> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslamda Hükümet > İslam'ın Amacı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam'ın Amacı  (Okunma Sayısı 1123 defa)
01 Ekim 2010, 19:14:16
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 01 Ekim 2010, 19:14:16 »



İslam'ın Amacı (Mission)

Mevzua girerken önce şu noktaları düşünmek lâzım geliyor: Emniyet ve Selâmet'i zorunlu kılan islâm'ın mâ­nası nedir? Ve "Dinde zor kullanmak yoktur." (El-Bakara: 256) ve yine "Sîzin dininiz kendinize ve benim di­nimde kendime" (Kâfirûn: 6) bu mübarek âyetler nasıl bir mâna taşıyor? Hele şu suale bakınız: Hazreti Yûsuf Aleyhisselâm, peygamberlik et­mek için mi gelmişti? Yoksa, başka bir iş için mi? Bu sözlere ayrı ayrı cevap vermeden önce, evvelâ şu suale cevap vermek bir zo­runlu oluyor: Bu dünyada, İslâm'ın amacı (mission) ne­dir?

Nasıl olur da bir kısım zorbalar iş başına geçerek, ida­recisi bulundukları milletlerin sırtına binerek yapma­dıklarını bırakmazlar. Bu zorbaların her biri Tanrılık, ilâh­lık iddiasında bulunarak, diledikleri gibi tahakküm ederler. Bütün bu zâlimlere ve hakikat düşmanlarına, İs­lâm yo­lunda yürüyenler itaat mı edecektir? Nasıl olur da bu gibi gayri meşru hükümetlere ve bu gibi saltanatlar için ve bu hükûmet ve saltanatların başında bulunanlar kendi emni­yet ve selâmetlerini temin et­mek maksadiyle, tebaa top­lar, cemâatler kiralar, adam toplarlar. Kendi idare meka­nizmalarını çalıştırır ve bu mekanizmanın ça­lışması için kalkıp da İslâm fabrikasının makinelerinden faydalanmak isterler. Hem de islâm dininin unsurları bunların istedikleri gibi o bâtıl işleri yürütmek için hizmet mi edecek? Nasıl olur da, bir kaç ahlâkî usul ve ka­ide öğreterek, insanları, kendi keyiflerine ram edip; hal­ka herhangi bir - sözüm ona - nizam ve bir medeniyet yüklerler de, "insan" da nizam ve medeniyet adı takılan bu şeylere, boyun mu eğe­cek?

Eğer iş böyle ise o zaman islâm'ın Budistlik (Buddhmet) veya Sen Pol (Saint Paul) ün uydurduğu Hristiyanlık'tan farklı bir tarafı kalır mı? O zaman, bu yüce din'in kitabında katiluhum: "onlarla savaşınız" cümlesinin mâ­nasını anlamak pek kolay olmaz. Acaba, bu âyetteki kor­kunç mânâ niçin vahyedilmiştir. Öyleyse bu din kendi tabilerine savaş ve cihad emri yerine; muhaliflerinizin karşısına geçip şöyle söylemelerini istemez miydi?

— Biz zavallıları niçin öldürmek istiyorsunuz? Biz ne hükümet nizamında bir değişiklik yapmak istiyoruz, ne de bir inkılâp ortaya atmak gayesini güdüyoruz. Ne mevcut medenî nizamı düzeltmek, ne de bunu doğru bir şekle koymak niyetin­deyiz. Bunlar için de propaganda yapmı­yoruz, yapacak da değiliz. İktidar, kimin elinde olursa olsun, iş başında kim bulu­nursa bulunsun, biz, onun em­rine uyarak, onun hükmü altında yaşıyacağız. Bizim maksadımız, gayemiz, zamanın hükümetine uymak ve boyun eğmektir. Her hükümet ve her iktidara, boyun eğip, onlara tabi olmak, dinimiz ve imanı­mızdır. Böy­le olunca da sizin bize karşı sert davranışınızın sebebî ne? Bırakınız biz de kendi dinî inançlarımıza göre, ibadet edeceğimiz şeye ibadet edelim. Bağlı bulunduğumuz var­lığa kulluk edip gidelim. Bun­dan size ne zarar gelir? Si­zin dünya görüşünüz ve medenî anla­yışınız ne olursa ol­sun, ida­re sisteminiz ne şekilde yürürse yürüsün, bunla­rın hiç birine karışacak değiliz. Bu gibi şeylere, karşı koymamak, bunlara dokunmamak, bizim akîde ve imanı­mızın icabı­dır. Bizim böyle bir hareket tarzımızdan size ne gibi bir zarar gelebilir?

