๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslamda Hükümet => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 22 Eylül 2010, 18:59:16



Konu Başlığı: Antlaşmalılar:(Muahidîn)
Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Eylül 2010, 18:59:16
ANTLAŞMALILAR: (MUAHİDÎN)

Bunlar, harpsiz yahut da harp sırasında itaati kabul edip teslim olanlardır. İslâmî hükümet ile hususî şartlar dairesinde bir antlaşma yaparak bu antlaşmaya bağla­nırlar. Bunlar hakkındaki İslâm kanunu şudur: Sulh şart­ları ne ise harfiyyen tatbik edilir. Onlar sulh şartı olarak neleri ileri sürmüşlerse, İslâm hükümeti tarafından da bu şartlar kabul edilmişse, bu haklar tamamiyle kendileri için tanınacaktır. Düşmanı yola getirmek ve itaat dairesi içine almak için, bazan cömertçe şartlar da konabilir. Bu şart­lar nelerden ibaret ise aynı şekilde devam ettirilir ve bunlardan bir şey eksiltilmez. Nitekim bugün ileri gelen medenî milletler de siyasî antlaşmaları bu esas üzerine yürütürler. Kararlaştırılmış şartları bozmak, İslâmda sa­dece kanunsuz sayılmakla kalmayıp, bir haram ve büyük bir günah diye bildirilir. Bu esasa göre, yapılmış olan bir antlaşmanın şartları ister iyi olsun, isterse fena olsun herhangi bir değişikliğe uğramadan olduğu gibi nazarı itibara alınacaktır. Ve bu şartlarda zimmîlerin aleyhine kıl kadar değişiklik yapılamaz. İslâm rejimi ile diğer nizamla­rın ve bu iki sistemin birbirlerine karşı durumları (Relative Position) arasındaki farkı dikkate aldığınız takdirde, ne kadar büyük olduğu ortaya çıkar. Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki:

"Siz bir kavimle savaşıp onlara galip gelebilirsiniz. Onlar da malları karşılığında (cizye), canlarını ve çocuk­larını kurtarmak isterler. (Bir rivayette sizinle herhangi bir sulh yoluna gitmek isterler.) O zaman siz kararlaştırılmış olandan başka onlara bir şey yükleyemezsiniz. Çünkü bu sizin İçin doğru değildir. Size caiz olmaz."[235]

Yine başka bir hadisde şöyle buyurulmuştur:

"Dikkat! Her kim, anlaşma yapmış olduğu birisine zûlm ederse, yahut da onun hakkını kısarsa ve onu gücü yetmeyecek bir şey için zorlarsa, veyahut da onun ver­mek istemediği bir şeyi zorla almak isterse, elbette ki, biz, kıyamet günü onun (zorlanan kimsenin) sığınağı ve koruyucusu olacağız."[236]

Bu iki hadis-i şerifteki kelimeler geniş bir mana taşı­dığından, bunlardan külli (genel) kaideler istinbat edilir (çıkarılır). Bu kaidelere göre, zimmîlerle barış yapılırken, barış şartları tamamen ve aynen dikkate alınacaktır ve ona göre hareket edilecektir. Bu şartlar üzerinde hiçbir değişiklik yapılmayacak ve hiçbir şey kısılmayacaktır. Bu gibi şeyler katiyen caiz değildir. Ne kendilerine haraç yüklenecek, ne onların arazileri ellerinden alınacak, ne binalarına el konacak, ne ağır şartlı kanunlar tatbik edile­cek, ne din ve mezheplerine müdahale edilecek ve ne de haysiyet, şeref, izzet ve namuslarına saldırılacaktır. Zu­lüm ifade eden herhangi bir fiile teşebbüs edilemez. Bu camiaya herhangi bir husus zorla kabul ettirilmeyecek ve kudretleri dışında tekliflerde bulunulmayacaktır.

Bu hükümler üzerine İslam Fukahası sulh yolu ile fethedilmiş bulunan ülkeler halkına karşı yapılacak mua­meleler hakkında kanunlar tertip etmişlerdir. Bu kanun­larda takip edilen umumî kaide, onlara kar­şı tutunulan tavır ve yapılacak olan muamelede tamamen sulh ant­laşmasına harfiyen uymak olmuştur.

İmam Ebu Yusuf, bu mevzuda şu hususu belirtmiştir:

"Sulhnamede (barış belgesinde) kararlaştırılmış olan şey kendilerinden alınır ve bunun dışında birşey istene­mez."[237]