๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 13 Mart 2010, 12:52:09



Konu Başlığı: Hevâzin Casuslarının kendilerini ürperten müşahedeleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Mart 2010, 12:52:09
Hevâzin Casuslarının Kendilerini Ürperten ve Titreten Müşahedeleri  



Peygamberimiz Aleyhisselam, Şevval ayından on gece geçince, Salı akşamı, Huneyn´e erişti.[87]

Hevâzin ve S aklî ordularının başkumandanı Malik b. Avf, adamlarından bazılarını casus olarak ileri sürmüştü.[88]

Bunlar üç kişi olup Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabını gözetleyecekler, İslâm ordugâhı arası­na dağılacaklar.[89] Müslümanların durumu hakkında Malik b. Avf1 a haberler getireceklerdi.[90]

Casuslar, asabları bozulmuş, titrer bir halde dönüp Malik´in yanına geldiler.

Malik b. Avf, onlara:

"Yazıklar olsun sizlere! Nedir bu haliniz?!" diye sordu.

Casuslar:

"Beyaz, parlak yüzlü, alaca atlar üzerinde öyle adamlar gördük ki, vallahi, gördüğün şu hale düşmekten kendimizi tutamadık![91]

Biz, yeryüzü halkı olarak onlarla çarpışamayız! Gök halkı olsaydık, çarpışırdık!

Onların gözleri, yürekleri yerinden oynatır!

Sen, bizi dinlersen, hemen kavminin yanına dön!

Eğer şu halk bizim gördüklerimiz gibi görecek olurlarsa, onlar da bizim uğradığımız hale uğrarlar!" dediler.[92]

Malik b. Avf:

"Üf sizlere! Hayır! Siz, ordugâhta, korkak bir cemaatsiniz!" dedi.[93]

Ordu içinde bunu yapıp da orduyu korkuya ve tefrikaya düşürmesinler diye, onları yanında tutukladı ve:

"Bana gözüpek bir adam gösteriniz?" dedi.

Böyle bir adam üzerinde ittifak ettiler.

O adam da, gittikten sonra, Malik´in yanına döndü.

Önceki gidip gelenler gibi, o da perişan bir hale düşmüştü.

Malik, ona:

"Ne gördün?" diye sordu.

Adam:

"Beyaz, parlak yüzlü, alaca atlar üzerinde öyle adamlar gördüm ki, onlara bakmaya bile takat getir­ilemez!

Vallahi, şu perişan hale düşmekten kendimi tutamadım!" dedi.

Casusların bu sözleri, Malik b.Avf´ı istediği şeyi yapmaktan alıkoyamadı, geri çeviremedi.[94]




[87] Vâkıdî, Megâzî, c.3, s. 892, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 150. 87.

[88] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 82, Taberî, c. 3, s. 1127, İbn Esîr, c. 2, s. 262.

[89] Vâkıdî, c. 3, s. 892, Halebî, c. 3, s. 63, Zürkânf, c. 3, s. 7.

[90] Taberî, Tâıîh.c.3, s. 1 27.

[91] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 82, Vâkıdî, c.3, s. 892, Taberî,c.3, s. 127, İbn Esîr, c. 2, s. 262, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c.2, s.189, Zehebi, s. 478.

[92] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4,s.82, Vâkidi, Megâzî, c. 3, s. 892, Taberî, Târih, c.3, s. 127, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 262, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 189, Zehebî, Megâzî, s. 478, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 323.

[93] Vâkıdî, M egâzf, c.3,s.892-893, Zürkânf, M evâhib Şerhi, c. 3, s. 7.

[94] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 82, Vâkıdî, c. 3, s. 893, Taberî, c. 3, s. 127, Beyhakî, c. 5, s. 1 23, İbn Esîr, c. 2, s. 262, İbn Seyyid, c.2, s. 189.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/28-29.