Eğer, iyi ve mâkul bir şekilde bunun cevabı ortaya ko­na­cak olursa, görürüz ki, o zaman, amelî olarak, Haz­ret-i Pey­­gamber (S.A.V.) ve onun sadakatli ve vefakâr sa­ha­bilerinin Mekke Müşriklerinin karşısındaki vaziyet­leri bizim bu günkü İngiliz[12] idaresi altında bulundu­ğumuz durumdan pek de farklı sayılmaz. Mekke'nin o müş­rikleri ve islâm'a karşı duran Mekkeliler pek o kadar da gayri mâkul kimseler değillerdi. Sadece bir kaç kişinin toplanıp camide, yahut o zamanın du­ru­muna göre mes­cide ben­zeyen bir yerde, bir avuç müs­lü­manın ezan oku­masına, namaz kılmasına, arada sırada meclisler ve top­lantılar tertipleyerek, kendi aralarında ve ken­dilerine ait işleri konuşmalarına ve bu bir avuç müslü­ma­nın yalnız kendi aralarında propaganda yapmalarına mâni olmaları için mühim bir sebep yoktu.

Fakat işin iç yüzü böyle değildir. İslâm, kendisine has, bir hayat nizamı kurmayı gözönünde bulundurmuş­tur. İslâm'da, akâid, ibadat, ahlâk ile birlikte, ferde ait iş ve çalışma yolu toplumca yaşayış nizamı, topyekûn ya­şayışın iş güç sahası ve her çeşit işlemlerle ilgili hü­küm­ler ve kanunlar tanzim edilmiştir. Eğer bir islâm Devle­ti, İslâm tebliğini tam olarak, bütün olarak, bu nizamın tara­fına çevirmemiş ise, o zaman İslâm davasını gütme­miş demektir. İslâmın davasında, bu nizamı tam olarak gözönünde bulundu­ran bir İslâmî hükümet bu dâvayı hak üzerine kurmak ister. Bu nizamı, ayakta tutmak yoluna gider. İnsanlığı bu nizam ile felaha ulaştırmak için çalı­şır. Bu nizamın karşısına çıkacak olan her bâtıl nizamı da, ortadan kaldırmak yoluna gider. Her şeye rağmen, kesin olarak kendi nizamını hâkim kılmış olur. Diğer ni­zamlar da onun karşısında yıkılıp ve dağılır gider. Böyle olması onun mahiyeti gereğidir. Hak ve sadakat üzeri­ne kurul­muş bir nizam ileri sürülmelidir. Amelî olarak, böyle bir nizam kurmak yolunu takip etmeyen islâm'i hükümetin gayesi; tamamen mânâsız ve boş sözden iba­ret olur. Hattâ bundan daha da mânâsız ve daha da boş bir şey olmaz ki, bir nizam, başka nizamları hem bâtıl sayacak; hem de kalkıp o bâtıl saydığı nizamları ortadan kaldırmak için çalışmı­yacak? Tam tersine hareket ede­rek, o ni­zamların barınmasına imkân verecek. Bu bâtıl nizamlar için de hizmet etmek yolunu mu tutacak?

Bu da bir tarafa dursun, esasen, bu husus da apaçık bir şekilde imkansızdır ki, bir kimse bir yaşa­yış nizamına bağlan­mış olacak ve bu nizamın doğruluğu­na inanacak, bir de kalkıp, inanmadığı ve bağlanmadığı başka bir ya­şayış nizamının oto­ritesinin altına girmek istiyecektir? İnanmadığı o başka yaşayış nizamının hâki­miyeti altında da yaşamak yoluna gidecektir? İşte bunun içindir ki, bu nokta tamamiyle akla aykırı olur. Bir kimse, hem kendisi­nin takip ettiği nizamı isterken, bu nizam'a davet edecek, bu nizâm için çalışacak, ve aynı zamanda İslâm söz ko­nusu muhalif nizamın da sağlanması yolunda çalışacak ve onun tahakkümü altında yaşamayı öğrenmek isteye­cek­tir.

Halbuki, İslâm'ın kendine has bir nizâmı olunca, bu nizam'a davet etmesi, bu nizâm için çalışması, yine İslâm ni­zâmının fıtratı (doğası) gereğidir. Bu İslâmî fıtratın ge­reği, diğer nizamların yıkılması ve onların yerine İslâmî nizâmın tek başına hâkimiyetini devam ettirmesidir.

İslâm, her mensubunu, hep bu mukaddes amaç uğ­runa harekete geçirir. Bütün telkin ve öğretisiyle bu fikri ayakta tutarak yeni bir dinamizm meydana geti­rir. Bu itibarla, iman sahibi olmak iddiasında bulunanla­rın, dere­cesi ve ölçüsü, aynı zamanda mihenk taşı ve ölçüsü bu yolda göstereceği fedakârlı­ğın seviyesine bağlı­dır. İman sahibi olmak iddiasında bulu­nanlara şu sual so­rulup ce­vabı alınınca, bu kimselerin, imân ölçüsü kendiliğinden belirmiş olur.

