๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Mart 2010, 16:04:33



Konu Başlığı: Necran heyeti Medine de
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Mart 2010, 16:04:33
Necran Heyeti Medine´de


Necran heyeti Medine´ye gelince sefer elbiselerini üzerlerinden çıkardılar, [25] Yemen bürüdü diye anılan ipekli elbiselerini, [26] cübbelerini giyinip ipek ridalarını örtündükten, [27] altından yüzüklerini takındıktan sonra, elbiselerinin eteklerini yerde sürüyerek[28] ikindi namazı vaktinde[29] Mescide girdil er. [30]

Peygamberimiz Aleyhisselama selam verdiler.

Peygamberimiz Aleyhisselam onların selamlarına karşılık vermedi. [31] Uzun müddet kendileriyle konuşmadı. [32]

Temsilciler, kendilerine mahsus namazın vakti gelince, [33] Peygamberimiz Aleyhisselamın mescidinde namazlarını kılmaküzere ayağa kalktılar. [34]

Müslümanlardan bazıları onlara engel olmak istediler. [35]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bırakınız onları kendi hallerine!" buyurdu. [36]

Necranlılar doğuya doğru yönelerek namaz kıldılar. [37]

Bundan sonra, Necran temsilci heyeti, eskiden tanıdıkları Hz. Osman´la Abdurrahman b. Avf´a git tiler.

Onları, Muhacirlerle Ensardan bazılarının bulundukları bir mecliste buldular ve:

"Ey Osman! Ey Abdurrahman! Peygamberiniz bize yazı yazdı.

Biz de, onun davetine icabet ederek geldik, yanına gidip kendisine selam verdik. Fakat o selamımıza karşılık vermedi.

Gündüzün, uzun müddet kendisiyle konuşmaktan men ve mahrum edildik.

Sizin bu husustaki görüşünüz nedir? Geri dönüp gitmemizi uygun görür müsünüz?" dediler.

Hz. Ali de oradaki cemaatin içinde idi.

Hz. Osman´la Abdurrahman b. Avf, Hz. Ali´ye:

"Ey Ebu´l-Hasen! Bu cemaat hakkında sen ne görüştesin?" diye sordular.

Hz. Ali, Hz. Osman´la Abdurrahman b. Avf´a:

"Ben bunların üzerlerine giydikleri şu etekleri sırmalı elbiselerini bırakıp sefer elbiselerini giydikten sonra Resûlullah Aleyhisselamın yanına dönmelerini uygun görürüm" dedi. [38]

Hz. Osman, onlara:

"Bu, sizin şu elbiseniz yüzündendir!" dedi.

O gün Necran temsilcileri konak yerlerine döndüler. Ertesi günü, üzerlerinde ruhban elbiseleri olduğu halde geldiler. [39]

Peygamberimiz Aleyhisselama selam verdiler.

Peygamberimiz Aleyhisselam da onların selamlarına karşılık verdi. [40]

Sonra da:

"Beni hak din ve kitabla peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki; bana ilk gelişlerinde İblis (Şeytan) onların yanlarında bulunuyordu!" buyurdu. [41]

Peygamberimiz Aleyhisselam, kendisiyle konuşan Necran Hıristiyan bilginlerinden ikisini; [42] Seyyid (Eyhem)´le Akîb´i[43] İslâmiyete davet etti. [44]

Onlara:

"Müslüman olunuz!" buyurdu.

Onlar:

"Biz eskiden beri Müslümanız!" dediler. [45]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Siz yalan söylüyorsunuz! [46] İsterseniz, Müslüman olmanıza engel olan şeyleri size haber vereyim!" buyurdu.

Onlar:

"Haydi getir, bildir bakalım onları!" dediler. [47]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sizin Allah´a oğul isnad etmeniz, haça tapmanız, domuz eti yemeniz, [48] içki içmeniz[49] sizi İslâmiyetten men etmiş ve ediyor!" buyurdu. [50]

Necranlı Hıristiyan bilginleri sözü uzatıyorlar, çoğaltıyorlar ve İsa Aleyhisselam hakkındaki inançlarını savunmaya çalışıyorlardı: [51]

"O, Allahtır!" diyorlar ve şöyle söylüyorlardı:

"Çünkü o ölüyü diriltirdi, hastaları iyileştirirdi, gaybdan haber verirdi, çamurdan yaptığı kuş heykeli ni üfleyip canlandırırdı.

