> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslama Göre Dost ve Düşman > Sunuş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sunuş  (Okunma Sayısı 1174 defa)
29 Eylül 2010, 13:43:08
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 29 Eylül 2010, 13:43:08 »



SUNUŞ


Elinizdeki "el-Velâ ve el-Berâ" adlı bu kitap Muhammed b. Saîd b. Salim el-Kahtanî tarafından Doktora tezi olarak hazırlanmış olan bir eser­dir. Tez ikiyüzü aşkın kaynak taranarak ortaya konulmuştur. Tez kabul kurulu üç kişidir. Kurul başkanı da İslâm dünyasının yakından tanıdığı Muhammed Kutup'tur.

Kitabın orijinali (478) sayfalık tek cilt halindedir. Ancak bunu Türk­çe'de tek bir cilt halinde okuyucuya sunmak, mümkün değil çünkü öyle olması halinde oldukça hacimli bir cilt ortaya çıkacaktı. Bu yüzden eseri iki cilt halinde sunmayı uygun bulduk.

İkinci cilt okuyucuya sunulduğunda, geniş bir indeks ve yararlanı­lan tüm kaynaklar da bir liste halinde bu ciltle birlikte verilecektir.

Kitap, bu alanda kaleme alınan ilk kitaptır, denilebilir. Zira "el-Velâ ve el-Berâ"konusunda müstakil olarak yazılmış bir kitap mevcut değil­dir. Fakat bu konu, bir çok konular gibi kaynaklarımızda dağınık bir şe­kilde işlenmiştir. Burada ise konuya özel bir itina gösterilmiş, kaynaklarda dağınık olarak yer alan bu mühim mesele bir eser halinde okuyucuya sunulmuştur.

Dileğimiz  müslüman  kardeşlerimizin   "İslâm'da  el-Velâ  ve  el- Berâ"konusunu gereğince idrak etmeleri ve bu kavram kargaşası içeri­sinde neyin nereye oturtulması gerektiğini öğrenebilmeleridir.

Kaldı ki İslâmî bir terim olan ve aynı zamanda kitabımızın da ismini oluşturan "el-Velâ ve el-Berâ"nın tam olarak türkçe karşılığını bulma­mız da mümkün değildir. Zira Kitap ve Sünnette bu ifade bir çok yerler­de farklı farklı anlamlarda olmak üzere çokça kullanılmıştır. Zaten yaza­rımız da bunu göz önünde bulundurduğundan bunu açıklamak üzere, özel bir başlık olarak konuyu ele almış, bunların sözlük ve terim manaları üze­rinde durmuş, hepsine örnekler vererek farklı anlamlarına işaret etmiştir.

İslâmî tebliğde asıl olan meseleyi ya da konuyu direkt olarak anlat­mak ve aktarmaktır. Dolambaçlı ve karmaşık ifadelerden uzak durmak­tır. Çünkü Kitap ve Sünnet de bunu gerekli görmektedir. Nitekim Rabbimiz Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır:

"Ehli kitaptan öyle bir gurup vardır ki, okuduklarını kitaptan sana-sımz diye (kitaptan olmamasına rağmen) kitabı okurken dillerini eğip bü­kerler. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde "Bu Allah kamdandır" derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ederler." (Ali İmrân, 3/78).

işte tüm İslâm âlimleri yani Ehli Sünnet âlimleri bu metod üzere ha­reket etmişlerdir. Ortaya koydukları eserleri ve hayatları incelendiğinde bu, açıkça görülecektir» İslâmî davet metodu olarak Kitap ve Sünnet her zaman göz önünde tutulmalı ve çareler Ehli Sünnet ulemasının ortaya koy­duğu gerçekler ışığında ele almalıdır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyur­maktadır:                 

"(Rasûlüm)! De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben bilerek (ve göre­rek) Allah'a (Allah'ın dinine, şeriatına) çağırıyorum. Bana uyanlarda böy­ledir. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim (tüm eksikliklerden uzak tuta­rım)! Ve ben (Allah'a) ortak koşanlardan değilim." (Yusuf, 12/108).

İşte gerçek ve sağlam yol budur. "Yapılacak olan tebliğ de bunun için yapılır. Putlara, tağutlara ve Allah'dan başkası adına çağrı yapanlara ve yüceltilen maddî varlık ve düzenlere uyulmaz. Hepsi reddolunur. İman ve İslam noktasında asgari müşterek diye bir şey de yoktur. Çünkü bu­nun böyle olduğunu yine Kur'an ortaya koymakta ve Rabbimiz şöyle bu­yurmaktadır:

"(Ey Rasûlüm!) De ki ey kâfirler! Sizin tapmakta olduklarınıza ben

(teklifinizi kabul edip asla) tapmam. Şu anda siz de benim ibadet ve kullukta bulunduğuma ibadet ve kulluk edecek değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Öyle ya siz de benim ibadet ve kulluk' ettiğime ibadet ve kulluk etmezsiniz. O halde sizin (batıl) dininiz size, be­nim (hak olan) dinim de banadır." (Kâfirûn, 109/1-6)                   

İşte müslüman kulluğunda, sevgisinde, emirleri uygulamada, yasak-lardan uzak kalmada, tağûtî sistemleri reddinde bunları göz önünde bu­lunduracak ve bunları esas alacaktır. Zira bunun için yine Rabbimiz şöy:: Ie buyurmaktadır:                                                                       

"(Biz) Allah'ın (verdiği) boyası (Hak din İslâm) ile boyandık. Al­lah'dan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk edenle­riz." (Bakara, 2/138).                                                                     

Evet, müslümanın bir başka renge ve boyaya ihtiyacı yoktur. Hnsti-yanlann, doğan çocuklarını kilisede vaftiz ederek renklerini belirlemeleri üzerine, müslümanlarla alaylı konuşmaları sebebiyle yukarıdaki âyet na­zil olmuştu. Rabbim bu âyette en güzel rengin İslâm olduğunu, İslâm üze­rinde bir başka düzenin ve sistemin olmayacağını ve olamayacağını açık bir şekilde bildirmektedir. O halde müslüman İslâm dışı rejimlerin gölge­sinde kendisi için bir yer ve yurt arayamaz, İslâmın dışında bir sistemin altında ve gölgesinde barınamaz, İslâm tüm rejimleri bu manada reddeder.

Yüce Mevlâmız kendisi için hiç bir ortak kabul etmediğini ve haki­miyetin kendisine ait olduğunu da ihlas sûresinde şöyle beyan buyur­maktadır:

"De ki: O, Allah bir tektir. Allah Samed'dir. (Hiç bir şeye muhtaç değildir, baş vurulup yardım istenilecek tek varlık O'dur, çünkü her şey O'na muhtaçtır)., O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'na eş (ya da denk ve benzer) değildir." (İhlâs, 112/1-4)

İslâmî tebliği yaparken mevcut sistemlerin gölgesine sığınmamak, he­sapları maddî ve ekonomik açıdan yapmamak, tebliği direkt yapmak ge­rekir. İslâmî tebliği yaparken her zaman Kitap ve Sünneti göz önünde tut­mak, bunları gözardi etmemek gerekir. Zira Peygamber (s.a) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

"Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız sürece asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar Allah'ın Kitab'ı ve peygamberi­nin sünneti (hadisleredir," (Muvaüa, Kader, 3).

Abdullah b. Mes'ûd.da Rasûlullah (s.a)'ın şöyle buyurduklarını ri­vayet etmektedirler:”Kitap ve Sünnetten başka uyulması gereken üçüncü bir yol yoktur. Sözlerin en güzeli Allah (c.c)'ın kelamı ve yolların en güzeli de Hz. Muhammed*in yolu (sünneti)'dur." (İbn Mâce, Mukaddi­me, 7/46).

Kaldı ki, Rabbimiz Kitabında bize örnek olarak Hz. îbrahirn (a.s)'i, beraberindekileri, tüm peygamberleri, özellikle Ulü’I-Azm peygamberle­ri ve bilhassa bizim peygamberimiz Muhammed (s.a)'i göstermiştir.

Kur'ân bizim için bir çok örneklerle dopdoludur. Ashâb-ı Kehf, Habibi Neccâr ve Firavun'un çevresinde yetişmesine rağmen, Hz. Musa (a.s)'ya Firavun ve avanesinden gelecek olan tehlikeyi haber veren kişi ve daha nicelerini saymamız mümkündür.

Çünkü Hz. Âdem'den itibaren süregelen Tevhid mücadelesi zinciri­nin halkasını oluşturan tüm tebliğciler kavimleri tarafından horlanmış­lar, işkence görmüşler, öldürülmüşler, testerelerle ikiye biçilmişlerdir. Fakat hiç birisi bu Tevhid mücadelesinden taviz vermemişlerdir. Hiç birisi hele önce zenginleşen"m, ekonomimizi güçlendirelim de, sonradan gerekeni ya­parız, düşmana silahıyla karşılık veririz, dememişlerdir. Çünkü onlar şu­na inanmaktaydılar. Güç ve Kuvvet sadece Allah'ındır, hakimiyet de O'nundur. Bu kimseler aynı zamanda şu gerçeği de hiç unutmamakta idi­ler; Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Onların güvenip övündükleri ne mallan, ne de evlatları, Allah ya­nında onlara bir şey sağlamaz." (Ali İmran, 3/10-116, Mücadele, 58/17).

Rabbimiz bir başka âyette de şöyle buyuruyor:

"Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki), Allah dilerse sizi kendi lütfun dan zengin edecektir." (Maide, 5/28).

Buna benzer daha bir çok delil vermemiz mümkündür. Ancak biz konuyu fazla uzatmak istemediğimizden böyle bir iki örnekle yetinip ge­çiyoruz.

îşte Tevhid mücadelesinin bu örnek halkası, halkı direkt olarak Ki­tap ve Sünnet ile tanıştırmışlar, hitap ettikleri kesimin kalplerinde iman kıvılcımını yakmışlar, inadçı kâfirlerin de tüm dikkatlerini ve zulümleri­ni üzerlerine çekmişlerdir. Gerçek anlamda İslâm adına kitleleri peşlerin­den sürükleyenler bunlardır. Çünkü bunlar şu gerçeği iyi bilmekte idiler. Rahat ve bolluk içerisinde zamanlarını geçirenler, maddi hesaplarını Rab-bânî yol ve mücâdelenin önüne geçirenler, Rabbimizin şu âyeti içerisinde değerlendirilmelidirler:

"Biz bir memleketi yok etmek istediğimiz vakit onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşlarma emrederiz de orada (bu emre rağmen) itaatten çıkarlar. Artık o (memlekete) karşı azab hak olmuştur. Biz onu artık kökünden mahvederiz." (İsrâ, 17/16).

Bu âyetin çizmiş olduğu çerçeve içerisinde müslüman kendisini de­ğerlendirmek zorundadır, bir hesap yapmak mecburiyetindedir. İslâm teb­liğini bütün güçlüklere rağmen omuzlayan kimselerden bir kaç örnek ver­mek isteriz. Bunun için fazla eskilere gitmeye gerek yok. Yakın tarihi­mizden örnekler vereceğiz. Önce Rasûlullah ve ashabının bu uğurda ne­ler çektiklerini ve çevresindeki imanlı kitlenin yüzde itibariyle en fakir, yoksul ve kölelerin oluşturduğunu hatırlatmak yerinde olur. Gerçi müs­lüman zenginler de yok değildi. Fakat sayı itibariyle yoksul, fakir ve kim­sesiz müslümanîar daha çoktu.

İslâm davası uğrunda İmam A'zam Ebû Hanife'nin, Ahmed b. Hanbel’in ve İmam Buharî'nin çektiklerini ve benzeri bir çok İslâm âlimleri­nin işkenceler altında ve zindanlarda hayata göz yumduklarını hatırlat­mak zaid olur sanırız.

Yakın tarihimizden ise Meselâ Mısır'da Hasan el-Bennâ, Abdulka-dir Udeh, Seyyid Kutub gibileri, doğrudan tebliğ sünnetine uydukları için şehadet şerbetini içmişlerdir. Zira peygamberi yol bu idi. Ayrıca Said Havva ve benzerlerinin yurtlarından sürgün sebepleri hep bu açık ve net olan teb­liğleri, kısaca Allah'a ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sunuş
« Posted on: 26 Nisan 2024, 01:09:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sunuş rüya tabiri,Sunuş mekke canlı, Sunuş kabe canlı yayın, Sunuş Üç boyutlu kuran oku Sunuş kuran ı kerim, Sunuş peygamber kıssaları,Sunuş ilitam ders soruları, Sunuşönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes