๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Mart 2010, 16:27:20



Konu Başlığı: Hayber Yahudilerinin Zanları
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Mart 2010, 16:27:20
Hayber Yahudilerinin Zanları, Görüşleri ve Savaşmaya Hazırlanıp Aralarında Anlaşmazlığa Düşmeleri  


Hayber Yahudilerinin 10.000 kişilik savaş erleri[103] her gece tanyeri ağarmadan önce silahlarını kuşanıp savaş düzenine göre saf bağlarlar;[104] kalelerine, kalelerinin sarplığına, silahlarının ve sayılarının çokluğuna bakarak Peygamberimiz Aleyhisselamın kendileriyle çarpışamayacağını sanırlar ve:

"Muhammed mi bizimle çarpışacak?! Ne kadar uzak!" diyerek gururlanırlardı.[105]

Peygamberimiz Aleyhisselam geceleyin meydanlarına gelip konuncaya kadar, Hayber Yahudilerinin haberleri olmadı.

Hayber Yahudileri, aralarında anlaşmazlığa da düştüler.

Haris Ebu Zeyneb adındaki Yahudi kaleler dışında karargâh kurmalarını ve Peygamberimiz Aleyhisselamla kaleler dışında çarpışmalarını teklif ve tavsiye etmiş ve:

"Benim gördüğüm, Muhammed tarafından kuşatıldıktan sonra onun emrine boyun eğerek kalelerinden inmek zorunda kalanlar için hayat hakkı kalmamış, onlardan kimisi esir edilmiş, kimisi de sonradan öldürülmüştür!" demişti.

Yahudiler

"Bizim bu kalelerimiz, senin o misal getirdiğin kalelere benzemez! Bu sarp kaleler, dağların tepeleri üzerindedir!" demişler, Hâris´in görüşünü benimsememişler ve kalelerine sığınmışlardı.[106]

Yahudilerin ileri gelenlerinden Sellâm b. Mişkem Hayber´in Sa´b b. Muaz kalesinde idi.

Yahudi casuslarından birtopluluk onun evine gittiler.

Ona, kaleden dışarı çıkıp da mı, yoksa kalelere sığınarak mı çarpışılmasının uygun olacağını danıştılar.

Sellâm, onları kaleden dışarı çıkarak çarpışmaya teşvik etti ve:

"Yerinde olan görüş; Abdullah b. Übeyy´in öğüt yoluyla size işaret eylediğidir!" dedi.

Fakat, Hayberliler kalelerden dışarı çıkmaya cesaret edemeyerek kalelerinde kaldılar.[107]

Peygamberimiz Aleyhisselamın İslâm mücahidleriyle birlikte Hayber´e geldiği gece Hayberliler hep uykuya dalmışlar, hiç kımıldamamışlar, horozları bile ötmem işti. Güneş doğunca, tarlalarına gitmek üzere kalelerinin kapılarını açmışlardı.[108]

Enes b. Malik der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam bir kavimle çarpışacağı zaman, sabah olmadıkça onlara ansızın baskın yapmaz, ezan sesi işitirse baskın yapmaktan vazgeçer, ezan sesi işitmezse baskın yapardı.

Hayber´e geceleyin inmiştik.

Resûlullah Aleyhisselam orada geceyi geçirdi.[109]

Sabah namazını Hayber´in yanıbaşında, daha karanlık iken kıldık.[110]

Sabah olup Hayber´den ezan sesi işitmeyince,[111] hayvanına bindi.

Bizler de hayvanlarımıza bindik.

Ben Ebu Talha´nın terkisine bindim.

Giderken, benim dizim Resûlullah Aleyhisselamın dizine değmekte idi.[112]

Sabahleyin, Hayber işçileriyle karşılaştık.[113]

İşçiler, kaleden çıkıp, araçları, zenbilleri, kovaları ile[114] tarlalarına gidiyorlardı.

