Konu Başlığı: Hülafa-i Raşidinin Teamülü Gönderen: Ekvan üzerinde 24 Eylül 2010, 16:23:02 HÜLEFA-Î RAŞİDİNİN TEAMÜLÜ Hülefa-i Raşidinin devrinde de aşağı yukarı Zat-ı Saadetlerinin devri mübareklerindeki usul devam edegeldî. Şu farkla ki, devri saadette, Zat-ı Risaletpenahilerinin kendileri vardı, Hülefa-i Raşidin devrinde ise bulunmuyorlardı. Devri Saadette, son merci Zat-ı Saadetlerinin kendileri idi. Hülefa-i Raşidin devrinde ise, Zat-ı Saadetlerinin şahsen kendileri değil de, O'na ait rivayetler idi. Sünnet dediğimiz bu rivayetler, halkın arasında yayılmış ve halk tarafından ezberlenmiş ve muhafaza edilegelmişti. Bu devirde üç ayrı idare vardı. Bu üç makam, işlerin çözümü hususunda meseleleri karara bağlarken yine; "Bunları Allaha ve O'nun Resulüne havale ediniz..." hükmü celilini gözönünde bulundururlardı. Şimdi bu üç makamı sırasiyle gözden geçirelim: 1. Genel olarak ehl-i ilim. Bunlar umumiyetle Allahın kitabını bilen kimselerdi. Esasen bu zevatın çoğu ve hemen hemen hepsi de Zat-ı Saadetlerinin huzurunda yetişmiş, O'nun maiyetinde bulunarak kendisinden ilim öğrenmiş, çok defalar Zat-ı Saadetlerinin işleri nasıl hallettiklerine şahit olmuş kimselerdi. Bu zevat sadece halkın işleri hakkında fetvâ verip, işleri karara bağlamakla kalmazlardı. Hattâ Hülefa-i Raşidinin kendileri de karşılaştıkları bir hayli meseleleri bu kimselere aksettirirler ve bu meseleleri ve işleri nasıl halletmek gerektiği hususunda, bu zümrenin görüş ve fikirlerine müracaat ederlerdi. Aynı zamanda Hülefâ bu zevatın kendilerinden, acaba Zat-ı Saadetlerinin, böyle bir işle karşılaşıp karşılaşmadıklarına ve karşılaşmış oldukları takdirde, meseleyi ne şekilde hallettikleri hakkında malumatları olup olmadığını da sormuşlardır. Çok defalar şöyle bir durumun görüldüğü vakidir ki, zamanın halifesinin bir mesele hakkında bilgisi olmamış, fakat bu zevatın o mesele hakkında bilgileri olduğu görülmüştür. Hatta bazan, zamanın halifesi bir mesele hakkında karar verdikten sonra anlaşılmıştır ki, Resulü Ekrem Sallallahu aleyhi ve sellem, bu mesele hakkında başka türlü karar vermişlerdir. O zaman Halife kararını değiştirmiştir. Ehl-i ilmin varlığının faydası sadece, halkın fert fert işlerini halletmeleri veya Ülülemrin meselelerini çözmeleri değildi. Belki bundan başka bir faydaları da, bunların, herhangi bir adalet makamının ve devletin veya herhangi bir Şûra Meclisinin yahut da herhangi bir buna benzer kurulun, — Kitabullaha ve Sünneti Resulullaha muhalif olarak — verebilecekleri ihtimal dahilinde bulunan hükümlere mâni olmalarıydı. Onların sağlam ve umumî görüşleri, İslâm nizamının dayanağı idi. Herhangi bir yanlış hükmü geri çevirir ve bunun doğrusunun ne olduğunu ortaya koyarlardı. Sahih nizamın, yürümesini garanti ederlerdi. Onlar herhangi bir meselede ittifak ettiler miydi, demek olurdu ki, bu meselede din doğru yolu göstermiştir. Bu yoldan başka bir yol ile bu meselenin çözülmesine imkân olmadığı anlaşılırdı. Onların reylerindeki ihtilâftan da şu netice anlaşılırdı ki, bir meselenin çözümünde, iki veya ikiden çok yol takip etmek mümkündür. Çünkü olabilirdi ki, bir defa böyle halledilmiş diğer bir defa da şöyle halledilmiştir. Hal şekli ne olursa olsun, fakat neticenin aslında bir olması icabeder. Onların varlığının sayesinde, Ümmet arasında herhangi bir şekilde bid'atin yayılması ve bu bid'atlerin de halk tarafından kabul edilmesi asla mümkün değildi. Nitekim her tarafta böyle bir cereyanı önleyecek dini çok iyi anlayan zevat vardı. |