Konu Başlığı: Hükümet Nasıl Oluşur Gönderen: Ekvan üzerinde 27 Eylül 2010, 04:21:34 Hükümet Nasıl Ouşur Bu temel meseleleri izah ettikten sonra, şimdi karşımıza beşinci soru çıkmaktadır: Hükümetin esası nasıl kurulmalıdır? Bu hususta en mühim mesele devlet başkanının (Head of the Satate) nasıl kararlaştırılacağıdır. Bu devlet başkanına, islâmda "Halife" veya "îmam" yahut da, "Emir" ve başka ıstılahlar da kullanılmıştır. Bu meseleyi iyi anlatmak veya anlamak için bir islâm tarihinin tâ başından beri bu işi gözden geçirmemiz icap ediyor. Devlet Başkanının Seçimi: Muhterem okuyucular ve dinleyicilerin bildikleri gibi, bizim İslâmî yaşayışımızın başlangıcı Mekke'de küfr içinde başladı, O zaman Hazret-i Resulü Ekrem Sallallahü aleyhi ve sellem, Mekkede islâmî yaşayışı kaim kılmak için küfr ile mücadeleye girişmiş bulunuyorlardı. Bu islâmî yaşayış, kendi dairesi içinde, muhtar bir hale gelerek kendisi için siyasî ve toplumsal nizamını kurmak yolunu tuttu. O zaman bir bağımsız ülke (State) kurularak maksada doğru ilk adım atıldı. Bu bağımsız hükümet, ilk îslâmî hükümettir ki; bunun başında da Zat-ı Saadetleri bulunuyorlardı. Zat-ı Risaletpenahileri ise, ne bir kimse tarafından seçilip bu makama getirilmişti, ne de kendi kendilerini, ellerindeki kuvvet ve kudretle, bu makama çıkarmıştı. O, Hak Taalâ tarafından doğrudan doğruya bu iş için memur edilmişti. Zat-ı Risaletpenahüeri, on seneden fazla bir zaman için, bu hükümetin başında bulunmak vazifesini ifa etti. Sonra kendi yerlerine kimin geçeceği hakkında açık ve kesin bir emir buyurmadan çekilip gittiler. Bu sükûtun sebebi, Kur'an-ı Kerimin şu hükmü gereğincedir: "Ve emrühüm Şûra beynehüm: Onların (hükümet) işleri, aralarında müşavere iledir." Sahabeyi Kiram da bunu bildiler ki müslümanlar için kendi ülkelerini idare edecek olan başkanın bu mevkiye gelmesi seçim ile olacaktır. Yani müslümanlar toplanarak birbirleriyle müşavere edecekler ve aralarından birini seçecek ve bu işe memur edeceklerdir.[90] Nitekim, müslümanlar hep toplanıp birinci Halife olan Hazret-i Ebu Bekir radıyallahü Taalâ anh'i seçtiler ve iş başına getirdiler. Sonra, Hazret-i Ebu Bekirin de son günleri yaklaşınca kendi fikrine göre, Hilâfet için en uygun şahıs Hazret-i Ömer olmasına rağmen, yine de kendisine bir halef tayin etmedi. Ancak Hazret-i Ömerin münasip olacağını vasiyetinde bildirdi. Hastalığı sırasında ve tam bu dünyadan göçeceği zaman müslümanların umumî toplantısında şöyle hitap etti: "İstermisiniz ki, ben sizin İçin birisini halef tayin edeyim? Allaha yemin ederim ki, düşünüp taşındım ve böyle bir kimse üzerinde duramadım. Akrabamdan da kimseyi bu işe münasip görmedim. Ancak ben size Ömer İbni Hattab'ın Halife olmasını münasip görüyorum. Onun sözünü dinleyiniz ve ona itaat ediniz." dedi. Halk da hep bir ağızdan şöyle cevap verip haykırdılar: "Dinledik ve itaat ettik." (Taberî, cild: 2, sahife: 618, Matbaayi İstikamet, Mısır) Bu şekilde Müslümanların ikinci hali fesinin hilafete namzetliği de birinci halifenin müşaveresiyle oldu ve umum müslüman halkın da fikri alınarak Hilafet makamına getirildi. Bundan sonra Hazret-i Ömer radiyallahu Taalâ anhda dünyadan göçecekleri zaman, Hazret-i Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin en yakın altı arkadaşının bulunduğu hesaba katarak, bu altı kişi ile bir meclis kurulmasını ileri sürdü ve bunlara da: "Aranızdan birini seçiniz ve Müslümanların işlerinin başına getiriniz." Dedi. Sonra şunu da ilân etti ki: "Sizlerden herhangi biriniz Müslümanların müşaveresinin hilafına kendi kudretini kullanarak, kendisini Emir yapmak isterse, onun boynunu vurunuz."