๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 27 Mart 2010, 12:34:56



Konu Başlığı: Tevazu ve Peygamberimiz as ın üstün tevazuu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 27 Mart 2010, 12:34:56

Tevazu ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Üstün Tevazuu



Tevazu; tezellül göstermek, huşûlu, alçakgönüllü olmak, [52] hakka boyun eğmek, [53] hakkı kabul etmek demektir.[54]

Sair huylarda olduğu gibi, tevazuun da aşırılık ve kıtlık taraf la rıyl a itidal derecesi vardır.

Tevazuun kıtlığına tekebbür (büyüklenmek), aşırılığına mezellet (zelillik), itidal derecesine tevazu denilir.

Tevazuun makbul olanı, yaltaklanma ve hisset derecesine düşürülmeyenidir.

Çünkü, herşeyin iki tarafı, aşırılığı ve kıtlığı verilmiştir.

Herşeyin Yüce Allah katında makbul olanı, itidal, orta derecesidir. O da, her hak sahibine hakkını vermektir.

Peygamberimiz Aleyhisselam, makam ve mertebesinin yüceliği ile birlikte, insanların en tevazu-Iusu[55] ve en kibirsizi idi. [56]

Kendisinin kral peygamberlikle kul peygamberlik arasında muhayyer bırakılıp kul peygamber olmayı seçmesi üzerine, İsrafil Aleyhisselam:

"Şüphe yok ki, Allah, tevazu gösterdiğin o şeyi de sana vermiş bulunuyor.

Kıyamet günü Âdem oğullarının seyyidi sensin!

Yer kendisi için yarılıp kabrinden ilk çıkacak ve şefaat edecek olan da sensin!" demiştir. [57]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sizden, ameli kendisini kurtarabilecek bir kimse yoktur!" buyurmuştu.

"Yâ Rasûlallah! Senin de mi amelin kurtaramaz?" diye sordukları zaman, geçmişteki ve gelecekte ki günahlarının Yüce Allah tarafından bağışlanmış olduğu kendisine müjdelenmiş bulunduğu halde (Feth: 1):

"Evet! Beni de amelim kurtaramaz! Ancak, Rabbim olan Allah beni tarafından bir mağfiret ve rah metle bürürve korur!" buyurmuştur. [58]

Hz. Hüseyin der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam:

´Siz, beni hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz!

Çünkü, Yüce Allah beni resûl edinmeden önce kul edinmiştir!1 buyurdu." [59]

Hz. Ömer de:

"Resûlullah Aleyhisselam:

´Nasrânîlerin İsa b. Meryem Aleyhisselamı ´Allah´ın oğlu´ diyerek haksız yere övdükleri gibi, siz de beni övmekte aşın gitmeyin iz! [60]

Şüphe yok ki, ben ancak bir kulum! [61] Allah´ın kuluyum! [62] Resûlüyüm! [63]

O halde, bana ´Allah´ın kulu ve resûlü´ deyiniz!´ buyurdu" demiştir. [64]

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir sefer sırasında, bir koyun kesilip pişirilmesini ashabına emret mişti.

Ashabdan birisi:

"Yâ Rasûlallah! Onun boğazlanması benim üzerime olsun!" dedi.

Başka birisi:

"Yâ Rasûlallah! Onun yüzmesi de benim üzerime olsun!" dedi.

Başka birisi de:

"Yâ Rasûlallah! Onun pişirilmesi de benim üzerime olsun!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Odun toplamak da benim üzerime olsun!" buyurdu.

Sahabiler

"Yâ Rasûlallah! Biz senin işini de görmeye yeteriz! (Senin odun toplamana gerek yok!)" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sizin benim işimi de görmeye yeteceğinizi biliyorum.

Fakat ben size karşı imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam!

Çünkü Allah kulunu ashabı arasında imtiyazlı durumda görmekten hoşlanmaz!" buyurdu. [65]

Bir gün bir adam, Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna gelince, peygamberlik heybetinden, titremeye başlamıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:

"Kendine gel! Ben bir hükümdar değilim! Ben ancak Kureyş kabilesinden, kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum!" buyurmuştur. [66]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke´nin yukarı taraflarında bir yere dayanmış olarak yemek yediği sırada, Cebrail Aleyhisselam gelip:

"Yâ Muhammedi Demek sen krallar gibi yiyorsun?!" deyince, hemen yere oturuvermiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselama bir gün Cebrail Aleyhisselamla birlikte bir melek gelmişti ki, daha önce o hiç gelmemişti.

Melek, Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Rabbin sana selam söylüyor ve seni ya bir peygamber krallık veya bir peygamber kulluk arasında muhayyer kılıyor. Bunlardan birini seçmekte serbest bırakıyor.

´Senin için, istersen peygamber kral, istersen peygamber kul olma var!´ buyuruyor" dedi.

Cebrail Aleyhisselam "Tevazu göster!" diye işaret edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Peygamber kul olayım!" cevabını vermiştir. [67]

Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam ne ayak üzerinde, ne de bir yere dayanarak, yasla narak yemek y e m e m iştir. [68]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke´nin fethinde, amcası Ebu Talib´in kızı Ümmü Hani´nin evine varmıştı . [69]

Ona:

"Yanınızda yiyecek birşey var mı?" diye sormuştu.

