> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İslam,Tasavvuf,Hayat > İslam ve İnsanın Sorumlulukları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam ve İnsanın Sorumlulukları  (Okunma Sayısı 1674 defa)
26 Haziran 2010, 19:02:25
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 26 Haziran 2010, 19:02:25 »



İSLÂM
VE
İNSANININ SORUMLULUKLARI


Bismillâhir rahmânir rahîm.

Elhamdü lillâhi hakka hamdihî, ves salâtü ves selâmü alâ hayra halkıhî seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî ve ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin ecmaîn... Emmâ ba'd.

Allah'a hamd ü senâlar olsun... Onun habîbi peygamberimiz, efendimiz, rehberimiz, önderimiz Muhammed-i Mustafâ Hazretleri'ne hadsiz, hesapsız, sayısız, sonsuz salât ü selâmlar olsun... Allah-u Teâlâ Hazretleri cümlenizden razı olsun...

Konferansı tertib edenlere teşekkür ederim. Gelenlere dualar ederim; Allah ecirlerini, sevaplarını çok eylesin...


İnsanoğlu keyfi, zevki, rahatı, eğlenmeyi sever. Çünkü insanın içinde egosu vardır, nefsi vardır. Almanların zerp dediği, Arapların ene dediği... Bu nefis vücudun, insanın maddî varlığının menfaatlerini sağlamağa çalışır, vazifesi odur. Yaratılışı da yerli yerincedir, doğrudur, iyidir, iyi ki yaratılmıştır. Çünkü insanın nefsi yaratılmasaydı, insan acıktığı, yorulduğu zamanı bilemezdi, dinlenmesi gereken zamanı bilemezdi. Vücudun kendisini yönetecek bir müdüre ihtiyacı vardır, bu müdür nefistir.

Nefsin vücudun lehine, insan varlığının maddesini lehine bir çok istekleri vardır. Bu isteklere şehevât-ı nefsâniyye deniliyor; nefsin iştihaları, nefsin kuvvetli arzuları demek... Arzuları kuvvetlidir nefsin...

Bu istikamette çeşit çeşit düşünceleri, talepleri, istekleri olur. Onlara da hevâ-yı nefs deniliyor; nefsin hevâsı, istekleri, arzusu mânâsına... Bunu başkaları bilmez, İslâm dininde nefsin ne olduğu açıklanmıştır. Kur'an-ı Kerim'de bildirilmiştir:

(İnnen nefse leemmâretün bis sûi illâ mâ rahime rabbî) buyrulmuştur. İnsan nefsinin böyle, insanlara arzuları istikametinde kötü şeyleri de çok telkin ettiği, emrettiği, ifade edilmiştir.


Tabii, nefis madde olarak nasıl bir yapıdadır, neden yapılmıştır?.. Havadan mıdır, sudan mıdır, ateşten midir; yoksa âzâların terâkümünden bir şey midir?.. Yoksa, insan ruhunun bir fonksiyonu mudur?.. Her ne olursa olsun, Allah-u Teâlâ Hazretleri emirlerini ve kavranılması güç olan soyut kavramları --eski tabirle, mücerred mefhumları-- anlatmak için, herkesin anlayabileceği şekiller yaratmıştır. O şekillerle herkes en soyut kavramları bile anlar. En basit bir müslüman bile en kâmil bir müslüman durumuna gelir, bunları anladığından...

Bu sözlerimi bir misalle belirtmek istiyorum: Yâni, "Nefsin mahiyeti nedir?" filân deyince, filozoflar çeşitli şeyler söyleyebilirler ama, "Nefis, insanın içinde bir varlıktır." diyor, bitiriyor işi İslâm... Çok basit bir şekilde, herkes anlıyor bunu...


Bir kişinin kabre gireceğini bildiyor Peygamber Efendimiz SAS... Kabirde tabii korkacak; yapayalnız bir yer, karanlık bir yer, yerin altı, kimse yok, alıştığı sevdiği konfor vs. yok... Fakat o sırada yanına çok güleç yüzlü, çok sevimli, çok sempatik, çok tatlı bir kimsenin geldiğini görecek ve diyecekmiş ki o vefat eden şahış -- Peygamber Efendimiz bildiriyor; biz tabii o mânevî hayatın inceliklerini Efendimiz'den öğreniyoruz:

"--Ey mübarek, sen kimsin?.. Tam ben burda, bu kabrin içinde korkudan titrerken, yalnızlıktan endişe ederken, ürperirken karşıma geldin; seni sevdi canım! İyi bir insana benziyorsun, güzel bir görünüşün var, sana canım ısındı; sen kimsin?.." diyecekmiş.

