๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 14 Mart 2010, 17:00:50



Konu Başlığı: Şair Kab b. Züheyr in müslüman oluşu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Mart 2010, 17:00:50
Şair Ka´b b. Züheyr´in Müslüman Oluşu


Ka´b b. Züheyr´in Kimliği ve Kişiliği


Ka´b b. Züheyr, Müzeynelerdendir.

Ka´b´ın dedesi, Ebu Sülma Rebia´dır.[98]

Müzeynelerin yurtları, Gatafanların yurtları içinde idi. [99]

Züheyr´in, Ka´b ve Büceyr adında iki oğlu vardı . [100]

Ka´b büyük şairdi. Ka´b´ın babası da, kardeşi de büyük şair idiler.

Ka´b, şairlikte, kardeşi Büceyr´den üstündü. Babaları Züheyr ise, oğlunun her ikisinden de üstündü. [101]

Ka´b b. Züheyr; Peygamberimiz Aleyhisselamı şiirle hicveden ve Mekke´nin fethi üzerine öldürülmemek için başını alıp kaçanlardandı. [102]

Büceyr Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşüp Müslüman olduğu zamanl[103] Ka´b ona çok kızmış, [104] gönderdiği birşiirde: "Yazıklar olsun sana!

Demek, sen ananda, babanda görmediğin bir dine girdin hâ?!

Oysa ki, kardeşin de o dinde değildir!

Demek, sen Ebu Bekir ve Me´mun´la [Resûlullah Aleyhisselam denilmek isteniliyor] kandırıcı iki kadeh içtin, kendi dininden vazgeçtin hâ?!

Eğer sen böyle yapmadığını, dininde sebat ettiğini bize açıklarsan, sana üzülmeyeceğim!" dedi. [105]

Büceyr, Ka´b´ın şiirini gizlemeyi uygun görmeyerek Peygamberimiz Aleyhisselama okudu. [106]

Peygamberimiz Aleyhisselam Ka´b´ın kanının dökülmesini helâl saydı[107] ve:

"Kim rastlarsa, Ka´b´ı öldürsün!" buyurdu. [108]

Büceyr bunu Ka´b´a yazdı:

"Başının çaresine bak!" dedi.[109]

Ka´b´ın kendisi hakkında yazdığı şiire şiirle verdiği cevapta da şöyle dedi:

"Benim şu söylediklerimi Ka´b´a kim ulaştırır ola?

Ey Ka´b! Bâtıl, boş diye yerdiğin bu dinden daha gerçeği, daha sağlamı var mı sende? Sen, kurtul mak istediğin zaman, Uzzâ´ya ve Lâfa değil, Bir olan Allah´a yönel ve teslim ol ki, kurtulabilesin!

Kıyamet gününde, kaçılamayacak olan Cehennem ateşinden, Müslüman ve temiz kalbli insanlar dan başkası kurtulamayacaklardır!

Züheyr´in dini-ki, onun dini hiçbir şey değildir-boştur!

Züheyr´in babası Ebu Sülma´nın dini de bana haramdır!"[110]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Taif gazasından döndüğü sırada da, Büceyr, kardeşi Ka´b´a biryazı yazmış ve o yazısında şöyle demişti:

"Resûlullah Aleyhisselam, kendisini hicvedip yermiş, üzmüş olan Mekkelilerden bazılarını öldürttü.

Kureyş şairlerinden sağ kalan İbn Zibârâ ile İbn Ebi Vehb ise başlarını alıp kaçtılar.

Eğer canın sana gerekli ise, Resûlullah Aleyhisselamın yanına acele gel!

Çünkü, o, yaptığına pişman olarak yanına gelen kimseyi öldürmez[111]

İyi bil ki; Resûlullah Aleyhisselamın yanına hiçbir kimse gelmemiştir ki, kendisi Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed´in Resûlullah olduğuna şehadet etsin de, Resûlullah onun Müslümanlığını kabul etmiş olmasın!

Bu mektubum sana eriştiği zaman, Müslüman ol, hemen gel! [112]

Eğersen bu dediğimi yapmayacak olursan, yeryüzünden, sığınıp kurtulabileceğin yere kadar başını al, git, kurtul!" [113]

Büceyr´in mektubu Ka´b b. Züheyr´e ulaşınca, dünya onun başına dar geldi. Hayatından korkmaya başladı.

Düşmanları da:

"O, artık, öldürülmüş demektir!" diyerek yaygaraya ve onu büsbütün korkutmaya koyuldular. Bunun üzerine, Ka´b Medine yolunu tutmaktan, Müslüman olmaktan başka çare bulamadı.

