๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Mart 2010, 17:37:37



Konu Başlığı: Mute mücahidlerinin Sayısı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Mart 2010, 17:37:37
Mu´te Mücahidlerinin Sayısı ve Orduya Kumanda Edeceklerin Belirlenişi



Silahlanıp yola çıkmaya hazırlanan İslâm mücahidlerinin sayısı 3.000 idi.[21]

Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle namazını kıldırdıktan sonra, oturdu. Ashab da, çevresinde, ken disiyle birlikte oturdular.

O sırada, Numan b. Funhus (Mahs) adındaki Yahudi de, gelip halk ile birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın başucunda durdu. [22]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Cihada çıkacak olan şu insanlara, Zeyd b. Harise kumandandır!

Zeyd b. Harise öldürülürse, Cafer b. Ebu Talib kumandandır!

Cafer b. Ebu Talib öldürülürse, Abdullah b. Revâha kumandandır! [23]

Abdullah b. Revâha da öldürülürse, Müslümanlar, aralarından münasip birini seçsinler ve onu kendilerine kumandan yapsınlar!" buyurdu. [24]

Peygamberimiz Aleyhisselam ordunun kumandanlığına Zeyd b. Hârise´yi tayin buyurduğu zaman, Hz. Cafer sıçrayıp kalktı ve:

"Anam, babam sana feda olsun ey Allah´ın Peygamberi! Zeyd´i benim üzerime kumandan tayin ede ceğini sanmamıştım!?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sen emre göre hareket et! Hangisinin hakkında daha hayırlı olduğunu bilmezsin!" buyurdu. [25]

Bunun üzerine, Müslümanlar ağlamaya başladılar ve:

"Yâ Rasûlallah! Keşke sağ kalsalar da, kendilerinden yararlansaydık!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, cevap vermeyip sustu. [26]

Yahudi Numan b. Funhus:

"Ey Ebu´l-Kasım! Eğersen gerçekten peygambersen, az veya çok adlarını andığın kişilerin hepsi ölürler.

Çünkü, İsrail oğulları içinde zuhur eden peygamberler bir adamı bir cemaat üzerine kumandan tayin ettikleri ve ´Filan, filan öldürülecek!´ dedikleri zaman, yüz kişinin bile adını anmış olsalar, onların hepsi ölürler, sağ kalmazlardı!" dedi.

Sonra da, Zeyd b. Hâriseye dönüp:

"Vedanı, vasiyetini yap!

Eğer Muhammed gerçekten peygamberse, artık sen hiçbir zaman onun yanına geri dönemeye ceksin!" dedi.

Zeyd b. Harise ise:

"Ben şehadet ederim ki; o, hiç şüphesiz, gerçek peygamberdir!" dedi. [27]

Mücahidlerin Medine´den yola çıkacakları sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam beyaz bir sancak, bayrak bağlayıp Zeyd b. Hârise´ye verdi. [28]

Haris b. Umeyr´in öldürüldüğü yere kadar gitmesini ve orada bulunanları İslâmiyete davet etmesini, Müslümanlığı kabul ederlerse, ne âlâ; kabul etmedikleri takdirde, Allah´ın yardımına güvenerek onlarla çarpışmasını emir buyurdu.

Uğurlamak üzere, Veda yokuşuna kadar, mücahidlerle birlikte gitti ve orada durdu[29] ve:

"Ben size Allah´ın buyurduklarını yerine getirmenizi, yasakladıklarından sakınmanızı, Müslümanlardan yanınızda bulunanlara karşı hayırlı olmanızı, iyi davranmanızı tavsiye ederim!

Allah yolunda ve Allah´ın ismiyle gaza ediniz. Allah´ı tanımayanlarla çarpışınız!

Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz!

Ahde vefasızlık göstermeyin iz!

Küçük çocukları öldürmeyiniz!

Müşriklerden, düşmanınla karşılaştığın zaman, onları üç husustan birisine davet et! Onlardan hangisine icabet ederlerse, icabetlerini kabul et, onlardan elini çek!

Sonra, onları, Muhacirler yurdu olan Medineye, yurtlarını değiştirmeye davet et!

Onlar davetine icabet eder, senin dediğini yaparlarsa, Muhacirlerin sahip oldukları haklara kendi lerinin de sahip olacaklarını ve onların mükellef bulundukları vazifelerle kendilerinin de mükellef olacak larını bildir!

