๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 11 Şubat 2010, 17:51:37



Konu Başlığı: Uhud Savaşında Peygamberimiz as ı Koruyan Mücahidler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 11 Şubat 2010, 17:51:37

Uhud Savaşında Peygamberimiz Aleyhisselamı Canla Başla Korumaya Çalışan Mücahidler


Önlerinden ve arkalarından müşriklerin saldırısına uğrayan Müslümanlar, bozuldular, dağıldılar. Dost, düşman belirsiz oldu. Acele ve dehşetten, bilmeyerek, birbirlerini yaralar, öldürür oldular.[338]

Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında sebat eden, yedisi Muhacirlerden, yedisi de Ensardan olmak üzere, ondört kişi kalmıştı.[339]

Muhacirlerden olanlar:

1- Hz. Ebu Bekir,

2- Abdurrahman b. Avf,

3- Hz. Ali,

4- Sa´d b. Ebi Vakkas,

5- Talha b. Ubeydullah,

6- Ebu Ubeyde b. Cerrah,

7- Zübeyr b. Avvam.

Ensardan olanlar:

1- Hubab b. Münzir,

2- Ebu Dücâne,

3- Asım b. Sabit,

4- Haris b. Sımme,

5- Sehl b. Huneyf,

6- Useyd b. Hudayr,

7- Sa´d b. Muaz.

Sa´d b. Ubâde ile Muhammed b. Mesleme´nin de sebat edenler arasında olduğu rivayet edilir.[340] Uhud günü, üçü Muhacirlerden, beşi de Ensardan olmak üzere sekiz sahabi de, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde ölmek üzere bey´at etti.

Muhacirlerden olanlar:

1- Hz. Ali,

2- Zübeyr b. Avvam,

3- Talha b. Ubeydullah idi.

Ensardan olanlar:

1- Ebu Dücâne,

2- Haris b. Sımme,

3- Asım b. Sabit,

4- Sehl b. Huneyf,

5- Hubab b. Münzir idi.

Bunlardan hiçbiri Uhud´da şehit olmadı.[341]

Peygamberimiz Aleyhisselam, dağılan Müslümanlara:

"Allah´ın kulları! Bana doğru geliniz! Allah´ın kulları! Bana doğru geliniz!" diyerek seslendiği zaman,[342] toplanan otuz kişi:

"Senin yanından hiç ayrılmamak üzere, yüzüm yüzünün önünde siper ve kalkandır! Vücudum senin vücuduna fedadır! Allah´ın selamı senin üzerine olsun!" diyerek, sonuna kadar harp meydanından ayrılmadılar.[343]

Kureyş müşriklerinin, Peygamberimiz Aleyhisselamın etrafını sardığı ve Peygamberimiz Aleyhisselamın da:

"Kim bizim için Allah yolunda canını satar, feda eder?" diye sorduğu zaman, Ziyad b. Seken, Ensardan beş kişi ile birlikte ayağa kalktı.

Birer birer savaştılar ve şehit oldular.

Onlardan en son savaşan da, Ziyad (Zeyd) b. Seken idi ve ağır bir şekilde yaralanmıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Onu bana yaklaştırınız!" buyurdu.

Yaklaştırdılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam ayağını onun başına yastık yaptı.

İbn Seken, yanağı Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağı üzerinde olduğu halde can verdi ve yanağı Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağında iz bıraktı.[344]

Cabirb. Abdullah derki:

"Uhud günü, Müslümanlar bozguna uğrayıp dağıldıkları sırada, Resûlullah Aleyhisselam bir köşede Ensardan oniki kişi ile sıkışıp kalmıştı.

Bu oniki kişi arasında, Muhacirlerden Talha b. Ubeydullah da bulunuyordu.

Müşriklerden bir grup gelip çatınca, Resûlullah Aleyhisselam:

´Şu müşriklere kim karşı koyar?´ diye sordu.

Talha b. Ubeydullah:

´Ben!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Sen yerinde dur!´ buyurdu.

Ensardan bir zât kalkarak:

´Ben, yâ Rasûlallah!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Peki, sen karşı koy!´ buyurdu.

Ensarî, şehit oluncaya kadar, müşriklerle çarpıştı.

Resûlullah Aleyhisselam, müşriklerin yine saldırıya geçtiğini görünce:

´Şunlara kim karşı çıkar?´ diye sordu.

Talha b. Ubeydullah:

´Ben!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Sen yerinde dur!´ buyurdu.

Ensardan bir zât:

´Ben çıkarım!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Peki, sen çık!1 buyurdu.

O zât çıktı ve şehit oluncaya kadar savaştı.

Resûlullah Aleyhisselam, müşriklerin yine saldırıya geçtiklerini görünce:

´Şunlara kim karşı çıkar?´ diye sordu.

Talha b. Ubeydullah:

´Ben!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Sen yerinde dur!´ buyurdu.

Ensardan bir zât:

´Ben çıkarım!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Peki, sen çık!1 buyurdu.

O zât çıktı ve şehit oluncaya kadar savaştı.

Bu, böylece devam etti.

Her defasında, Resûlullah Aleyhisselam aynı şekilde soruyor, Ensardan biri çıkıp çarpışıyor, savaşıyor, şehit oluyordu.

Nihayet, Resûlullah Aleyhisselamın yanında Talha b. Ubeydullah kaldı.

Resûlullah Aleyhisselam, saldırıya geçen müşrikleri önlemek için:

´Şu müşriklere kim karşı koyar?´ diye sorunca, Talha b. Ubeydullah:

´Ben!´ dedi ve kendisinden önceki onbir kişi gibi çarpıştı, elinden yaralanıp parmaklan kesilince, ağrısına dayanamayıp ´Ayy!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Eğer Bismillah deseydin, melekler seni halkın gözü önünde göğe çıkarırlardı, sonra da Allah müşrikleri mağlup ederdi!´ buyurdu."[345]

Enes b. Malik´in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Uhud savaşı günü, Ensardan yedi, Kureyşlilerden de iki kişinin içinde yalnız kalmıştı.

Müşrikler Peygamberimiz Aleyhisselamı kuşatınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, yanındakilere:

"Şu müşrikleri bizden kim defeder ki, Cennet onun ola, yahut Cennette o benim refikim ola?" buyur du.

Ensardan birisi ilerleyerek onlarla çarpıştı ve şehit oldu.

Müşrikler Peygamberimiz Aleyhisselamı tekrar kuşattılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam, yine:

"Şu müşrikleri bizden kim defeder ki, Cennet onun ola, yahut Cennette o benim refikim ola?" buyur du.

Yine, Ensardan bir zât, ilerleyerek onlarla çarpıştı ve şehit oldu.

Yedi kişinin hepsi de, böylece ilerleyip müşriklerle çarpışarak şehit oldukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, herhalde, kendilerini düşmanla başbaşa bırakarak dağılanlar için olmalı ki;* "Sahabilerimiz bize karşı hiç de insaflı davranmadılar!" buyurdu.[346]

Talha b. Ubeydullah der ki:

"Gördüm ki, Resûlullah Aleyhisselamın ashabı bozuldular, müşrikler saldırıya geçtiler ve Resûlullah Aleyhisselamı her yandan kuşattılar.

Kendisini; önünden mi, arkasından mı, sağından mı,yoksa solundan mı gelen saldırılara karşı koy acağımı bilmiyordum.

Kılıcımı sıyırıp bir kere önünden, bir kere de arkasından gelenleri uzaklaştırdı m, nihayet dağıldılar."[347]

Sa´d b. Ebi Vakkas da şöyle der:

"Talha, Uhud günü, Resûlullah Aleyhisselama karşı bizim en cömert, en fedakâr davrananımızdı. Biz Resûlullah Aleyhisselamın başından oraya buraya dağılıp ayrıldığımız halde, o Resûlullah Aleyhisselamın yanından hiç ayrılmamıştı.

Resûlullah Aleyhisselamın yanına döndükçe, Talha´nın, hep onun çevresinde dönüp dolaşarak ken disini ona siperve kalkan yaptığını görmüşümdür.

Müşriklerin attığı yerden vuran keskin nişancı okçularından Malik b. Züheyr, nişan alarak Resûlullah Aleyhisselama bir ok atmıştı.

Talha b. Ubeydullah, okun Resûlullah Aleyhisselama isabet edeceğini anlayınca, Resûlullah Aleyhisselamı korumak için elini oka karşı tuttu. Ok parmağına değip elini çolak yapt ."[348]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yeryüzünde gezen Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talha b. Ubeydullah´a baksın!" buyur muştur.[349]

Hz. Ali derki:

"Resûlullah Aleyhisselamı kılıçların bürüdüğü, okların her yandan hedef aldığı bir sırada, yalnız Talha´nın onun önünde kendisini siperve kalkan yaptığını görmüşümdür.