Medine´de, Cüheynelerden, aralarında tanışıklık ve dostluk bulunan bir adamın evine indi.

Adam ertesi gün sabah namazı vaktinde Ka´b´ı Peygamberimiz Aleyhisselama götürdü. [114]

Peygamberimiz Aleyhisselam o sırada Mescidinde halka halka oturan ashabının arasında bulunuy or, kâh dönüp o ta rafta ki I eri e, kâh dönüp bu ta rafta ki I eri e konuşuyordu.

Ka´b b. Züheyr devesini Mescidin kapısında ıhdınp içeri girdi.

Kendisi Peygamberimiz Aleyhisselamı gıyaben, sıfatlarıyla tanıyordu. [115]

Müzenî, Peygamberimiz Aleyhisselama eliyle işaret ederek:

"İşte Resûlullah! Haydi, yanına var, kendin için eman dile!" dedi.

Ka´b b. Züheyr Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar vardı, önüne oturdu.

Elini Peygamberimiz Aleyhisselamın elinin üzerine koydu.

Peygamberimiz Aleyhisselam Ka´b´ı tanımıyordu.

Ka´b:

"Yâ Rasûlallah! Ka´b b. Züheyr, yaptıklarına pişman ve Müslüman olarak senden eman dilemeye gelmiş bulunuyor!

Ben onu sana getirsem, ona eman verir, kendisinin tevbesini ve Müslümanlığını kabul eder misin?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Evet!" buyurdu. [116]

Ka´b b. Züheyr:

"Şehadet ederim ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur! Sen de, O´nun Resûlüsün!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sen kimsin?" diye sordu.

Ka´b:

"Ben Ka´b b. Züheyr´im!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Demek şu beyti söyleyen sensin hâ?!" buyurup Hz. Ebu Bekir´e dönerek:

"Ey Ebu Bekir! Ne demişti?" diye sordu.

Hz. Ebu Bekir, Ka´b´ın o beytindeki Me´mun kelimesini Me´mur diye okuyunca, Ka´b b. Züheyr:

"Yâ Rasûlallah! Ben bu beyti böyle söylememiştim" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:

"Ya sen nasıl söylemiştin?" diye sordu:

Ka´b b. Züheyr:

"Ben onu ancak şöyle söylemiştim!" deyip, Memur sözünü Me´mun şeklinde düzelterek okudu.

Peygamberimiz Aleyhisselam beyitte kendisinden "Me´mun=Güvenilir kişi" diye bahsedildiğini görünce:

"Evet! Vallahi, Me´mundur, Emîn´dir!" buyurdu. [117]

Ka´b b. Züheyr "Yâ Rasûlallah! Ben Ka´b b. Züheyr´im!" diyerek kendisini tanıttığı zaman, Ensardan birisi sıçrayıp ayağa kalktı ve:

"Yâ Rasûlallah! Beni bırak da, şu Allah düşmanının boynunu vurayım!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Vazgeç ondan! O, üzerinde bulunduğu halden pişman ve hakka dönmüş olarak gelmiştir!" buyur du.

Ka´b b. Züheyr, Ensarın sözüne kızdı. Sonra da, "Bânet Suad" diye anılan uzun kasidesini Peygamberimiz Aleyhisselamın huzurunda okumaya başladı. Ka´b b. Züheyr, bu kasidesinde:

Sevgilisi Suad´ın boyunu boşunu, huyunu suyunu, vefasızlığını, bir sabah uzaklara çekip gittiğini, giderken de kendisinin kalbini birlikte alıp götürdüğünü... yana yakıla anlattıktan ve kendisini ona ulaştıracak yürügen devenin üstün vasıflarını birer birer saydıktan sonra, asıl konuya şöyle giriş yaptı:

"Suad´ın ayrılığı yetmiyormuş gibi, iki tarafa söz taşıyan rakipler, bana:

´Ey Ebu Sülma´nın oğlu! Sen artık kendini ölmüş bil, say!´ dediler.

Kendilerine güvendiğim ve başvurduğum her dost da:

´Biz seninle uğraşamayız! Kendin, başının çaresine bak!´ dediler.

Ben de onlara:

Öyleyse, dedim, siz beni serbest bırakınız!

Rahman olan Allah her neyi takdir etmişse, o olur!

İnsanoğlu, ne kadar uzun yaşasa da, günün birinde ölür, teneşir tahtasının üzerine de taşınır.

Resûlullahın beni öldüreceği bana haber verildi.

Resûlullah katında, bağışlanmak da umulur.

Ben Allah´ın Resûlüne özür dileyerek geldim.

Resûlullahın katında mazeretler kabul olunur.

İlahî hidayetle, içi öğütler ve en yüce gerçeklerle dolu Kur´ân´ı sana indiren Allah hakkı için bana eman ver!

Beni rakiplerimin dedikodusu ile muaheze etme!

Hakkımda pek çok söylentiler olmuşsa da, ben pek o kadar suçlu değilimdir.

Ben şimdi öyle bir makamda bulunuyorum ki; burada gördüğüm ve işittiğim şeyleri bir fil görüp işit-seydi, muhakkak titrerdi!

Burada beni ancak Allah´ın izniyle Peygamberin affına nail olmaktan başka birşey kurtaramaz!

Ben yüce Peygambere karşı hiçbir itirazda bulunmadan, sağ elimi onun adaletli eline uzatıyorum.

Şimdi, söz, O´nun sözüdür!

Bence, en korktuğum şey; kendisiyle konuştuğum zaman, bana ´Sen suçlusun! Sen sorumlusun!´ denilmesidir.

Bu arslan, arslanlar yurdu Asser ormanında yer yer sıralanan arslan yataklarının iç kesimindeki haşmetli yurdunda hüküm sürmektedir!

Bu öyle bir arslandır ki; erkenden ava çıkar, çifte yavrusunu yerlere parça parça serilmiş insan etleriyle besler!

Kendi akranıyla boğuştuğu zaman da, hasmını yerlere sermedikçe meydanı terketmeyi nefsine haram sayar!

Onun heybetinden, çölün yırtıcı arslanlarının sesleri kısılır!

Onun dolaştığı yerlerde insanlar dolaşamaz! Onun yaşadığı vadide, gücüne kuvvetine güvenen nice babayiğitlerin silah ve elbiseleri paralanmış, kendileri kurda kuşa yem olmuştur!

Şüphe yok ki; Resûlullah doğru yolu gösteren bir nur, kötülükleri yok etmek için Allah´ın sıyırılmış keskin, yalın kılıçlarından bir kılıçtır!" [118]

Ka´b b. Züheyr "Bânet Suad" kasidesini sonuna kadar okuyup bitirdiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, sırtındaki bürdesini (hırkasını) çıkanp ona giydirdi.[119]





[98] İbn Hazm, Cemher, s. 201.

[99] İbn Abdilberr, İ stiâb, c. 3, s. 1313.

[100] İbn Hazm, Cemhere, s. 201.

[101] İbn Abdilberr, İ stiâb, c. 3, s. 1313-1315.

[102] Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 121, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 233.

[103] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 579, İbn ^bdilberr, c. 3, s. 1314, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 207-208, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 274, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 208, Zehebî, Megâzî, s. 510, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 368-369.

[104] Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 238.

[105] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 144-145, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 579-583, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 207-208, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 274, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 208, Zehebî, Megâzî, s. 510, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 368-369.

[106] İbn İshak. İbn Hişam, c. 4, s. 145, İbn Seyyid, c. 2, s. 208, Zehebî, s. 511, Ebu´l-Fidâ, c. 4, .369.

[107] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 579, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 208, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 475.

[108] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 579, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 208, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 372, Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 221, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 121.

[109] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 579.

[110] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 145-146, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 582-583, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 208-209, Zehebî, Megâzî, s. 511 , Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 369.

[111] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 144, Hâkim, c. 3, s. 583, İbn Seyyid, c. 2, s. 208, Zehebî, s. 510, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 368, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 9, s. 392.

[112] H âk im, c. 3, s. 579, Beyhak f, D el âil ü´n-nübüwe, c. 5, s. 208, İ bn E sfr, U sdu´l -gâbe, c. 4, s. 476, Zeh ebf, s. 512.

[113] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 144, Hâkim, c. 3, s. 583, İbn Seyyid, c. 2, s. 208, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 368, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 9, s. 392-393.

[114] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 1 46, Hâkim , c. 3, s. 583-584, İbn Seyyid, c. 2, s. 209, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 369, Heysemî, c. 9, s. 392-393.

[115] Hâkim, c. 3, s. 579-580, Beyhakî, c. 5, s. 208, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 476, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 372.

[116] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 146, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 584, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 209, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 369, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 392-393.

[117] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 580, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 476, Zehebî, Megâzî, s. 512.

[118] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 146-156, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 580-582, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 209-211 , İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 209-212, Zehebî, Megâzî, s. 512-515, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 370-372, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 9, s. 394.

[119] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/152-158.