Resûlullah Aleyhisselamla askerlerini görür görmez:

İşte Muhammed ve Hamîs![115] İşte Muhammed ve Hamîs! Vallahi, Muhammedi İşte Muhammed ve Hamîs!´[116] diyerek bağırıştılar ve hemen arkalarına dönüp kaçtılar.[117]

Resûlullah Aleyhisselam, ellerini kaldırdı [118] ve:

´Allahuekber! Allahuekber! Harab olup gitti Hayber!

Biz düşman bir kavmin yurduna baskın yapıp girdik mi, uyarılmış olan o kâfirlerin hali yaman olur!´ buyurdu [119] ve bunu üç kere tekrarladı ."[120]

Hamîs; ordu,[121] büyük askerî birlik demektir.

Cahiliye çağında da, orduya hamîs denirdi.[122]

Orduya hamîs denilmesi de beş kısımdan; yani öncü, ardcı, orta, sağ ve sol yan birliklerinden oluş­tuğu içindir.[123]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Menzile mevkiine kadar ilerledi, hayvanından indi, yürüyerek orada­ki bir kayaya doğru gitti.[124]

Hayvanın yularını çekmek istediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Hayvanı kendi haline bırakınız!" buyurdu.

Hayvan kayanın yanına varıp çöktü.[125]

Peygamberimiz Aleyhisselam, ağırlıklarının yanına bırakılmasını, mücahidlerin de oralara inmeleri­ni em retti.[126]

Hayber´e, hurmaların koruk ve ham bulunduğu bir sırada gelinmişti.

Hava ise çok sıcak ve sıcaklık da tehlikeli derecede idi.[127]

Menzile karargâhında, Peygamberimiz Aleyhisselam için bir mescid yapıldı.[128]

Peygamberimiz Aleyhisselam nafile (teheccüd) namazını orada kıldı.

Menzile adını taşıyan bu mescid taştan yapılmıştı.[129]

Menzile Mescidi, içinde bayram namazları da kılınan en büyük ve geniş mesciddir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın namaz kılarken yöneldiği kaya da bu mescidin içindedir.[130]


 [103] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 637, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 730.

[104] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 642.

[105] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 637, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 730.

[106] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 737, 738.

[107] Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 44, 45.

[108] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 642.

[109] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 343, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 183.

[110] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 109, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 97.

[111] İbn İshak, İ bn Hişam, Sîre, c. 3, s. 343.

[112] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 343, İbn Sa´d, Tabakât, c. 2, s. 109, Buhârî, c. 1, s. 98, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 183.

[113] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 343, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 183.

[114] Baltalan ve kazmalanyla (Vâkıdî, c. 2, s. 642, İbn Sa´d, c. 2, s. 106).

[115] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 343, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 111.

[116] Mâlik, M uvatta1, c. 2, s. 468, İbn Sa´d, c. 2, s. 108, Buhârî, c. 5, s. 73.

[117] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 343, Vâkıdî, c. 2, s. 642, 643, İbn Sa´d, c. 2, s. 108,1 09.

[118] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 111, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 113.

[119] İbn İshak, İbn Hişam, c. 3, s. 344, Mâlik, Muvatta1, c. 2, s. 468, 469, Vâkıdî, c. 2, s. 643, İbn Sa´d, c. 2, s. 109, Buhârî, c.
1, s. 98, c. 5, s. 73, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 121 Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 153, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 2, s. 148.

[120] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 111, Buhârî, c. 1,s.98.

[121] Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 228, İbn Esîr, Nihâye, c. 2, s. 79.

[122] Süheylf, Ravdu´l-ünüf, c. 6, s. 551.

[123] Süheylf, c. 6, s. 551, İbn Esîr, Nihâye, c. 2, s. 79, Aynf, Umdetu´l-kârf, c. 17, s. 237, Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 1 75, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 45, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 730.

[124] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 643.

[125] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 643, Semhûdf, Vetâu´l-vetâ, c. 3, s. 1028.

[126] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 643.

[127] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 660.

[128] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 643, Semhûdf, Vefa, c. 3, s. 1028, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 45.

[129] Semhûdf, Vetâ, c. 3, s. 1028, Diyarbekrî, c. 2, s. 45.

[130] Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 45.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 6/38-41.