๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 16 Mart 2010, 13:14:33



Konu Başlığı: Sakiflerin müslüman oluşu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Mart 2010, 13:14:33
Sakiflerin Müslüman Oluşu

Sakîflerin Kimliği


Sakîfler, Adnan´ın soyundan gelen Hevâzin oymaklarındandır.

Babaları Kasiyy b. Münebbih´in asıl adı Sakîf olduğundan bu isimle anılmışiardır.[1]

Sakîflerin Adnan´a kadar baba ve ataları şöyle sıralanır: Sakîf Kasiyy b. Münebbih, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [2]

Sakîfler; Benî Malik ve Ahlâf diye ikiye ayrılırlar. [3]

Benî Malikler Sakîf´in oğlu Cüşem´in oğlu Hutayt´ın oğlu Malik soyundandırlar.

Sakîf´in diğer oğlu Avfın oğulları Sa´d ve Gıyere´nin soyundan gelen Benî Sa´d ve Benî Gıyerelere de Ahlâf denir. [4]

Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke´yi feth ve Hevâzin ordularını mağlup ettikten sonra, Ci´râne´ye gelen Hevâzin temsilcilerine:

"Malik b. Avf ne yapıyor?" diye sormuş; [5]

Temsilciler:

"O kaçıp Taif kalesine girdi! [6] Şimdi Sakîflerin yanında bulunuyordur" demişler;

Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Malik´e haber veriniz ki; eğer Müslüman olur, yanıma gelirse, kendisine ev halkını ve malını geri verir, ayrıca da yüz deve ihsan ederim" buyurmuştu. [7]

Malik b. Avf, Peygamberimiz Aleyhisselamın yaptığı vaadleri ve kavmi halkına yapılanları haber alınca, [8] devesine bindi, Ci´râne´de veya Mekke´de iken Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi, Müslüman oldu.

Peygamberimiz Aleyhisselam ona ev halkı ile malını geri verdi ve ayrıca da kendisine yüz deve ihsan etti. Kendisini, kavminden Müslüman olan kabilelere; [9] Sümâle, Selime[10] ve Fehm kabilelerine vali ve kumandan tayin etti . [11]

Bu kabileler Taif çevresinde oturmakta idiler. [12]

Malik b. Avf:

"Yâ Rasûlallah! Senin için ben Sakîflerin hakkından gelir, kendileri sana Müslüman olarak gelinc­eye kadar, onların yaylım hayvanları üzerine baskınlar yapanm!" dedi. [13]

Kendisine bağlı kabileleri yanına alarak, [14] müşrik olan kabilelerle, [15] özellikle Sakîflerle savaştı[16] Onlara baskınlar yaptı. [17]

Sakîfleri, sağmal develerini Taif surlarının dışındaki yaylımlara çıkaramaz etti.

Dışarı çıkan yaylım hayvanlarını baskın yapıp ele geçirmekte, [18] adamları da öldürmekte idi.

Taiflilerin yaylımlarına yaptığı bir sabah baskınında bin adet davarlarını ele geçirmişti. [19]

Malik b. Avf´ın baskınları, Sakîflere çok güç ve sıkıcı gelmeye başlamıştı. [20]

Sakîflerin reislerinden[21] Benî İlâçların kardeşi Amr b. Ümeyye, b. Vehb, b. Muattib, aralarında geçen ve hoşa gitmeyen bir hadiseden dolayı Abdi Yâlil b. Amr´a küsmüştü.

Kendisi, Arapların en zeki olanlarından ve cin fikirlilerindendi.

Amr b. Ümeyye[22] bir gün öğle vakti[23] Abdi Yâlil´in evine gitti.

Evin avlusuna girince, ona:

"Amr b. Ümeyye senin için ´Yanıma çıksın!´ diyor" diyerek birisiyle içeri haber gönderdi. [24]

Amr b. Ümeyye´nin elçisi Abdi Yâlil´in yanına vardığı zaman, [25] Abdi Yâlil:

"Yazıklar olsun sana! Seni bana Amr mı gönderdi?" diye sordu.

Elçi:

"Evet! [26] İşte, kendisi orada! [27] Evinin avlusunda dikiliyor!" dedi. [28]

Abdi Yâlil onunla barışmak ister, fakat onun ayağına kadar gitmeyi uygun görmezdi. [29]

Abdi Yâlil, kendi kendine:

"Ben Amr´ın bu işi yapacağını sanmaz ve ummazdım. [30] Amr böyle birşeyi asla yapmayacak kadar gururlu idi" diye söylendi. [31]

Amr b. Ümeyye´nin yanına varıp, onu görünce:

"Merhaba! Hoşgeldin!" dedi.

Amr b. Ümeyye:

"Bizim başımıza öyle bir iş gelmiş bulunuyor ki, ondan kaçış yoktur.

İşte, şu zâtin işi gördüğün gibidir. Bütün Araplar Müslüman oldular. Sizin onlarla savaşmaya gücünüz yoktur! [32]

Bizler şu kalemizin içine sığınmış bulunuyoruz, ama tabiî ki burada temelli kalamayız.

Çevremizdekiler de tamamıyla yenilgiye uğramışlardır.

Bu durumda, bizden herhangi birisinin şu kalemizden bir karış bile aynlabileceğinden emin değiliz. [33]

Artık işinizi aranızda iyice düşününüz, başınızın çarenize bakınız!" dedi. [34]

Abdi Yâlil:

"Vallahi, benim görüşüm de senin görüşün gibidir. Senin yanıma gelip açtığın bahsi ben gelip sana açamadım! Bilgi, isabetli tedbir, görüş, sende ve senin elindedir!" dedi. [35]

Bunun üzerine, Sakîfler durumu aralarında konuştular ve birbirlerine danıştılar. [36] Çevresindeki Araplarla savaşmaya güçleri bulunmadığı görüşüne vardılar. [37]

Birbirlerine:

"Sizin için artık can, mal ve yol güvenliği kalmadığını, sizlerden kim dışan çıksa onun muhakkak yakalandığını görmüyor musunuz?" dediler.

En sonunda, Peygamberimiz Aleyhisselama Urve b. Mes´ud gibi birisini göndermeye karar verdil­er. [38]

"Reisiniz Abdi Yâlil´i gönderiniz!" dediler. [39]

Abdi Yâlil ile konuşmaya gittiler.

Abdi Yâlil, Urve b. Mes´ud´la yaşıttı. Peygamberimiz Aleyhisselama elçi olarak gitmesini ona teklif ettiler.

Abdi Yâlil, bunu yapmaktan kaçındı. Müslüman olarak döndüğü zaman kendisine Urve b. Mes´ud´a yapıldığı gibi yapılacağından korktu. [40]

"Yanımda birtakım adamlar gönderilmedikçe, ben bu işi yapıcı değilim" dedi. [41]

Bunun üzerine, Sakîfler, Abdi Yâlil´den başka Ahlattan iki, Benî Malikten üç kişi olmak üzere aşağı­da adları yazılı kişileri gönderme karan aldılar:

LAbdi Yâlil,

2. Hakem b. Amr. b. Vehb, b. Muattib,

3. Şurahbil b. Gaylan b. Selime,

4. Osman b. Ebi´l-Âs (Benî Maliklerden olup, Yesârın kardeşidir),

5. Evs b. Avf (Benî Salim b. Avf´ın kardeşidir),

6. Nümeyr b. Hareşe (Benî Harislerin kardeşidir). [42]

Bunlardan ilk üçü Ahlâf´tan, yani Urve b. Mes´ud´un cemaatinden, son üçü de Benî Maliklerden idil-er. [43]

Sakîf heyetinin on kişiden fazla olduğu,[44] yukanda isimleri sayılı altı kişinin reis mevkiinde bulun­duğu da rivayet edilir. [45]

Aşağıdaki zâtlar da, Sakîf heyetine dahildi:

7. Süfyan b. Abdullah, [46]

8. Kinane b. Abdi Yalil

9. Rebia b. Abdi Yalil[47]

10. Evs b. Huzeyfe[48]

Sakîf heyetinin başkanı ve işleri çekip çevireni Abdi Yâlil idi. [49]

Sakîf temsilcilerinden; Urve b. Mes´ud´a yapılanın kendilerine de yapılabileceği korkusuyla kalbi burkulmadan yola çıkanı yoktu.

Fakat, heyetten her biri Taife döndüğü zaman kendi cemaatiyle meşgul olacak, [50] her biri kendi cemaatini yumuşatacak, işleri kolaylaştıracaktı. [51]

Sakîf heyeti, Medine´ye yaklaştılar. Kanat vadisine indiler. [52]

Sakîf heyetinin Medine´ye gelişi, Hicretin 9. yılı Ramazan ayında olup, [53] Peygamberimiz Aleyhisselamın Tebükten dönüşünden sonraya rastlar. [54]

Heyet Kanat´a inince, orada dağınık bir halde yayılan develer buldular.

İçlerinden birisi, Sakîf heyetine:

"Develeri yayan kişiye develerin kime ait olduğunu sorsak, herhalde bize Muhammed´in haberinden birşeyler bildirir" dedi.

Osman b. Ebi´l-Âs´ı, develeri yayan kişinin yanına göndendiler. [55]

Osman b. Ebi´l-Âs, Sakîf heyeti arasında yaşça en genci idi. [56]

Osman b. Ebi´l-Âs, orada Muğîre b. Şube ile karşılaştı.

Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın binilecek develerini, otlatma nöbetinde otlatmaktaydı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerlerine binilecek develerini nöbetle otlatma vazifesini ashab üzerlerine almışlardı.

Muğîre b. Şube de; onlarla görüşünce, develeri onların yanına bırakarak, Sakîflerin geldiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama müjdelemek için koşa koşa gitti. [57]

Mescidin kapısına varınca, [58] Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girmeden önce, Hz. Ebu Bekir´e rastladı. [59]

Sakîflerden binitli bir kafilenin Peygamberimiz Aleyhisselamın koşacağı şartlar dairesince bey´at edip Müslüman

olmak ve kavimleri, yurtları ve mallan hakkında da Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı yazdırmak arzusuyla geldiklerini ona haber verdi. [60]

Hz. Ebu Bekir, Muğîreye:

"Sana and veriyorum. Allah aşkına, sen benim bu hususta önüme geçme de, bu haberi Resûlullah Aleyhisselama ben eriştireyim" dedi. [61]

Muğîre öyle yaptı. [62]

Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdi, Sakîflerin Müslüman olmak üzere geldiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [63]

Sakîflerin gelişi Peygamberimiz Aleyhisselamı sevindirdi. [64]

Hz. Ebu Bekir´den sonra, Muğîre b. Şube de, sevinçli olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı­na girdi.

"Yâ Rasûlallah! Kavmim olan Sakîfler, kendilerine koşacağın şartlar dairesinde İslâmiyete girmek ve kavimlerinden arkalarında bulunan kimseler ve yurtlan hakkında bir yazı yazdırmak arzusuyla gelmişlerdir" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ben, istedikleri her şartı ve her yazıyı, hiç kimseye vermediğimi kendilerine vereceğim. Müjdele onlara!" buyurdu.

Muğîre b. Şube, Peygamberimiz Aleyhisselamın Sakîf temsilcileri hakkında buyurduklarını kendi­lerine haber vermek ve müjdelemek için hemen yanlarına döndü. [65]

Öğle vakti onlarla dinlendi. [66]

Peygamberimiz Aleyhisselamı nasıl selamlayacaklarını onlara öğretti. [67] Sakîf temsilcileri Muğîre´nin selamlamadan başka her tavsiyelerini yerine getirdiler. [68]

Medine´ye gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdikleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamı, Muğîre´nin öğrettiği selamla değil, Cahiliye devri selamıyla selamladılar. [69]

"En´im sabâhan!", [70] veya "Amme sabâhan!" [71] dediler.

Mescide girdikleri zaman, Müslümanlar

"Yâ Rasûlallah! Onlar müşrik olduklan halde mescide girdiler!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yeryüzü hiçbir şeyden kirlenmez" buyurdu. [72]

Muğîre b. Şube:

"Yâ Rasûlallah! Kavmimi benim evime indir de, onları ben ağırlayayım. Çünkü, benim onlara karşı işlenmiş bir suçum var!" dedi. [73]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Kavmini ağırlamandan ben seni men edici değilim. Fakat, ben onlan Kur´ân dinleyebilecekleri bir yere indireceğim. [74]

Bununla birlikte, senin kavmini ağırlayabileceğinden pek emin değilim" buyurdu. [75]

Sakîf heyetinden Osman b. Ebi´l-Âs´ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîf heyeti­ni, kalbleri yumuşasın diye, Mescide indirmişti. [76]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîf temsilcileri için, Mescidin bir tarafına[77] hurma dallarından üç tane[78] çadır

kurdurdu. [79]

Sakîf temsilcilerini Muğîre b. Şûbe´nin Bakiyy mevkiindeki evinde ağırladı. [80]

Evs b. Huzeyfe der ki:

"Sakîflerden, Peygamber Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman olan heyet içinde ben de bulunuy­ordum.

Resûlullah Aleyhisselamın kurdurduğu çadıra inmiştik.

Resûlullah evleriyle Mescid arasında yanımıza gider gelirdi. Yatsı namazını kıldıktan sora yanımıza döner, bizimle konuşmadan ve Ku rey şîl erden, Mekkelilerden şikâyet] en m eden yanımızdan aynlmaz, sonra da:

´Bize Mekke´de hiç eşitlik yoktu. Hep hor, hakîr ve zayıf görülürdük.

Medine´ye çıkıp gittiğimiz zaman ise, savaş gâh lehimizde, gâh aleyhimizde sonuçlanırdı´ buyur-du." [81]

Sakîf temsilcileri, geceleyin okunan Kur´ân-ı Kerîm âyet ve sûrelerini ve ashabın teheccüd namazın­da okuduklarını dinlemekte, Müslümanların beş vakit namazlarında saf oluşlarını seyretmekte ve Muğîre´nin evine dönmekte idiler. [82]

Sakîf temsilcileri, Müslüman oluncaya kadar, Peygamberimiz Aleyhisselamın gönderdiği yemek­leri, [83] Peygamberimiz Aleyhisselamla kendileri arasında gelip giden kâtip Halid b. Saîd b. Âs yemedikçe[84] yemiyorlardı. [85]

Yemeklerini yedikten ve ellerini yüzlerini yıkadıktan sonra, orada istedikleri kadar kalmakta idiler. [86]

Sakîf temsilcileri; Peygamberimiz Aleyhisselamın hutbesini dinleyip, hutbede kendisini andığını işit­meyince:

"Kendisinin Resûlullah olduğuna şehadet etmemizi bize emrediyor da, kendisi hutbesinde buna şehadette bulunmuyor!?" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu sözlerini işitince:

"Ben kendimin Resûlullah olduğuna şehadet edenlerin ilkiyimdir!" [87] buyurduktan sonra, kalkıp hutbesini irad ve hutbesinde kendisinin Resûlullah olduğuna şehadet etti.

Sakîf temsilcileri, bu hal üzere günlerce kaldılar ve her gün, sabahleyin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına uğradılar.

Sakîf temsilcileri Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip gittikçe, Peygamberimiz Aleyhisselam onları Müslüman olmaya davet ediyordu.

En sonunda, Abdi Yâlil:

"Sen hakkımızda kararını versen, biz de artık ev halkımıza dönsek olmaz mı?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olur! Eğer siz İslâm olduğunuzu ikrar ederseniz, sizin hakkınızda kararımı veririm.

Aksi takdirde, ne bir karar verilir, ne de sizinle aramızda bir sulh ve barış olur!" buyurdu. [88]

Sakîf heyetinden Osman b. Ebi´l-Âs´ın bildirdiğine göre, Sakîf temsilcileri:

1. Sakîflerin savaş için toplanmamalarını,

2. Uşr vergisiyle,

3. Namazla mükellef tutulmam alarmı,

4. Kendilerinden başkasının üzerlerine âmir, vali tayin edilmemesini... şart koştular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sizler ne savaş için toplanacaksınız, ne uşr vergisiyle mükellef tutulacaksınız, ne de üzerinize siz­den başkası âmir, vali tayin edilecektir.

Fakat, namazdan muaf tutulmaya gelince, içinde namaz bulunmayan dinde hayır yoktur!" buyur-du. [89]

Sakîf temsilcileri:

"Yâ Muhammedi Bizim için bir küçüklük ve eksiklik olsa da, bu isteğini yerine getireceğiz! [90]

Yâ Muhammedi Biz namaz kılacağız, oruç da tutacağız!" dediler. [91]

Ashabdan Câbir b. Abdullah´ın bildirdiğine göre, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Onlar, Müslüman oldukları zaman, zekatı da verecekler, savaşa da gideceklerdir" buyurmuştur. [92]

Abdi Yâlil:

"Zina hakkında ne buyurursun?

Biz, ergen ve yurdundan uzak düşen bir kavmiz. Biz bundan ne geri durabilir, ne de herhangi bir­imiz ergenliğe dayanabilir!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Zina, Allah´ın Müslümanlara haram kıldığı şeylerdendir. Yüce Allah ´Zinaya yaklaşmayınız! Çünkü, o, hiç şüphesiz, utanmazlıktır, kötü bir yoldur1 [İsrâ: 32] buyurmuştur" buyurdu.

Abdi Yâlil:

"Ribâ (faiz) hakkında ne buyurursun?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ribâ (faiz) haramdır!" buyurdu.

Abdi Yâlil:

"Bizim mal ve servetimizin hepsi ribâdır!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Mal ve servetinizin sermayeleri helâl olarak sizindir.

Yüce Allah, ´Ey iman edenler! Gerçekten mü´minler iseniz, Allah´tan korkunuz! Ribâ (faiz)´den henüz alınmamış olup da kalanı bırakınız (almayınız)´ [Bakara: 278] buyuruyor" buyurdu.

Abdi Yâlil:

"Hamr (içki) hakkında ne buyurursun?

Biz onu üzümlerimizden sıkarız. Biz ondan ayrılamayız" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Şüphe yok ki, Allah onu da haram kılmıştır" buyurdu ve bu husustaki âyeti okudu:

"Ey iman edenler! Hamr (içki), kumar, tapınılan dikili taşlar, fal okları, ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Bunun için, bunlardan kaçınınız ki, felaha eresiniz." (Mâide: 90)

Sakîf temsilcileri hemen kalkıverdiler ve birbirleriyle birer köşeye çekildiler. [93]

Abdi Yâlil:

"Yazıklar olsun size! Biz şu üç şeyin yasaklığıyla kavmimizin yanına döneceğiz, ama vallahi Sakîf halkı hiçbir zaman hamrdan (içkiden), hiçbir zaman zinadan mahrum kılınılmaya dayanamayacak, kat-lanamayacaktır!" dedi.

S üryan b. Abdullah:

"Be adam! Eğer Allah bir kimsenin hayrını murad ederse, o bunlara dayanır, katlanır.

Onun (Peygamberimiz Aleyhisselamın) yanındaki şu kişiler (sahabiler) de vaktiyle bunlara düşkün idiler.

Fakat, üzerine düştükleri o kötülükleri bıraktılar ve bunda sabır ve sebat da gösterdiler.

Bununla birlikte, biz şu zâttan korkuyoruz. Kendisi her yeri basmış ve yenmiş bulunuyor. Biz ise yeryüzünün bir köşesinde kale içinde kapanmış bulunuyoruz.

İslâmiyet çevremizde yayılmıştır.

Vallahi, kalemizin üzerine yürümeye kalkacak olursa, biz bir ayda muhakkak açlıktan ölürüz!

Ben Müslüman olmaktan başka çare göremiyorum!

Ben, Mekke´nin karşılaştığı gün gibi bir günle bizim de karşılaşacağımızdan korkuyorum" dedi. [94]

Ötekiler de, birbirlerine:

"Yazıklar olsun size! Biz, ona karşı koyup da, Mekke´nin karşılaştığı gün gibi bir günle karşılaş­maktan korkuyoruz! Haydi vanp onun isteği şeyler üzerinde yazışma yapalım!" diyerek, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardılar ve:

"Senin istediğin şeylere evet! [95] Fakat Rabbe (Lât putu) hakkında ne buyurursun? [96] Onu ne yapacağız?!" dediler. [97]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yıkılacaktır! [98] Onu da yıkacaksınız!" buyurdu. [99]

Heyet başkanı Abdi Yâlil:

"Çok uzak, hiç olamayacak şey bu! Eğer Rabbe bizim kendisini yıkmaya el koyduğumuzu öğrenecek olursa, bizim ev halkımızı öldürür. [100] Kendisini senin yıkmak istediğini öğrenecek olursa, senin ev halkını da öldürür" dedi. [101]

Hz. Ömer dayanamadı ve:

"Yazıklar olsun sana ey Abdi Yâlil! [102] Sen ne kadar da cahilsin! [103]

Rabbe hiç şüphesiz kendisine tapanı da, tapmayanları da bilmeyen bir taş parçasıdır!" dedi. [104]

Abdi Yâlil:

"Ey Ömer! Ey İbn Hattab! Biz sana gelmedik ki!? (Sen ne diye konuşuyorsun?)" dedi. [105]

Nihayet, Sakîf temsilcileri Müslüman oldular.[106]


[1] Kalkaşandi, Nihâyetü´l-ereb, s. 198.

[2] İbn Hazm, Cemhere, s. 482.

[3] İbn Kuteybe, Kitâbu´l-maârif, s. 41.

[4] İbn Hazm, s. 468.

[5] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 1 33, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 954, Taberî, Târih, c. 3, s. 135.

[6] VâkıdîMegâzî.c. 3, s. 954.

[7] İbn İshak, c. 4, s. 133, Vâkıdî, c. 3, s. 954, Taberî, c. 3, s. 1 35.

[8] Vâkıdî, c.3,s. 955.

[9] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 313, Taberî, c. 3, s. 136.

[10] İbn İshak, c. 4, s. 134, Taberî, c. 3, s. 136.

[11] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955, Taberî, c. 3, s. 136.

[12] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 955, Taberî, Târih, c. 3, s. 136.

[13] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 313.

[14] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955, Taberî, c. 3, s. 136.

[15] Vâkıdî, c. 3,5.955.

[16] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955, Taberî, c. 3, s. 136.

[17] Vâkıdî, c. 3, s. 955.

[18] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955, Taberî, c. 3, s. 136.

[19] Vâkıdî, c. 3, s. 955.

[20] İbn İshak, c. 4, s. 134, Taberî, c. 3, s. 136.

[21] İbn Hazm, Cevâm iu´s-Sîre, s. 256.

[22] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâki df, c. 3, s:. 962, Taberî, c. 3, s. 140.

[23] Vâkıdî, c. 3, s. 962.

[24] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962, Taberî, c. 3, s. 140.

[25] Vâkıdî, c. 3, s. 962, .

[26] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 183, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 962, Taberî, Târîh, c. 3, s. 140.

[27] İbn İshak, c. 4, s. 140.

[28] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962, Taberî, c. 3, s. 140.

[29] Vâkıdî, c. 3, s. 962.

[30] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962, Taberî, c. 3, s. 140.

[31] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 140.

[32] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s:. 962, Taberî, c. 3, s. 140.

[33] Vâkıdî, c. 3, s. 962.

[34] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962, Taberî, c. 3, s. 140.

[35] Vâkıdî, c. 3, s. 962-963.

[36] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 963, İbn Sa´d.c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 3, s. 1 40.

[37] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 140..

[38] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 963, Taberî, c. 3, s. 140.

[39] Vâkıdî, c. 3, s. 963.

[40] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 963, Taberî, c. 3, s. 140.

[41] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 140.

[42] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s:. 963, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 313, Taberî, c. 3, s:. 140-141.

[43] Vâkıdî, c. 3, s. 963.

[44] Vâkıdî, c. 3, s. 963, İbn Sa´d, c. 1 , s. 313.

[45] İbn Sa´d, c. 1,s.313.

[46] Vâkıdî, c. 3, s. 963.

[47] İbn Sa´d, c. 1,s.313.

[48] İbn Sa´d, c. 5, s:. 510.

[49] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 183, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 963, Taberî, Târîh, c. 3, s. 141.

[50] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 141.

[51] Vâkıdî, c. 3, s. 963.

[52] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâki df, c. 3, s:. 963, Taberî, c. 3, s. 141.

[53] Vâkıdî, c. 3, s. 962, İbn Sa´d, c. 5, s. 504-505.

[54] İbn İshak, c. 4, s. 182, Taberî, c. 3, s. 140.

[55] Vâkıdî, c. 3, s. 963.

[56] İbn Sa´d, c. 5, s. 508.

[57] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 963-964, İbn Sa´d, c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 3, s. 141.

[58] Vâkıdî, c. 3, s. 964.

[59] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s:. 964, İbn Sa´d.c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 3, s. 1 41.

[60] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.

[61] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 184, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 964, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 313, Taberî, Târîh, c. 3, s. 141.

[62] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.

[63] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 964, İbn Sa´d.c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 1, s. 1 41.

[64] İbn Sa´d, c. 1,s.313.

[65] Vâkıdî, c. 3, s. 964.

[66] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.

[67] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s:. 964, Taberî, c. 3, s. 141.

[68] Vâkıdî, c. 3, s. 964.

[69] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.

[70] Vâkıdî, c. 3, s. 964.

[71] Halebî, İnsânu´l-uyÜn, c. 3, s. 244, İbn Bahlân, Sîre, c. 2, s:. 164.

[72] Vâkıdî, c. 3, s. 946.

[73] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 964, İbn Kayyım , Zâdü´l-mead, c. 3, s. 31.

[74] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvvıe, c. 5, s. 300, Zehebî, M egâzf, s. 556, İbn Kayyım, c. 3, s. 31.

[75] Vâkıdî, c. 3, s. 964.

[76] Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 218, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 1 63-1 64.

[77] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s:. 141.

[78] Vâkıdî, c. 3, s. 964.

[79] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 964, İbn Sa´d.c. 1, s. 33, Taberî, c. 3, s. 141.

[80] Vâkıdî, c. 3, s. 965.

[81] Ahm ed b. Hanbel, c. 4, s. 9.

[82] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 965.

[83] Vâkıdî, c. 3, s. 967.

[84] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 184, Taberî, Târîh, c. 3, s. 141.

[85] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 967, Taberî, c. 3, s. 141.

[86] Vâkıdî, c. 3, s. 965.

[87] Vâkıdî, c. 3, s. 965-966, Beyhakî, D ela ilü ´n-n übü vve, c. 5, s. 300, Ze hebf, M egâzf, s. 556, İ bn K ayyı m, Zâdu´l -m ead, c. 3,s. 31.

[88] Vâkıdî, c. 3, s. 966.

[89] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 185, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 968.

[90] İbn İshak, c. 4, s. 185, Taberî, c. 3, s. 141.

[91] Vâkıdî, c. 3, s. 968.

[92] Ebu Dâ´vud, c. 3, s. 163, İbn Kayyım , Zâdu´l-mead, c. 3, s. 33.

[93] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 966, İbn Kayyım , Zâdu´l-mead, c. 3, s. 31-32.

[94] Vâkıdî, c. 3, s. 966-967.

[95] İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 32.

[96] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 967, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 304, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.

[97] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım , c. 3, s. 32.

[98] Vâkıdî, c. 3, s. 967.

[99] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım , c. 3, s. 32.

[100] Vâkıdî, c. 3, s. 967, Beyhakî, c. 5, s. 302.

[101] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.

[102] Vâkıdî, c. 3, s. 967, Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.

[103] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.

[104] Vâkıdî, c. 3, s. 967.

[105] Vâkıdî, c. 3, s. 967, Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.

[106] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/379-391.