Cevap enteresan, demin söylediğim konu yâni:

"--Ben senin okuduğun Tebâreke Sûresi'yim! Allah bana bu sûreti verdi, sana gönderdi." diyecekmiş.


Allah-u Teâlâ Hazretleri kula sevabını gönderseydi, Tebâreke Sûresi'nin mânevî varlığını gönderseydi, kul onu görmeyecekti, anlamayacaktı. Bizim de bugün, havadaki bir çok şeyi göremediğimiz gibi, dalgaları anlayamadığımız gibi; ama alimlerin tesbit ettiği bir çok şeyin olduğu gibi... Yâni bir şey gelmiş yanına ama, onu anlamayacaktı. Fakat, anlayacağı bir şekilde tecessüm ettiriyor Allah... Her şeye kàdir olduğu için, öyle bir şekil veriyor. Oda onu anlıyor ve ondan rahat oluyor.

Yâni, "Senin yanına Tebâreke Sûresi'nin sevabı geldi." denseydi, öyle bir şeyden mutmain olmazdı. Ama insan neden hoşlanır?.. Arkadaştan hoşlanır. Nasıl arkadaştan hoşlanır?.. İyi arkadaştan hoşlanır; güleç yüzlü, tatlı, sevimli, sempatik insandan hoşlanır. Tamam, işte onun arzu ettiği şekli verip Allah öyle gönderir.

Demek ki İslâm'ın çok mücerred kavramları, çok soyut kavramları; anlaşılması güç, ancak filozofların, mütefekkirlerin, çok büyük ilim sahiplerinin kavrayabilecekleri şeyleri dahi, herkesin anlamasına uygun anlatımları vardır. O da güzel, o da çok güzel tabii; çünkü İslâm bütün insanlara hitab ediyor.


İşte içimizde nefis diye bir şey var, biliyoruz. Bu nefis hırçın bir varlık, çok şiddetli arzuları olan bir varlık... Bir şeyi tutturdu mu istiyor, inat ediyor, tepiniyor, "İlle bunu ver bana!"diyor. Yaramaz bir çocuk gibi; laf dinlemez, söz anlamaz bir çocuk gibi, "İsterim de isterim!" diyor. İşte bu şehevât-ı nefsâniyye, insanın hayatı boyunca devam ediyor.

Küçükken, yemek içmek arzusu tarzında; çukulata ister, şeker ister, lolipop ister, dondurma ister... vs. Daha büyüdüğü zaman onlara biraz alışmış oluyor, belki bıkmış oluyor. Bu sefer yaratılışındaki değişiklerle karşı cinse; yâni kendisi erkekse hanıma karşı, hanımsa erkeğe karşı alâkalar beliriyor, onu istemeğe başlıyor. "Aşık oldu." diyoruz, "Aklı başından gitti." diyoruz. "Delikanlılık çağı..." diyoruz, "Delikanlılık çağında insanın başında kavak yelleri eser." diyoruz. Kuvvetli duygular yâni...


Annesi babası yardım ediyor, o fırtına da geçiyor; evleniyor, çoluk çocuk sahibi oluyor kişi... Bu sefer bakıyor ki, çoluk çocuğun geçinmesi için para lâzım, kolay değil bi geçim işi... Bu sefer para pulu sevmeye başlıyor. Zaten belki başından beri, her şeyin para ile alınıp satıldığını bildiğinden, paraya pula karşı bir sevgi başından beri var... Küçük çocuk gelir babasına:

"--Baba bana para ver! On mark ver baba, beş mark ver!.."

"--Ne yapacaksın oğlum?"

"--Sorma!"

Alacak onu, bakkala gidecek, bir şeyler alacak.


Sonra, parayı elde edince mal mülk sevgisi, biraz gösteriş arzusu başlıyor. Beğenilmek istiyor, alkışlanmak istiyor. Mevki, makam istemeğe başlıyor.

"--Paran var, pulun var, ticarethanen var, evin var, barkın var, köşkün var, son model araban var; daha ne istiyorsun?.."

"--İyi ama, babam beni okutmadı, ümmî kaldım. Biraz da şöyle bir baş olsam da, mevkî makam sahibi olsam!" demeye başlıyor.

Sonra mevkî ve makamların da kademe kademe olmasıyla, bir zaman geliyor; "Böyle aşağıdaki mevkîlerde olmak iyi olmuyor, başkan olayım, baş olayım!" filân diyor. Bu arzuların peşinde insanın ömrü geçiyor.