İslâm'a inanmış olanlar, İslâm'ın zaferi için malları ile canları ile fedakârlığa hazır mıdırlar? Yoksa, yalnız bu nizamın kurulmasını temenni ederek bâtıl ve uydurma nizamların bas­kısı altında yaşamağa mı razıdırlar?

Kur'ân-ı Kerim'i ve Hadis-i Şerif-i, bu her iki kayna­ğı da göz önüne getirip tetkik edelim. O zaman bu mesele en iyi şekilde aydınlığa kavuşmuş olur. — Ancak şu şart la ki, kalp­lerdekileri gizlememek ve her şeyi açıkça orta ya koymak şartiyle — Görülecektir ki gerçek bütün açık­lığı ile ortaya çıkacak, İslâm'ın asıl mâna ve mefhumu meydana çıkacak ve sizin anladığınız, bildiğiniz ve beyan buyurduğunuz gibi olma­dığı ispat edilmiş olacaktır.

Hakikat şudur ki, biz İslâm'ın hakikatini anlayarak, bilerek iman etmiş isek, o zaman bizim varlığımız her­hangi bir gayrı İslâmi hükümete karşı bulunacaktır. Ke­sinlikle böyle bir gayrı İslâmî hükümetin tahakkümü al­tında kalmaya tahammül etmiyeceğiz. Gayrı - Müslim­lerle karşılıklı yardımlaşma veya işbirliği olsun olmasın, ne olur­sa.olsun; eğer biz kendi iman ettiğimiz islâm üze­rinde samimi isek, o zaman vazifemiz, her yerde ilâhî kanun olan, Şeriat-ı Rabbanî'yi cemiyete hâkim kılmaktır. Bunun yer etmesi için çalışıp, gayret sarf etmemiz gere­kir. İste bizim müslüman olmamız, bundan başka bir şarta bağlı değildir. Allah yolunu tutmak istiyenler de bu çalış­ma usulünü göz önüne almalıdırlar. Gayrı müs­lim­lerle karşılıklı yardımlaşmamız ve işbirliği yap­mamız, düşünülen bu şekilden başka türlü olmayacaktır. Elbette ki İslâm, emniyet ve selâmet konusunda müeyyi­deler ihdas et­miştir. Fakat islâm'ın görüşüne göre, hakiki emniyet ve selâmet, Hududullah'ın Allah'ın emirle­rine geçerli kılınması ile mümkün olur.

Emniyet ve selâmetin, islâm'ın dışındaki şeytanî sis temler vasıtasiyle gerçekleştirileceğini düşünenler, bu nizam­larla normal ve düzgün bir iktisâdi düzenin işliyeceğini sanan­lar; İslama mahsus üstün cemiyet gö­rüşünü kesinlikle anlama­mış kimselerdir. Buradan da açıkça belli oluyor ki, islâm ne böyle bir emniyet ve selâ­mete yardımcıdır, ne de onu himaye eder. Başka türlü gerçekleştirilmiş bulunan emniyet de emniyet değildir. Ancak islâm'ın kendisinin gerçekleştirdiği emniyet, emni­yettir. Asıl maksad da bu îslâmi emniyettir. İşte, bu emni­yetin içinde de insan se­lâmetin yolunu bulacaktır.

La ikrâhe f'i'd-din — Dinde zorlama yoktur. Bu âyet-i kerimenin mânasını şu şekilde anlamak lâzım gel­mekte­dir: İslâm kendi akaidini (inancını) zorla hiç kimseye ka­bul ettir­mek yolunu tutmaz. Esasen, akîde denilen şey de zorla kimseye yüklenebilecek bir şey değildir. İslâm'ın ibâ­detleri de böyledir. Onun ibâdetleri akidesinin şartıdır. Zor kullanarak bu ibadetler kimseye yüklenilmez. Nite­kim, sahih olmayan imanla, kalbe inmeyen bir duygu ve niyeti halisleşmemiş bir tavırla yapılma­yan ibâdet, mânâ­sız bir hâl alır. Bütün ib...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam'ın Amacı
« Posted on: 23 Nisan 2024, 21:33:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam'ın Amacı rüya tabiri,İslam'ın Amacı mekke canlı, İslam'ın Amacı kabe canlı yayın, İslam'ın Amacı Üç boyutlu kuran oku İslam'ın Amacı kuran ı kerim, İslam'ın Amacı peygamber kıssaları,İslam'ın Amacı ilitam ders soruları, İslam'ın Amacıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes