๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslamda Hükümet => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 23 Eylül 2010, 01:35:39



Konu Başlığı: Eşitlik Hakları
Gönderen: Ekvan üzerinde 23 Eylül 2010, 01:35:39
7. Eşitlik Hakları

Kur'an-i Kerim'in ehemmiyetle üzerinde durduğu usullerden biri de, ihsanlar arasında eşitliği daim kılmak­tır. Bir kimse, diğer kimselere imtiyaz sahibi olmak is­terse, bu, ancak ahlâk itibariyle olabilir. Bu husus da Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde işaret buyurulmuştur:

"Ey halk; Biz sizi bir erkekten ve bir kadından ha­l­kettik. Ve birbirlerinizle tanışasınız diye sizi kabileler ve oymaklara ayırdık. Elbette ki, Allah indinde sizin en makbul olanınız en fazla muttaki bulunanızdır."

(El. Hücûrat: 13).

Bu âyetî-i kerime ile anlaşılıyor ki, insanların hepsi de esasta bir ve eşittirler. Muhtelif nesiller, soylar, muhte­lif renkler, muhtelif diller hakikatte, insanlık âlemi için (her ne şekilde olursa olsun) makul bir taksim ve tasnif değil­dir.

İkinci mesele de şudur: Mevcut bulunan bu taksim ve tasnif, sadece insanların birbirleriyle tanışmaları içindir. Başka bir değişle bir kardeşlik eşitliği vardır. Bir kavmin veya bir kabilenin diğer bir kavme veya diğer bir kabileye (her ne şekilde olursa olsun) imtiyazı ve üstünlüğü yok­tur. Hukuk bakımından birbirleriyle eşit ve aynıdırlar. Al­lah Taalâ bir tas­nif daha ileri sürmüştür. Bu tasnife göre üstünlük lisanla, renk­le, soyla, ırkla değil, yalnız bir üs­tünlük varsa ve iftihar edi­lecek bir mevzu bulunuyorsa, o da temiz ahlak ve üstün karakterdir. İnsanlar fıtrî yaratılış bakımından birbirlerine eş olduklarından nesil ve renk farkı ayrılık sebebi olamaz. Başkalarının haklarına teca­vüz etmek için kimseye de bir hak tanınmaz, iftihar ede­bilmenin sebebi sadece Allah içinde mak­bul ve temiz kimse olmaktır. Bu mevzuda İslâmın peygamberi de be­yanda bulunarak, aydınlatmıştır. Zat-ı Risalet­penahileri Mekkenin fethinden sonra, şu mühim gerçeği ilân etmiş­lerdir:

"Ne bir Arabın bir Aceme, ne de bir Acemin bir Araba; ne bir beyazın bir siyaha, ne de bir siyahın bir beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük varsa, ancak takva iledir. Soy sop ile bir imtiyaz yoktur."

Yani üstünlük ve imtiyaz ancak diyanet ve takva ile mümkündür. Meselâ bir kimse gümüşten diğer bir kimse de taştan başka birisi de topraktan yaratılmış değildir. Belki insanların hepsi aynı şeyden yaratılmışlardır ve bütün insanlar eşittirler.[227]

 

8. Masiyetten (Allah'ın emirlerine karşı gelmekten çekinme hakları

Usullerden biri de şudur: Herhangi bir kimseye masiyet etmek için hüküm veya emir verilemiyecektir. Bu iş bir kimseyi, ne zorunlu kılar ne de böyle bir şey için o kimse itaat eder. Masiyet için emir verilirse itaat etmemek gerekir. Kur'an hükümlerine göre, herhangi bir âmir, kendi eli altında bulunan diğerlerine masiyet etmek ve kanunsuz yola gitmek için hüküm veremez. Âmir böyle bir iş için hüküm verir yahut da câiz olmayan bir şekilde tecavüz etmeye emrederse, böyle bir âmirin ne hükmü dinlenir ne de emrine itaat edilir. Zat-ı Risaletpenahileri de bu hususu şerh ederek şöyle buyurmuşlardır:

"Hiçbir mahlûk için, Halika karşı masiyet yolunda itaat yoktur."

Halikın caiz saymadığı ve masiyet olarak bildirdiği hususlarda itaat etmek için kimseye emir verilemez. Ne hüküm verebilen buyruk sahiplerine böyle bir masiyet hükmü vermek hususunda hak tanınmıştır; ne de hüküm verilenlere bu hususta itaat etmeleri için bir emir verilmiş­tir.


9. Zalimin itaatini reddetmek hakkı:

Bu da İslâmın muazzam usullerinden biridir ki, zâ­lime karşı itaat etmek diye bir hak yoktur. Kur'an-ı Kerim bu hususa da şöyle işaret buyurmuştur: Hak Taalâ, İbra­him Aleyhisselâm'ı yeryüzünde halife kıldığı zaman, Hak Taa­lâ'dan, Hazret-i İbrahim şöyle bir dilekte bulunmuştu. Hak Taalâ da şöyle buyurdu ;

"Seni halka imam kılmaktayım.

Hazret-i İbrahim de dileğini arz etmişti:

Benim neslimden de İmam kıl! Diye dua etti.

O zaman Hak Taalâ'nın işareti şöyle oldu:

Benim vadim zâlimlere ulaşmaz."

(Bakara: 124)

Bu âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki, zâlimlere karşı itaat etmek hususunda Hak Taalâ yazılı bir emir verme­miş ve bu gibi kimselere itaat edilmesini reddetmiştir.[228]

 

Nitekim İmam Ebu Hanife rahmetullahi aleyh de bu hususta şöyle buyurmuştur:

"Herhangi bir zâlim, müslümanlara İmam olmak sa­lâhiyetinde değildir. Eğer böyle bir kimse imam olacak olursa, ona itaat etmek vacib değildir."

Böyle bir şahsa boyun eğilmeyecek ve ortadan kaldı­rılması için çalışılacaktır


10. Siyasî idarecilikte katılma hakkı:

İslâmın insanlar için kararlaştırmış olduğu esas hak­ların en mühimlerinden biri de bütün müslümanların içti­maî işlerde ve hükümet meselelerine katılma hakkıdır. Hükümet halkın müşaveresiyle kurulur. Halk ile müşa­vere ederek, işleri yürütür. Kur'an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmuştur:

"Elbette ki, onları (yani ehl-i imanı) yeryüzünde halife kılarız."

(Sûre-i Nur:55).

Halife kılınmak bir veya muayyen şahıslar için olma­yıp çoğunluk içindir. Nitekim, bazılarını değil de "onları" buyrulmuştur. Yani "bütün kavmin fertlerine halifelik veri­riz" denmiştir. Demek oluyor ki, hükümet herhangi mu­ayyen bir ailenin ve hanedanın veyahut da bir zümrenin hakkı değildir. Bütün millet toplumunun fert fert hakkıdır. Millet efradı ile müşavere edilmeksizin, bu iş olamaz. Kur'an-ı Kerim yine bu hususta şu İlâhî emri beyan et­miştir:

"Onların İşleri (hükümet işi) kendi aralarında müşa­vere iledir."

(Şûra: 38).

Ve yine:

"İş hususunda (Devlet işi) kendileriyle müşaverede bulun."

(Al-i İmrân: 159).

Yani bu hükümet müşavere ile yürütülür. Bu hususta Hazret-i Ömer Radıyallahu Taalâ anh'ın sözlerinde de açık beyan vardır. Buyurmuştur ki:

"Müslümanlarla müşavere etmeksizin, kimsenin hü­kümet başına geçmeye hakkı yoktur."

Hükümet idarecisi Müslümanlar razı olduktan sonra, iş başına geçebilir, Müslümanlar razı olmadığı takdirde demek ki, bir kimse hükümet başına geçemez ve mem­leketin idaresini de ele alamaz.

Bu hüküm gereğince, demek islâm, Cumhurî ve mü­şavere esasına dayanan bir hükümet nizamı kaim kılmak istemiştir. Bu da başka bir meseledir ki, bizim talihsizliği­mizden; üzerimize padişahlar musallat olmuşlardır. Ta­hakküm de etmişlerdir. Fakat böyle olmasına rağmen, İslâm bunların bu şekilde padişahlık etmeleri için müsa­ade etmemiştir. Ancak bunların padişah olup da bizim üzerimize musallat olmaları yine bizim kendi ahmaklığı­mızın neticesinde olmuştur.