Ümmü Hani:

"Hayır! Yalnız kurumuş ekmek kırıntıları ve sirke var! [70]

Fakat bunları sana sunmaya haya ederim!" dedi. [71]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Onları getir! Suyun içine ufala! Tuz da getir!" buyurdu.

Sirkeyi onun üzerine döküp yedikten sonra, Yüce Allah´a şükretti.

"Ey Ümmü Hani! [72] Sirke ne güzel katıktır! Sirke bulunan bir ev katıktan mahrum sayılmaz!" buyur-du. [73]

Peygamberimiz Aleyhisselam hiçbir yemeği hor görmemiş, vermemiştir.

Bir yemeği arzu ederse yer, arzu etmezse bırakır, susardı . [74]

En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi. Hiçbir nimeti ne hoşuna gittiği için över, ne de hoşlanmadığı için yererdi. [75]

Abdullah b. Mes´ud der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam bir hasırın üzerinde yatıp uyumuş ve hasır böğründe iz yapmıştı. [76] Uyanınca, böğrünü oğuşturdum. [77]

´Babam, anam sana feda olsun[78] yâ Rasûlallah! Keşke bize bildirseydin de, hasırın üzerinde, [79] senin için, tenini ondan koruyacak[80] birşey serseydik?!´ dedim. [81]

´Sana yumuşak bir döşek edinseydik!´ dedik. [82]

Resûlullah Aleyhisselam:

´Dünyaya ait şeyler benim neyime gerek! Benim dünya ile olan halim; bir ağacın altında biraz göl gelendikten sonra onu bırakarak yoluna devam eden bir süvarinin misali, hali gibidir buyurdu." [83]



[52]  Kâm üs, c. 3, s. 98.

[53] Kuşeyrî, Risale, c. 1, s. 427.

[54] Kuşeyrî, c. 1, s. 434.

[55] Gazalf, İhyâu ulûmi´d-dfn, c. 2, s. 483, Kadı I yaz, Şifâ, c. 1, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 333.

[56] Kadı lyaı, c. 1 , s. 97.

[57] Kadı lyaz, c. 1 , s. 97, İbn Seyyid, c. 2, s. 333.

[58] Ahmed.Müsned, c. 2, s. 235, Müslim, c. 4, s. 2170, İbn Mâce, c. 2, s. 1405.

[59] TaberânPden naklen Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 9, s. 21.

[60] Ahmed, Müsned, c. 1, s. 23, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 142, Tirmizî, Şemail, s. 55.

[61] Ahmed, c. 1, s. 22.

[62] Ahmed, c. 1, s. 23, Buhârî, c. 4, s. 1 42, Tirmizî, s. 55.

[63] Ahmed.d, s. 23.

[64] Ahmed.c.1, s. 24, Buhârî, c. 4, s. 1 42, Tirmizî, s. 55.

[65] TaberânPden naklen Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 385.

[66] İbn Mâce, c. 2, s. 1100-11 01, TaberânPden naklen Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 9, s. 20, Gazalf, İhya, c. 2, s. 483484, Kadı lyaz, Şifâ, t 1, s. 99-100, Ebu´l-Ferec İbn Cevzf, el-Vefâ, c. 2, s. 437.

[67] İbn Sa´d, Taba kât, c. 3, s. 380-381.

[68] Ahmed, Müsned, c. 4, s. 308, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 201, Ebu Dâvud,c.3, s. 348, Tirmizî, Şemail, s. 23.

[69] Taberânf, c. 2, s. 67, Heysemî, c. 6, s. 1 75.

[70] Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 278, Şemail, s. 29, Taberânf, c. 2, s. 67, Heysemî, c. 6, s. 1 76.

[71] Taberânf, c. 2, s. 67, Heysemî, c. 6, s. 1 76.

[72] Ta berânf, c. 2, s. 67-6 8, H eysem f, M ecm au´z-zevâid, c. 6, s. 176.

[73] Tirmizî, c. 4, s. 278-279, Taberânf, c. 2, s. 68, Heysemî, c. 6, s. 176.

[74] Ahmed.Müsned, c. 2, s. 427, Buhârî, c. 6, s. 204, Müslim, c. 3, s. 1632, Ebu Dâvud.c. 3, s. 346, Tirmizî, c. 4, s. 377, İbn Mâce, c. 2, s. 108.

[75] İbn Sa´d, Taba kât, c. 1, s. 422-423.

[76] Ahmed, c. 1, s. 391, Tirmizî, c. 4, s. 588, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

[77] Ahmed, c. 1, s. 391.

[78] İbn Mâce.c. 2, s. 1376.

[79] Ahmed, c. 1, s. 391, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

[80] İbn Mâce.c. 2, s. 1376.

[81] Ahm ed, c. 1, s. 391, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

[82] Tirmizî, c. 4, s. 588.

[83] Ahmed, c. 1, s. 391, Tirmizî, c. 4, s. 589, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/424-428.