๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Mart 2010, 16:30:51



Konu Başlığı: Peygamberimiz as ın hacca ne zaman ve nasıl çıktığı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Mart 2010, 16:30:51
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hacca Ne Zaman ve Nasıl Çıktığı




Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 10. yılında,[9] Zilkade ayında[10] hac için hazırlandı.

Kendisiyle birlikte haccetmek üzere hazırlanmalarını Medine´deki Müslümanlara emretti. [11]

Medine dışındaki Müslümanların da hac için hazırlanıp Medine´de toplanmalarını ilan ettirdi.

Bunun üzerine, Medine´ye pek çok insan geldi.

Herkes, Peygamberimiz Aleyhisselama uymanın çaresini anyor, haccı onun yaptığı gibi yapmak istiyordu. [12]

Binitli veya yaya olarak gelmeye gücü yetenlerden hiç kimse geri kalmadı. [13]

Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte hacca gidenlerin sayısı 114.000, hatta bundan da çoktu. [14]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlara hep hacdan bahsetti. [15] İrad buyurduğu hutbesinde ihramın, haccın vâcib ve sünnetlerini anlattı.[16] Öğle namazının farzını mescidde dört rekat olarak kıldırdı. [17]

Medine´de yerine Ebu Dücânetü´s-Sâidîyi veya Siba´ b. Urfutayı vekil bıraktı . [18]

İbn Ümmi Mektum´un bırakıldığı da rivayet edilir. [19]

Peygamberimiz Aleyhisselamın bu hacda kurban edilmek üzere sürdürdüğü develerin sayısı yüzü bulmakta idi. [20]

Buna Hz. Ali´nin Yemen´den gelirken getirdiği zekat develeri de dahildi. [21]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´den sürdürdüğü kurbanlık develerin üzerine Naciye b. Cündüb´ü memur etti. [22]

Naciye´nin yanında, yardımcı olarak, Eşlemlerden iki genç de bulunuyordu. [23]

Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabı, saçlarını taramış ve güzel kokular sürünmüş, izar ve ridalarını giyinmiş oldukları halde, [24] Zilkade ayının çıkmasına beş gece kala. [25] Cumartesi günü[26] Medine´den yola çıktılar. [27]

Şecere yolunu tuttular. [28]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´den Mekke´ye giderken Şecere yolunu tutar ve Şecere mescidinde namaz kılardı.

Mekke´den Medine´ye dönerken de Şecere mescidinden daha aşağıda bulunan (Medine´ye yakın olan) Muarres yoluyla girip, vadinin ortasındaki Zülhuleyfe´de gecelemeyi, namaz kılmayı ve sabahleyin Medine´ye hareket etmeyi âdet edinmişti.

Zülhuleyfe, Medinelilerin ihrama girme yehdir. [29]

Peygamberimiz Aleyhisselam, oraya varınca, ikindi namazının farzını iki rekat olarak kıldırdı. [30]

Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabının ve kurbanlıkların gelip yanında toplanmaları içi[31] Zülhuleyfe´de yattı . [32]

Peygamberimiz Aleyhisselamın kadınları, hac yapmak için hevdecler içinde Zülhuleyfe´ye geldiler.

Gönderilen kurbanlıklar ve hac için yola çıkan Müslümanlar da gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında toplandılar.

Hz. Osman´la Abdurrahman b. Avf da, gelip Zülhuleyfe´de Peygamberimiz Aleyhisselama kavuştu-lar. [33]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bana Rabbim tarafından gelen Cebrail, bu gece gelip, ´Bu mübarek vadide namaz kıl ve umre içinde hacca niyet ettim, de!1 dedi" buyurdu. [34]

Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle namazının farzını orada iki rekat olarak kıldırdı. [35]

Orada, iki rekat da ihram namazı kıldı. [36]

Devesi Kasvâ´ya bindi. [37]

Kasvâ´nın üzerinde dört dirhem bile etmeyen eskimiş, küçük bir semer vardı. [38]