[91] Bu meclis konuşarak, danışarak, müşavere ederek, evvela Hazret-i Abdurrahman ibni Avf'ı seçim işine memur etti. O da Medinenin umumî efkârını (kamuoyunu) yoklayıp geldi. Bu işi yaparken de ev ev gezip kadınlara kadar halkın fikrini sordu. Fikir sormak için ne müderrisleri bıraktı ne de talebeleri ihmal etti. Yalnız bununla da iktifa etmedi. Memleketin her tarafını köy köy, kabile kabile dolaştı. Ümmet efradının bu husustaki fikirleri üzerinde titizlikle durdu. Çadır çadır nabız yokladı ve neticeyi elde ederek geldi. O zaman Hazret-i Osman ile Hazreti Alinin en çok itimada şayan kimseler oldukları ve halkın güvenini kazanmış bulundukları anlaşıldı. Halk bu iki şahıstan Hazret-i Osman'a daha fazla rağbet gösteriyordu. Bu netice üzerine nihayet Hazret-i Osman Radiyallahu anh, Hilafet mansıbına (mevkisine) getirildi. Ve Halife-i Müslimin seçildi. Müslümanlar da umumî bir toplantı yaparak Hazreti Osman radiyallahu Taalâ anh'a biat ettiler. Daha sonra Hazret-i Osmanın şehadeti vak'ası ortaya çıktı. Ümmet arasında büyük üzüntü verici meseleler doğdu. Bu sırada bir kısım sahabiler, Hazret-i Ali radiyallahu Taalâ anh'ın evinde toplandılar. Kendisine: "Bu gün zat-ı hilafetpenahilerinden bu iş için daha evla bir kimse yoktur." Dediler. Onlar ısrar ediyorlardı. Fakat Hazret-i Ali böyle ağır bir yükün altına girmek istemiyordu. Sahabilerin aşırı derecede ısrarı karşısında Hazret-i Ali Hilafet mansıbını kabul etmek zorunda kaldı. Ve sahablilere şöyle buyurdu: "Hilafeti bana yüklemek istiyorsanız, Camiye kadar gelmelisiniz. Bana biat etmeniz gizlice olamaz. Bu ancak bütün Müslümanların rızası ile olabilir."[92] Zat-ı Hilafetpenahileri, camiye geldikleri zaman, bütün Muhacirin ve Ansar orada toplanmışlardı. Bunların çoğu uzak yerlerden gelmiş bulunuyorlardı. Kendi istek ve rızaları ile biat elini uzattılar. Daha sonra da malum olduğu gibi Hazret-i Ali Radiyallahu Taalâ Anha karşı suikast hazırlandı. Tam vefat edeceği sırada kendisine "Kimi halef tayin edeceği" soruldu. Zat-ı Hilafetpenahileri bu hususta bir şey demediler. Bu sefer oradaki halk tarafından tekrar şöyle bir sual soruldu: "Sizden sonra büyük oğlunuz Hazret-i İmam Hasan'a biat edelim mi?" Zat-ı hilafetpenahileri ne müsbet ne de menfî bir cevap verdiler ve ancak şöyle dediler: "Mâ âmir küm ve lâ enhâ küm, entüm ebsar." Ne size böyle bir şey emr eder, ne de sizi böyle bir şeyden menedebilirim, siz daha iyi bilirsiniz.[93] İşte devlet başkanı seçiminin Hülafa-yi Raşidin devrinde teamülü bu şekilde olmuştur. Sahabeyi Kiramın toplu olarak çalışmaları bu işin böyle olması, Nebî Sallallahu aleyhi ve sellemin sükûtu ve Hak Taalânın emri gereğincedir. "Ve emrühüm şûra beynehüm: Onların işleri müşavere iledir." Bu istinada göre de İslamın Anayasası olacak olan esaslardan kat'i şekilde sabit oluyor ki, İslâmda devlet reisi hükümet başkanı seçim üzerine ve umum müslüman halkın rızasına bağlıdır. Bu şeklin başka türlüsü yoktur. Herhangi bir kimse kolunun kuvvetine, gücüne, zoruna dayanarak kendisini Müslümanlar için başkan veyahut da emir yapıvermek hakkına sahip değildir.[94] Bu da bir tarafa dursun, yalnız bununla da iş bitmiyor, müslümanlar için böyle başkanlık etmek ve yahut da halife olmak, herhangi bir aile, hanedan veya zümrenin elinde olmasına müsaade edilmez.[95] Seçim hususunda da her ne şekilde olursa olsun, zor kullanılamaz ve serbestçe Müslümanlar tarafından seçim yapılır. Şu mesele de vardır ki, bu seçim ve Müslümanların rızasının temin edilmesi nasıl anlaşılacaktır? Bu hususta İslâm herhangi bir muayyen usül belirtmemiştir. Zaman ve zeminin koşulları gereğince bu iş için muhtelif usuller ortaya konabilir. Ancak şu şartla ki, makul bir tarzda ümmet efradının kime daha fazla itimat ve güvenleri olduğu anlaşılabilsin. |