O zaman, ben bir tarafta müşriklerin bir biti iğini üzerimizden atmaya uğraşıyordum.

Ebu Dücâne, başka bir tarafta müşriklerden bir birlikle uğraşıyordu.

Sa´d b. Ebi Vakkas da, onlardan, başka bir birlikle çarpışıyordu.

Müşriklerden bir birlik görmüştüm ki, içlerinde İkrime b. Ebu Cehil bulunuyordu.

Kılıcımı sıyırıp aralarına daldım. Çevremi sardılar. Onların sonuncusuna kadar hepsini kılıçtan geçirdim.

Sonra, içlerine ikinci bir dalış daha yaptım. Ecel gelmediği için, vardığım gibi sapasağlam geri döndüm.

Allah, mukadder işi yerine getirir.[350]

Resûlullah Aleyhisselamın yanından Müslümanlar uzaklaşınca, onu göremedim. Kendi kendime:

´Vallahi, onu göremiyorum. O, savaştan kaçacak bir zât değildir. Ölenler arasında da yok! O halde, Yüce Allah ona karşı yaptığımız uygunsuz hareketten dolayı bize gazab ederek peygamberini insanlar arasından kaldırmış! Benim için, çarpışa çarpışa ölmekten daha hayırlısı olamaz!´ dedim.

Kılıcımın kınını kırdım. Kılıcımı çekip müşriklerin üzerine yürüdüm ve onları dağıttım.

Dağıtınca, Resûlullah Aleyhisselamın onların aralarında kalmış olduğunu gördüm.[351]

Zekvan b. Abdi Kays´ın ardından atlı bir adam koşuyorve:

´Sen kurtulursan ben kurtulmam!´ diyordu.

Hemen ona yetişip atını onun üzerine sürdü ve:

´Al bunu benden! Ben, llac´ın oğluyum!1 diyerek Zekvan´ı öldürdü.

Ona doğru koştum. Ben de onun bacağına kılıçla vurup uyluğunun yarısını kestim. Sonra, onu atın dan düşürerek üzerine çöküp öldürdüm.

O, Ebu´l-Hakem b. Ahnes b. Şerik b. İlacü´s-Sakaff idi."[352]

Şemmas b. Osman da, Peygamberimiz Aleyhisselamın yoluna baş koyan, yanından ayrılmayan mücahidlerdendi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, sağına ve soluna dönüp baktıkça, Şemmas´ın hep kılıcıyla onu koru maya çalıştığını görmekte idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam müşrikler tarafından kuşatıldığı zaman, Şemmas vücudunu Peygamberimiz Aleyhisselama kalkan yaptı ve Peygamberimizin önünde vurulup yere düştü.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında:

"Şemmas´ı kendime siper ve kalkan gibi buldum" buyurmuştur.[353]

Allah ondan razı olsun.

Ensardan Ebu Talha da, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde kalkanlı olarak durup onu siperlemekte idi. Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne ok çantasını serip kâh ok atmakta, kâh haykırmakta idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Ebu Talha´nın sesi orduda kırk kişiden hayırlı ve yararlıdır" buyurmakta idi.

Ebu Talha´nın Peygamberimizin önüne serdiği ok çantasında elli ok vardı.

Ebu Talha:

"Ya Rasûlallah! Vücudum senin vücudunun önünde sana fedadır!" diyordu.

Elli oku birer birer atarak tüketti.

Peygamberimiz Aleyhisselam onun arkasından ve onun başıyla omuzları arasından başını yük seltip okların düştükleri yerlere bakıyordu.

Ebu Talha son oku attığı zaman:

"Bizi işlet! Ok atmaktan durdurma! Allah beni sana feda etsin!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, yerden bir ağaç dalı alıp:

"Ey Ebu Talha! Bunu da iyi bir ok olarak at!" buyurdu.[354]

Ebu Talha ok yayını çok sert çeken bir okçu idi. Uhud günü iki-üç yay kırmıştı. Peygamberimiz Aleyhisselam, yanından ok dolu çanta ile kimin geçtiğini görse, ona:

"Ok çantanı Ebu Talha´ya boşalt!" buyurmakta idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam onun arkasından müşriklere bakmak için yükselip başını kaldırdıkça, Ebu Talha:

"Ya Rasûlallah! Babam anam sana feda olsun! Yükselme! Belki sana müşriklerin oklarından birisi değer. Benim göğsüm senin göğsüne siper olsun. Sana değecek, bana değsin!" derdi.[355]

Sa´d b. Ebi Vakkas derki:

"Resûlullah Aleyhisselam, beni önüne oturttu. Ok atmaya başladım. Her atışta: ´Allah´ım! Atacağım ok, senin okundur. Onu düşmanına eriştir!1 diyordum. Resûlullah Aleyhisselam da: ´Allah´ım! Dua ettiği zaman, Sad´ın duasını kabul et! Allah´ım! Sad´ın atışını, okunu doğrult!

Ey Sa´d! Babam anam sana feda olsun! Durma at!´ buyuruyordu. Hiçbir ok atmadım ki, Resûlullah Aleyhisselam: ´Allah´ım! Onun atışını doğrult! Duasını kabul et! Ey Sa´d! Durma, at!1 buyurmamış olsun.

Ok çantam boşalınca, Resûlullah Aleyhisselam kendi çantasındaki okları da birer bireryayıma yer leştirip attırdı.

Okları yaya yerleştirmekte, o herkesten daha çabuk ve g ay netliydi.[356] O bana okları veriyor ve: ´At! Babam anam sana feda olsun!´ diyordu. Nihayet, bana kanatsız bir oku verdi ve: ´At bunu da!´ buyurdu."[357]

Sehl b. Huneyf, müşriklere yağdırdığı oklarla Peygamberimiz Aleyhisselamı korumaya çalışmakta, Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Süheyl´e ok yetiştiriniz! Çünkü, ok ona kolaylaştırılmıştır" buyurmakta idi.[358]

Ebu Dücâne, atılan oklara karşı Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine eğilip kendisini ona kalkan yapmakta, Ebu Dücâne´nin sırtına düşen oklar sırtında toplanmakta, Peygamberimiz Aleyhisselama değmemekte idi.[359]

Ka´b b. Malik, Uhud´da Ebu Dücâne hakkındaki bir müşahedesini şöyle anlatır

"...Müşriklerin, Müslüman cesetlerinin uzuvlarını kesip biçtiklerini görünce, yakınlarına doğru vardım.

Müşriklerden zırh gömlekli bir adam Müslümanların önünü kesiyor, onlara:

´Boğazlanacak davarların toplandıkları gibi biraraya toplanın bakayım!´ diyordu.

Müslümanlardan, üzerinde zırh gömlek bulunan bir adam da onu gözetliyordu.

Müslümanın arkasından ilerleyip, Müslümanı, kâfiri gözlerimle görebilecek derecede yanlarına yak laşmıştım.

Onların gerek şekil gerek silah bakımından üstün olanı, kâfir olanıydı.

Birbirlerine gelip kavuşuncaya kadar, gözümü onlardan ayırmadım.

Birbirlerine kavuşur kavuşmaz, Müslüman kişi kâfirin omuzu ile boyun kökü arasına kılıçla öyle bir darbe indirdi ki, uyluk başına kadar gövdesini ikiye ayırdı!

Sonra da bana:

´Ey Ka´b! Nasıl gördün, nasıl buldun? Ben Ebu Dücâne!´ diyerek kendisini tanıttı."[360]

Katâde b. Numan da, Peygamberimiz Aleyhisselamı korumak için Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne

dikilerek, ok yayının başı eğilip bükülünceye kadar müşriklere ok attı.[361]

En sonunda kendisi de bir okla gözünden vuruldu. Gözbebeği yanaklarının üzerine aktı.[362] Katâdeyi böyle görünce, Peygamberimiz Aleyhisselamın gözleri yaşardı.[363] Peygamberimiz Aleyhisselam, Katâde´nin gözünü eliyle aldı, yerine koydu. O göz, iki gözünden en güzeli ve en keskin göreni oldu.[364]

Vehb b. Kâbus,yanında kardeşinin oğlu Haris b. Ukbe olduğu halde, Müzeyne dağından Medine´ye gelmişlerdi.

Onlar Medine´nin boşaldığını gördükleri zaman:

"Halk nereye gitti?" diye sordular.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş müşrikleriyle çarpışmak üzere Uhud´a gittiğini öğren ince,[365] hemen Uhud yolunu tutup Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.[366]

Peygamberimiz Aleyhisselam, müşriklerden hücuma hazırlanan bir topluluk hakkında:

"Şu topluluğu kim defeder?" diye sordu.

Vehb b. Kâbus:

"Ben, yâ Rasûlallah!" dedi. Hemen kalkıp onları oka tuttu, yüzgeri etti ve döndü.

Müşriklerden hücuma hazırlanan ikinci bir topluluk için de, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Şu topluluğu kim defeder?" diye sordu.

Yine Vehb b. Kâbus:

"Ben, yâ Rasûlallah!" dedi. Kılıcını sıyırıp onları yüzgeri edinceye kadar çarpıştı ve geri döndü.

Bundan sonra bir topluluk daha hücuma hazırlanınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Şu topluluğu defetmeye kim kalkar?" diye sordu.

Vehb b. Kâbus:

"Ben, yâ Rasûlallah!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Kalk, karşıla onları! Seni Cennetle müjdelerim" buyurdu.

Vehb b. Kâbus, sevinerek kalktı, kılıcını sıyırıp onların içlerine daldı. Peygamberimiz Aleyhisselam ve Müslümanlar, ona bakıyorlardı. Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah´ım! Ona rahmet et!" diye dua etti.

Müşrikler, mızraklarını ve kılıçlarını onun üzerine çevirdiler ve en sonunda onu şehit ettiler.

Vehb b. Kâbus´un cesedinin yirmi yerinde mızrak yarası vardı.

Vehb b. Kâbus´un kardeşinin oğlu da kalkıp aynı şekilde müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu.

Allah ikisinden de razı olsun!

Hz. Ömer, Müzeynelinin öldüğü gibi ölmeyi özlerdi.[367]




[338] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 42.

[339] Vâkidî, c. 1, s. 240, İbn Sa´d, c. 2, s. 42, İbn Seyyid, t 2, s. 12.

[340] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 240, Alâüddin Ali, Kenzu´l-ummâl (Müsned haşiyesinde), c. 4, s. 114-115.

[341] Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 240, Belâzurî, Ensâbu´l-esrâf, c. 1 , s. 318.

[342] Taberî, Târih, c. 3, s. 20, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 23.

[343] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 240, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 46, Taberî, Târfi-ı, c. 3, s. 20, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 23.

[344] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.3, s. 86, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 241,Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 234, İbn Seyyid, Uyünu´l-eser, c. 2, s. 13, Zehebî, Megâzî, s. 140.

[345] Nesâi, Sünen, c. 6, s. 29-30, Zehebî, Siyeru a´lâm i´n-nübelâ, c. 1, s. 16-17.

* İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 2, s. 106.

[346] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 286, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 141 5, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 234-235, Zehebî, Megâzî, s. 140.

[347] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 254, İbn Asâkfr, Târîh, c. 7, s. 78.

[348] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 254, İbn Sa´d, Tabakât, c. 3, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 58.

[349] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 85, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 254-255, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 644, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 376.

[350] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 256.

[351] İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 98, Heysemî, Mean au´z-zevâid, c. 6, s. 11 2, Alâüddin Ali, Kenzu´l-ummâl (Müsned haşiye si), c. 4, s. 111-112.

[352] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 283.

[353] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 257, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 245-246.

[354] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 243.

[355] Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 33, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1443, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 246, Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 2, s. 20, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 27.

[356] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 26.

[357] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 87, Taberî, TârıVı, c. 3, s. 1 8, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 239, Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 66-67, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 27.

[358] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 253, İbn Sa´d, Tabakât, c. 3, s. 471, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 49, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s.662-663, Zehebî, Siyeru a´lâm i´n-nübelâ, c. 1, s. 37.

[359] İbn İshak, Sîre, c. 3, s. 87, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 34, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 113.

[360] Vâkıdî, c. 1, s. 260, 261, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 17.

[361] Ebu Muaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 484, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 113.

[362] İbn İshak, c. 3, s. 87, Vâkıdî, c. 1, s. 242, İbn Sa´d, c. 3, s. 453, Taberî, Târîh, c. 3, s. 18, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 251-252, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1275.

[363] Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 484, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 113.

[364] İbn İshak, c. 3, s. 87, Vâkıdî, c.1, s. 242, İbn Sa´d, c. 3, s. 453, Taberî, c. 3, s. 18, Ebu Nuaym, c. 2, s. 484, Beyhakî, c.3, s. 251, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1275, Zehebî, Megâzî, s. 156.

[365] Vâkıdî, c. 1, s. 274-275, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 326, İbn Abdilberr, c. 1, s. 297, c. 4, s. 1562, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s. 462.

[366] İbn Abdilberr, c. 1, s. 297, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1 , s. 406, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 284.

[367] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 275, Belâzurî, Ensâbu´l-esrâf, c. 1 , s. 326, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 284.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/160-172.