๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 09 Mart 2010, 23:50:03



Konu Başlığı: Kureyş Müşriklerinin Ebu Süfyan b. harb i denetçi göndermeleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Mart 2010, 23:50:03
Kureyş Müşriklerinin Ebu Süfyan b. Harb´i Denetçi ve Elçi Olarak Göndermeyi Kararlaştırmaları


Kureyş müşrikleri, Ebu Süfyarı b. Harb´i, haberler araştırmak üzere göndermekte sözbirliği ettiler.

"Muhammed´le buluşursan, ondan bizim için eman sözü al![402]

Ancak, onun ashabını gevşek görürsen,[403] savaşılacağını kendilerine bildir![404]

Biz sizin arkanızdan hazırlanıp gelmeyeceğiz.

Çünkü, Muhammed´in kiminle; bizimle mi, yahutHevâzinlerle mi, ya da Sakfflerle mi savaşmak diğini bilmiyoruz" dediler.[405]

Bir gece, Ebu Süfyan b. Harb ile Hakîm b. Hizam, Mekke´den çıkıp gittiler.[406]

Yolda, Büdeyl b. Verkâ´ya rastladılar. Onun da kendileriyle birlikte gelmesini sağladılar.[407]

Bunlar; Peygamberimiz Aleyhisselam hakkında haber araştıracaklar, toplayacaklar, işittikleri h; leh gözden geçirecekler, değerlendireceklerdi.[408]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan bazılarına:

"Ebu Süfyan´a göz kulak olunuz! Siz muhakkak onu bulacaksınız!" buyurmuştu.[409]

Casuslar; Merruz-zahran´da Erâk mevkiine eriştikleri zaman, pek çok çadırlar, askerler ve yaı ateşler gördüler, at kişnemeleri, deve böğürmeleri işittiler.

Bunlar onları ürküttü, son derecede korkuttu.[410]

Vakit, yatsı vakti i di. [411]

Arefe gecesinde yakılan ateşler gibi yanan ateşleri görünce, Ebu Süfyan:

"Bu ne kadar çok ateş? Sanki, arefe gecesi ateşlerini andırıyor!?

Ey Büdeyl! Yoksa bu ateşler, senin kavmin olan Benî Ka´bların mıdır?" diye sordu.

Büdeyl b. Verkâ:

"Bunlar, Benî Amrların ateşleri olsa gerek!" dedi.

Ebu Süfyan:

"Benî Amrların ateşi bundan az olur, onların bu kadar çok ateşleri olamaz!" dedi.[412]

Büdeyl b. Verkâ:

"Belki de seninle çarpışmak üzere toplanmışlardır. Müzeyneleri de, bu gece kendilerine beki tutmuşlardır" dedi.[413]

"Bunlar, herhalde, Benî Ka´blar (Huzâalar)´dır. Savaş için toplanmışlardır" dediler.

Ebu Süfyan:

"Evet! Ama bunlar Benî Ka´blardan daha kalabalık görünüyorlar!" dedi.

"Belki de, Hevâzinler, yağmur düşen yerlerdeki otlardan hayvanlarını otiatmak için topraklanı kadar gelmişlerdir. Vallahi, bunların kimler olduklarını pek anlayamadık!" dediler.[414]

Peygamberimiz Aleyhisselam, casusları yakalamak için, atlılardan bir birliği ileri göndermişti.

Huzâalarda yolu kesmişler, arkaya kimseyi bırakmıyorlardı.[415]



Ebu Süfyan´la Hakîm b. Hizam ve Büdeyl b. Verkâ´nın Müslüman Olmaları


Mücahidler Merruz-zahran´a gelip konunca, Hz. Abbas, kendi kendine:

"Vâh Kureyşîlerin başlarına geleceklere!

Vallahi, onlar gelip Resûlullah Aleyhisselamdan eman dilemeden önce Resûlullah Aleyhisselam Mekke´ye harple girecek olursa, bu Kureyşflerin temelli helâklan olur!" demiş, Peygamberimiz Aleyhisselamın boz katırına binip Erâk mevkiine kadar gitmişti.

"Orada ben muhakkak bir oduncu veya bir sütçü ya da bir iş güç sahibi bulup Mekke´ye gönder meliyim ki; önce, üzerlerine Resûlullah Aleyhisselamın gelmekte olduğunu Mekkelilere bildirsin de, Mekkeliler Resûlullah Aleyhisselam üzerlerine harple girmeden önce gelip ondan eman dilesinler" dedi.

Hz. Abbas bu maksatla giderve maksadını gerçekleştirmek üzere bir adam ararken, Ebu Süfyan´la Büdeyl b. Verkâ´nın seslerini işitti.[416] Ebu Süfyan´ı sesinden tanıdı. Ona:

"Ebu Hanzale!"dedi.

O da, Hz. Abbas´ı sesinden tanıdı ve:

"Ebu´l-Fadl! Sensin ha!" dedi.

Ebu Süfyan:

"Babam, anam sana feda olsun! Ne var?[417] Arkandakilerden, ne haber var?" diye sordu.[418]

Hz. Abbas:

"Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan![419] Arkamdaki, Resûlullah Aleyhisselamdır ve Müslümanlardan 10.000 kişilik, karşı koyamayacağınız askerlerin başında size doğru yönelmiş, geliy-or![420]

Vallahi, vay Kureyşîlerin başlarına geleceklere!" dedi.[421]

Ebu Süfyan:

"Babam, anam sana feda olsun! Buna bir çare, bir tedbir var mı?" diye sordu.[422]

Hz. Abbas:

"Evet! Vardır!" dedi.

"Sen, ne yapmamı bana emir ve tavsiye edersin?" diye sordu.

Hz. Abbas:

"Vallahi, Resûlullah Aleyhisselamdan başkası tarafından ele geçirilecek olursan, muhakkak öldürülürsün![423]

Sen, haydi şu katırın sırtına bin de, seni Resûlullah Aleyhisselamın yanına kadar götüreyim.[424] Kendisinden senin için eman dileyeyim!" dedi.[425]

Ebu Süfyan:

"Vallahi, benim görüşüm de böyledir!" dedi.[426]

Hz. Abbas, Ebu Süfyan´ı süvarilerin ellerine düşmekten kurtardı.[427]

Ebu Süfyan, hemen Hz. Abbas´ın terkisine bindi.

Hz. Abbas Peygamberimiz Aleyhisselamın boz katırının üzerinde, Ebu Süfyan da terkisinde olduğu halde, mücahidlerin ateşlerinden her bir ateşin yanından geçerken, "Kim bu?" diye soruyorlar; Peygamberimiz Aleyhisselamın katırını ve Hz. Abbas´ın da onun üzerinde bulunduğunu görünce:

"Resûlullah Aleyhisselamın amcası, Resûlullahın katırına binmiş!" diyorlardı.

Hz. Ömer´in ateşinin yanından geçerken, Hz. Ömer:

"Kim bu?" dedi ve hemen ayağa kalktı.[428]

Hz. Abbas:

"Abbas´ım!" dedi ve geçip giderken, Hz. Ömer ona bakıyordu. Terkisinde Ebu Süfyan´ı gördü.[429] Görür görmez:

"Allah düşmanı Ebu Süfyan hâ!

Seni ahdsiz ve akidsiz olarak ele geçirmeye fırsat ve imkân veren Allah´a hamd olsun!" dedi ve hemen Peygamberimiz Aleyhisselama doğru hızla gitti.

Hz. Abbas da, katırı tepip yürümesini hızlandırdı.

Yavaş yürüyen hayvanın yavaş yürüyen adamı geçebileceği nisbette, Hz. Ömer´i geçti ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardı.

Hz. Ömer de, onun izince gelip içeri girdi ve:

"Yâ Rasûlallah! Bu Ebu Süfyan´ı, Allah, akidsiz ve ahdsiz olarak ele geçirmek imkân ve fırsatını vendi. Bırak beni de, onun boynunu vurayım!" dedi.

Hz. Abbas:

"Yâ Rasûlallah! Ben ona eman vermiş bulunuyorum!" dedi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı na oturdu.[430]

Resûlullah Aleyhisselamın başını tutup:

"Vallahi, bu gece benden başka hiç kimse Ebu Süfyan´la başbaşa kalmayacak!" diye yemin etti.

Hz. Ömer Ebu Süfyan´ın boynunu vurmak hakkındaki dileğinde direnip durunca, Hz. Abbas:

"Yeter ey Ömer! Vallahi, Ebu Süfyan Adiyy b. Ka´b oğullarından bir kimse olsaydı, böyle söyle mezdin! Fakat, sen bunun Abdi Menaf oğullarının erkeklerinden olduğunu bildiğin için boynunu vurmak istiyorsun!" dedi.

Hz. Ömer:

"Sus ey Abbas! Vallahi, babam Hattab sağ olup da Müslüman olsaydı, ona, senin Müslüman olduğun gün sevindiğim kadarsevinmezdim!" dedi.[431]

Hz. Abbas:

"Yâ Rasûlallah! Hakîm b. Hizam ve Büdeyl b. Verkâ´ya da eman vermiş bulunuyorum! Onlar huzu runa girecekler!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Onları içeri al!" buyurdu.