Eğer Müslüman olup yurtlarında oturmayı tercih ederlerse, Müslümanlardan, göçebe Araplar gibi olacaklarını ve onlar hakkında uygulanan ilahî hükmün kendileri hakkında da uygulanacağını, harp ganimetinden kendilerine birşey verilemeyeceğini ve ganimetten ancak Müslümanların yanında savaşmış olanların yararlanacağını haber ver!

Eğer Müslüman olmaya yanaşmazlarsa, onları cizye vermeye davet et! Onlardan, bunu yapanlar dan elini çek!

Cizye vermeye de yanaşmazlarsa, Allah´ın yardımına sığınarak onlarla çarpış.

Eğer kuşattığın kale veya şehir halkı, senden, kendileri için Allah´ın ve Resûlünün emanını ister lerse, sen onlara Allah ve Resûlü adına eman verme! Fakat, kendi emanını, babanın emanını ve arkadaşlarının emanını ver!

Çünkü, siz kendinizin ve babalarınızın vermiş olduğunuz eman sözünü bozacak olursanız, bu, Allah ve Resûlü adına vermiş olduğunuz eman sözünü bozmanızdan, sizin için, vebal bakımından daha hafiftir!" buyurdu. [30]

Birçok halk da, ordugâha kadar gelip, kumandanlarla vedalaştılar ve onlara dua ettiler.

Mücahidlerden bazıları da, halktan bazılarıyla vedalaştılar. [31]

Ordu karargâhtan hareket ettiği zaman, Müslümanlar:

"Allah sizleri hertehlikeden korusun! Yine, sağ salim ve ganimetler elde etmiş olarak geri çevirsin!" diyerek seslendiler. [32]





[21] İbn İshak, İbnHişam, Sîre, c. 4, s. 15, Vâkıdî, c. 2, s. 756, İbn Sa´d, c. 2, s. 128, Taberî, Târih, c. 3, s. 107, İbn Asâkfr, c. 1, s. 94, İtan Esîr, c. 2, s. 23, İbn Seyyid, c. 2, s. 153, Zehebî, s. 403, Ebu´l-Fidâ, c.4,s. 241 İbn Haldun, Târih, c. 2, s. 40 Ebul-Tayyib, Ikdu´s-simfn, c. 1, s. 259, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 157.

[22] Vâkıdî, c. 2, s. 756, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 528, 529, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 361, İbn Asâkfr, c. 1,5.94, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 241.

[23] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 4, s. 15, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 756, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 128, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 204, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 86, 87, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 528, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve,c.4, s. 361, 362, İbn Asâkfr, Târih, c. 1, s. 993, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 23, İbn Seyyid, Uyünu´l-eser, c. 2, s. 152, Zehebî, Megâzî,s. 401, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 241, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 40, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 157,Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 187, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 70, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 77.

[24] Vâkıdî, c. 2, s. 756, İbn Sa´d, c. 2, s. 128, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 204, Buhârî, c. 5, s. 86, 87, İbn Asâkfr, c. 1, s. 93, Zehebî, s. 401, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 241, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 402, Ebut-Tayyib, c. 1, s. 259, Kastalânf, c. 1, s. 187, Suyûtî, Hasâisü´l-kübrâ, c. 2, s. 70, Diyarbekrî, c. 2, s. 70, Halebî, c. 2, s. 787, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 269.

[25] İbn Sa´d, Tabakât, c. 3, s. 46, 47, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 299, Beyhakî, c. 4, s. 367, İbn Esîr, c. 2, s. 234, Zehebî, s. 406, Heysemî, c. 6, s. 156, İbn Hacer, c. 7, s. 393.

[26] İbn Esîr Kâmil, c. 2, s. 234.

[27] Vâkıdî, c. 2, s. 756, EbuNuaym, Delâilü´n-nübüvve, c.2, .529, Beyhakî, Delâil.c. 4, s. 361, 362, İbn Asâkfr, c. 1, s. 94, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 241, Diyarbekrî, c. 2, s. 70, Suyûtî, c. 2, s. 70, Halebî, c. 2, s. 787, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 269.

[28] Vâkıdî, c. 2, s. 756, İbn Sa´d, Tabakât, c. 2, s. 128, İbn Asâkfr, Târih, c. 1, s. 94.

[29] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 128, İbn Asâkir, Târih, c. 1, s. 95, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 241 , Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 70, Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 187, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 787, Zürkânf, Mevâhibü´l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 269.

[30] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 757-758, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 358, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1357-1358, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 162, 163, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 953, 954.

[31] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 756.

[32] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 756, İbn Sa´d, Tabakât ü´l-kübrâ, c. 2, s. 128.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 6/229-232.