O, Allah´ın oğludur. Çünkü, onun bilinen bir babası olmamıştır.

O beşikte konuşmuştur! Bunu kendisinden önce hiç kimse yapamamıştır!

O, üçün üçüncüsüdür! Çünkü Allah, ´Yaptık!1, ´Emrettik!´, ´Yarattık!´, ´Hükmettik!´ diyor.

Eğer Allah Bir olsaydı, Yaptım!´, ´Hükmettim!´, Yarattım!´ derdi.

O halde, Allah üçtür Allah, İsa ve Meryem´den ibarettir!" diyorlardı. [52]

E bu Harise:

"Ya Muhammedi İsa hakkında sen ne dersin?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"O, Allah´ın kulu ve resûlüdür!" buyurdu.

E bu Harise:

"Ey Ebu´l-Kâsım! Yüce Allah, senin dediğin gibi demiyor, şöyle şöyle diyor!" dedi. [53]

Temsilcilerin en üstünü olan kişi de:

"Sen ona ne için ´kuldur´ diyerek hakaret ediyorsun?!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Evet! O, Allah´ın kuludur! Meryem´e ilkâ ettiği kelimesidir!" buyurdu.

Necran temsilcileri kızdılar

"Biz senin dediğini kabul etmeyiz! O, Allahtır! Öyle değilse, haydi söyle, onun babası kimdir?!" dediler. [54]

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:

"Siz, sıfatları babasının sıfatlarına benzemeyen bir oğul olamayacağını biliyorsunuz değil mi?" diye sordu.

"Evet!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sizler, Rabbimizin hiç ölmeyen, diri, İsa´nın ise fani olduğunu biliyorsunuz değil mi?" diye sordu.

Hıristiyan temsilcileri:

"Evet!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:

"Sizler, Rabbimizin kendi Zâtıyla kâim olduğunu ve herşeyi koruduğunu, rızıklandırdığını biliyor sunuz değil mi?" diye sordu.

Hıristiyan temsilcileri:

"Evet!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:

"İsa bunlardan herhangi birşeye malik bulunuyor mudur?" diye sordu.

Hıristiyan temsilcileri:

"Hayır!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:

"Hiç şüphe yok ki, İsa´ya ana rahminde dilediği gibi suret veren Rabbimiz Allahtır.

Yemeyen, içmeyen Rabbimiz Allahtır!

Sizler İsa´ya annesi (Meryem)´in herhangi bir kadının hamile kaldığı gibi hamile kaldığını, sonra onu herhangi bir kadının çocuğunu doğurduğu gibi doğurduğunu, sonra onun bir çocuğun emzirilmesi gibi emzirilip beslendiğini, sonra yiyip içtiğini, işediğini biliyorsunuz değil mi?" diye sordu.

Hıristiyan temsilciler

"Evet!" dediler.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:

"Hal böyle olduğuna göre, iddia ettiğiniz gibi İsa nasıl Allah veya Allah´ın oğlu olabilir?!" buyurunca, Necran Hıristiyan temsilcileri susakaldılar. [55]

Yüce Allah, onların sözleri ve üzerinde ihtilafa düştükleri herşeyleri hakkında indirdiği âyetlerde[56] şöyle buyurdu:

"Elif Lâm Mim. Allah o Allahtır ki, Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. Diridir, Zâtıyla kâimdir.

O, Kitabı hak ve önündekileri de tasdik edici olarak indirdi.

Daha önce de insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ile İncil´i indirmişti.

Bir de, hak ile bâtılı ayırt eden Furkan (Kurbân)´! indirdi.

Allah´ın âyetlerini tanımayanlar (var ya)! Onlar için pek çetin bir azap var!

Allah, kudretiyle herşeye üstün gelen intikam sahibidir!

Şüphe yok ki, ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah´a gizli kalmaz!

Dölyataklarında sizi ve herkesi dilediği gibi tasvir eden, O´dur!

O´ndan başka hiçbir ilah yoktur!

O, kudretiyle herşeye üstün gelen ve her yaptığını yerli yerince yapandır!

(Ey Resûlüm!) Sana Kitabı indiren O´dur!

Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki, bunlar Kitabın anası, temelidir.

Diğer bir kısmı da müteşâbihlerdir.

Amma kalblerinde eğrilik bulunanlar, sırf Müslümanları saptırmak ve kendi keyiflerine göre tevilini aramak için onun müteşâbih olanlarının ardına düşerler.

Halbuki, onun te´vilini ancak Allah bilir!

İlimde yüksek payeye erenler ise: ´Biz ona inandık, hepsi Rabbimizdendir!´ derler.

Bunları, temiz ve salim akıllılardan başkası düşünemez!

(Onlar derler ki:)

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra, kalblerimizi haktan saptırma!

Bize Kendi katından bir rahmet ver!

Şüphesiz ki, bağışı en çok olan Sensin Sen!

Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen (vukuunda) hiçbir şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olansın!

Şüphesiz ki, Allah verdiği sözden caymaz!

O küfredenler (var ya)! Onların ne malları, ne evlatları Allah yanında onları hiçbir şeyden asla kur taramaz!

İşte onlar, (evet!) onlar; ateş (Cehennem)´in yakacağıdır!

Onların gidişi, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan önce gelenlerin gidişi gibidir!

Onlar, Bizim âyetlerimizi yalanladılar da, Allah da kendilerini günahlan yüzünden yaka I ayı verdi!

Allah, cezası pek çetin olandır!

(Ey Resûlüm!) O küfredenlere de ki:

´Yakında mağlup olacaksınız ve toptan Cehenneme sürükleneceksiniz!´

O, ne kötü yataktır!

Karşılaşan iki cemiyet hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardı.

Onlardan bir cemiyet Allah yolunda dövüşüyordu, diğeri ise kâfirdi.

Onlar, öbürlerini (Müslümanları) dış gözleriyle kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı.

Allah kimi dilerse onu yardımıyla destekler.

Şüphe yok ki, bunda, kalb gözleri açık olanlar için kesin bir ibret vardır!

Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma ve güzel atlara, (deve, sığır, davar gibi) hayvanlara, ekinlere karşı aşırı sevgi insanlar için bezenmiş, süslenmiştir.

Bunlar dünya hayatının geçici birer faydası dır

Allah´a gelince, nihayet dönüp varılacak yerin bütün güzelliği O´nun katındadır.

(Ey Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?

Takvaya (Allah´ın buyruklarını yerine getirmek, yasakladıklarından sakınmak mutluluğuna) erenler için, Rableri katında, altlarından ırmaklar akan cennetler-ki, orada temelli kalıcıdırlar-herşeyden temi zlenmiş zevceler, Allah´tan da bir rıza, hoşnutluk vardır.

Allah kullarını hakkıyla görendir.

O takvaya erenler ki, onlar: ´Ey Rabbimiz! Biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı yarlığa ve bizi o ateşin (Cehennemin) azabından koru!" diyenlerdir.

Sabreden (karşılaştıkları güçlüklere göğüs gererek katlananlardır.

İmanlarında gerçek olanlardır

Allah´a itaatle boyun eğenlerdir.

İnfak edenlerdir.

Seherlerde Allah´tan yarlıganmak dileyenlerdir!

Allah, şu hakikat; Kendisinden başka hiçbir ilah olmadığını, adaleti ayakta tutarak delilleriyle, âyet-leriyle açıkladı. Melekler bunu ikrar etti. Gerçek ilim sahipleri (peygamberler ve bilginler) de böylece inandı ki, O´ndan (Allah´tan) başka hiçbir ilah yoktur.

O, izzetiyle herşeye üstün gelen Azîz´dir, hikmetiyle her yaptığını yerli yerince yapan Hakîm´dir.

Hak ve gerçek din, Allah katında İslâm´dır.

Kendilerine Kitab verilenler, başka suretle değil, ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı anlaşmazlığa düştüler.

Kim Allah´ın âyetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki, Allah hesabı pek çabuk görendir.

(Ey Resûlüm!) Seninle mücadele eder, tartışırlarsa şöyle de:

´Ben, bana tâbi olanlarla birlikte, kendimi Allah´a teslim etmişimdir!´

Kendilerine kitab verilenlerle ümmîlere (Arap müşriklerine) de: ´Siz de İslâm´ı (Allah´a teslim olmayı) kabul ettiniz mi?´ de!

Eğer onlar İslâm´a girerlerse, muhakkak doğru yolu bulmuşlardır.

Yüz çevirirlerse, artık sana düşen (vazife) ancak tebliğdir!

Allah, kullarını lâyıkıyla görendir!

Allah´ın âyetlerini inkârla kâfir olanlar, haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanların içinde

adaleti emredenlerin canına kıyanlar var ya! Onları pek acıklı bir azapla müjdele!

Onlar öyle kimselerdir ki, bütün yaptıkları dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir!

Onların (azabına mani olacak) hiçbir yardımcıları da yoktur!

Kitabdan kendilerine bir nasip verilmiş olanları görmedin mi ki, Allah´ın Kitabına (aralarında hakem olmak için) çağrılıyor da, sonra onlardan bir zümre o Kitaba arkasını çeviriyor!

Onlar böyle (gerçeklerden) yüz çevirmeyi âdet edinmiş kimselerdir!

Bunun sebebi şudur: Onlar, ´Sayılı günlerden başka bize asla ateş dokunmayacak!´ dediler.

Onların uydurdukları bu şey, dinleri hususunda da kendilerini aldatmıştır.

Onları (vukuunda) hiçbir şüphe olmayan bir günde topladığımız ve herkesirvhaksızlık edilmeyerek-kazandıklarının karşılığı eksiksiz olarak kendilerine ödendiği zaman halleri nice olur!

(Ey Resûlüm!) De ki:

´Ey mülkün sahibi olan Allah! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin!

Sen mülkü kimden dilersen ondan alırsın!

Sen kimi dilersen onun kadrini yükseltirsin!

Sen kimi dilersen onu alçaltırsın!

Hayır yalnız Senin elindedir!

Hiç kuşkusuz Sen herşeye hakkıyla kadirsin!

Sen geceyi gündüzün içinde koyarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın!

Sen ölüden diri çıkarırsın! Diriden de ölü çıkarırsın!

Sen kimi dilersen ona sayısız rızık verirsin!´

Mü´minler, mü´minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin!

Kim bunu yaparsa, artk ona Allah´tan hiçbir şey (hiçbir yardım) yoktur!

Meğerki onlardan gelebilecek bir tehlikeden dolayı sakınmış olasınız!

Allah size asıl Kendisinden korkmanızı emrediyor!

Nihayet gidiş de ancak Allah´adır!

De ki: Göğüslerinizin içinde olanı gizleseniz de, onu açıklasanız da, onu Allah bilir!

Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini O bilir!

Allah herşeye hakkıyla gücü yetendir!

Anınız o günü ki, herkes (dünyada) ne hayır işlediyse karşısında onu hazırlanmış bulacak ve ne kötülük yaptıysa onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını arzu edecektir.

Allah size asıl Kendisinden korkmanızı emreder. Allah kullarını pek çok esirgeyendir!

(Ey Resûlüm!) De ki: Eğer Allah´ı seviyorsanız, hemen bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün!

Çünkü, Allah çokyarlıgayıcı, çok esirgeyicidir!

De ki: Allah´a ve Peygambere itaat ediniz.

Eğer yüz çevirirlerse, şüphe yok ki, Allah da o kâfirleri sevmez.

Muhakkak ki, Allah, Âdem´i, Nuh´u, İbrahim hanedanını, İmran ailesini (hepsi de birbirinden gelme tek birzürriyet olarak) âlemlerin üzerine mümtaz kıldı.

Allah hakkıyla işitici ve kemâliyle bilicidir.

Hani, İmran´ın zevcesi:

´Rabbim! Kamımdakini azadlı (Beyt-i Makdis´e hizmet edecek) bir kul olmak üzere Sana adadım.

Benden olan bu adağı kabul et!

Hiç kuşkusuz niyazımı hakkıyla işiten, niyetimi kemâliyle bilen Sensin Sen!´ demişti.

Fakat kız çocuğu doğurunca, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliciyken:

´Rabbim! Hakikat, ben onu kız olarak doğurdum! Erkek kız gibi değildir!

Gerçekten onun adını da Meryem koydum.

Onu da, onun zürriyetini de, o taşlanmış (kovulmuş) Seylan´dan Sana sığınır, ısmarlarım!´ dedi.

Bunun üzerine Rabbi, onu iyi bir rıza ile kabul etti.

Onu güzel bir nebat gibi büyüttü.

Zekeriya´yı, ona bakmaya memur etti.

Zekeriya, ne zaman kızın bulunduğu mihraba girdiyse, onun yanında biryiyecek buldu.

´Meryem! Bu sana nereden geliyor?´ der, o da:

´Bu, Allah tarafındandır! Hiç kuşkusuz Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir!´ derdi.

Orada, Zekeriya Rabbine dua etti:

´Rabbim! Bana Senin tarafından çok temiz bir zürriyet ihsan et!

Muhakkak ki, Sen duayı hakkıyla işitensin!´

O mihrabda durup namaz kılarken, hemen melekler ona şöyle nida etti:

´Gerçekten, Allah sana Kendisinden gelen bir Kelimeyi (Hz. İsa´yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya´yı müjdeler!

Zekeriya:

´Rabbim! Kendime gerçekten ihtiyarlık çatmışken, zevcem de bir kısır iken benim nasıl bir oğlum olabilir?´ dedi.

´Öyledir! Fakat, Allah dilerse yapar!´ buyurdu.

Zekeriya:

´Rabbim! Bana bu hususta nişan, alâmet ver!´ dedi.

Allah ona:

´Senin nişanın, alâmetin, sade bir işaretten başka, insanlara üç gün söz söylem emendir!

Bununla beraber, Rabbini çok an ve akşam-sabah teşbih et!´ buyurdu.

Hani melekler

´Ey Meryem! Şüphe yok ki, Allah sana seçkin bir özellik verdi, seni tertemiz büyüttü, seni âlemin kadınları üzerine mümtaz kıldı.

Ey Meryem! Rükû ile Rabbin divanına dur! Secdeye kapan! Allah´a rükû edenlerle birlikte rükû et!´ demişti.

(Ey Resûlüm!) Bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir.

Meryem´i onlardan hangisi himayesine alacak diye kalemlerini atarlarken, sen yanlarında değildin.

O hususta çekişirierken de yine yanlarında değildin!

Melekler

´Ey Meryem! Allah, Kendisinden bir Kelimeyi sana müjdeliyor Adı İsa, lakabı Mesih, sıfatı Meryemoğlu´dur. Onun dünyada da, ahirette de şanı yücedir! O Allah´a çok yakın kullardandır da! Beşiğinde de, yetişkinlik halinde de insanlara söz söyleyecektir. O, salihlerdendir´ dediği zaman da (sen yanlarında değildin)!

Meryem:

´Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken, benim nasıl bir çocuğum olabilir?!´ dedi.

Allah:

´Öyledir! Fakat, Allah dilerse yaratır!

Bir işe hükmedince ona ancak ´Ol´ der, o da oluverir.

Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat´ı, İncil´i öğretecek, onu İsrail oğullarına peygamber olarak gön derecektir.

O da onlara:

´Hakikat, ben size Rabbinizden bir âyet (mucize) getirdim:

Gerçekten ben size çamurdan kuş biçimi gibi birşey yapar, ona üfürürüm de, o Allah´ın izniyle der hal canlı bir kuş olur!

Yine Allah´ın izniyle anadan doğma körü ve abrası iyi eder, ölüleri diriltirim!

