๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslamda Hükümet => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 01 Ekim 2010, 19:30:50



Konu Başlığı: İslami Düşünceye Göre Din
Gönderen: Ekvan üzerinde 01 Ekim 2010, 19:30:50
İslami Düşünceye Göre Din

Hazret-i Resulü Ekrem (s.a.s) her hangi bir başka mak­sad için değil sadece şu maksat için gönderilmiştir ki, dini böyle cahilce, düşüncelerden silip temizlesin. Aklî ve mantıkî bir düşünce ortaya koysun. Sâdece ortaya koy­makla da kalma­sın, bunu, medeniyet ve toplu yaşa­yış nizamının esâs temeli olarak, ayakta tutsun. Bunu, başa­rıya ulaştırıp, yürütüp gitsin: Peygamber efendimiz, Din yaşayışın bir eki bir ilâvesi kabul edildiği takdirde, bu din mânâsız bir şey olur. Diye bu­yur­muşlardır. Cemiyetin bütün ihtiyaçlarını karşılaya­mı­yan, ona, baştan sona ka­dar bir nizam ve intizam vere­miyen, yarım ya­malak düs­turlar (kanunlar) elbette ki dîn olmak­tan çok uzak­tır.Böyle beşerî uydurmalara dîn veya mezhep demek, yanlış ve hatadır. Hakikatte ise, dîn ya­şanılan hayatın bir cüz'ü bir par­çası değil, O, aslında yaşayışın tamamı, bütünü ve ta kendisi olduğu gi­bi, varlığımızın asıl hedef ve gayesi, hakiki ruhu, "O"nu hareket ettiren ve yürüten kuvvet kaynağıdır. Hem na­zarî hem fikri ve hem de amelî olarak yaşayışın ölçüsü ve mi­henk taşıdır Yaşayış sahasında her adımda doğru ve eğri yolu birbirinden seçip ayırmak lâzımdır. Eğri yolu bırakıp doğru yolu tutmak gerekir. Bu şaşmayan yolu da yine dîn gösterir. Yaşayışın bitmez, tükenmez yolcu­luğunda... ki bu yolculuk, dünyânın ba­şından âhirete kadar, ardı arkası kesilmeden sürüp gi­der... dîn insanı her merhalede, her menzilde, saadet ve başa­rıya götüren bir rehber ve bir yol kılavuzudur.

İşte, böyle bir din'in ismi de islâm'dır. Bu yaşayışın eki, yaması, ilâvesi olmak için gelmemiştir.

Câhiliye tasavvurları gibi, dîn'i yaşayışın eki, yaması ve ilâvesi diye düşünürsek, O'nun gelişinin asıl maksadı, orta­dan kalkar ve hiç olup gider insanın kendisi ile Rab'bı arasın­daki bağdan, alâkadan her ne kadar bahsedilirse, bir o kadar da, insanın diğer insan­lara olan alâkasından ve bağlarından; ayni zamanda yi­ne bu insanın diğer var­lıklar ve kâinat ile olan alâka ve bağlarından da bahset­mek lâzımdır. İşte, İslâm'ın geli­şinin asıl maksadı da in­sana bu hakikati haber vermek içindir. Çünkü, insanın bu alâkaları ve bu bağları birbi­rinden ayrı ve münferid de­ğillerdir. Bunlar, "bütün" halinde birbirlerine bağlı olarak tertiplenmişlerdir. Bu "bütün"ün parçalarının doğru ve sahih bir şekilde tertiplen­mesi, bir araya getirilmesi insa­nın felah ve kurtuluşuna sebep olur.

İnsanın kendisi ile yaratıcısının arasındaki, alâka ve bağ doğru ve sahih" olarak, bilinmedikçe, bu inşânın kâ­inat ve diğer varlıklar ile olan bağ ve alâkaları da doğ­ru ve sahih ola­rak bilinemez. Bu ikisinin birbirine olan bağ­ları doğru ve isa­betli olarak bağlanması lâzımdır. Muvaf­fak olmak ve kurtuluşa ermek mümküm olsun. Din insanı fikri ve amelî bakımdan hayat boyunca bu muvaffaki­yet yolunda yürümeye hazırlar. Bu işi hazırlayıp yap­mayan ve bunu tamamlamak için çalışmayan ve böyle bir ka­rakter arzetmeyen fikir sistemine din dene­mez. Bu işi de tam mânâsiyle hazırlamış ve tamamlamış bulunan din de ancak ve ancak islâm'dır. İşte bunun içindir ki, Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor:

"Allah indinde din yalnız İslâm'dır."

(Al-i îmran: 19)