Peygamberimiz Aleyhisselam: Allah´a hamd ü senada, [39] teşbih ve tekbirde bulunduktan sonra: [40]

"Ey Allah´ım! Bunu bana içinde riya ve süm´a (gösteriş ve şöhret) bulunmayan mebrur ve makbul bir hac ki I!" diyerek dua etti. [41]

İhrama girip:

"Lebbeyk allahümme lebbeyk! Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk! İnnel hamde ve´n nimete leke vel mülke lâ şerike lek" diyerek tel biyeye başladı. [42]

"Sizden kim hac ile umreye niyet etmek isterse, bunu yapsın!

Sizden kim yalnız hacca niyet etmek isterse, öyle niyet etsin!

Sizden kim de yalnız umreye niyet etmek isterse, o da umreye niyet etsin!" buyurdu. [43]

Hz. Âişe:

"Bizlerden kimi umre niyetiyle ihrama girdi, kimi hac ile birlikte umre niyetiyle ihrama girdi, kimimiz de yalnız hac niyetiyle ihrama girdi" demiştir. [44]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Cebrail, bana gelip, ashabıma, yanımda bulunanlara telbiyede seslerini yükseltmelerini emretme mi bana emretti[45] ve ´Yâ Muhammedi Telbiyede seslerini yükseltmelerini ashabına emret! Çünkü bu haccın alâmetlerindendir!´ dedi" buyurdu. [46]

Bir adam, ihramımın ne gibi bir elbise giyebileceğini sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Gömlek, sank, don, bumus, mest giymeyiniz!

Ancak ayakkabı bulamayan kimse mest giysin, ama mestleri topuktan aşağısından kessin!

Safran veya vers (alaçehri çiçeği) ile boyanmış hiçbir elbise giymeyiniz!" buyurdu. [47]

Hz. Ebu Bekir´in zevcesi Esma binti Umeys, Zülhuleyfe´de Muhammed b. Ebu Bekir´i doğurmuş, Peygamberimiz Aleyhisselama haber gönderip:

"Ben ne yapacağım?" diye sormuştu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yıkan da, bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam Zülhuleyfe mescidinde namaz kılıp Kasvâ´nın üzerinde Beydâ düzlüğüne çıktığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde, sağında, solunda ve arkasında göz alabildiği kadar uzaklara uzanan binitli veya yaya insanların akıp gittiği gözüküyordu. [48]

Yolda gelip katılanlarda, sayısızdı. [49]

Peygamberimiz Aleyhisselam Beydâ yolunu takip ederek ertesi gün sabahleyin Melel´e, akşama doğru da Şerefü´s-seyyâle´ye vardı.

Akşam ve yatsı namazlarını orada, sabah namazını da Seyyâle ile Revhâ arasında olan ve Revhâ´ya Seyyâle´den daha yakın bulunan Irku´z-zabyâ´da, yolun sağındaki mescidde kıldı; Revhâ´da konakladı. [50]

Musa Aleyhisselam, Revhâ vadisine yetmiş bin kişi ile uğramıştı.

Yetmiş peygamber gelip bu vadide namaz kılmıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın atalarından Mudar b. Nizamın kabri de buradadır.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ vadisi hakkında:

"Bu vadi, cennet vadilerindendir! [51]

Musa b. İmran´ı, bu vadide, kısa saçaklı aba içinde ihrama girmiş bir halde görür gibiyimdir! [52]

Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; Meryem´in oğlu da hac veya umre edici ya da her ikisini birleştirici olarak muhakkak Fecc-i Revhâ´da telbiye edecektir!" buyurdu. [53]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ´da deve üzerinde bir kafileye rastlayıp onlara selam verdi ve:

"Siz hangi kavimdensiniz?" diye sordu.

"Müslümanız!" dediler.

Onlar da:

"Ya siz kimsiniz?" diye sordular.

"Resûlullah Aleyhisselamdır!" diye cevap verdiler. [54]

Bu cemaat arasında deve üzerinde hevdeç içinde bir kadın ve kadının yanında da küçük bir oğlu bulunuyordu. [55]

Kadın, oğlunun kolunu tutup[56] hevdeçten dışarı çıkararak: [57]

"Yâ Rasûlallah! Bunun için de hac var mıdır?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Evet! Sana da ecir vardır!" buyurdu. [58]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ´dan hareket etti. [59] İkindi, akşam ve yatsı namazlarını Munsaraf´ta kıldı.

Peygamberimiz Aleyhisselam Munsaraf´tan ayrılıp sabah namazını Esâye´de kıldırdı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Esâye´den hareket edip üçüncü gün Arc´da sabahladı.

Hz. Ebu Bekir, Medine´de Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Benim yanımda bir deve var. Azığımızı onun üzerine yükleyelim!" demişti.

Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Öyle olsun!" buyurmuş, un ve sevık azığını Hz. Ebu Bekir´in bu devesine yükletmişti. [60]

Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Ebu Bekir´in yiyecekleri, böylece, bir devede yüklü bulunuyordu. [61]

Hz. Ebu Bekir´in uşağı Ukbe, bu azık devesinin üzerine binmekte idi.

Dinlenmek için Esâye´de konaklandığı veUkbe´nin de deveyi ıhdırdığı sırada, Ukbe uyuyakalmıştı. Deve, çöktüğü yerden kalkarak yularını Ukbe´nin elinden çekip almış, vadinin içine doğru gitmişti.

Ukbe, uyanınca, kalkıp yola devam etti. Devenin de yolda gittiğini sanıyordu.

Deveyi arıyor, soruyor, fakat hiç kimseden bir haber alamıyor, işitemiyordu. [62]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Arc´da konakladığı ve konak yerinin önünde oturduğu sırada, Hz. Ebu Bekir gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın bir yanına oturdu. Hz. Âişe de öbür yanına oturdu.

Esma Hâtûn gelip Hz. Ebu Bekir´in yanına oturdu. [63]

Böyle, Hz. Âişe´nin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, Esmâ´nın da Hz. Ebu Bekir´in yanında oturduğu ve Hz. Ebu Bekir´in ise uşağı Ukbe´nin gelmesini bekleyip durduğu bir sırada, [64] öğleye doğru, Ukbe yalnız başına[65] devesiz çıkıp gelince, [66] Hz. Ebu Bekir ona:

"Deven nerede?" diye sordu. [67]

Ukbe:

"Dün gece onu[68] kaybettim, yitirdim!" dedi. [69]

Hz. Ebu Bekir:

"Vay sana! Keşke o yiyecekler yalnız bana ait olsaydı, gam değildi!

Fakat onlar Resûlullah Aleyhisselam ile onun ev halkına aitti!" diyerek hemen ayağa kalkıp[70] Ukbeyi dövmeye başladı.

Ona hem vuruyor, hem de:

"Sen bir tek deveyi nasıl kaybeder, yitirirsin?!" diyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümseyerek:

"Şu ihramlı kişiyi görüyor musunuz? O ne yapıyor, bakınız!" buyurup, [71] Ukbe´yi dövmekten Hz. Ebu Bekir´i men etti.

Azık devesinin kaybolduğunu haber alınca, Eşlemlerden Nadleler, bir çanak içinde hays* yemeği getirip Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne koydular.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Gel ey Ebu Bekir! Allah sana nefis ve tatlı bir yemek gönderdi!" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir, Ukbeye hâlâ kızıp duruyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir´e:

"Sakin ol! Bu iş ne sana, ne de seninle birlikte bize aittir!

Uşak, senin deveni kaybetmemeye son derecede istekliydi!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamla, Peygamberimiz Aleyhisselamın ev halkı ve Hz. Ebu Bekir ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunan herkes o yemekten doyuncaya kadar yediler.

Aradan çok geçmemişti ki, halkın artçılığını, sevkediciliğini yapan Safvan b. Muattal, azık devesini getirip Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırının önünde ıhdırdı ve Hz. Ebu Bekir´e:

"Bak! Metâından birşey kaybetmiş misin?" dedi.

Hz. Ebu Bekir vanp baktı ve:

"Su içtiğimiz kaptan başka birşey kaybetmemişiz!" dedi.

Ukbe:

"İşte, kap benim yanımda!" dedi.

Hz. Ebu Bekir:

"Allah sana emaneti eda ve teslim ettirdi!" dedi.

Yüce Allah´ın Peygamberimiz Aleyhisselama azık devesini gönderdiği sırada, Sa´d b. Ubâde ile oğlu Kays b. Sa´d b. Ubâde de, bir deveye yiyecek yükleyerek Peygamberimiz Aleyhisselama teslim etmek üzere gelip çadırının kapısı önünde durdular.

Sa´d b. Ubâde:

"Yâ Rasûlallah! Yiyecek devenin uşakla birlikte kaybolduğunu işittik.

İşte bu yiyecek yüklü deve onun yerinedir!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah bize yiyecek yüklü devemizi getirdi.

Siz artık yiyecek yüklü devenizi geri götürünüz. Allah size onu mübarek kılsın!

Ey Ebu Sabit! Medine´ye geldiğimiz günden beri bizi ağırlamak için yaptıkların yetmiyor mu?" buyur du.

Sa´d b. Ubâde:

"Yâ Rasûlallah! Biz, İslâm nimetinden dolayı Allah´a ve Resûlüne minnettarız!

Vallahi yâ Rasûlallah! Mallarımızın içinden senin almış olduğun şeyler, bize bırakmış olduklarından daha sevgilidir!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ey Ebu Sabit! Doğru söylüyorsun! Felaha ve kurtuluşa ermiş olduğunu müjdelerim!

İyi ahlâk Yüce Allah´ın elindedir. Allah, iyi ahlâkı, kime bağışlamayı dilerse ona bağışlar.

Allah sana iyi ahlâkı bağışlamış bulunuyor!" buyurdu.

Sa´d b. Ubâde:

"Hamd olsun Allah´a ki, O bana bunu yaptı!" dedi.

Sabit b. Kays:

"Yâ Rasûlallah! Sa´d´ın ev halkı Cahiliye çağında da ulumuz, kuraklık ve kıtlık yıllarında da bizim yediricilerimizdendi" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"İnsanlar, birtakım madenler ve cevherlerdir. Onların Cahiliye çağında iyileri, İslâmiyet çağında da iyilerdir" buyurdu. [72]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Lahy-i Cemel´e varınca, ihram halinde bulunduğu halde. [73] başında ki rahatsızlıktan dolayı[74] orada tepesinden kan aldırdı. [75]

Peygamberimiz Aleyhisselam Lahy-i Cemel´den hareket ederek Sukyâ´da konakladı. [76]

Peygamberimiz Aleyhisselam Sukyâ´dan hareket ederek dördüncü gün sabahleyin Ebvâ´ya vardı. [77]

Peygamberimiz Aleyhisselamın annesi Hz. Âmine´nin kabri buradadır. [78]

Peygamberimiz Aleyhisselam Cuma günü Cuhfe´de bir müddet konakladıktan sonra, oradan ayrılarak, Humm yakınında, yolun solunda bulunan mescidde durup namaz kıldı. [79]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ezrak vadisine uğradığı zaman:

"Bu hangi vadidir?" diye sordu.

"Ezrak vadisidir!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Musa´nın şehadet parmaklarını kulaklarına koyup yüksek sesle telbiye ederek bu vadiden geçişini görür gibiyimdir!" buyurdu ve daha sonra bir tepeye gelip kavuştukları zaman:

"Bu hangi tepedir?" diye sordu.

"Herşâ veya Lefttepesidir!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yunus´un, yuları hurma lifinden olan kırmızı tüylü bir devenin üzerinde, sırtında yünden bir abâ bulunduğu halde, buradan telbiye ederek geçtiğini görür gibiyimdir!" buyurdu. [80]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Cumartesi günü Kudeyd´e vardı.

Peygamberimiz Aleyhisselam Kudeyd´den ayrılarak Müşellel´e uğradı ve orada durup namaz kıldı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Pazar günü Usfan´a vardı. [81] Usfan vadisine varıp kavuştukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ey Ebu Bekir! Bu, hangi vadidir?" diye sordu.

Hz. Ebu Bekir:

"Usfan vadisidir!" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam; Hud Peygamberin, Salih Peygamberin de bellerine abâ tutunmuş, bellerinden yukarılarını alacalı kumaşla bürümüş, genç, kırmızı,yuları hurma lifinden, dişi deve üzerinde oldukları halde Beyt-i Atîk´i tavaf ve ziyaret için telbiye ederek geçmiş olduklarını haber verdi. [82]

Peygamberimiz Aleyhisselam Pazartesi günü Merru´z-zahran´a uğradı va akşama kadar oradan ayrılmadı . [83]

Peygamberimiz Aleyhisselam, uğradığı yerlerde Müslümanlara imam olup namaz kıldırmış ve namaz kıldırdığı yerlere de mescidleryapılmıştır.

Peygamberimiz Aleyhisselam Merru´z-zahran´dan ayrılıp Şerife geldiği zaman güneş battı. [84]

Şerife geldikleri sırada, Hz.Âişe kadınlık hali görüp ağlamaya başladı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:

"Seni ağlatan nedir?" diye sordu.

Hz. Âişe:

"Vallahi bu yıl hacca çıkmamış olmamı ne kadar isterdim!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sana ne oldu? Sen galiba hayzını gördün?" buyurdu.

Hz. Âişe:

"Evet!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bu, Allah´ın, Âdem´in kızlarına yazdığı birşeydir.

Sen hacıların yaptığını yap! Yalnız, temizlenmedikçe Beytullah´ı tavaf etme!" buyurdu. [85]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Seniyyeteyn arasına (iki yokuş arasındaki yola) gelip kavuştu. [86]

Peygamberimiz Aleyhisselam geceyi orada, Zi Tuvâ vadisinde geçirdi. [87]

Sabah namazını orada[88] sarp bir tepe üzerinde, [89] bir semüre ağacının altında[90] kıldı.[91] Peygamberimiz Aleyhisselamın namaz kıldığı yer, T\ Tuvâ mescidinin

yapıldığı yer olmayıp bundan biraz aşağıdaki sarp tepe üzerindedir.[92]


 

[9] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1088, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 172, Müslim, Sahih, c. 2, s. 887, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 183, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1022, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 375, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1 , s. 368, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 109, Taberî, Târîh, c. 3, s. 1 67.

[10] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 248, Vâkıdî, c. 3, s. 1088, İbn Sa´d.c. 2, s. 172, Taberî, c. 3, s. 1 67.

[11] İbn İshak, c. 4, s. 248, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 320, Taberî, c. 3, s. 167 Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 5, s. 110-111.

[12] Vâkıdî, c.3, s. 1088, İbn Sa´d, c. 2, s. 172-173, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 320, Müslim , c. 2, s. 887, Ebu Dâvud, c.2, s. 183.

[13] Mesâf, Sünen, c. 5, s. 164.

[14] Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 231, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 149, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 308, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 3, s. 106.

[15] İbn İshak, c. 4, s. 248, Taberî, c. 3, s. 167.

[16] İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 21 3.

[17] İbn Sa´d, c. 2, s. 175, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 110, Buhârî, c. 2, s. 1 47, Ebu Dâvud, c. 2, s. 151.

[18] İbnİshak,c.4,s. 248.

[19] Belâiurf, c. 1, s. 368.

[20] Vâkıdî, c. 3, s. 1090, İbn Sa´d, c. 2, s. 177.

[21] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 320, Müslim, c.2, s. 888-889, Ebu Dâvud, c. 2, s. 184, İbn M âce, c. 2, s. 123, Dârimî, Sünen, c. 1,5.376.

[22] Vâkıdî, c. 3, s. 1090, İbn Sa´d, c. 2, s. 173.

[23] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1 091.

[24] Buhârî, Sahih, c. 2, s. 146.

[25] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 248, Vâkıdî, c. 3, s. 1089, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 173.

[26] Vâkıdî, c. 3, s. 1089, İbn Sa´d, c. 2, s. 173.

[27] İbn Sa´d, c. 2, s. 173.

[28] Buhârî, c. 2, s. 143, Müslim, Sahih, c. 2, s. 918, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 272 Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 5, s.112.

[29] Buhârî, c. 2, s. 143-144.

[30] İbn Sa´d, c. 2, s. 175, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 111, Buhârî, c. 2, s. 147, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 151.

[31] Vâkıdî, c. 3,s.1O89.

[32] Vâkıdî, c. 3, s. 1089, İbn Sa´d, c. 2, s. 175, Buhârî, c. 2, s. 147, Ebu Dâvud, c. 2, s. 151 .

[33] Vâkıdî, c. 3, s. 1090.

[34] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 24, Buhârî, c. 2, s. 144, Ebu Dâvud, c.2, s. 159, İbn Mâce,c.2, s. 991.

[35] Vâkıdî, Megâzî, c.3, s. 1 090, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 173, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 1 47.

[36] İbn Sa´d, c. 2, s. 173, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 150.

[37] Müslim, c.2, s. 887.

[38] İbn Sa´d, c. 2, s. 177, İbn Mâce, c. 2, s. 965.

[39] Buhârî, c. 2, s. 147.

[40] İbn Sa´d, c. 2, s. 175, Buhârî, c. 2, s. 147.

[41] İbn Sa´d, c. 2, s. 177, İbn Mâce, c. 2, s. 965.

[42] İbn Sa´d, c. 2, s.1 75-176, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 320, c. 4,s. 175, Buhârî, c. 2, s. 147, Müslim, c. 2, s. 905, Ebu Dâvud, c.2,s.158-159,Tirmizî, c.3, s. 184 İbn Mâce, c. 2, s. 989.

[43] Müslim, c. 2, s. 871.

[44] Mâlik, Muvatta´, c. 1, s. 335, İbn Sa´d, c. 2, s. 174-175, Müslim , c. 2, s. 876.

[45] Mâlik, c. 1, s. 334, Ebu Dâvud, c. 2, s. 163, Tirmizî, c.3, s. 191-192, İbn Mâce, c. 2,5.975, Dârimî, c. 1,s.365.

[46] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 1 92, İbn Mâce, c.2, s. 975.

[47] Ebû Hanfte, Müsned, s. 24, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 4, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 145-146, Müslim, Sahih, c. 2, s. 834, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 165, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 194-195, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 977, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 363.

[48] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 320, Müslim, c. 2, s. 887, Ebu Dâvud, c. 2, s. 183, İbn Mâce, c. 2, s. 977, Dârimî, c. 1, s. 375.

[49] İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 21 3.

[50] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 1 092.

[51] Sem hûdf, Vefâu´l-vetâ, c. 4, s. 1222.

[52] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 3, s. 221.

[53] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 240, Müslim, Sahih, c. 2, s. 915.

[54] Ebu Dâvud, Sünen, c.2, s. 142-143, Müslim, c. 2, s. 974.

[55] Mâlik, Muvatta´, c. 1, s. 422, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1097.

[56] Mâlik, c.1, s. 422, Vâkıdî, c. 3, s. 1097, Ebu Dâvud, c. 2, s. 143.

[57] Ebu Dâvud, c.2, s. 143.

[58] Mâlik, c.1, s. 422, Vâkıdî, c. 3, s. 1097, Müslim, c. 2, s. 974, Ebu Dâvud, c. 2,5.143.

[59] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 232, Heysemî, c. 3, s. 320, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 1, s. 239.

[60] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1 093.

[61] Vâkıdî, c. 3, s. 1093, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 344, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 164, İbn Mâce, Sünen, c.2, s. 978.

[62] Vâkıdî, c. 3, s. 1093.

[63] Vâkıdî, c. 3, s. 1094, İbn Mâce, c. 2, s. 978, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 453-454, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 239.

[64] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 344, Ebu Dâvud, c. 2, s. 164, Hâkim , c. 1, s. 454, İbn Kayyım , c. 3, s. 239.

[65] Vâkıdî, c. 3, s. 1093-1094.

[66] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 344, Ebu Dâvud, c. 2, s. 164, İbn Mâce, c. 2, s. 978, Hâkim, c.1, s. 454, İbn Kayyım, c. 3, s. 239.

[67] Vâkıdî, c. 3, s. 1 094, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 344, Ebu Dâvud, c. 2, s. 164, İbn Mâce, c.2, s. 978, Hâkim, c. 1,s.454, İbn Kayyım, c. 3, s. 239.

[68] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s.344, Ebu Dâvud, Sünen,c. 2, s. 164, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 978, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 239.

[69] Vâkıdî, Megâzî, c.3, s. 1 093-1094, Ebu Dâvud, c. 2, s. 164, İbn Mâce, c. 2, s. 978 Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 454.

[70] Vâkıdî, c. 3, s. 1093.

[71] Vâkıdî, c. 3, s. 1094, Ahmed, c. 6, s. 344, Ebu Dâvud, c. 2, s. 164, İbn Mâce, c. 2, s. 978, Hâkim, c. 1, s. 455, İbn Kayyım , c.3, s. 239.

* Çekirdeği çıkarılmış hurma, sadeyağı veya kuru yoğurtla iyice karıştın larak yapılan bir yemektir (Ahm ed b. Hanbel, c. 3, s. 99, Kâmûsu´l-muhft, c. 2, s. 217).

[72] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1 093-1095.

[73] Mâlik, Muvatta´, c. 1, s.349, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1095, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 214, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 862-863, Ebu Dâvud, c.2, s. 163.

[74] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 168.

[75] Mâlik, c.1, s. 349, Vâkıdî, c. 3, s. 1095, Buhârî, c. 2, s. 21 4, Müslim, c. 2, s. 862-863, Ebu Dâvud, c. 2, s. 163.

[76] Vâkıdî, c. 3, s. 1095.

[77] Vâkıdî, c. 3, s. 1096.

[78] Yâkût, Mu´cemu´l-büldân, c. 1, s. 79-80.

[79] Vâkıdî, c. 3, s. 1096.

[80] İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 965.

[81] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1 097.

[82] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 232, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 3, s. 320, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 230.

[83] Vâkıdî, c. 3, s. 1097.

[84] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 173.

[85] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 273, Buhârî, c. 1, s. 77, Müslim , c. 2, s. 873, Ebu Dâvud, c. 2, s. 153-154, İbn Mâce, c. 2, s. 988, Taberî, c. 3, s. 168.

[86] Vâkıdî, Megâzî, c.3, s. 1097.

[87] Vâkıdî, c. 3, s. 1097, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 16, Buhârî, c. 2, s. 154.

[88] Buhârî, c. 2, s. 154, Müslim, Sahih, c. 2, s. 919, Ezrakî, c.2, s. 203.

[89] Müslim, c.2, s. 919, Ezrakî, c. 2,5.203.

[90] Ezrakî, c. 2, s. 203.

[91] Buhârî, c. 2, s. 154, Müslim, c. 2, s. 919, Ezrakî, c. 2, s. 203.

[92] Müslim, c. 2. s. 919. Ezrakî. c. 2. s. 203. Nesâf. c. 5. s. 199.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/120-131.