İçeri girdiler. Onlar, gecenin geç vakitlerine kadar, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında kaldılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlardan Mekkeliler hakkında bilgi aldı ve kendilerini İslâmiyete davet etti:

"Allah´tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah´ın Resûlü olduğuma şehadet ediniz!" buyurdu.

Hakîm b. Hizamla Büdeyl b. Verkâ hemen şehadet getirdiler ve Müslüman oldular.[432]

Allah onlardan razı olsun!

Ebu Süfyan ise:

"Vallahi, ey Muhammedi Senin Resûlullah olup olmadığın hakkında kalbimde azıcık bir kuşku var! Bana biraz mühlet versen olmaz mı?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Abbas´a:

"Biz bunlara eman verdik! Kendilerini artık yerine götür!"[433]

Ebu Süfyan hakkında da:

"Ey Abbas! Onu da sen konak yerine götür, sabahleyin yanıma getir!" buyurdu.

Hz. Abbas, onu alıp konak yerine götürdü.

Ebu Süfyan geceyi Hz. Abbas´ın yanında geçirdi.[434]

Sabah namazı vakti olup da müezzin ezan okuyunca, Müslümanlar silkinip kalkmaya başladılar.

Ebu Süfyan, onların kendisi için kalktıklarını sandı.[435] Çok korktu ve:

"Bunlar ne yapmak istiyorlar?[436] Ey Abbas! Halkın bu halleri nedir? Yoksa, beni mi öldürmek istiy orlar?" diye sordu.[437]

Hz. Abbas:

"Hayır! Namaza kalkıyorlar!" dedi.[438]

Ebu Süfyan:

"Muhammed´in münâdîsi (müezzini) bunların hepsini kaldıracak mı?" diye sordu.

Hz. Abbas:

"Evet!" dedi.

Ebu Süfyan:

"Bunların hepsi, kalkınca ne yapacaklar?" diye sordu.

Hz. Abbas:

"Onlar Müslümandırlar, Resûlullah Aleyhisselamın yanına gidecekler!" dedi.[439]

Kendisi de, Ebu Süfyan´ı yanına alıp gitti.[440]

Peygamberimiz Aleyhisselam abdest almaya kalktı.

Abdest alırken, Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın abdest suyunu yüzlerine sürmek için üşüştüler.[441]

Ebu Süfyan, bunu görünce:

"Ey Fadl´ın babası! Ben şimdiye kadar ne Kisrâ´da, ne de Benî Asfariarın (Rumların) hükümdar larında, hakimiyet ve saltanatın böylesini görmedim![442] Kardeşinin oğlu kadar büyük saltanatlısını görmedim!" dedi.

Hz. Abbas:

"Bu saltanat değildir, fakat peygamberliktir! Bunun içindir ki, onun üzerine düşüyorlar![443]

Yazıklar olsun sana! Sen de iman et ona![444]

Eğer Müslüman olmaz ve Muhammed´in Resûlullah olduğuna şehadette bulunmazsan, muhakkak, öldürülürsün!" dedi.

Ebu Süfyan, Hz. Abbas´ın istediği şeyleri söylemek istiyor, fakat onlara bir türlü dili dönmüyor, düzgün söyleyemiyordu![445]

Peygamberimiz Aleyhisselam namaza başlama tekbirini aldı, Müslümanlar da tekbir aldılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam rükûa gitti. Müslümanlar da, hep birlikte rükûa gittiler.

Peygamberimiz Aleyhisselam rükûdan doğruldu. Müslümanlar da, hep birlikte rükûdan doğruldular.

Peygamberimiz Aleyhisselam secdeye vardı. Müslümanlar da, hep birlikte secdeye vardılar.[446]

Namaz kılındıktan sonra, Ebu Süfyan:

"Ey Abbas! Muhammed onlara (Müslümanlara) birşey emretse, onlar o emri hemen yapar, yerine getirirler mi?" diye sordu.

Hz. Abbas:

"Evet! Vallahi, onlara yemeyi, içmeyi bırakmalarını da emredecek olsa, yine ona itaat ederler, onun emrini yerine getirirler!" dedi.[447]

Ebu Süfyan:

"Müslümanlar bir gün bir gecede kaç kere namaz kılarlar?" diye sordu.

Hz. Abbas:

"Beş kere!" dedi.

Ebu Süfyan:

"Vallahi, çoktur!" dedi.[448]

Hz. Abbas, sabahleyin, Ebu Süfyan´ı alıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına götürdü.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onu görünce:

"Yazıklar olsun sana ey Ebu Sülyan! Senin için, Allah´tan başka ilah olmadığını öğrenmen zamanı daha gelmedi mi?![449]

Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan! Ben size dünya mutluluğunu da, ahiret mutluluğunu da sağlay acak bir din getirmişimdir.

Müslüman olunuz da, selamete eriniz!" buyurdu.[450]

Ebu Süfyan:

"İyi amma, Uzzâyı ne yaparım, ondan nasıl vazgeçerim?!" dedi.

O sırada, Hz. Ömer çadırın arkasında bulunuyordu.

Ebu Süfyan´ın söylediği sözü işitince:

"Sen onun üzerine işe! Tersle!" dedi.

Ebu Süfyan:

"Senin baban sert ve kaba sözlü idi, sen de sert ve kaba sözlüsün!

Ey Hattab1 in oğlu! Ben sana gelmedim! Ben amcamın oğluna geldim. Onunla konuşuyorum!

Beni bırak da, ben amcamın oğlu ile konuşayım!" dedi.[451]

Sonra da, Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Babam, anam sana feda olsun! Usluluk ve yumuşak huylulukta, şereflilikte, akrabalık hakkı m göze tirlikte... senden daha üstünü yoktur!

Vallahi, sanırım ki, Allah´tan başka ilah olmasa gerek!

Çünkü, Allah ile birlikte başka ilah bulunmuş olsaydı, elbette, beni zararlardan korur, yararlardan yararlandırırdı![452]

Ey Muhammedi Ben İlahımdan yardım diledim. Sen de Allah´ından yardım diledin.

Vallahi, ben ne zaman seninle karşılaştı m sa, senin bana galip geldiğini gördüm!

Eğer benim İlahım gerçek, senin Allah´ın bâtıl ve boş olsaydı, ben sana galip gelirdim!" dedi.[453]

Nihayet, Ebu Süfyan da hakka şehadet getirip Müslüman oldu.[454]

Allah ondan da razı olsun!

Hz. Abbas, Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Yâ Rasûlallah! Ebu Sülyan kavmimizin eşrafından ve yaşlılarındandır.[455] Ona, kavminin içinde övüneceği birşey lutfetsen olmaz mı?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olur! Kim Ebu Süfyan´ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!" buyurdu.[456]

Ebu Süfyan:

"Benim evime mi??! Benim evime mi?!" dedi.

Peygamberimiz Al eyhisselam:

"Evet!" buyurdu.[457]

Ebu Süfyan:

"Benim evimin ne genişliği var ki?" dedi.[458]

Peygamberimiz Al eyhisselam:

"Kim Kabe´ye girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!" buyurdu.[459]

Ebu Süfyan:

"Kabe´nin ne genişliği var ki?" dedi.[460]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Kim Mescid-i Haram´a girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir" buyurdu.[461]

Ebu Süfyan:

"Mescid-i Haram´ın ne genişliği var ki?" dedi.[462]

Peygamberimiz Al eyhisselam:

"Kim silahını elinden bırakırsa, ona eman verilmiştir![463]

Kim kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa, ona eman verilmiştir!" buyurdu.[464]

Ebu Süfyan:

"İşte, bu geniştir!" dedi.[465]




[402] Vâkıdi, Megâzî, c. 2, s. 814, İbn Sa´d, Tabakât, c.2, s. 135, Halebi, İnsanu?l-Uyun, c. 3, s. 16.

[403] Vâkıdi, Megâzî, c. 2, s. 814.

[404] Vâkıdî, c. 2, s. 814, Heysemî, Meanau´z-zevâid, c. 6, s. 170.

[405] Taberî, Târih, c. 3, s. 117.

[406] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 4, s. 42, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 36.

[407] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 814, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 36.

[408] İbn İshak, İbn Hisam, c. 4 s. 42, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 36, Heysemî, Meanau´z-zevâid, c. 6, s. 165.

[409] Zührî, Megâzî, s. 88, Abdumezzak, Musannef, c. 5, s. 375.

[410] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 814, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 36.

[411] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 5, s. 170.

[412] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 91.

[413] Taberânf, M u´cem u´s-sagfr, c. 2, s. 74.

[414] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 814.

[415] Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 288.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 6/359-360.

[416] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 44, Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 815, 816, Taberî, Târîh, c. 3, s. 115, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c.5,s.33.

[417] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 44, Vâkıdî, c. 2, s. 816,817.

[418] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 135, Taberî, c. 3, s. 116, Beyhakî, c. 5, s. 33.

[419] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 44, Vâkıdî, c. 2, s. 817.

[420] Taberî, Târih, c. 3, s. 116, Beyhakî, c. 5, s. 33. 41 4.

[421] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 44.

[422] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 44, Vâkıdî, c. 2, s. 817, Beyhakî, c. 5, s. 33, Zehebî, Megâzî, s. 451.

[423] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 817.

[424] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 44, 45, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 817, Taberî, Târih, c. 3, s. 116, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve,c.5, s. 33.

[425] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 45, Taberî, c. 3, s. 11 6, Beyhakî, c. 5, s. 33.

[426] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 817.

[427] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 171.

[428] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 4, Vâkıdî, c. 2, s. 817.

[429] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 817.

[430] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 45, Vâkıdî, c. 2, s. 817, Taberî, c. 3, s. 116, Beyhakî, c. 5, s. 33.

[431] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 45, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 817, 818, Taberî, Târih, c. 3, s. 166, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 33, 34.

[432] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 815, Taberî, Târîh, c. 3, s. 117, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 18.

[433] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 815.

[434] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 45, Vâkıdî, c. 2, s. 817, 818, Taberî, c. 3, s. 116, Beyhakî, c. 5, s. 32.

[435] Zührî, Megâzî, s. 88, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 76.

[436] Vâkıdî, c. 2, s. 815, Beyhakî, c. 5, s. 40, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 171.

[437] Belâzurî, Fütûhu´l-büldân, c. 1, s. 43.

[438] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 835, Belâzurî, Fütûhu´l-büldân, c. 1, s. 43.

[439] Zührî, Megâzî, s. 88, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 376.

[440] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 171.

[441] Vâkıdî, c. 2, s. 815, Taberânf, Mu´cemu´s-sagfr, c. 2, s. 75, Heysemî, c. 6, s. 164.

[442] Vâkıdî, c. 2, s. 816, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 40, Heysemî, c. 6, s. 170.

[443] Taberânf, Mu´cemu´s-sagfr, c. 2, s. 75, Heysemî, c. 6, s. 164.

[444] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 816.

[445] Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 37, Zehebî, Megâzî, s. 443, Heysemî, c. 6, s. 171.

[446] Belâzurî, Fütûhu´l-büldân, c. 1, s. 43, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 37, Zürkânf, M evâhibü´l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 312.

[447] Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 37, Zehebî, Megâzî, s. 444, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 171.

[448] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 815.

[449] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 46, Vâkıdî, c. 2, s. 817, 818, Taberî, Târîh, c. 3, s. 116, Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 34, Zehebî, Megâzî, s. 452, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 43.

[450] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 170.

[451] Zührî, Megâzî, s. 88, 89, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 376, Zehebî, Megâzî, s. 451, İbn Hacer, Fethu´l-bârf, c. 87, s. 6, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 18.

[452] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 46, Vâkıdî, c. 2, s. 818, Taberî, c. 3, s. 116, Beyhakî, Delalilü?n-Nübüvve, c. 5, s. 34, İbn Haldun, Tarih, c. 2, s. 43.

[453] Vâkıdî, c. 2, s. 816, Beyhakî, c. 5, s. 37, 40, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 6, s. 171, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamfs, c. 2,s.81.

[454] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 45, 46, Vâkıdî, c. 2, s. 81 7, 818, Taberî, c. 3, s. 116, Beyhakî, c. 5, s. 37.

[455] Zührî, Megâzî, s. 89, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 376.

[456] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 46, Vâkıdî, c. 2, s. 818, Taberî, c. 3, s. 117, Beyhakî, c. 5, s. 34, Zehebî, Megâzî, s. 450.

[457] Zührî, Megâzî, s. 89, Abdurrezzak, c. 5, s. 376.

[458] Beyhakî, c. 5, s. 32, Zehebî, s. 450, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 921.

[459] İbn Abdilberr, İstiâb,c.4, s. 1679, Zehebî, s. 450, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 291.

[460] Beyhakî, c. 5, s. 32, Zehebî, s. 450, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 291.

[461] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 46, Yâkubî,Târîh, c. 2, s. 59, Taberî, c. 3, s. 116, İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre,s. 229, Beyhakî, c. 5, s. 32, 34, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 291, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 43.

[462] Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 32, Zehebî, s. 450, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 291.

[463] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 46, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 818, Taberî, Târîh, c. 3, s. 116, İbn Abdilberr, İstiâb.c.4, s. 1679, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye, c. 4, s. 291, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 43.

[464] Zührî, M egâzf, s. 89, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 376, Belâzurî, E nsâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 355, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 679, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 34, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 19.

[465] Beyhakî, Delâil, c. 5, s. 32, Zehebî, Megâzî, s. 450, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 291.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 6/360-368.