๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Mart 2010, 16:56:02



Konu Başlığı: Kurânı Kerîmin başlıca özellikleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Mart 2010, 16:56:02
Kur´ân-ı Kerîm´in Başlıca Özellikleri


John Davenport da, "Hz. Muhammed ve Kur´ân-ı Kerîm" isimli eserinde, Kur´ân-ı Kerîm´den bahsederken şöyle der

"Müslümanlar Kur´ân-ı Kerîm ´e azamî hürmet ve tevkîri gösterirler. Tâhir olmazlarsa, Kitaba el sürmezler. Bunun için, Kitabın kapağına:

âyeti yazılır ve bu suretle Kitaba taharetsiz iken kimsenin yanlışlıkla el sürmemesini sağlarlar. Müslümanlar, Kitabı kemâl-i hürmetle okurlar, onu öperler, savaşa giderken ceplerinde taşırlar. Silahlarına ondan âyetler kazıttırırlar, Kitabı altınlar ve mücevherlerle süslerler, onun bir gayrimüs limin elinde bulunmamasını isterler.

İslâm terbiyesinin kaynağı, bu Kitab-ı Mübîn´dir.

Çocuklar herşeyden önce onu okumayı öğrenir ve ezberlerler.

Hayatın nurunu bulmak için, Müslümanlar Kitab-ı Mübfn´i tedkik ve tetebbu ederler.

Camiler vardır ki, orada Kur´ân-ı Kerîm sürekli hatmolunur.

Oniki asırdan beri Kur´ân-ı Kerîm´in sesi milyonlarca mü´minin kalbinde ve ruhunda devamlı bir surette akisler uyandırmıştır.

Kur´ân-ı Kerîm Allah´a imanı .ilâhî iradeye teslimiyeti, ilâhî emirlere itaati, iyilik etmeyi, takvâlı, itidalli olmayı, içkiden sakınmayı, hoşgörür olmayı, din uğrunda ölenlere bir hürmet-i mahsusa beslemeyi emreder.

Amelî fanlara gelince; bunlar, İslâm dininin neşr ve tebliği, malın kırkta birinin zekat olarak ver ilmesidir.

Fakat, Kufân´ın emirleri dinî ve ahlâki vazifelere münhasır değildir.

Gibbon der ki: ´Kur´ân, Atlas okyanusu sahillerinden Ganj´a kadar, yalnız ilahiyatın değil, medenî, cezaî ahkâmın da mecelle-i esası sayılmakta; insanların bütün harekât ve ahvâlini tanzim eden kanun lar, Allah´ın bozulmaz emirleriyle teyid edilmiş bulunmaktadır.

Başka bir deyişle, Kur´ân Müslümanların dinî, içtimaî, medenî, ticarî, askerî, kazâî, cezaî umumî kitabıdır.

Kur´ân, dinî vazifelerden günlük vazifelere, ruhun necat ve felahından bedenin sağlığına, umumun hukukundan ferdin hukukuna, insanın menfaatlerinden cemiyetin menfaatlerine, ahlâkiyat sahasından cinâîyat sahasına, dünyevî hayatın ukubatından uhrevî hayatın ukubatına kadar herşeyin nâzımıdır.

Binnetice, Kur´ân Tevrattan ayrılmaktadır.

Kumb´un dediği gibi, Tevrat bir ilahiyat sistemini haiz değildir.

Tevrat kıssalardan, vasıflardan, takvâperverane teheyyüclerden, birbirine mantıkî bir bağla bağlı olmamakla beraber kuvvetli bir ahlâktan müteşekkildir.

Kur´ân, İncil gibi de, ancak sâliklerin dinî fikirlerini, ibadet ve amellerini düzenleyen bir düsturdan da ibaret değildir.

Belki, Kur´ân siyasî bir sistemdir de.

Çünkü, devletin her kanunu ona müsteniddir.

Hayat ve emvale ait olan herşeyonun hükmü ile hallolunmaktadır.´

Kur´ârvı Kerîm, tevhid akidesinin en şerefli abidesidir.

Kur´ârvı Kerîm, en sarih surette, ezelî ve ebedî olan, doğmayan, doğurmayan, şerik ve naziri olmayan, herşeyi yaratan, Rahman ve Rahîm olan, Kendisine bağlananları koruyan, kötülük yapıp piş man olanları affeden, Kıyamet gününün sahibi olan, herkesi ameline göre muhakeme eden, iyilik yapan lara, Allah yolunda ölenlere ebedî saadet bahşeden, kötüleri cezalandıran Allah´ın varlığını öğretir.

Kur´ân, meleklerin varlığını da öğretmektedir; fakat meleklerin de, peygamberlerin de tapılmaya müstehak olmadıklarını anlatır.

Her insanı koruyan ve amellerini murakabe eden iki melek vardır.

Şeytanlar insan nev´inin düşmanıdırlar.

Müslümanlar cinlerin varlığına da inanırlar.

Kur´ârvı Kerîm´in açıkladığı bu akideler ne kadar haksızca tecavüze uğradıysa, Kur´ân´ın ahlâkî tal im at da aynı surette tecavüze uğramıştır.

Halbuki, Kufân´ın ahlâkı fısk u fücuru, her türlü aşırılığı, riyayı, pintiliği, kibirlenmeyi, kıskançlığı, dünyevî şeyler uğrunda ihtirasla koşmayı kınar.

Sadaka vermeyi, ana-babayı sevmeyi, Allah´a şükranı, ahde vefayı, doğruluğu, ihlasilliği, yetimlere şefkati, fark gözetilmeden adaleti, iffeti, hayayı, sabır ve tahammülü, iyilikseverliği, kölelerin azadlan-masını, kötülüğe karşı iyiliği, fazileti, af ve safhı, bütün bunları bir karşılık beklemeyip sadece ilâhî rıza yı gözeterek yapmayı emreder.

Yukarıda da söylediğim gibi, Kur´ân yalnız bir mecelle-i diniyye değildir; Müslümanların kavânîn-i medeniyyesini de ihtiva eder.

Binaenaleyh, Kur´ân birçok zevce almayı tahdid, almayı tarif, karı-kocanın haklarını izah, validelerin süt emzirme müddetini tesbit, dulların hukukunu, mehirlerin, boşanmaların nasıl olacağını tarif eder.

Miras, vasiyetler, velilikler, akidler... Kur´ân´da zikrolunmaktadır.

Nihayet, yalancı şahitlerin, hırsızların, zânîlerin, çocuklarını öldürenlerin, fücurun, sahtekârlığın, vesairenin cezası da Kur´ân´da gösterilir.

Bu itibarla, Hz. Muhammed yalnız peygamber değil, bir de Şâri´dir.

Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasındaki farkı anlamak için şuna dikkat etmek lâzımdır ki; Hıristiyanlığın sâlikleri üzerinde haiz olduğu nüfuz dogmalara istinad ettirilerek din ile ahlâk birbirinden ayrıldığı halde; Müslümanlıkta dogmalara değil, dinin amelî tarafı ahlâkî, içtimaî, hukukî, siyasî fikirler üzerinde tesir etmekte ve bu suretle Müslümanın dimağında vatanperverlik, hukuk, an´ane, gelenek, kanun-u esâsî bir kelimede derlenip toparlanmakta dır-bu kelime Müslümanlıktır.

Müslümanlığın iftihar edeceği birçok güzellikler arasında bilhassa ikisi pek belirgindir.

Birincisi, uluhiyetten bahsederken, beşerî zaaflardan ve hırslardan tenzih ettiği Yüce Varlığı en tebcîlkâr, en saygı dolu sözlerle ifade etmesi; ikincisi de, Kur´ân´ın ahlâk ve terbiyeye aykırı her fikirden, her hikâye ve sözden tamamıyla uzak bulunmasıdır.

Halbuki, Musevîlerin Kitab-ı Mukaddesi bu gibi kusurlarla doludur.

Kur´ân, diğer kitaplar namına gayr-i kabil-i inkâr olan kusurlardan o kadar münezzehtir ki, utangaç bir insan, hiç kızarmadan, onu başından sonuna kadar okuyabilir.

Hâsılı, Kur´ârvı Kerîm´in tesis ettiği din sırf tevhiddir.

Kur´ân´ın tarif ettiği uluhiyet, kurulmuş kanunlarla kâinatı idare eden, fakat yaklaşılması kabil olmayan bir ihtişam içinde bir tarafta duran felsefî bir illet-i ûlâ değil, her an hâzır ve nazır, kâinatın her yerinde faal kudret sahibi bir varlıktır..." [39]

Fransa Tıp Fakültesi Cerrahi Bölümü başkanlığında bulunmuş olan ve mukaddes kitaplar üzerinde yaptğı bilimsel araştırmaları neticesinde ilâhî kitab ve din olarak Kur´ân-ı Kerîm´i ve İslâm dinini kendi sine seçmek mutluluğuna ermiş bulunan Prof. Dr. Maurice Bucaille tarafından yazılıp bastırılan "Kitab-ı Mukaddes, Kur´ân ve Bilim" isimli kitabın Muhterem Prof. Dr. Suad Yıldırım Bey tarafından dilimize çevrilen tercümesinde de, Tevrat ve İncil metinlerinin muasır bilimlerle bağdaşmadıkları gösterildikten sonra, şöyle denilmektedir

"Kur´ân´ın çok bariz olan bilimsel tarafları başlangıçta beni derinden derine hayrete düşürdü.

Zira, 13 asırdan fazla birzaman önce kaleme alınan bir metinde çağdaş bilimsel verilene tamamen uygun olarak son denece çeşitli konulara ilişkin bilgilerin keşfedebileceğine, o zamana kadar hiç mi hiç inanmamıştım.

İşe başlarken, İslâm´a hiç inanmıyordum.

Her türlü peşin hükümden uzak olaraktam bir tarafsızlıkla metinleri incelemeye giriştim.

Beni etkileyen bir fikir var idiyse, o da, gençliğimde almış olduğum eğitimdi.

Bu eğitim, Müslümanlardan değil, Muhammedîlerden bahsederdi.

Böylece, bir adam tarafından kurulmuş bir dinin sözkonusu olduğu ve dolayısıyla bu dinin de Tanrı katında hiçbir değer ifade etmeyeceği iyice vurgulanmak isteniyordu.

Batıdakilerin çoğu gibi, ben de İslâm aleyhinde böylesi yaygın ve yanlış fikirleri muhafaza ede bilirdim.

Öyle ki, o zamanların dışında bu konularda aydınlanmış muhataplara rastlamak, benim için hep şaşırtıcı olmuştur.

İtiraf ediyorum ki; Batıda öğretilen İslâm imajlarından farklı bir imaj verilmeden önce, ben de bu hususta çok cahil idim.

Şayet bulunmuş olduğum bu noktadan, Batıda genel olarak İslâm hakkında verilen değer hüküm lerinin yanlışlığını düşünecek noktaya geldimse, ben bunu istisnaî şartlara borçluyum.

Değerlendirme imkânlarıma bizzat Suudî Arabistan´da kavuştum. Edindiğim bilgiler, İslâm konusun da kendi diyarımızda ne derece yanlış bilgi sahibi olduğumuzu bana gösterdi.

Hâtırasını hürmetle selamladığım Merhum Kral Faysal´a olan minnet borcum çok fazladır.

Onun İslâm´ı anlatmasını dinlemek ve huzurunda tabiî ilimlerle ilgili Kur´ân tefsirinin meselelerinden bazılarını anmak şerefi, ebediyyen hâtıramda nakşedilmiş olarak kalacaktır.

Bizzat kendisinden ve çevresindekilerden gelen bu değerli bilgileri dinlemek, benim için müstesna bir mazhariyet olmuştur.

O zaman, bizim Batı ülkelerinde şekillenmiş olan İslâm imajı ile onun gerçek mahiyeti arasındaki mesafeyi ölçmüş biri olarak, böylesine eksik ve yanlış tanınan bir din hakkındaki incelemelerimi geliştirmek için, o zaman bilmediğim Arapça´yı öğrenmeye şiddetli bir ihtiyaç duydum.

Benim ilk hedefim Kur´ân´ı okumaya ve onun metnini cümle cümle incelemeye inhisar ediyordu.

Tenkidli bir inceleme için de, mutlaka gerekli olan bazı tefsirlerden tabiatıyla yararlanıyordum.

Kur´ân´ı, müteaddit tabiî hadiselere dair yaptığı tavsiflere büsbütün özel bir dikkat atfederek ele alıy ordum.

Kitabın bu konuları ilgilendiren açıklamaları, ancak aslî metinde nüfuz edilebilecek tarafları, beni iyi den iyiye etkiledi.

Zira bu bilgiler çağımızdaki telakkilere uygun olmakla birlikte Hz. Muhammed´in zamanındaki bir insanın hakkında en ufak bir fikir sahibi bile olamayacağı hususlardı.

Daha sonra, Müslüman müelliflerce yazılmış olan Kur´ân metninin tabiî bilimlerle ilgili taraflarına tahsis edilmiş olan birkaç eser okudum.

Onlar bana çok faydalı değerlendirme imkânı verdiler.

Fakat, Batıda bu konuda yapılmış toplu bir incelemeyi şu ana kadar görmüş veya işitmiş değilim.

Böyle bir metinle ilk defa karşı karşıya gelen bir insanın zekâsını ilkin etkileyen husus, ele alınan konuların bolluğudur: yaratma, astronomi, yerle ilgili bazı durumların bildirilmesi, hayvanlar âlemi, bitkil er âlemi, insanın üremesi gibi.

Kitab-ı Mukaddes´te çok büyük bilimsel hatalar bulunduğu halde, burada (Kur´ân´da) bir tek yanlışa bile rasüayamiyordum!

Bu da, beni kendime şu suali sormaya mecbur ediyordu:

´Şayet Kur´ân´ın müellifi bir insan ise, Hıristiyan takviminin yedinci yüzyılında, bugün çağdaş bilim sel sonuçlara uygunluğu ortaya çıkan hususları nasıl yazmıştı?!´

İmdi, hiç şüpheye imkân yoktur ki, şu anda elimizde olan metin o devirden kalma metindir.

Bu gözlem karşısında, beşerî planda, nasıl bir izah yapılabilir?

Kanaatimce, hiçbir izah mümkün değildir!

Zira Fransa´da Dagobert´in hüküm sürdüğü asırda Arap yarımadasında yaşayan bir şahsiyetin, kimi konularda bizimkinden oniki asırlık ileri bir bilimsel düzeye sahip olduğunu düşünmek için hiçbir sebep bulunamaz.

Aynı şekilde ben, Kur´ân´da, insanlığın bilmesi mümkün olduğu halde şimdiye dek çağdaş bilimin ulaşamamış olduğu bazı olaylara işaret bulunup bulunmadığını da araştırdım.

Böylece, o açıdan, Kur´ân´ın kâinatta yerküresine benzer gezegenlerin bulunduğuna dair işaretler ihtiva ettiği sonucuna ulaştım.

Çağdaş bilgiler bu hususta az da olsa delile sahip olmamakla birlikte, bunu tamamen ihtimal dahilinde gören birçok bilim adamının bulunduğunu söylemek gerekir.

Gerekli ihtiyatî kayıtlarla bu fikrimi belirtmenin lüzumlu olduğuna kani oldum.

Böyle bir incelemeyi otuz yıl kadar önce yapmış olsaydım, astronomiye ait az önce zikrettiğim konuya, Kur´ân tarafından açıklanmış olan bir başka durumu ilave etmek gerekecekti ki, bu da uzayın fethidir.

O dönemde, ilk balistik füze deneylerinden sonra, belki de insanın yer sınırından çıkıp uzaydan yararlanmasının maddî imkânlarına sahip olacağı bir günün gelebileceği düşünülüyordu.

O zaman, insanın bu fethi gerçekleştirebileceğini önceden haber veren bir Kur´ân âyetinin bulun duğu biliniyordu."* [40]

Kur´ân-ı Kerîm´i ve İslâmiyeti inceleyen ve içlerinde Müslüman olanları da bulunan Hıristiyan büyük ilim ve fikir adamlarından bazılarının Kufân-ı Kerîm ve İslâmiyet hakkındaki ciddî ve takdirkâr görüşlerini buraya kadar aktarmaya çalışmış bulunuyoruz.

Maksadımız, Kur´ân-ı Kerîm´i ve İslâmiyeti yabancıların görüşleriyle de desteklemek değil, Kur´ân-ı Kerîm ve İslâmiyet hakkında hiçbir esaslı bilgileri bulunmayan bazı aydınların bu husustaki olumsuz görüşlerinden vazgeçmelerine yardımcı olmaktır.[41]




[39] John Davenport, Hz. Muhammed vıe Kur´an-ı Kerim, Türkçeterceme, s. 72-81 .

[40] M. Bucaille. s. 179-184.

* er-Rahman: 33.

[41] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/372-379.