๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Mart 2010, 17:13:49



Konu Başlığı: Osman b. Talha nın soyu ve kişiliği
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Mart 2010, 17:13:49
Osman b. Talha´nın Soyu ve Kişiliği



Osman b. Talha´nın soyu da, Peygamberimiz Aleyhisselamın soyu ile Kusayy´da birleşir. [77]

Osman b. Talha´nın annesi Sülâfe binti Sa´d b. Şüheyd´dir. [78]

Osman b. Talha, Kureyş müşriklerinin eşrafındandı. [79]

Hicâbe (Kabe´nin kapıcılığı, Kabe´nin anahtarlarını taşıma ve saklama) görevi, Osman b. Talha´larda idi .[80]

Osman b. Talha der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam Umretü´l-kazâ için Mekke´ye gelip girdiği zaman, Allah, kalbimin öteden beri bulunduğu hali değiştirdi. Bulunduğum o hali ki, işitmez, görmez, yarar veya zarar vermez, taştan yontulmuş putlara nasıl tapıp durduğumuzu düşündüm.

Birde, Resûlullah Aleyhisselamla ashabına ve onların gidişatlarına ve kendilerini dünyadan nasıl alıkoyduklarına baktım da, bunun te´siri altında kaldım ve kendi kendime:

´Şu kavmin amelinin karşılığı, öldükten sonra, muhakkak, sevab ve mükâfat olacaktır!´ dedim.

Resûlullah Aleyhisselamı Ebtah´taki konak yerine gitmek üzere Benî Şeybe kapısından çıkarken gördüğüm zaman, yanına varmayı ve elini tutup Müslüman olmayı istedimse de, bu benim için mümkün olmadı. Resûlullah Aleyhisselam Medine´ye dönmek üzere Mekke´den ayrıldıktan sonra ona gitmeyi tasarladım..." [81]

Halid b. Velid de derki:

"Yüce Allah, benim hayrımı dilediği zaman, kalbime İslâmiyet sevgisini düşürdü. Beni, hayır ve şerri anlayacak hale getirdi.

Kendi kendime:

"Ben," dedim, "Muhammed´e karşı, her savaş yerinde bulundum.

Bulunduğum savaş yerinden hiçbirisi yoktu ki, dönerken, aykırı ve yanlış bir iş üzerinde bulun duğumu ve Muhammed´in muhakkak galip geleceğini içimde sezmiş olmayayım!

Resûlullah Aleyhisselam Hudeybiye´ye çıkıp geldiği zaman, ben de, müşrik süvarilerinin başında yola çıktım. Usfan´da, Resûlullah Aleyhisselamla ashabına yaklaşıp gözüktüm.

Resûlullah Aleyhisselam bizden emin bir surette, ashabına öğle namazını kıldırıyordu.

Üzerlerine birden baskın yapmayı düşündükse de, gerçekleşmedi. Böyle olması da, hayırlı oldu.

Resûlullah Aleyhisselam kalbimizden geçenleri sezmiş olmalı ki, ikindi namazını salât-ı havf (korku halinde namaz) olarak kıldırdı.

Bu, beni çok etkiledi.

Kendi kendime:

´Bu zât herhalde Allah tarafından korunuyordur!1 dedim.

Birbirimizden ayrıldık.

Resûlullah, süvarilerimizin bulunduğu taraftan sağa yöneldi, sağ taraftaki yolu tutup gitti.

H udeybiye´de Kureyşîlerie barı ş yapı p Kureyşîler onu öğle vaktinden geceye kadar olan vakitte geri çevirince:

´Geride ne ve hangi şey kaldı ki?!

Nereye; NecaşPye mi gideceğim? Halbuki, o da Muhammed´e bağlanmış bulunuyor! Ashabı da, onun yanında emniyet ve selamet içinde barınıp duruyor!

Yoksa, Herakliyus´un yanına gideyim de, dinimi bırakıp Hıristiyan mı olayım? Ya da Yahudiliğe mi gireyim?! Yahut, kendilerine tâbi olarak, İranlılar, Acemlerle birlikte mi oturayım?!

