sayılacağın­dan böyle bir fiil küfürden başka bir şey değildir. İkincisi, yapılan bu iş adalet ve insafın aksine olduğundan — nitekim en doğru ve en sahih adalet, İlâhi adaletten başka bir adalet olamıyacağından — O'nun hükmünü bir tarafa bırakarak uydurma hüküm vermek doğrudan doğ­ruya zulümdür. Üçüncüsü ise, insan kul olmak hasebiyle kendi efendisinin ve kendi malikinin koymuş bulunduğu kanun ve nizamdan dönüp de kendisinin yahut da başka insanların uydurup ortaya atmış bulundukları kanunları icra etmeğe kalkarsa, hakikatte kulluk ve itaat dairesinin dışına çıkmış olacağından bu iş de fısktır.

İşte, bu küfr, bu zulüm, bu fısk kendi çeşitleri bakı­mından hakikatte her üçü de Hak Taalâ'nın hükmünden ay­rılmak, O'nun emrinden kaçınmak demektir. Her ne­rede, Hak Taalâ'nın hükmüne karşı gelmek varsa, bu üç şeyin orada bulunmamasına imkân yoktur. Pek tabiî ola­rak, kaçınmanın, karşı gelmenin, derecesine ve yerine göre bu cürümlerin farkları ve dereceleri vardır.

Müslümanlar için[74] asıl kaynak ve hüccet Kur'an-ı Ke­rim'dir. Kur'an-ı Kerim'e muhalif bulunan her şey kesin olarak bilinmelidir ki, tâbi olunacak, bağlanılacak şeyler­den değildir.

"Rabbınızdan size indirilmiş bulunana tâbi olunuz. Ve O'ndan başka koruyucu edinip tâbi olmayın."

(A'râf: 3)

Kur'an-ı Kerim hükümlerinde ve onun tâliminde kim­senin hatta peygamberin kendisinin bile kat'iyyen değiş­tirme, tağyir ve tebdil etme hakkı yoktur.

"Söyle (Ey peygamber) ben bunu istediğim gibi de­ğiştiremem. Ancak bana vahyolunana tâbi olmak zorun­dayım. Elbette ki ben Rabbıma isyan etmekle büyük gü­nün azabından korkarım."

(Yunus: 15)

Kur'an-ı Kerim, İslâmî hükümetin ilk ve en başta ge­len kaynağıdır. Onda Hak Taalâ'nın ahkâmı ve buyrukları vardır. Bu ahkâm ve buyruklar, insanların bütün yaşa­yışlarında onlara bir örnek teşkil eder. Eksiksiz olarak hayatın her dalı için muteber ve geçerlidir. Burada yalnız münferid ahlâk dersi verilmemiştir. Sosyal yaşayışın (Social life) her cephesinin ıslahı ve tanzimi için hidayet yolu gösterilmiştir. Kesin hükümler konmuştur.

İşte bu itibarla İslâm hükümeti kurulacağı zaman hangi esaslar üzerine bina edileceği de anlatılmıştır.