Evlerinizde ne yiyor, ne biriktiriyorsanız size haber veririm!

Elbette bunlarda sizin için-eğer iman ediciler iseniz-kesin bir ibret vardır!

Önümdeki Tevrafı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri yararınıza helâl kılmak için geldim.

Size Rabbinizden (peygamberliğimi isbaflayıcı) âyet (mucize) getirdim!

Artık Allahtan korkunuz, bana da itaat ediniz!

Şüphe yok ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; öyle ise O´na kulluk ediniz!

İşte doğru yol budur!´ diyecektir [dedi].

Vaktâ ki İsa onlardan ısrarla taşan küfrü hissetti de:

´Allah´a doğru giden yolda bana yardım edecekler kimdir?´ dedi.

Havariler

´Biziz Allah´ın yardımcıları! Allah´a inandık! Sen de ey İsa, şahit ol ki, biz Müslümanlarız!

Ey Rabbimiz! Senin indirdiğin Kitaba inandık. O peygambere de tâbi olduk!

Artık bizi birliğini ve peygamberlerini tanıyan şahitlerle beraber yaz!´ dediler.

Yahudiler gizli hileye saptılar.

Allah da, onların o hilekârlıklarına mukabele etti.

Allah, bütün hilekâriarı hakkıyla bilendir.

O zaman Allah:

´Ey İsa! Şüphe yok ki seni öldürecek olan onlar değil, Benim!

Seni Kendime yükseltip kaldıracak, seni küfredenlerin içinden tertemiz kurtarıp çıkaracak ve sana tâbi olanları Kıyamet gününe kadar küfreden (Yahudi)lerin üstünde tutacak da Benim!

İşte o zaman aranızda, hakkında ihtilaf etmekte olduğunuz şeylerin hükmünü Ben vereceğim!

Fakat o küfredenlere gelince; Ben onlan dünyada da, ahirette de en çetin azap ile azaplandıra-cağım!

Onların hiçbir yardımcıları da yoktur!

İman edip iyi işler yapanlara gelince; Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah zâlim leri sevmez!

(Bu hükümler, bu vak´alar var ya!) Biz bunları sana âyetlerimizden, hikmet dolu Kur´ân´dan okuy oruz.

Muhakkak ki, İsa´nın hali de, Allah katında Âdem´in hali gibidir.

Allah, onu (Âdem´i) topraktan yarattı! Sonra ona ´ON´ buyurdu, o da oluverdi.

Bu hak ve hakikat Rabbinden gelen bir gerçektir. Bunda şüphecilerden olma!

Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim onun hakkında seninle çekişirse, de ki:

´Geliniz! Oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi davet edip toplanalım.

Sonra da, hepimiz birarada olarak dua ve niyaz edelim de, Allah´ın lanetini yalancıların üstüne okuyalım!´

İşte İsa hakkında sana anlatılan bu haber, elbette en doğru bir haberin beyanıdır.

Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur!

Allah, hiç şüphesiz, kudretiyle herşeye üstün gelen bir Azîz, hikmetiyle her yaptığını yerli yerince yapan bir Hakîm´dir!

Eğer haktan, imandan yine yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allah o fesatçıları hakkıyla bilendir.

De ki:

´Ey Kitaplılar! Hepiniz, bizimle sizin aranızda müsavi ve adil bir kelimeye geliniz de, Allah´tan başkasına tapmayalım!

O´na hiçbir şeyi eş, ortak tutmayalım!

Allah´ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim, tanımayalım!

Buna rağmen, eğer yine yüz çevirirlerse, o zaman:

´Şahit olunuz ki, biz Müslümanlanz!´ deyiniz." [57]




[25] İbn İshak, c. 2, s. 224, İbn Sa´d, Tabak âtü´l-kübrâ, c. 1, s. 357, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 5, s. 54.

[26] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 224, İbn Sa´d, c. 1 , s. 357.

[27] İbn İshak,c.2, s. 224, Taberî, Tefsir, c. 3, s. 162.

[28] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 386, Ebu´l-Fidâ, c. 5, s. 54.

[29] İbn İshak, c. 2, s. 224, Taberî, c. 3, s. 162, Vâhidf, Esbâbu´n-nüzûl, s. 61, Beyhakî, c. 5, s. 376, Ebu´l-Fidâ, c. 5, s. 56.

[30] İbn İshak, c. 2, s. 224, İbn Sa´d, c. 1, s. 357, Taberî, c.3,s. 164, Vâhidf, s. 61, Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 316.

[31] Beyhakî, c. 5, s. 386, E bu´l-Fidâ, c. 5, s. 56.

[32] İbn Sa´d, c. 1, s. 357, Beyhakî, c. 5, s. 386.

[33] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 224.

[34] İbn İ shak, c. 2, s. 224, İbn Sa´d, Tabak âtü´l-kübrâ, c. 1, s. 357, Vâhidf, E sbâbu´n-nüzül, s. 61, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvvç,
c. 5, s. 382, Kastalânf, M evâhib, c. 1, s. 316, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 235.

[35] Vâhidf, s. 61, Beyhakî, c. 5, s. 382, Zehebî, Megâzî, s. 578, Kastalânf, c. 1, s. 316, Halebî, c. 3, s. 235.

[36] İbn İshak, c. 2, s. 224, İbn Sa´d, c. 1, s. 357, Vâhidf, s. 61, Beyhakî, c. 5, s. 382, Zehebî, s. 578, Kastalânf, c. 1 , s. 316.

[37] İbn İshak, c. 2, s. 224, Vâhidf, s. 61, Beyhakî, c. 5, s. 382, Zehebî, s. 578, Kastalânf, c. 1, s. 316.

[38] Beyhakî, c. 5, s:. 386-387, Ebu´l-Fidâ, c. 5, s:. 54, İbn Kayyım, c. 3, s. 46.

[39] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 357, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 387.

[40] İbn Sa´d, c. 1 , s. 357, Beyhakî, c. 5, s. 387, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 5, s. 54, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 46.

[41] Beyhakî, c. 5, s. 387, E bu´l-Fidâ, c. 5, s. 54.

[42] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 224-225.

[43] Vâhidf, Esbâbu´n-nüzûl, s. 61.

[44] İbn Sa´d, c. 1, s. 357.

[45] İbn İshak, c. 2, s. 225, Taberî, Tefsfr, c.3,s.163,EbuNuaym, Delâilü´n-nübüwe, c. 2, s. 353, Vâhidf, s. 61.

[46] İbn İshak, c. 2, s. 225, Taberî, c. 3, s. 163, Ebu Nuaym, c. 2, s. 353, Vâhidf, s. 61 .

[47] Ebu Muaym,Delâil,c.2, s. 353, Vâhidf, s. 61.

[48] İbn İshak, c. 2, s. 225, Belâzurî, Fütûhu´l-büldân, c. 1, s. 76, Taberî, c. 3, s. 163, Ebu Muaym, c. 2, s. 353, Vâhidf, s. 61.

[49] Ebu Nuaym, c. 2, s. 353.

[50] İbn İshak, c. 2, s. 225, Belâzurî, c. 1, s. 76, Taberî, c. 3, s. 163, Ebu Nuaym, c. 2, s. 353, Vâhidf, s. 61 .

[51] İbn Sa´d, c. 1, s. 357.

[52] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 224-225, Taberî, Tefsfr, c. 3, s. 162.

[53] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 82.

[54] İbn İshak, c. 2, s. 225, Belâzurî, Fütûhu"l-büldân, c. 1, s. 76, Taberî, Tefsir, c. 3, s. 163, Vâhidf, Esbâbu´n-nüzûl, s. 61.

[55] Taberî, Tefsfr, c. 3, s. 163, Vâhidf, Esbâbu´n-nüzûl, s. 61 -62

[56] İbn İshak, İbn Hisam , Sîre, c.2,s. 224-225, Taberî, c.3, s. 163, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvvE, c. 5, s. 387, Ebu´l-Fidâ, el- Bidâye veYı-nihâye, c. 5, s. 53.

[57] Âl-i İmran 1-64.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/96-109.