Yoksa, kavmimden sağ kalanlar arasında evimde mi oturayım?!´ diye kendi kendime söylendim, düşündüm durdum!

Ben bu düşünceler ve tereddütler içinde bulunduğum sırada Resûlullah Aleyhisselam Umretü´l-kazıyye için Mekke´ye gelip girince, ondan gizlendim.

Kendisinin Mekke´ye girişini görmedim.

Kardeşim Velid b. Velid, Peygamber Aleyhisselamla birlikte, Umretül-kazıyye için Mekke´ye girmişti.

Beni arayıp bulamayınca, bana bir mektup yazmış ve mektubunda şöyle demişti:

´Bismillâhirrahmânirrahîm

Allah´a hamd ü sena ve Resûlullaha salât ve selamdan sonra, derim ki:

Doğrusu, ben, senin İslâmiyetten böyle tedirgin olmak ve yüz çevirip gitmekteki görüşün kadar şaşılacak bir görüş görmedim!

Halbuki, eğri yola gitmekten seni alıkoyacak bir aklın da var! Aklını kullansana!

İslâmiyet gibi bir dini kim bilmez, tanımaz olur?!

Resûlullah Aleyhisselam seni bana sordu:

´Halid nerededir?´ dedi.

Ben de:

´Allah onu getirir!´ dedim.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Onun gibi bir adam, İslâmiyeti bilmez ve tanımaz olabilir mi?

Keşke o bütün savaş ve çabalarını, Müslümanların yanında, müşriklere karşı gösterseydi, kendisi için ne kadar hayırlı olurdu!

Biz, kendisini başkalarına tercih eder, üstün tutardık´ buyurdu.

Ey kardeşim! En elverişli, en yararlı yerlerde kaçırmış bulunduğun fırsatlara acele yetiş!´

Bana kardeşimin bu mektubu gelince, Medine´ye gitmek için acele ettim.

İslâmiyete olan isteğim de arttı.

Resûlullah Aleyhisselamın söyledikleri ise, beni çok ferahlattı.

Uyurken, rüyamda da, çok dar, sıkıntılı ve kurak yerlerden, yemyeşil ve geniş biryere çıktığımı gör müştüm.

Kendi kendime:

´Bu rüya herhalde boş değil! Medine´ye varınca, bunu Ebu Bekir´e anlatır, yordururum!1 dedim.

Resûlullah Aleyhisselamın yanına gitmek için derlenip toparlandığım zaman, kendi kendime:

´Acaba Resûlullaha kadar, bana kim arkadaş ve yoldaş olur?´ dedim.

Safvan b. Ümeyyeye rastladım. Ona:

´Yâ Ebâ Vehb! Sen bizim içinde bulunduğumuz durumu şöyle bir gözönüne getirsen ya?

Biz, ancak, bir azınlık ve yiyinti halindeyiz!

Muhammed ise, Araplara ve Arap olmayanlara galip gelmiş bulunuyor!

Muhammed´in yanına gitsek de, ona tâbi olsak olmaz mı?

Çünkü, Muhammed´in şerefi, bizim için de bir şeref teşkil eder!´ dedim.

Safvan, bu teklifime, karşı koymanın en ağırı ile karşı koydu ve:

´Kureyşil erden, benden başka hiç kimse kalmasa, yine de ben ona hiçbir zaman tâbi olmam!´ dedi.

Birbirimizden ayrıldık.

Kendi kendime:

´Bu, kinci bir adamdır; kin güdüyor. Babası ve kardeşi Bedir savaşında öldürülmüş bulunuyor!´ dedim.

İkrime b. Ebu Cehil´e rastladım. Ona da Salvan´a söylediklerimin tıpkısını söyledim.

O da bana Safvan´ın söylediği gibi söyleyince, ona:

´Bari, sana açtığım şeyi gizli tut, açığa vurma!´ dedim.

İkrime:

´Onu kimseye anmam!1 dedi.

Evime gittim. Hayvanımı dışarı çıkarmalarını emrettim. Hayvanıma bindim. Osman b. Talha ile buluşmak üzere yola çıktım.

Kendi kendime:

İşte bu, muhakkak bana yoldaş ve arkadaş olur!

Keşke maksadımı daha önce ona açsaydım!´ dedim.

Sonra da, baba soylarından (Uhud savaşında) öldürülmüş olanları hatırlayarak, maksadımı kendi sine açıklamayı uygun görmedim.

Yine, kendi kendime:

´Şu saatte hayvanımın üzerinde yola çıkmış iken, böyle şeyleri düşünmek, benim ne üstüme gerek!´ dedim. Olan biten işi ona söyledim ve:

´Biz, ancak, deliğinde sıkışıp kalan ve üzerine yukarıdan kova ile su dökülünce dışarı fırlamak zorunda kalan birtilki durumundayız!´ dedim.

Ona da, iki dostuma söylemiş olduklarımın tıpkısını söyledim.

Osman b. Talha, teklifimi tereddütsüz kabul ediverdi. Ona:

´Sen bugün dur! Yarın, sabah vaktini kolla! Ben de yarın sabah vaktini kollayacağım. Şu hayvanım Mekke´nin Fahh vadisinde bulunacaktır´ dedim.

Kendisiyle Ye´cec´de buluşmaya söz verdim.

Eğer o benden önce gelirse, orada durup beni bekleyecekti. Ben ondan önce gelirsem, orada durup onu bekleyecektim. [82]

Ertesi gün, seher vakti yola çıktık. Tan yeri ağarmadan Ye´cec´de buluştuk.

Kuşluk vakti Hedde´ye ulaştık.

Amrb.Âs´ı orada bulduk.

O, bize:

´Hoşgeldiniz kavmim!" dedi.

Biz de, ona:

´Sen de hoşgeldin!1 dedik.

O, bize:

´Siz, nereye ve ne için gidiyorsunuz?´ diye sordu.

Biz de, ona:

´Sen, ne için ve nereye çıkıp gidiyorsun?´ diye sorduk ve:

´Biz İslâmiyete girmeye, Muhammed´e tâbi olmaya gidiyoruz!´ dedik.

Amr b. Âs da:

´Beni getiren de budur! [83] Ben de ancak Müslüman olmak için geldim. [84]

Vallahi, artık tutulacak yol belli oldu. İş iyice aydınlandı. Bu zât, muhakkak peygamberdir!

Vallahi, ben gidip Müslüman olacağım. Daha ne zamana kadar bekleyip duracağım? [85]

Aklı başında olanlardan, Müslüman olmayan kimse kalmadı.

Vallahi, biz böyle oturup duracak olursak, sırtlanların inlerinde yakalandıkları gibi, Muhammed de bizi boyunlarımızdan tutup yakalayacaktır!´ dedi." [86]

Hep birlikte yoldaşlık ve arkadaşlık ederek Medine´ye geldiler.

Harre mevkiinin arkasında develerini ıhdırdılar.

Geldikleri Peygamberimiz Aleyhisselama haber verilince, Peygamberimiz Aleyhisselam çok sevin di.

Üç arkadaş, elbiselerinin en iyilerini giydikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşmeye hazırlandılar.

O sırada, Halid b. Velid´in kardeşi Velid, gelip Halid b. Velid´e:

"Acele et! Çünkü, senin geldiğin Resûlullah Aleyhisselama haber verilmiş, gelişin kendisini çok sevindirmiştir.

O şimdi sizleri bekliyor!" deyince, hareketlerini hızlandırdılar. [87]

Resûlullah Aleyhisselam, onları görünce, ashabına:

´Mekke, ciğerparelerini kucağınıza attı!" buyurdu. [88]

Halid b. Velid, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varırken, Peygamberimiz Aleyhisselam ona gülümseyip duruyordu.

Halid b. Velid, Peygamberimiz Aleyhisselama peygamberlik selamıyla selam vendi.

Peygamberimiz Aleyhisselam da, onun selamına mukabele etti.

Halid b. Velid:

"Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına, senin de Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Halid b. Velid´e "Beri gel!" buyurduktan sonra:

"Sana hidayet eden, doğru yolu gösteren Allah´a hamd olsun!

Ben senin akıllı olduğunu biliyor, bunun er geç seni selamet ve hayra erdireceğini umuyordum!" buyurdu.

Halid b. Velid:

"Yâ Rasûlallah! Sen benim sana karşı açılan savaşların hepsinde-haktan inatla uzaklaşmış olarak-hazır bulunduğumu biliyorsun.

Benim bu yoldaki günahlarımı bağışlaması, yariıgaması için Allah´a dua et!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"İslâmiyet, kendisinden önce işlenmiş günahları keser atar!" buyurdu.

Halid b. Velid:

"Yâ Rasûlallah! Sen benim için böylece de dua etsen?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah´ım! Halid´in, kullarını Senin yolundan çevirmek için gösterdiği bütün çabalarından ileri gelen günahlarını bağışla!" diyerek dua etti.

Halid b. Velid:

"Vallahi, Müslüman olduğum günden beri, Resûlullah Aleyhisselam, beni önemli işlerde ashabının hiçbirinden ayırmadı" demiştir. [89]

Hicretin 8. yılında, Safer ayının ilk gününde,

Önce Halid b. Velid,

Sonra Osman b. Talha,

Ondan sonra da Amr b. Âs, Peygamberimiz Aleyhisselama bey´at edip Müslüman olmuslardır. [90]

Yüce Allah hepsinden razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselam, Halid b. Velid´e, evinin yanında bir yer verdi. [91]

Savaşlarda da, kendisini süvari birliği kumandanlığında bulundurdu ve bu görevden hiç ayırmadı. [92]

Osman b. Talha da, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatına kadar, Medine´de oturdu. [93]




77] İbn Sa´d, Tabak ât, c. 5, s. 448, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1034, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 107, İbn E ar, Usdu´l-gâbe, c. 3, s. 578, Diyarbekrî, TânTiu´l-hamfs, c. 2, s. 67.

[78] Mus´abu´z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 251.

[79] M us´ab u´z-Zübeyrf, M esebi Ku reyş, s. 251, İ bn Abdi Ibe rr, İ stiâb, c. 3, s. 1034, İ b n E sTr, U sdu´l -gâb e, c. 3, s. 579, D i yarbek rf, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 67.

[80] Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 8, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 460.

[81] Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 66.

[82] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 745, 748, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 349, 351, Zehebî, Megâzî s. 396, 398, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 238, 239.

[83] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 748, İbn Sa´d, Tabak âtü´l-kübrâ, c. 4, s. 252, c. 7, s. 394, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 351, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 239, Halebî, c.2, s. 777.

[84] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 290, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 1999.

[85] İbn İshak, İbn Hisam, c. 3, s. 290, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 199, Taberî, c. 3, s. 104 Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 454, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 66, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 777, 778.

[86] Vâkıdî, M e gâzf, c. 2, s. 744, Zehebî, M egâzf, s. 395, E bu´l -F id â, c. 4, s. 237, 238, H al ebf, İ nsânu´l -uyun, c. 2, s. 777, 778.

[87] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 744, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 239, 240, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 777, 778.

[88] Mus´abu´z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 251, 320, 409, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1034,1185, c.2, s. 428, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 2, s. 109, c. 3, s. 579, Takıyyüddin, Ikdu´s-simfn, c. 6, s. 22, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 67, Halebî, İnşân, c. 2, s.778.

[89] Vâkıdî, c. 2, s. 748-749, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 7, s. 394-395, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 351,352, Ebu´l- Fidâ, c. 4, s. 240, Halebî, c. 2, s. 778.

[90] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 745, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 4, s. 252, Taberî, Târîh, c. 3, s. 103, Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 3, s. 37

[91] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 4, s. 253.

[92] İbn Esîr, c.2, s. 110.

[93] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1034, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 3, s. 579, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 67.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 6/207-214.