Çok çeşitli arzular var... İlk arzuya şehvetül batın; yâni karnın şehveti, midenin şehveti derler. Süt ister, şeker ister, yemek ister... vs. Vermediğin zaman da bangır bangır bağırır içinden: "Çok acıktım yâ, karnım zil çalıyor yâ, versene yâ..." der, hattâ çaldırtır insana... Camı kırdırır, ağaca tırmandırır, başkasının malını, meyvasını yedirtir... Buna şehvetül batın deniliyor.

Sonra ergenlik çağında şehvetül ferc başlıyor; seksüel duygular demek... Ondan sonra hubbül mâl veya hubbü cem'il mâl, mal toplama arzusu... Ondan sonra hubbül makàm, hubbül câh, mevkî makam sevgisi... Ondan sonra hubbür riyâseh, riyâset arzusu... filân. Yâni, içimizde böyle bir varlık var...


Dinimiz bize diyor ki: "Bu senin en büyük düşmanın!.." Peygamber SAS söylüyor: "Sen düşmanı dışarda arıyorsun; evet, dışarda da düşmanlar var ama, en büyük düşmanın senin bu içinde!" diyor.

(A'dâ aduvvüke nefsükelletî beyne cenbeyke) "Şu senin iki omuzun arasındaki, içindeki varlık... Sen, egon, kendin kendine düşmansın." Neden?.. İçinden arzular geliyor, yapıyorsun. İçinden arzular geliyor, günah işliyor; içinden arzular geliyor, suç işliyor; içinden arzular geliyor, cemiyeti altüst edecek işler yapıyor insan...

İşte böyle bir tabiatı var, insanın mayasında böyle bir şey var... Bunları Allah-u Teâlâ Hazretleri ayet-i kerimelerde bildirmiş. Bir tanesini hatırınızda kalsın diye okuyayım: [Âli- İmran: 14]

Bunu biraz açıklayayım:

(Züyyine lin nâs) İnsanlara süslü gösterildi, gözlerine câzib gösterildi. Gösteren kim?.. Tabii, her şeyi yapan aslında Allah'tır, CC. Öldüren olduran, indiren kaldıran, aşağılayan yükselten, aziz kılan zelil kılan; hepsi Allah'tır. Tabii, bu düzeni kuran da Allah'tır. Neden?.. Dâr-ı dünya imtihan yeri olduğundan bunu böyle yapmış, süslemiş, süslü göstermiş; "İmtihanı bakalım bunlar başarabilecek mi?" diye...

Bunlar neler?.. (hubbüş şehevâti minen nisâ') Kadınlara karşı arzuları sevmek, onların peşine düşmek... (vel benîn) Çoluk çocuğa karşı... (vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddah) Altından, gümüşten yığın yığın biriktirilmiş varlıklar... (vel haylil müsevvemeh) Beslenilsin diye ovalara yayılmış, salınmış sürüler... (vel en'am) Atlar... (vel hars) Ekinler, bağlar, bahçeler...

Bunları sıralıyor Kur'an-ı Kerim, sonra diyor ki: (Zâlike metâul hayatid dünyâ) "Bunların hepsi dünyâ metâıdır." Yâni, kıymet vermiyor. Biz kıymet veriyoruz, biz peşine düşüyoruz. Bizim gözümüze güzel görünüyor, süslü görünüyor. Ama Allah, "Bunlar dünya hayatının gelip geçici meta'larıdır." diyor. (vallàhu indehû hüsnül meâb.) "Allah'ın huzurundakiler, oraya gittiği zaman insanın elde edecekleri şeyler daha iyi!.." diyor. Bize alternatif gösteriyor, onların karşısında neleri sevmemiz gerektiğini gösteriyor.


İkinci ayet-i kerimede: [Âli- İmran: 15]

(Kul eünebbiüküm bihayrin min zâliküm) "Ben size bunlardan daha hayırlılarını haber vereyim mi?" de, ey Rasûlüm onlara bildir! (lillezînet tekav inde rabbihim cennâtün tecrî min tahtihel enhâr) Allah'tan korkan takvâ ehli insanlar içi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam ve İnsanın Sorumlulukları
« Posted on: 20 Nisan 2024, 19:14:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam ve İnsanın Sorumlulukları rüya tabiri,İslam ve İnsanın Sorumlulukları mekke canlı, İslam ve İnsanın Sorumlulukları kabe canlı yayın, İslam ve İnsanın Sorumlulukları Üç boyutlu kuran oku İslam ve İnsanın Sorumlulukları kuran ı kerim, İslam ve İnsanın Sorumlulukları peygamber kıssaları,İslam ve İnsanın Sorumlulukları ilitam ders soruları, İslam ve İnsanın Sorumluluklarıönlisans arapça,
Logged
26 Haziran 2010, 19:03:04
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 26 Haziran 2010, 19:03:04 »

Camileriniz pırıl pırıl olacak, güzel olacak! Güzel olmasına dikkat edeceksiniz. Yahova şahitlerinin hiç sizin caminiz gibi ibadethanesini gördünüz mü?.. Veriyorlar parayı... Niye veriyorlar?.. Propaganda için, reklam için... Bizim paramız yok mu?.. Var ama, lüzum görmüyoruz. Yeter bize diyoruz. "Anadolu'daki gariban evlerimiz zaten bundan iyi mi?" diyoruz, önemsemiyoruz. Halbuki burda başka görevlerimiz var... Çağıracaksın Almanı, dinleyecek... vs.

Bunları niye söylüyorum?.. "Yâ bunlar maddiyat, bunlar dünya, bunlara lüzum yok!" dersiniz de, hoca olarak diyorum ki: "Hayır! Bunlara önem verin ki, İslam'ın yayılmasında bunların te'siri var."

Bu dillerde İslâm'ı anlatan konferanslar, vaazlar, kurslar ve sesli, basılı yayınları hazırlayacaksınız. Çocuklarınıza hazırlatacaksınız. Çocuklarınızın bir kısmını bu mesleklere sevkedeceksiniz.


Şimdi benim bir çok zengin müteahhid arkadaşım vardı ihvânımızdan, Ankara'da... Çocuğu imam-hatipte okuyor.

"--Hocam, bu yaz çocuğumu Mercedes oto yedekparçası satan bir dükkâna vermek istiyorum." dedi.

"--Olmaz!" dedim. "İmam-hatipteki çocuk, Mercedes oto yedekparçası satan yere çırak girecek; olmaz!" dedim.

"--Niye?.." dedi.

"--Sen o imam-hatipteki çocuğu, vaiz Osman Şevket Yardımedici'ye çırak vereceksin! Onun çantasını taşıyacak. O hangi camiden hangi camiye gidiyorsa, onu dinleyecek. Onun yanda çıraklık yapacak, onu öğrenecek! Oto parçası satacak idiyse, imam-hatipe niye verdin?" dedim.

En zeki çocuğunuzu din adamı yapacaksınız! Neden?.. İyi bir din adamı olsun da, dinini güzel anlatsın, insanları doğru yola çeksin, hidayete ermesine vesile olsun da; sen de sevap kazan, o da sevap kazansın!.. En akıllı, leb demeden leblebiyi anlayan, en zeki çocuğunuzu seçeceksiniz. Onu destekleyeceksiniz. "Oğlum, ben senin arkandayım! Sana mersedes alacağım, sana kat alacağım... Korkma, dünya malı için telaşa kapılma, ticareti ve sâireyi bırak, dinin iyi öğrenmeye ve iyi anlatmağa çalış!" diyeceksiniz.

Ben bizim bütün çocuklarıma ve torunlarıma açık olarak dedim; "Kim hafız olursa, otomobil alacağım!" diye söyledim. Çalışsınlar, alsınlar; Allah'ın izniyle veririm.


En akıllı çocuğunuzu din adamı yetiştireceksiniz. Radyo, televizyon, video, kaset yayınlarına önem vereceksiniz. Bu arada size bir şeyi hatırlatmak istilyorum: bizim Akra'nın yayınları buralardan dinlenebiliyor, şimdi uydudan yayın yapıyoruz. Bunu dinimizi yaymak, kültürümüzü öğretmek maksadıyla yaptık. Numaralarını Cemaleddin'den alırsınız. Evinizde çoluk çocuğunuz, kendiniz bu yayınları takip edin! Hem Türkçeniz, çocuklarınızın Türkçesi bozulmasın, hem de mütedeyyin bir süzgeçten geçmiş haberleri, kültürel programları dinlemiş olursunuz. Buna benzer çalışmalar çok önemli!..

Sonra Peygamber Efendimiz'in bir hadis-i şerifini size hatırlatmak istiyorum. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

"--Bir yerde beş tane müslümanın evi varsa, orada ezan okumak, kàmet getirmek ve cemaatle namaz kılmak o müslümanların boynuna borç olur. Beş ev olduğu halde ezan okumazlar, cemaatle namaz kılmazlarsa; şeytan onlara galebe çalar, hakimiyetleri altına alır. (istehveze aleyhimüş şeytàn) Şeytan onlara dişlerini geçirir, cebine koyar, artık şeytanın avı olmuş olurlar." diyor.

Beş ev, bakın ne kadar az!.. "Beş ev bile olsa ezan okuyacaklar, kàmet getirecekler, beraber namaz kılacaklar!" diyor. Dinimiz bu kadar önemli...

Onun için, muhterem kardeşlerim, evlerinizi planlı seçin! Oturacağınız yerleri komisyon kurun, öyle kararlaştırın!.. Mümkünse kooperatifler kurun, mahalleler kurun!.. Kredi kullanıp ev alabilirsiniz. Kira öder gibi ev sizin oluyormuş; böyle yerler alın!.. Bir arada olursanız, ibadet de kolay olur, kültürel çalışmalarla yetişme de kolay olur. Hanımlarınız da rahat eder.


Bizim böyle kurduğumuz mahalleler var Türkiye'de... Adam altı aylığına Amerika'ya gidiyor, gözü arkada kalmıyor. Neden?.. Mahalle mazbut, komşular hep dindar; hanımı çocuklarıyla bırakıyor, Amerika'ya altı aylığına gidip gelebiliyor. Siz de böyle koloniler kurmalısınız burda... Bunların planlamasının yapılması lâzım şimdiden!..

Buranın politikasıyla ilgilenmelisiniz. İsveç'teki kardeşlerimizden ben duydum, onlar birtakım partilerle ilgilenmişler. Hem yardım vs. alıyorlar, hem de işlerini götürüyorlar. Tabii, seçebilirseniz meb'us filân seçersiniz, kendi hukukunuzu koruyabilirsiniz böylece...

Sosyal faaliyetlere katılmalısınız, kendinize göre de dernekler vs. kurmalısınız. Beynel milel veya buranın dışındaki, Türkiye'deki hayır kurumlarıyla, güzel çalışmalar yapan kuruluşlarla ilgiyi sağlamalısınız. Bunları bu tarzda, hatırlattığım, anlattığım tarzda yaparsanız, yıllar geçtikçe burada müesseseler oturur, çoluk çocuğunuz rahat eder; aklı başında bir topluluk oluruz, azınlık oluruz, ama te'sirli oluruz. Çoluk çocuğumuz zâyi olmamış olur, elden çıkmamış olur, cehennemlik olmamış olur.

Şimdi bir insan mü'minken imanını bırakırsa, tabii cehennemlik olacak. Sen cennete giderken, zebaniler senin çoluk çocuğunu sürükleye sürükleye cehenneme atsalar, yüreğin dayanır mı?.. Onların müslüman olmasını, müslüman yaşamasını, cennete gitmesini sağlamak senin vazifen oluyor. Onun için, bu gibi hizmetleri yapmanız gerekiyor.

İşte Avrupa'da İslâm ve Avrupa'daki müslümanların sorumlulukları hakkında söylemek istediğim şeyler bunlar... Ahiretinizi kazanmağa gayret edin!.. Allah'ın rızasını elde etmeğe çalışın!..


Burada bir şeyi söylemeyi unuttum: Bu gibi çalışmalar için metod tasavvuftur. Anadolu'da da İslâm'ın yerleşmesi Yunus Emre'lerin, Mevlânâ'ların çalışmalarıyla olmuştur. Dikkat edin, onlar mutasavvıflardır, onların prensipleri çok önemlidir. Onlar:


Döğene elsiz gerek,
Söğene dilsiz gerek!


diyerek çalışmışlardır. Ahlâkla, fedâkârlıkla çalışmışlardır. O zaman sevdirmişlerdir kendilerini...

O bakımdan salih olmak için, muslih olmak için, nefsinizin terbiyesine dikkat edin, kendinizi iyi terbiye edin!.. Başka çalışmaları da aşk ile, şevk ile yaparsınız; Allah'ın sevdiği kul olursunuz, evliyâsı olursunuz. Allah hem dünyanızı, hem ahiretinizi hoş eder.

Allah cümlenizi dünyada, ahirette bahtiyar eylesin... Sevdiklerinizle, çoluk çocuğunuzla beraber iki cihanda hayırlara erdirsin...

Bihürmeti habîbihî muhammedinil mustafâ, ve bihürmeti esrârı sûretil fâtiha!..


23. 10. 1995 - Gostar / ALMANYA

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes