> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslama Göre Dost ve Düşman > Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma  (Okunma Sayısı 1525 defa)
27 Eylül 2010, 21:30:45
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 27 Eylül 2010, 21:30:45 »



6.BÖLÜM

FİRLERE BENZEMEME VE İSLÂM TOPLUMUNU KESİNLİKLE KORUMA


islâm dini sadece insanın muhteva olarak seçkin olmasıyla yetinmez. İslâm, kendi şahsında müslüman, genel plânda müslüman ve yine umumi hatları itibariyle de İslâm toplumu için vardır. İşte onun seçkinliği kendi­sini bu noktalardan da gösterir. Bunun içindir ki, İslâm'da kâfirlere ben­zememekten nehyedilmesi, inancımız ve akidemiz gereği Rabbani sorum­lulukların biridir.

Nitekim Kitap ve Sünnet bu mesele ile ilgili olarak bir hayli delil ile dopdolu bulunmaktadır. Zira dış görünüm itibariyle kâfirlere benzemek, bir süre sonra insana, onlann.akide ve inançlarını da benzetir, onların aki­delerine de benzeyiş itibariyle yönelmeye başlar, veya onlara sevgi besle­meye, onlar gibi hareket etmeye, onların arzu ve istekleri doğrultusunda, onlarla uyum göstermeye gidebilir. Kısaca müslümanı hep hayatı ve yaşa­yışı itibariyle başkasına meyleden bir hale getirir. Öyle ki müslümanı her çağıran sese eğilmeye götürür.

Kaldı ki ALLAH (c.c), müslüman için izzet, şeref ve üstünlük istemek­tedir, asil olmasını dilemektedir. Eğer biz Kur'an'ın eğitim ve terbiyesine eğilecek olursak, şu gerçeği görmüş olacağız. İslâm, öncelikle uzun bir süre, müslümanları en sağlam ve doğru bir akide üzerinde eğitip terbiye etmiş­tir. Yani henüz îslâmî teklif ve yükümlülükler gelmezden önce, İslâm ken­di bağlıları olan müslümanları, sağlam bir akide ve iman temeli üzerine oturtmuştur. Ne zamanki bu mübarek ağacın tohumlan ruhlar üzerinde etkinliğini gösterdi, kalplere iyice yerleşti, bundan böyle sorumluluklar da birer birer geldi. İşte bu iman ve İslâm terbiyesiyle müslüman eğitile eğitile en yüksek tepe noktasına tırmandırılmış olunmaktadır.

İşte bu eğitimin bir devamı olarak Medine döneminde kâfirlere ben­zeme ile ilgili yasaklama gelmiş bulunmaktadır. Bu yasaklamanın da cihad hükmünden sonra geldiğini görmekteyiz. Bunun sebebi islâm toplu­munu her türlü yabancı unsurlardan arındırılmasını sağlamak, yabancı bir unsurun İslâm toplumuna girmesini önlemektir.

Aynı zamanda İslâm, örnek bir İslâmî şahsiyetin veya kişiliğin geliş­mesine de çok özen gösterir, bu noktada buna düşkün ve haristir. Kaldı ki İslâm, akidesi, muhtevası, özü itibariyle de bir tektir, eşsizdir. İslâm ay­nı zamanda yapısı ve görünümüyle de böyledir. İşte bütün bu sebeplerden dolayı İslâm'a bağlı olan kimselerin de, İslâm, seçkin olmasını ister. Çün­kü ALLAH (c.c), onları zulmün karanlıklarından İslâm aydınlığına çıkar­mıştır.

Halbuki günümüz dünyasındaki müslümanlar, her konuda körü kö­rüne başkalarına tabi olmaları sebebiyle helâl olmuşlardır. Bu tabi oluş ve kâfir batılıya kendisini benzetmesi, imanlarının zayıf olmasından kay­naklanmaktadır. İman zayıf olunca da, ilericiliğin bir simgesi olarak ken­dilerini kâfir batılıya benzetmekte buluyorlar.

Bu konuda Prof.Muhammed Esed diyor ki:"...Bu insanların çok sathî ve yüzeysel planda düşündüklerini göste­rir. Onlar herhangi bir medeniyet veya uygarlığı taklid edebileceklerini, hayatın dış görünümü itibariyle bunu uygulayabileceklerini ve fakat bu uygulamanın aynı zamanda ruhlarında ve özlerinde herhangi bir etkileri­nin olmayacağına inanırlar. Derler ki, biz özde değişmedikçe şekli bir de­ğişikliğin bizim inancımız ve itikadımız üzerinde herhangi bir etkisi ol­mayacaktır.

"Esasen uygarlık öyle şekli anlamda boş bir şey ifade etmez. Fakat herhangi bir medeniyet, aynı zamanda canlı bir hayat demektir. Biz o me­deniyeti aldığımız andan itibaren, şeklini kabullenmekle, onun beraberin­de getirmiş olduğu etkin faktörleri de aynen kabul etmiş oluruz, demek­tir. Çünkü bu, içimize etki eden ve gerçekten önemli bir rol oynayan fak­tördür. Medeniyeti şekil itibariyle almakla, giderek bu şekil yönü bizim akıl ve düşüncemiz üzerinde de etken olacak, en azından sağlıklı düşüncemizi önleyecektir, hem de bu konuda hiçbir mülahazaya varmaksızın, akıl üze­rinde bir yavaşlık gösterecektir.

"Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim kendisini bir kavme (topluma) benzetirse o da onlardandır.”[131] hadisini söylediği zaman, zaten bu benzemece"" benzetmenin ölçüsünü takdir buyurmuşlardır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu hadisi, meşhur bir hadistir. İşte bu meşhur hadis, işin sadece edebiyat yö­nünü ifade etmek için değildir. Bu, kesinlikle uyulması gereken bir hük­mü ifade eden bir tabirdir. Bu, şunu göstermektedir. Müslümanlar bir başka medeniyet veya uygarlığı taklid etmek suretiyle o medeniyetin içinde eri­yip gitmesinler.

"İşte işin bu yönü itibariyle, toplumsal hayat noktasından bizim, (önemli olan) ile (önemli olmayan) arasında bir fark görmememiz müm­kün değildir. Bu dış yön itibariyle benzeme, "sadece büyük bir hatadır" demek değildir. Meselâ giyim itibariyle onlara benzesek de, "ne var ki, bu sadece dış görünüşü ilgilendiren bir konudur" diye farzetsek ve böyle­ce yola çıksak, bu, yanlış olur. "Bu dış benzeyiş yönünden müslümanın hayatından endişeye yer yoktur, zira aklî ve ruhî yönünü ilgilendirmemek­tedir, demek doğru değildir.

Genel olarak medeniyet veya uygarlıklar, uzun bir süre bir toplumu etki altına alırsa, bu belirli bir yönden olsa bile, yine bazı yönlerden ruh ve öz üzerinde etkisi olur. Meselâ herhangi bir medeniyeti ele aldığımızı düşünelim, bu, giderek kişilerin, milletlerin ve toplumların bediî olan id­rakine ve eğilimlerine tesir eder. İlk önce belli bir tarafını benimseyerek başlar ve bu giderek, devamlı olması halinde, bu devamlılık ve süreklilik müddetince o toplumun düşünce ve inançları üzerinde belli yönlerden et­ki eder, eğilimlerinde farklılık olmasına götürür. Kişiye Avrupalılık giysi-sini°giydirdin mi, bundan böyle müslüman, düşünce bakımından kendisi ile bir Avrupalı arasında herhangi bir farkın olmadığını, kendisinin de onun gibi düşünmeye başladığını görür, buna uyum da gösterir. Şekil bakımın­dan bu benzerlik sonunda düşünce alanını da^tesir^altma alır. Kişi böyle­ce yepyeni bir elbise giymiştir, yaptıkları ile düşündükleri arasında da bir uyum meydana gelir, böylece de müslüman okluğunu, ifade eder. Halbuki kendisini bağlı bulunduğu toplumun kültürel imkânlarından soyutlamış­tır, kendi toplumunu taklid etme zevkinden kopmuştur. Akla kul olma el­bisesini giymiştir. Ona bu yeni elbiseyi giydiren ise, yabancısı olduğu batı uygarlığı olmuştur.

"Müslüman Avrupalıyı giyimde, kuşamda,adet ve törelerinde,ha­yat tarzlarında taklid etmeye başlayınca,kendisi her  ne kadar benim da­vam,ve amacım budur,demiş olsa bile o bizzat fiilen Avrupa uygarlığını tercih ettiğini açıklamış olmaktadır. Çünkü davranışları ve düşünceleri,bunu  yanıtmakadır. Bir kimse medeniyet ve uygarlık olarak batıyı tas­vip edecek, yabancı kültürleri üstün görecek, bunu, onun bediî akıl ve dü­şüncesine göre, amaçlarına uygun olarak sürdürecek, sonra da kalkıp, "bunun benim özüm ve ruhum üzerinde bir etkisi olamaz" diyecek, bu, yan­lıştır. Kişi, kendi dininin temeline ruh ve özde aykırı bir uygarlığı düşüne­cek, tatbik edecek, sonra da "ben tam bir müslümanım" diyebilecek, işte bu mümkün değildir.

"Aslında yabancı bir medeniyete karşı eğilim göstermek, şuur ve dü­şünce yapısı itibariyle, bir eksikliğin sonucudur, başka bir şey değildir. Bu­gün müslümanların başına her ne gelmiş ise hepsi batı uygarlığını taklid etmekten kaynaklanmaktadır."[132]

“ALLAH (c.c), bu işten, Muhammed (s.a.v.) için bir şeriat var etmiş ve bunu onun için uyulması gereken bir yasa yapmıştır. Bu yasaya (şeriata) uymayı da ona emir buyurmuştur. Aynı zamanda Hz. Muhammed (s.a.v.)'i, bilmeyenlerin heva, istek ve tutkularına uymasını da yasaklayıp menetmiştir. Burada: "Bilmeyenler" ifadesine şeriata karşı olan ve muhalefet eden tüm unsurlar dahildirler. Bunların hevaları ise akıllarının estiği gibi davran­maları, müşrik unsurların yapageldikleri şeylerdir. Bunlar görünürde ne gibi davranışlara sahipseler, bunların tamamını kapsar. Çünkü bunların batıl dinleri ve bu manadaki şeyler bu tür yanlış ve İslama aykırı şeyleri gerektirir. O halde onların görünürde yapageldiklerini işlemek, bu konu­da onlara muvafakat edip, onlarla uyum sağlamaktır. Bu da onların arzu ve isteklerine uymak anlamındadır. Nitekim bunun içindir ki, bazı husus­larda müslümanların kendilerini taklid etmeleri, onlara muvafakatlan se­bebiyle, kâfirleri sevindirir, bu gibi şeylerden ötürü onları mutlu kılar.

Yapılan iş veya hareket ve davranış onların heva ve isteklerine tabi ol­mak ve boyun eğmek anlamına gelmediğini farzetsek bile, şurası kesinlik­le unutulmamalıdır ki, onların sundukları bir şeyde, onlara muhalefette bulunmak meselesi, "Onların heva istek ve arzularına uyma" meselesini kökünden kazıyıp silecek ve o işi terketme bakımından da ALLAH'ın rızası­nı ve hoşnudluğunu kazanma bakımından çok daha büyük bir yarar ve yardım getirecektir.[133]

Bir. başka delil. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:"Sen onların milletine (dinlerine) uymadıkça, yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlik­le hoşnut olacak değillerdir. De ki: 'Kuşkusuz doğru yol, Al­lah'ın gösterdiği dosdoğru yol­dur/ Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (ar­zu ve tutku) larına uyacak olur­san, senin için ALLAH'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı." (Bakara, 2/120)

Şimdi bu ayete dikkat edecek olursak, Rabbim burada "Onların mil­leti yani dini" durumunu belirtirken, peşinden de "Onların nevalarına" uyma yasaklığı gündeme getirilmiş olmaktadır. Çünkü küfür toplumu, kesinlikle, bir toplum onların dinlerine girmedikçe, onların arzulan doğrul­tusunda hareket etmedikçe bundan hoşnud kalamazlar. Mutlak bir şekil­de onların dinlerine uyulmalıdır ki, senden hoşnud kalabilsinler, ister az ve ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 27 Eylül 2010, 21:39:35 Gönderen: Hafıza Aişe »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma
« Posted on: 24 Nisan 2024, 20:54:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma rüya tabiri,Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma mekke canlı, Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma kabe canlı yayın, Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma Üç boyutlu kuran oku Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma kuran ı kerim, Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma peygamber kıssaları,Firlere benzememe ve islam toplumunu koruma ilitam ders soruları, Firlere benzememe ve islam toplumunu korumaönlisans arapça,
Logged
27 Eylül 2010, 21:33:33
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 27 Eylül 2010, 21:33:33 »

Onlar da: "Ey Eba'l-Kasım! (Peygamberimizi kasdederek, künyesiyle çağırdılar) sen tebliğ ettin, dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) yine kendilerine dedi ki: "Ben bunu istiyordum" yine devamla buyurdu ki: "Müslüman olun ki, kurtu­lun." Onlar da: "Ey Eba'l-Kasım, sen tebliğ ettin" diye cevapladılar. Hz.Peygamber de, istediğim bu idi, buyurdu. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) onlara karşı sözünü üçüncü kez tekrarladı da şöyle buyurdu:

"Şurasını iyi bilin ki, topraklar (arz) Allah ve Rasûlüne aittir. Ben sizi bu topraklardan sürmek istiyorum, sizi bu topraklardan çıkaracağım. Kim malımdan bir şeyler bulmak (almak) istiyorsa, onu satsın. Yoksa şu hususu iyi bilmelisiniz ki, toprak (arz) Allah ve Rasûlüne aittir."[176]

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarın."[177]

Yine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Yahudileri ve hıristiyanları kesinlikle Arap yarımadasından çıkara­cağım. Orada yalnızca müslümanlar kalıncaya kadar onlardan bir tek kimse koymayıp çıkaracağım."[178]

Sunduğumuz bu açık ve seçik deliller, nasslar ve daha başkaları, İslâmın kendi ümmetini ne derece korumaya itina ettiğini, titiz davrandığını göstermektedir. Müslümanların kâfirlerden gelebilecek tehlikelerden arın­dırılmasını, onlarla beraber yaşamaktan doğabilecek tehlikelerden korun­malarını ortaya koymaktadır. Zira onlarla beraber olmak, onlara sevgi gös­termeye, velayet vermeye kadar işi götürür ki Allah (c.c.) bunu menetmiştir.

İmam Şafiî (rh) der ki: Müşrik ve kâfirler Hicaz bölgesinden men olunurlar. Buraları da Mekke, Medine, Yemame ve bunlara bağlı köyler­dir. Hicazın harem dışındaki bölgelerine ise, ehl-i kitap olsun veya başka kâfir ve müşrikler olsun, bunların hicaz bölgesini vatan edinmelerine ve ikametlerine izin verilmez, bundan menedilirler. Ancak İmamın yani dev­let başkanının izniyle herhangi bir maslahat ve iş gereği girişleri mümkün olabilir. Meselâ elçilik görevini yerine getirmeleri veya müslümanların ih­tiyaç duydukları eşyayı oralara taşımaları gibi.

Şayet o bölgeye fazlaca bir ihtiyaç duyulmayan bir ticaret için girilecekse, sadece o ticareti için alabileceğini alacak kadar izin verilir. Üç gün­den fazla da orada kalınmasına izin verilmez.[179]

İmam Şafiî'nin sözüne İbn Kayyım şunları ilave ediyor: "Mekke'nin haremine gelince, buraya hiçbir şekilde girmelerine izin verilmez. Meselâ buraya herhangi bir elçi de gelse, İmamın (devlet başkanının) buraya giriş

izni vermesi caiz olamaz. Ancak gelen elçiyle ilgili durumu vali veya ken­disine güvendiği biri tarafından bildirilir. Medine haremine gelince, bura­ya bir elçilik, ticaret veya herhangi bîr metaın taşınmasıyla ilgili olarak giriş izni için bir engel yoktur, buraya girmesine bu sebeplerden ötürü ma­ni olunmaz, izin verilir.[180]

 
Bîr İtiraz Ve Bir Cevap
 

Denilebilir ki: Her şeyden münezzeh olan Allah (cc.) müşrikleri Mescid-i Haram'dan, buraya yaklaşmaktan menetmiştır. Kitap ehlini bu­radan menetmiş değildir. Nitekim Hacc-ı Ekber gününde, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in müezzini şöyle seslenmiştir:"Artık bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccetmeyecektir." O gün hac­ceden müşrikler, puta tapanlardı. Kitap ehli değillerdi.[181]

Buna verilecek cevap şöyledir: Bu hususta iki görüş ileri sürülmekte­dir. Kitap ehli de müşrik lâfzı içinde yer alır mı, almaz mı? Evet bu husus­ta iki görüş vardır.

Abdullah b. Ömer (r.a.) ve başkaları şöyle diyorlar: "Kitap ehli de müşriklerdendirler." Abdullah b. Ömer (ra.) bu hususta der ki: "Mesîh İsa Allah'ın oğludur ve Üzeyir de Allah'ın oğludur, demekten daha bü­yük bir şirk bilmemekteyim. Zira Allah (c.c), bunlar için şöyle buyur­maktadır:

"Onlar, hahamlarını, pa­pazlarını ve Meryemoğlu İsa Mesih'i, Allah'dan başka Rab-ler edindiler. Halbuki onlar, an­cak 'bir tek' olan ve kendisin­den başka ilâh olmayan Allah'a ibadet etmekle emrolun m uslar­dı. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzehtir." (Tevbe 9/31)

İkinci görüş ise: Kitap ehli, müşrik lâfzı içinde düşünülemezler. Çün­kü Allah (c.c), aşağıdaki âyetinde onları müşriklerden saymamaktadır. Rab-bim şöyle buyurmaktadır:"Şüphesiz îman edenler, yahudiler, hırisîiyanlar ve sabi-îlerden Allah'a, iman edenler."(Bakara, 2/62)

İbn Teymiyye diyor ki: Gerçek olan şu ki, bunların dinlerinin asıl ve temeli tevhid dinidir. Bunlar asıl itibariyle müşriklerden değiller. Şirk, son­radan buna dahil edilmiştir. Dolayısıyla bu sonradan olma durum sebe­biyle bunlar müşriklerdendirler, yoksa dinlerinin aslı ve temeli itibariyle bunlar müşrik değillerdir. Bunun âyetin lâfzına dahil olmadığı takdir ed: lip düşünülse bile, mana itibariyle umumu bakımından dahil olduğu gerülür. Çünkü bunlar necistirler. Dolayısıyla illetinin, yani sebebinin umış mi olması bakımından, hüküm de umum, yani genel olmuş olur.

"Bütün sahabe ve müctehid imamlar: "Bu yıllarından sonra onlaj Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar." (Tevbe, 9/28) âyetine dayanarak diyorlar ki, bundan maksad Mekke'nin tümü haremdir. Yoksa bunlarda sadece birine tahsis edilmek değildir. Yani bizzat tavaf olunan mescid manasına değildir. Bu âyet nazil olduğu sırada, yahudiler Hayber'de ve çevresinde yaşıyorlardı. Bunlar Medine'ye sokulmaktan menedilmiyorlardı.[182]


[131] Sünen, Ebu Davud Libas, H.4031, Müsned, 7/142.

[132] Ömer Ferrh "Yolların Ayrılışında İslâm" s.81-83. II

[133] Agk. s.14.

[134] Agk. s.15.

[135] Agk. s.16.

[136] Agk. s.16.                     

[137] Sünen Ebû Davud, Libas, H.4O31. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 7/142, H.51I4. Ah-med Şakır, Hadisin isnadının sahih olduğunu belirtiyor. Elbanî de sahih olduğunu bildirmektedir. "Sahîhu'1-Cami", 5/270, H.6025.

[138] İbn Teymiyye, "İktizau's-Sırat." s.83. îbn Teymiyye bu eserinin 200. sayfasında bu ifadenin sahih- olduğunu bildirmektedir.

[139] agk. s.82-83.

[140] Buharî, İ'tisam, H.7320. Müslim, İlim, H.2669. Lafız Buharî'nindir.

[141] Müslim, 4/2285 H.2981.

[142] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/218. Hadis isnad yönünden sahihtir. Hadis ricali de sahihin ricalidir.

[143] İbn Teynıiyye, agk. s.314

[144] Buharı, Enbiya, H.3462. Hz. İsa'nın nüzulü. Müslim, 3/1663, H.21O3

[145] Müslim, Libas, 80. Ebu Davud, Salat, H. 652. Sahîhu'1-Cami, 3/106. H.3205. Elbanî, sahihtiv-diyor.

[146] Tirmizî, 7/335, H.2696. isnadının zayıf olduğunu belirtmiş ve fakat Elbanî hasen olduğunu bildirmiştir. Sahihu'1-Cami, 5/101, H.5310.

[147] İbn Kayyım, t'lamu'l-Muvakkun, 3/140.

[148] İbn Teymiyye, İktiza, s.176-177.

[149] İbn Kayyım, "el-Cevabu'I-Kafî", s.167.

[150] Bedaiu'l-Fevaid, 2/262.

[151] İbn Teymiyye İktiza, s.178-179.

[152] İbn Teymiyye, tktizau's-Sirat, s.11-12.

[153] Agk, s.12.

[154] Agk. İbn Teymiyye, gönüllere şifa veren bilgiyi sunmuştur. Oraya bakın.

[155] Agk. s.181.

[156] Hadisi Ebû Davud rivayet etmiştir. Salât, H. 1134. îbn Teymiyye, agk. s.184. Bu hadisi ayrıca Nesâî ve Ahmed b. Hanbel Müslim'in şartlarına uygun olarak rivayet etmişlerdir.

[157] A.g.k. s.184-186.

[158] A.g.k. s.182-199. Bunu Ebu'ş-Şeyh el-Isbahanî rivayet ettiği gibi, Beyhakî de Ha-sen bir isnad ile rivayet etmiştir.

[159] A.g.k. s.208.

[160] A.g.k. s.209.

[161] A.g.k. S.216.

[162] Buharı, 13/111, H.7I38, Ahkâm. Müslim, İmaret, H.1829.

[163] İbn Teymiyve, İktizau's-Sırat, s.122-124.

[164] İbn Kayyım, Ahkamu ehli'z-Zimme, 2/661-662, 668.

[165] İbn Kayyım, agk. 2/663

[166] İbn Teymiyye, "es-Sarimu'l-MeslûI Alâ Şatimi'r-Rasûl", s.5-26.

[167] Bak. Önceki kaynak.

[168] Ebû Davud, sünen, Hudûd, H. 4362- Darekutnî, Hudûd, 3/112, H.102. Hafız "Bülûğulmeram" da, ravilerinin sika olduğunu belirtiyor. Bk. Muğnî'nin taliki, 3/112.

Hadisi îbn Batta da Sünen'inde zikretmiştir. Hadis muttasıl bir hadistir. Çünkü Şa'bî, Hz. Ali'yi görmüştür. Kendisi Hz. Ali zamanında yaklaşık yirmi yıl bulunmuştur. Öte taraftan şayet hadis mürsel bir hadis ise -çünkü Şa'bî'nin Hz. Ali'den duyması uzak bir ihtimaldir- bu, yine de bir hüccet ve delil sayılmaktadır. Hem de uygun olan bir hüc­cet. Çünkü bunlara göre Şa'bî'nin mürselleri sahihtir. Zira Şa'bî yoluyla bilinen ne ka­dar mürsel varsa, hepsi de sahih olarak gelmiştir. Bak. İbn Teymİyye, "es-Sarim", s.61.

[169] Ebû Davud, Sünen, Hudûd, 4361. Nesaî, Sebbünnebiy, 7/108. Hadisin isnadı hasendir.

[170] Buharı, Meğazî, 4037, Müslim, Cihad, H.1801.

[171] Muhacir b. Ebû Ümeyye b. Abdullah b. Amr b. Mahzûm Kareyşî olup mahzum kabilesindendir. Peygamberimizin hanımı annemiz Ummü Seleme'nin erkek kar­deşidir. Zübeyr diyor ki: Müşriklerle birlikte Bedir savaşına katılmıştır. Hz. Pey­gamber (s.a.v.), kendisini Sana'daki sadakalar üzerinde vali olarak görevlendirdi. Sonra da Hz. Ebû Bekir kendini vali olarak atadı. (el-İsabe, 3/465).

[172] İbn Teymiyye, "es-Sarim..." s.200.

[173] Avf b. Malik el-Eşcaî için Vakıdi der ki: Hayber senesinde müslüman olmuştur. Humus'a gelmiştir. Başkası da şunları söylüyor: Mekke'nin fethine şahit olmuş, fetihte bulunmuş ve Eşcaîlerin sancağını taşımıştır. İbn Sa'd ise şunları söylüyor: Hz. Peygamber (s.a.v.) bununla Ebû Derdâ'yi kardeş yapmıştır. H.73'te Abduime-lik'in hilâfeti döneminde vefat etmiştir. (el-İsabe, 3/43).

[174] Ebû Ubeyd, "el-Emval", s.235-236.

[175] İbn Teyfmyye, "es-Sarim..." s.206-209.

[1...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes