> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslamda Hükümet > Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları  (Okunma Sayısı 1045 defa)
01 Ekim 2010, 14:53:47
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 01 Ekim 2010, 14:53:47 »





Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları


İslâm'da hakimiyet tasavvuru, bütün meselelerin üs­tünde en mühim bir mahiyet arzeder. Çünkü gerçek ola­rak Hâkim olan bu sonsuz kâinatın Halikı (yaradanı Allahu Taalâ'dır. O, Hâkim-i âlâdır. İktidar-ı âlâ: (En yük­sek iktidar) O' nun hakkıdır, insan ise, durumu ve vaziyeti bakımından bu Hakim-i âlâ'nın halifesi, mümessili ve bir nevi vazifeli me­murudur. Her şeyde olduğu gibi, siyasî nizamda da bu Hâkim-i âlâ'nın kanunlarına tâbi olması lâzımdır. Halifenin vazifesi ise, Hâkim-i âlâ'nın kanunla­rını asıl kaynağa uygun bir şekilde yürütmek ve infaz etmektir.

Hâkimiyet mevzuunu en güzel şekilde ifade eden şu ayet-i kerimedir:

"Ey benim hapishane arkadaşlarım, çeşitli ilahlar mı iyidir yoksa bir ve tek bulunan Kahhar Allah mı? Ondan gayrı sizin ibadet ettiğiniz şu şeyler, kendinizin ve baba­larınızın uydurup isim taktıklarınızdan başka bir şey de­ğillerdir. Halbuki Allah bunlar için bir delil göndermemiştir. Elbette ki Hüküm ancak ve ancak Allah'a aittir. O, ancak kendisine — kendisinden başkasına değil — ibadet edil­mesi için emir vermiştir. İşte sağlam din budur. Fakat halkın çoğu düşünemezler."

(Yûsuf: 39-40)

Bu cümleler Hazret-i Yûsuf (A.S.) un beyanatından bir parçadır. Bu cümleler tevhîd ve İlahî hâkimiyet hak­kında en güzel anlatış şeklidir. Burada Hazret-i Yûsuf (A.S.) din mefhumunu öyle bir tarzda ileri sürmüştür ki, ehl-i hak ile ehl-i bâtıl tamamen biribirinden ayrılmıştır. Yâni Tevhid ile şirk arasındaki fark tamamiyle belirtilmiş­tir. Sonra bu fark öyle isabetli ve makul bir şekilde ifade edilmiştir ki, alelade bir zekâya sahip bir kimsenin bile benimsiyeceği bir şekildedir. Bu mesele bir başka husu­siyet de arzetmektedir. Bu sözlerin muhatabı olan insan­lar, o zamanlar, fikirleri ve düşünceleri itibariyle karanlık­lar içinde idiler. Nitekim o zaman bu sözleri söyleyen yüce insan da, kaderin bir hikmeti olarak, bir köle idi. Arkadaşları da O'nun vaziyetine benzer bir vaziyette idi­ler. Gayet açık ve kesin bir şekilde aynı zamanda herke­sin anlıyacağı bir üslûpla hitap etmişti:

"Acaba bir efendiye köle olmak mı iyidir, yoksa çeşit çeşit efendilere köle olmak mı iyidir?" Bu sözler, orada bulunanların kalblerinin tâ içine kadar işlemişti. Ve yine aynı şekilde konuşmuştu: Bütün dünyanm mâliki bulunan bir efendiye mi kölelik etmek iyidir, yoksa kölenin kölesi bulunan bir efendiye mi kölelik etmek iyidir? Hazret-i Yû­suf (A.S.) arkadaşlarına doğrudan doğruya şöyle bir teklif yapmış değildi: "Siz kendi dininizden vaz geçin ve benim dinime girin." O, hikmet kaynağı peygamberlik vasfı ile, mukaddes daveti en bilge bir tarzda ve her biri bir kelime incisi olan şu sözlerle zım-nî olarak yapmıştı: Allah'ın fazl-ü keremine bakınız! Acaba bizden başka kimseyi kendisine kul etmiş midir? Fakat halk O'na şükretmiyor, bu hususu anlıyamıyor, kendileri kalkıp kendileri için Rabb'ler uyduruyorlar; bu Rabb'lere de kul oluyorlar. Sonra Hazret-i Yûsuf (A. S.) bu defa onların dinlerini tenkid etmiş, makul bir şekilde, gönüllerini incitmeden dinlerinin her türlü fenalıklarını açıklayıp ortaya koymuş­tur: Şu mabudumuz dediğiniz nesne, kimseye bir şey vermemiştir, kimsenin velinimeti değildir, hiçbir yerin ve hiç bir ülkenin de mâliki değildir. Siz ona servet sahibi yahut da sağlık ve hastalık veren kimse diyorsunuz ama, bu dediklerinizin hepsi boş sözlerden ibarettir. Bunlar hep uydurma sözlerdir. Uydurduğunuz bu isimlerin içinde hiç bir velinimetlik ve Rabb'lık yoktur. Halikiyet (yaradanlık) ve Rububiyet mevcut değildir. Asıl hakikî mâlik Allahu Taalâ'dır. Bu Allahu Taâlâ hem bizim hem de bütün kai­natın Hâliki ve Rabb'ıdır. Bu hakikati kabul etmek lâzım­dır. Siz de bunu kabul edin, buna teslim olun. O'ndan başka kimsenin ne Rububiyete ne de Mâbudluğa hakkı yoktur. Hüküm vermek, emir buyurmak tamamiyle O'na aittir. Bütün yetki ve salâhiyetlerin hakkı da O'na aittir. O'nun da hükmü şudur ki, kendisinden başka hiç bir kim­seye ve hiçbir nesneye ibadet etmemektir.[49]

B. Firavun dedi ki: "Ey saray halkı! Ben sizin için kendimden başka bir İlâh olduğunu bilmiyorum."

(El – Kasas: 38)

Bu sözlerden Firavunun ne demek istediği anlaşılır. Firavun demiyordu ki: "Ey saray halkı! Ben sizin, yerin ve göklerin yeretıcısıyım". Nitekim böyle bir sözü değil Fira­vun, ağzına zincir vurulması lâzım gelen bir deli bile zor söyliy­e­bilir. Firavunun bu beyanatından, "Ey saray halkı! Benden başka sizin herhangi bir mabudunuz yoktur." şeklinde bir mâna çıkarılmaz. Çünkü, Mısır halkının inançlarına ve akidelerine göre, daha bir sürü mâbud vardı. Bu bir sürü mabuda ibadet edilirdi; hattâ Firavunun kendisi bile bu mâbudlara ibadet ederdi. Firavunun mâbud olması ve mâbudluk makamına yükselmesinin sebebi ise şu idi: Onu güneş ilâhı olarak kabul ediyor­lardı. Bu hususta en büyük delil de yine Kur'an-ı Ke-rim'in âyetlerinde mevcut bulunmaktadır. Firavun kendisi de ilâhlara ve hattâ ilâhcıklara da ibadet ederdi. Bu ilâhların ve ilâhcıkların dahi bir nevi bakıcısı ve koruyucusu İdi.

Bu noktadan düşünürsek, Firavunun o zamanki dav­ranışı alelade bir hükümet başkanın tutumundan pek de farklı değildir. Nitekim, hükümet ve devlet başkanlarının çoğu da Allah'a ve O'nun Peygamberine inanmakla be­raber, O'nun kanununu unutmuş görünüp bir tarafa bı­rakmışlardır. Kendi kendilerini de birçok şeyi yapabilecek bir seviyede görürler. Allahu Taalâ'nın mümtaz şeriatın­dan ayrı kanun uydurur ve kendilerini söz sahibi sayar addeder, siyasî ve kanuni hâkimiyeti ellerinde bulundu­rurlar. Böyle bir zihniyetin iddiacısı ilan idareci ister padi­şah olsun, ister halkın rızası ile güya seçilmiş birisi olsun. Bu sınıfa mensup kimseler, yeryüzünde Allah ve Resulü­nün kanunlarını değil de, kendi kanunlarını yürürlüğe koymuşlardır. İş bu neticeye vardıktan sonra, Firavunla bu adamcağızların arasında ne gibi bir fark olabilir?

Şimdi başka bir meseleye gelelim; bu da bahsimiz içinde ayrı bir bölümü teşkil eder: Halkımızın bilgiden yoksun bir zümresi, durmadan Firavuna lanet yağdırırlar. Fakat bu lanet "okuyanların kendileri Firavun hükümetine benzer hükümetlerin taraftarlığını yaparlar. Hakikati ken­dilerine meslek edinenler ve böyle kıymetli bir yükü yük­lenmiş bulunan şahıslar ise, sözün ve İstılahların mâna­sına ve ruhuna bakarlar, yalnız lâfızlara ve kullanılan kelimelere değil... Bu bakımdan Firavunun kendisine ilâh demesi ve böyle bir iddianın mânası ancak hâkimiyet anlamına gelir. Bu hâkimiyetten gaye ise, istediğini ya­pabilen bir hâkim demektir. Ve sahip çıktığı bu hâkimlik sıfatını ilan etmektedir. Burada ilâh kelimesi istilâh olarak kullanılmıştır. [50]

C. "O kimse ki, yerin ve göklerin mülkü O'nundur. Hiçbir oğul edinmemiştir, mülk'de O'nun hiç bir ortağıda olmamıştır. Her şeyi O yaratmış ve her şeyin takdirini mukadder kılmıştır."

(El – Furkân: 2).

Burada kullanılan "mülk" kelimesi Arapçada padi­şahlık, hükümdarlık, kırallık, iktidar-ı âlâ: en yüksek ikti­dar ve hâkimiyet: (Sovereignty) demektir. İstenen şudur ki, Allahu Taalâ bütün kâinata Mutlak Muhtar, ihtiyar seçme hakkı sahibi, ferman veren, buyruk buyuran'dır. Bu seçmede bu fermanda hiçbir şeyin zerre kadar bir hakkı yoktur. Bu gerçek de kendiliğinden şu meseleyi gerektirir. O'ndan başka, herhangi bir mâbud kabul edi­lemez. İnsan, Mâbud diye kabul ettiği şeyden, her türlü menfaat veya zarar geldiğine inanır. Hiçbir şeye yaramıyan, hiçbir işe gücü yetmeyen aksine kendileri korunmaya muhtaç olan nesnelerin mâbudluğuna, en ahmak veya en budala bir insan öyle inanmaz. Şimdi siz, Hak Taalâ Celle Şanühu'dan başka kâinatta hiç bir varlı­ğın elinde kudret olmadığını kesin bir şekilde anlamış olsanız, şüphesiz ki O'nun karşısında boyun büker, acz ile niyaz ile baş eğerseniz. Bu kesin idrâk ve imandan sonra, ne herhangi bir el O'ndan başkası için adak getirir, ne de herhangi bir dil O'ndan başkasına hamdeder. Ne de kimse O'ndan gayrısına dua edip, şükranlarını bildirir. Ne de dünya yüzünde ahmaktan daha ahmak birisi çıkıp da gerçek Rabb'i Zülcelâli bırakıp, O'ndan başkası için kul olmak yolunu tutar. Ve yahut da herhangi bir kimse­nin hüküm vermek hakkına mâlik oldu­ğunu kabul eder. Bu meselenin teyidi için yukarıdaki âyetlerle birlikte şu âyet-i kerimenin işaret ettiği hükmüde gözönüne alalım: Bu âyet-i kerime de yerin ve göklerin mutlak hükümdarlı­ğının Allahu Zülcelâle ait olduğunu bildirmektedir:

D. "Göklerde ve yerde ne varsa ne yoksa, hep Al­lah'a aittir. Siz, kendi kalbinizde neyi açıklarsanız, neyi de gizlerseniz elbetteki Allah ondan dolayı sizi hesaba çekeçektir. Ve sonra, istediğini gufrana ulaştırır (afeder) istediğini de azaba çarptırır. İşte o Allah herşeye kadir Allah'tır."

(El – Bakara: 284).

Bu âyet-i kerimenin üzerinde düşünürsek, şunu an­lamış olacağız. Din'in ilk temeli ve esas akidesi Hakimi­yet'in Allahu Taalâ' ya mahsus olduğunu belirtmektir. Allah'ı Taalâ'nın göklerin ve yerin mutlak mâliki olması ve göklerle yerin arasında bulunan kâinatın da mutlak sahibi bulunması, her şeyin O'nun mülkü olması, öyle bir temel hakikattir ki, insan için bundan başka türlü hareket etmek ve başka türlü düşünmek imkânı yoktur. Bunun dışında hareket etmek veya düşünmek sahih ve doğru olamaz ve olmıyacaktır. İnsan, ancak Allahu Taalâ'nın karşısında boyun eğip, ancak ona itaat eder. Yine bu âyet-i kerime­nin medlûlunda daha bir çok mânalar mevcuttur. Bir kere mesuliyet mefhumu açıkça görünmektedir. Yâni herhangi bir iş ister açık olsun, ister gizli, Hak Taalâ'dan gizli de­ğildir. Hak Taalâ her işlenen fiile vâkıftır. Ve işlenen her fiilin hesabı sorulacak...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları
« Posted on: 26 Nisan 2024, 14:38:49 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları rüya tabiri,Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları mekke canlı, Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları kabe canlı yayın, Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları Üç boyutlu kuran oku Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları kuran ı kerim, Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları peygamber kıssaları,Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurları ilitam ders soruları, Hakimiyet ve Hilafet Tasavvurlarıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes