> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslamda Hükümet > Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi  (Okunma Sayısı 1130 defa)
29 Eylül 2010, 21:17:08
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 29 Eylül 2010, 21:17:08 »




Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin
Feda Edilmesi

Daha sonra, Bedir ve Uhud muharebeleri oldu. Bu çarpışmalarda Mekkeli muhacirler, kendi yakınları ve kendi akrabaları ile, din yolunda dövüştüler. Hazret-i Ebu Bekir, kendi oğlu Abdurrahman (R.A.) a kılıç çekmekte tereddüt göstermedi. Hazret-i Huzeyfe (R.A.) kendi ba­bası Ebu Huzeyfe'ye karşı hücuma geçti. Hazret-i Ömer (R.A.) bu savaşlarda kendi dayılarının kanı ile ellerini boyadı. Hazret-i Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) in amcası Ab­bas (R.A.) amcazadesi Ukayl (R.A.) damatlardı. Hazret-i Ömer (R.A.) o ara bütün esirlerin öldürülmesini ileri sürü­yordu. Elbette ki, bu meyanda Resul-ü Ekremin yakınları ve akrabaları da öldürülecekler arasında bulunuyordu. Hatta Ömer (R.A.) in kendi akrabaları ve yakınları da vardı. Ve hatta Hazret-i Ömer (R.A.) bu mevzuda çok şiddetli bir fikir ileri sürmüştü:

"Herkes kendi yakınını ve akrabasını öldürsün de ib­ret olsun."

Fakat hidayeti ilâhîye bu işi durdurdu.

Mekke fethi sırasında Hazret-i Resûl-ü Ekrem, (S.A.V.) kendi kabilelerinden başka kabile mensuplarını ve kendi akrabası olmayan kimseleri yanına alarak kendi kabilesi efradına ve kendi memleketi ve ülkesi ve vatanı olan Mekke'ye hücuma geçmişti. Soy ve neseb yakınlık­ları olmayanların, memleketlisi bulunmayanların elleriyle kendi memleket halkına, kendi akrabalarına, yakınlarına, ve kendi kabile efradına karşı silahlı bir mücadeleye gi­rişmiş ve bu korkunç çatışmanın neticesinde bir çok mü­him savaşlar baş göstermişti. Böyle bir şey, Araplar için tamamen yepyeni bir şeydi. Arap tarihinde buna benzer bir hadiseye asla rastlanmamıştı. Araplar arasında o zamana kadar kimsenin kendi kabilesi efradı olmayan­larla ve yabancılarla birleşerek kendi kabilesinin men­suplarına, hemşehrilerine, memleketlilerine ve vatan­daşlarına karşı savaşa giriştiği görülmemişti. Bu gaye uğruna yapılan savaşlar, herhangi bir intikam hissi, top­rak kazanmak, arazi elde etmek, mal edinmek, maddî menfaat sağlamak için değildi. Bir tek amaç gözönünde tutuluyordu. O da Kelimeyi Hakk'ı yükseltmek...

Kureyşin ipsiz sapsızları öldürüldükleri zaman, Ebu Süfyan huzuru saadete gelerek arz eyledi:

"Yâ Resulullah, Kureyşin genç fidanları kesildiler, bundan böyle Kureyşin şanı şöhreti artık kalmamıştır."

Rahmeten li'l - âlemin, bu sözü duyunca, Mekke hal­kına güvence verdi. Güvence verildiğini gören Ansar zannettiler ki, Fahr-i Kâinat, kendi memleketlilerine ve kendi akraba ve kabile mensuplarına karşı merhamet gösteriyorlar. Kendi aralarında şu şekilde konuşmaya başladılar:

"Nihayet Zat-ı Saadetleri de bir insandır, ne de olsa kendi memleketlilerine ve kendi kabilesi efradına karşı bir parça yakınlık hissi duymuştur."

Zat-ı Saadetleri bu kabil konuşmaları haber alınca, Ansarın toplanmalarını emir buyurdu; onlara hitap ede­rek:

"Ben hiçbir zaman kendi aile efradıma ve kendi ka­bile mensuplarıma yakınlık ve mhabbet hissi beslemem. Ben Allahın kulu ve O'nun Resulüyüm. Allah için sizin ülkenize hicret edip sizin yanınıza geldim. Şimdi benim yaşayışım ve benim Ölümüm de sizinle bir arada olacak­tır."

Allah'ın Resulü, bu konuşmalarında ne söylemiş­lerse, olduğu gibi tatbik etmişlerdir. Mekkeyi Muazzama inkarcıların elinden kurtarıldıktan sonra, artık Zat-ı Saa­detlerini Medineye hicret ettiren sebeplerden hiçbirisin­den eser kalmadığı halde yine de Zat-ı Saadetleri Mek­ke'de kalmak arzusunu izhar etmediler. Medineye dön­meği arzu buyurdular. İşte bu mesele de isbat ediyor ki, Zat-ı Risaletpenahilerinin Mekke'ye karşı hücuma geçmiş olmaları, ne bir intikam hissi, ne de vatana bağlılık duy­gusu ile, ne de başka bir neden ile olmuştur. Sadece ve yalnız Kelime-i Hakk'ın yükseltilmesi uğruna yapılmıştır.

Bundan sonra da Hüvâzin ve Sekîf toprakları feth edilip ele geçti. O zaman yine, halk arasında bir nevi yanlış anlayış doğdu. Allah Resulünün bu topraklardan Kureyşin yeni müslüman olmuş bulunan gençlerine fazla hisse verdiği ileri sürüldü. Ansar gençlerinin bu fikirleri; Zatı Saadetlerinin kabile ve hemşehri gözettikleri şek­linde ortaya çıkmıştı. Bu gençler şöyle diyorlardı:

"Allah Resulünü afetsin, Kureyşlilere fazla verdi ve bizi unuttu. Halbuki, şimdiye kadar, bizim kılıçlarımızla onların kanları akmıştır."

Bu sözleri duyan Resul-û Ekrem, onları toplayarak kendilerine şöyle buyurdu:

"Benim bu zümreye daha çok mal ve mülk tevzi et­memin sebebi, bu kimselerin müslümanlığa yeni girmiş olmalarıdır. Bu bakımdan kalblerinin kazanılması gö­z­önüne alınmıştır. Sizler bu dünya malına karşılık, Allah Taalâ ve O'nun Resûlü'nün yakınlığını elde etmek istemez misiniz?"

Beni Mutallaka gazvesinde, bir Gıfarî ile bir Avfî biribir­le­riyle çekiştiler. Avfilerle Ansar arasında anlaşma vardı. Bunun üzerine Avfiler Ansardan yardım istediler. Gıfârîler'in de Muhacirin ile aynı şekilde bir ahitleri vardı. Aynı şekilde Gıfârîler de Muhacirini yardıma çağırdılar. İki taraf da kılıca sarıldığından, kan dökülmesine ramak kalmıştı. Resulullah (S.A.V.) e haber ulaştırıldı; iki taraf birbirlerine girmek üzeredirler dendi. Zat-ı Saadetleri bu­yurdular ki:

"Bu nasıl bir iştir? Siz nasıl olur da kendi dilinizle, ta­raflarınızdan cahiliye usulü ile yardım talebinde bulunur­sunuz?"

"Mâ leküm ve - li - da'vet'il - câhiliyyeti.

Bu cahiliye davetiyle ne oluyorsunuz?"

Bir Muhacirin bir Ansan vurduğunu söyledikleri za­man Allah Resulü:

"Cahiliye âdetlerine göre, yardıma çağırmayı bırakı­nız, bu gayet kötü bir iştir."

Bu gazvede, kabilecilik taraftarlarının meşhur ele başısı Abdullah ibni Ubeyy de vardı. Muhacirinle anlaş­ması bulunan bir kimsenin, Ansarla anlaşması bulunan bir kimseyi vurduğunu duyunca şöyle söylemişti:

"Bunlar bizim ülkemize geldiler ve bizim ülkenin gül­leri çiçekleri oldular. Biz hepimiz onların karsısında baş eğmek zorunda kaldık. Bunların durumu, "besle kargayı oysun gözünü" misaline benzer. Yemin ederim ki, Medineye varınca, şeref sahibi bulunan bizler bu alçak­ları oradan çıkarıp atmaya çalışağız."

Sonra Ansara da şöyle konuşmuştu:

"Bu ne biçim iş, siz bunlara kendi yerlerinizi verdiniz; kendi yurdunuzda bunları barındırdınız; kendi mallarınızı onlarla bölüştünüz. Yemin ederim ki, siz bir gün onların ellerine düşerseniz size yapmadıklarını bırakmazlar."

Bu sözlerden Resul-ü Ekrem haberdar edilince, adı geçen şahsın müslüman oğlunu huzuruna çağırtarak, bu gerçekten inanmış gence babasının nifak saçan sözle­rinden bahsetti

Genç müslüman, babasına karşı büyük bir sevgi beslerdi. Kabilesi içinde babasına olan bağlılığı ile meş­hurdu. Fakat böyle bir hadiseden sonra, Allah Resulün­den şöyle bir müsaade taleb etti:

"Yâ Resulullah, eğer emir buyurduğunuz takdirde, hemen gider babamın kafasını keser, onun vücudundan ayrılmış başını huzurunuza getiririm."

Alemlere rahmet olarak gönderilmiş büyük ve biricik insan böyle bir şeye müsaade etmedi.

Muharebeden geri dönülüp Medineye gelindiği za­man, İbni Ubeyy'in oğlu, babasına giderek, yalın kılıç bir vaziyette, şöyle haykırdı:

"Resulullah izin vermedikçe, sen artık bundan böyle Medinede barınamazsın. Şeref sahibi olan bizler bu al­çakları Medineden çıkaracağız demişsin. Sen bilmiyor­musun ki, şeref yalnız Hak Taalâ'nın, O'nun Resulünün ve Müminlerindir.

Bu beklenmedik hitap karşısında şaşıran baba, şu­ursuzca bağırıp kabilesinden yardım istemişti:"

"Ey Ehl-î Hazrec! Bakınız ne günlere kaldık. Benim kendi oğlum, kendi evimde beni barındırmak istemiyor!"

Bu feryada benzer sözleri işiten halk, oraya koşuştu. Fakat Abdullahın kararı gayet kesindi. İlk sözlerinde şid­detle ısrar ediyordu:

"Resulullahdan müsaade almadıkça bu adamı Me­dine gölgesinde barındırmama imkân yoktur!"

Hâdise tekrar oradaki topluluk tarafından Allah Re­sulüne intikal ettirilince, Zatı Saadetleri şöyle emir buyur­dular:

"Gidin Abdullaha söyleyin babasını evinde rahat bı­raksın."

Abdullah bu emri alınca, kılıcını kınına soktu ve ba­basına:

"Sen ancak Allah Resulünün müsaadesiyle burada barınmak imkanına sahip olabilirsin!"[68]

Beni Kaynukâ vakasında, Hazret-i Ubâde ibni Sâ-mit, onların işleriyle meşgul olmak için emir almıştı. Haz­ret-i Ubâde, hiyanet eden kabilenin Medine ve civarından uzaklaştırılmasına karar verdi. Bu cemaat, Hazret-i Ubbâdenin kabilesi Hazreclilerle anlaşma halinde idi. Fakat Hazret-i Ubbâde bu hükme varırken, böyle bir an­laşmayı dikkate almadığı gibi bu hususu hatırından ve hayalinden bile geçirmedi.

Beni Kurayza hâdisesinde de, Evs'in ileri gelen lideri Hazret-i Saad ibni Maâz, bu işi halletmekle vazifelendi­rildi. Hazret-i Saad, Beni Kurayzânın yaptıkları işleri de­ğerlen­di­rerek, onların erkeklerinin öldürülmesine, kadın ve çocuklarının alıkonmasına ve mallarına el konulma­sına karar verdi. Bu hükmü verirken, Beni Kurayza ile kendi kabilesi arasındaki mevcut anlaşmayı dikkate al­mamış, yalnız islâmi bakımdan nazardan hareket etmişti. Kendisinin dahi uzun bir müddet aynı kabilenin arasında yaşadığını ve adı geçen kabilenin içinde Ansarın birçok akrabalarının bulunduğunu ka­tiyyen hesaba katmamıştı. Halbuki Araplar o zamanlar böyle anlaşmalara son de­rece ehemmiyet verirlerdi.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi
« Posted on: 16 Nisan 2024, 18:15:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi rüya tabiri,Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi mekke canlı, Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi kabe canlı yayın, Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi Üç boyutlu kuran oku Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi kuran ı kerim, Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi peygamber kıssaları,Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi ilitam ders soruları, Dine Bağlılık Uğrunda Maddi İlişkilerin Feda Edilmesi önlisans arapça,
Logged
21 Ekim 2018, 16:37:01
melike_nur46
Dost Üye
*****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 68


« Yanıtla #1 : 21 Ekim 2018, 16:37:01 »

"Gidin Abdullaha söyleyin babasını evinde rahat bı­raksın."

Abdullah bu emri alınca, kılıcını kınına soktu ve ba­basına:

"Sen ancak Allah Resulünün müsaadesiyle burada barınmak imkanına sahip olabilirsin!"[68]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes