๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 13 Şubat 2010, 13:00:02



Konu Başlığı: Uhud Savaşı Durumunun Âli İmran Sûresinde Açıklanışı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Şubat 2010, 13:00:02
Uhud Savaşı Durumunun Âl-i İmran Sûresinde Açıklanışı


Yüce Allah´ın Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği Al-i İmran sûresinin altmış âyeti, Uhuc! savaşı durumu ile ilgili idi.[622]

Misver b. Mahreme Uhud savaşı haberini sorduğu zaman, Abdurrahman b. Avf:

"Âl-i İmran sûresinin 120. âyetinden sonrasını oku! Bizimle Uhud´da bulunmuş gibi olursun!" demiştir.[623]

Âl-i İmran sûresinde, bu hususta şöyle buyurulur

"Hani, sen mü´minleri muharebeye elverişli yerlerde yerleştirmek üzere, erkenden ailenden ayrılmıştın.

Allah, herşeyi işiten ve bilendi."

"O zaman, içinizden iki zümre (ordunun iki kanadını teşkil eden Hazrecîlerden Selime oğulları ile Evsîlerden H ârise oğulları) zaaf göstermek istemişti.

Halbuki, onların yardımcısı Allah´tı.

Mü´minler, ancak Allah´a güvenip dayanmalıdır."

"Andolsun ki; siz sayıca çok az, kuvvetçe çok zayıf iken, Allah size Bedir´de yardım etmişti.

(Allah´ın buyruklarını yerine getirmek, yasakladıklarından geri durmak suretiyle) Allah´tan sakının ki, şükretmiş olasınız!"

"O vakit, sen, mü´minlere:

İndirilen üç bin melekle, Rabbinizin size imdad etmesi yetmez mi?´ diyordun."

"Evet! Siz sabır ve sebat eder ve itaatsizlikten sakınırsanız, şunlar da ansızın üzerinize geliverir­lerse, Rabbiniz size belirli alâmetleri olan beş bin melekle imdad edecektir."

"Allah, bu imdadı, size zaferin bir müjdesi olsun, kalbleriniz onunla yatışsın diye yaptı.

Yoksa, yardım ve zafer, ancak yegâne galib ve yegâne hikmet sahibi olan Allah tarafındandır."

(Bir de, Allah´ın bu imdadı) küfredenlerden ileri gelenlerin bir kısmını bölmek, öldürmek veya esir etmek veya onları perişan ve helak etmek ve böylece maksatlarına eremeden elleri boş döndürmek için­di."

"(Ey Resûlüm! Kulların) iş(lerin)den hiçbir şey sana ait değildir.*

(Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahut onları zalim oldukları için azaba uğratır?"

"Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi Allah´ındır.

O, kimi dilerse yarlıgar, kimi dilerse azaba uğratır.

Allah çokyariıgayıcıdır, çok esirgeyicidir."

"Allah´a ve Resûle itaat ediniz ki, rahmete kavuşturmasınız."

"Rabbinizin mağfiretine, ve takva sahipleri için hazırlanmış olan, göklerle yer enindeki Cennete koşuşunuz!"

"Onlar (o takva sahipleri) ki, bollukta ve darlıkta infak edenler, kızdıkları zaman öfkelerini yutan (yenen)ler, insanların kusurlarını affedip geçenlerdir.

Allah iyilik edenleri sever."

"Onlar ki, bir kabahat yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman, Allah´ı anarak hemen günahlarının

bağışlanmasını isteyenlerdir.

Günahları, Allah´tan başka kim bağışlayabilir?

Hem onlar ki, işledikleri günah üzerinde, bilip dururlarken, ısrar da etmeyenlerdir."

"İşte onlar ki, kendilerinin mükâfatı, Rablerinden gelecek bir bağışlama ve altından ırmaklar akan Cennetlerdir ki, orada temelli kalıcıdırlar.

Böyle yapanların mükâfatı ne güzeldir!"

"Sizden önce, birçok vak´alar, şeriatlar gelmiş geçmiştir.

Onun için, yeryüzünde gezin, dolaşın da (Âd, Semûd, Lût, Medyen kavmi gibi şirke sapmış), peygamberleri yalanlamış olanların akıbetleri ne olmuş bir görün!"

"Bu, bütün insanlara bir beyan, Allah´ın buyruklarını yerine getirenler, yasakladıklarından da geri duranlar için bir hidayet ve bir öğüttür!"

"Ey mü´minler! (Uğradığınız musibetlerden dolayı) gevşemeyiniz! Ümitsizliğe düşmeyiniz! Mahzun da olmayınız!

Sizler (Peygamberimi ve onun Benim tarafımdan size getirip tebliğ ettiğini doğrulayan) mü´minler iseniz, (düşmanlarınıza) üstünsünüzdür!"

"Eğer size (Uhud´da bir yara değmiş bulunuyorsa, Bedir savaşında) o kavme (müşriklere) de o kadar yara değmiştir.

O günler (öyle günlerdir) ki, biz onları insanlar arasında (gâh lehlerinde, gâh aleyhlerinde olmak üzere) döndürür dururuz.

Bu da, Allah´ın Ezeldeki ilmini iman edenlere açıklaması, içinizden şehitler edinmesi, mü´minleri tertemiz yapması, kâfirleri de murdar ölümle helak etmesi içindir.

Allah zalimleri sevmez."

"Yoksa, siz Allah içinizden savaşanları (savaşmayanları) belli etmeden, sebat edenleri (sebat etmeyenleri) belli etmeden, Cennete girivereceğinizi mi sandınız?"

"Andolsun ki; siz, ölümle karşılaşmadan önce, onu arzulamıştınız.

İşte, onu gördünüz de!

Fakat, siz (seyirciler gibi) bakıyordunuz!"

"´Muhammed öldürüldü!´ şayiası üzerine bozguna uğrayıp düşmanlarınızdan kaçtınız!)

Muhammed, bir resûlden başka (birşey) değildir.

Ondan önce de, nice resûller gelmiş geçmiştir.

Şimdi, o ölür ya da öldürülürse, ökçelerinizin üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?!

Kim böyle iki ökçesi üzerinde ardına dönerse, elbette, Allah´a hiçbir şeyle zarar vermiş olmaz!

Allah şükür ve sebat edenlere mükâfat verecektir."

"Allah´ın izni olmadıkça, hiçbir kimseye ölme yoktur!

O, kararlaştırılmış bir yazıdır.

Kim (ahiret sevabını istemez) dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. (Onun ahiret nasi­bi olmaz!)

Kim de ahiret sevabını isterse, (dünyadaki rızkıyla birlikte) ona da ondan veririz.

Biz şükredenleri (Allah´ın buyruklarını yerine getirenleri, yasakladıklarından da sakınanları) mükâ­fatlandıracağız."

"Nice peygamberler geldi geçti ki) onların yanlarında Allah adamlarından birçokları bulunup savaştılar da, Allah yolunda başlarına gelen (belâ)dan dolayı ne gevşeklik, ne de zaaf gösterdiler.

Onlar düşmana boyun da eğmediler.

Hiç şüphesiz, Allah sabır ve sebat edenleri sever.

İşte, onların sözleri de:

´Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla! Cihad meydanında ayak­larımızı sabit kıl! Kâfirler cemaatına karşı bize yardım et!´ demelerinden başka birşey değildi.

(Peygamberleri şehit edildiği halde, onlar, sizin yaptığınız gibi yapmadılar.)"

"Nihayet, Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel (istihkaklarından fazla olan) sevabını verdi.

Allah iyi hareket edenleri sever."

"Ey iman edenler! Eğer siz küfür ve inkâr edenlere itaat edecek olursanız, sizi ökçelerinizin üstünde (gerisin geri küfre) çevirirlerde, (dünyada da, ahirette de) büyük zarara uğrayanların haline dönersiniz!"

"Hayır! Sizin Mevlânız, yardımcınız Allahtır!

O, yardım edenlerin, edeceklerin en hayırlı sı dır."

"Hakkında Allah´ın hiçbir hüccet (delil) indirmediği şeyleri ona eş tanıdıklarından dolayı küfreden­lerin kalbine şiddetli bir korku salacağız.

Onların yurtlan ateştir!

Zalimlerin dönüp varacağı yer, ne kötüdür!"

"Andolsun ki; Allah´ın size olan va´di-O´nun izniyle onları (düşmanlan) kolayca öldüregeldiğiniz, hatta sevmekte olduğunuz (zaferi) de size gösterdiği zamana kadar-yerine gelmişti.

Sonra, siz isyan ettiniz, verilen emir hakkında çekiştiniz, yılgınlık gösterdiniz!

İçinizden kimi dünyayı istiyor, kimi ahireti diliyordu.

Sonra, Allah size ibtilâ vermek için, onları (düşmanlan) geri çevirdi.

(Bununla beraber), sizi muhakkak bağışladı da.

Zaten, Allah mü´minler hakkında bol lütuf ve inayet sahibidir."

"O zaman, siz (harp meydanından) boyuna uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz!

Resûlullah ise, arkanızdan sizi çağırıp duruyordu!

Bunun üzerine, Allah sizi keder üzerine kederle cezalandırdı ki, ne elinizden giden (zafer)e, ne de başınıza gelen musibete mahzun olmayasınız.

Allah bütün yaptıklarınızdan, yapacaklarınızdan haberdardır."

"Sonra (Allah) o kaderin arkasından üzerinize öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden birzümreyi örtüp buruyordu.

Bir zümre de canlarının sevdasına düşmüştü. Allah´a karşı, haksız yere, Cahiliye zannı gibi kötü zanlarda bulunuyor ve ´Bu işten bize ne var?´ diyorlardı.

De ki: ´Bütün iş, Allah´ındır!´

Onlar, sana açmayacaklarını içlerinde saklıyorlar, ´Bize o va´dolunan işten bir pay olsaydı, burada öldürülmezdik!´ diyorlardı.

Onlara şöyle de: ´Siz Uhud´a çıkmayıp da evlerinizde oturmuş olsaydınız bile, öldürülmeleri üzer­lerine yazılmış, takdir edilmiş olanlar, yine muhakkak vurulup düşecekleri yerlere çıkıp gidecekti (öldürüleceklerdi).´

Allah bunu göğüslerinizdekini yoklamak ve kalblerinizdekini temizlemek için yaptı.

Allah sinelerde saklanan herşeyi bilendir."

"Şüphe yok ki, iki ordu karşılaştığı gün, içinizden geri dönenler var ya, onları irtikap ettikleri bazı şeyler yüzünden ancak şeytan kaydırmak istedi.

Andolsun ki; Allah, yine, onları affetti.

Çünkü Allah çok yarlıgayıcıdır, cezalandırmakta acele edici değildir."

"Ey iman edenler! Siz o küfredip de yeryüzünde seyahat ve seferde yahut gazada bulundukları zaman ölen kardeşleri hakkında ´Bizim yanımızda olsalardı, ölmezler, öldürülmezlerdü´ diyenler gibi olmayınız!

Allah bunu onların yüreklerinde bir hasret kalması için yaptı.

Allah hem diriltir, hem öldürür.

Allah ne yaparsanız hakkıyla görendir."

"Andolsun ki; eğer Allah yolunda ölür veya öldürülürseniz, Allah´ın bir yariıgaması ve esirgemesi, onların toplayacakları bütün şeylerden (dünyalıklardan) muhakkak daha hayırlıdır."

"Andolsun ki; ölseniz de, öldürülseniz de, muhakkak hepiniz Allah´ın huzurunda toplanacaksınız!"

"(Müslümanlar, başından dağıldıktan sonra dönüp yanına geldikleri zaman) sen Allah´tan gelen bir esirgeme sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın,

Eğer kaba, kat yürekli olsaydın, onlar etrafından herhalde dağılır giderlerdi.

Artık sen onlan bağışla. Allah´tan da, günahlarının bağışlanmasını iste.

İş hususunda da onlarla müşavere et!

Bir kere de azmettin mi, artık Allah dayan!

Çünkü Allah kendisine dayananlan sever."

"Allah size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur!

Şayet sizi yardımsız bırakırsa, O´ndan sonra, size yardım edebilecek kim var?

Mü´minler ancak Allah´a güvensin, dayansınlar?"

"Allah´ın rızasını tâbi olan kimse, Allah´ın hışmına uğrayan ve durağı Cehennem olan adam gibi midir?

O, ne kötü dönüş yeridir!"

"Onlar (Allah´ın rızasına tâbi olanlar) ise, Allah katında derece derecedir.

Allah, (kim) ne yaparlarsa, hakkıyla görendir."

"Andolsun ki; mü´minler daha önce apaçık ve kesin bir sapkınlık içinde bulunuyoriarken, Allah, içlerinden ve kendilerinden, onlara âyetlerini okur, onlan tertemiz yapar, onlara Kitab ve hikmeti öğretir bir resûl göndermiş olduğu için, büyük bir lutufta bulunmuştur."

"Sizin (Bedir´de) iki katini onların başlarına getirdiğiniz bir bela (Uhud´da) kendinize çatmış olduğu için mi ´Bu nereden geldi?´ dediniz!

De ki: ´O, kendi katınızdandır!´

Şüphesiz ki, Allah herşeye hakkıyla kadirdir."

"İki ordunun karşılaştığı gün size gelen musibet, Allah´ın emriyle idi.

Bu da, Allah´ın mü´minleri, ayırd etmesi, münafık olanları da açığa vurması içindi.

Berikilere: ´Geliniz, Allah yolunda muharebe ediniz! Yahut, hiç olmazsa, düşmanın kendinize ve ailelerinize saldırmasını önleyiniz!´ denildi de:

´Biz muharebe etmeyi bilseydik, elbette ki arkanızdan gelirdik!´ dediler.

Onlar, o gün, imandan ziyade küfre yakındılar.

Kalblerinde olmayanı, ağızlarıyla söylüyorlardı.

Onlar ne gizlerlerse, Allah çok iyi bilendir."

"Kendileri (evlerinde) oturarak, kardeşleri için ´Eğer bizi dinleselerdi, ölmeyeceklerdi!´ diyen o adamlara de ki:

´Öyleyse, kendi nefislerinizden ölümü geri çeviriniz! Eğer doğru söyleyici (kimse)ler iseniz?´

"Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanma!

Bilakis, onlar Rableri katında diridirler!"

"(Öyle ki, Allah´ın) lütuf ve inayetinden kendilerine verdiği şeylerle hepsi de şâd olarak (Cennet nimetleriyle) nzıklanıriar!

Arkalarından henüz onlara katılamayanlar hakkında da:

´Onlara hiçbir korku yoktur! Onlar mahzun da olacak değillerdir!´ diye müjde vermek isterler."

"Onlar, Allahtan (gelen) bir nimetle, (hatta) daha fazlasıyla ve Allah´ın mü´minlere olan mükâfatını zayi etmeyeceği müjdesiyle de sevinirler."

"Kendilerine yara isabet ettikten sonra, yine Allah´ın ve Resûlünün davetine icabet edenler, hele içlerinden iyilik yapanlar ve fenalıktan sakınanlar için, pek büyük mükâfat vardır."

"Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine ´(Düşmanınız olan) insanlar size karşı ordu hazırladılar! O halde onlardan korkun!´ dedi de, bu söz onların imanını arttırdı ve ´Allah bize yeter! O ne güzel Vekîl´dir!´ dediler."

"Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allahtan bir nimet ve fazi ile (Hamrâü´l-Esed´den) geri dönüp (Medine´ye) geldiler.

Bu suretle, Allah´ın nzasına da uymuş bulundular.

Allah çok büyük lütuf ve inayet sahibidir."

"(Size o haberi getiren adam) mutlaka (sizi) kendi dostlarından korkutmakta olan o şeytandır.

Öyleyse, siz onlardan korkmayın, Benden korkun-eğer mü´minler iseniz!"

"O küfre koşuşanlar seni tasalandırmasın! Çünkü onlar Allah´a hiçbir şeyle zarar veremezler.

Allah onlara ahirette hiçbir nasip vermemeyi irade eder. Onlar için pek büyük bir azap vardır."

"İmanı bırakıp küfrü satın alan onlar, Allah´a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlar için pek acıklı bir azap vardır."

"O küfredenler, kendilerine zaman (ve meydan) vermemizi nefisleri için asla hayırlı sanmasın!

Onlara fırsat verişimiz ancak günahlarını arttırmaları içindir!

Onlara hor ve hakîr edici bir azap vardır."

"Allah halis mü´minleri üzerinde bulunduğunuz şu halde bırakacak değildir.

Nihayet, m urdan temizden ayıracaktır.

Bununla birlikte, Allah size gaybı da bildirecek değildir.

Fakat, Allah resûllerinden kimi dilerse, seçer. (Gaybı ona bildirir.)

Onun için, siz, Allah´a ve resûllerine iman ediniz!

Eğer iman eder ve günahlarınızdan sakınırsanız, size de pek büyük mükâfat vardır."[624]


[622] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 3, s. 112, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 274-275, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 27, Zehebî, Megâzî, s. 159.

[623] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 327, Belâzurî, Ensâbu´l-eşr af, c. 1, s. 327.

* Al-i İmran: 121-179, İbn İshak, İbn Hişam.Sîre, c. 3, s. 112-1 28, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 319-340.