๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 05 Mart 2010, 16:19:27



Konu Başlığı: Hâris in Uyeyne yi öğütlemesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Mart 2010, 16:19:27

Hâris´in Uyeyne´yi Öğütlemesi ve Birlikte Müslüman Olmaya Niyetlenmeleri


Uyeyne b. Hısn; bozguna uğrayarak, yakalanmamak için Atîk adlı atının üzerinde hızla kaçıp giderken, Haris b. Avf´la karşılaştı.[197]

Haris b. Avf, ona:

"Dur!" dedi.[198] Onu durdurmak istedi.

Uyeyne:

"Hayır! Durmaya gücüm yetmez! Muhammed´in ashabı beni yakalamak için arkamdan geliyor!" diyor ve durmadan atını tepiyordu. [199]

Haris b. Avf:

"Senin için, durum ve tutumunu gözönünde tutup düşünmek zamanı daha gelmedi mi?! [200]

Ey Uyeyne! Sen bu kısa görüşlülüğünden daha vazgeçmeyecek misin? [201]

Muhammed memleketler fethedip duruyor, sen ise başka konular üzerinde bulunuyorsun!?" dedi.

Haris b. Avf der ki:

"Muhammed´in süvarilerinin yolundan, öyle bir köşeye çekildim, sindim ki, ben onları görebiliyor dum, onlar beni göremiyorlardı. [202]

Güneşin zevalinden geceye kadar, orada oturdum.

Ne bir kimseyi görebildim, ne de Uyeyne´yi yakalamak isteyeni!

Görebildiğim, ancak, onun kalbine dolmuş olan korku idi." [203]

Haris b. Avf, Uyeyne´nin yanına vanp, ona:

"Seni arayan bir kimse gördün mü?" diye sordu.

Uyeyne:

"Benim bu kaçışım, şunun içindir: Ben esir düşmekten korktum!

Sen başka bir yerde benim nasıl tutulacağımı bilebilir misin?" dedi.

Haris b. Avf:

"Be adam! Benî Nadirlerin, Hendek günü Benî Kurayzaların, ondan önce de Benî Kaynukaların ve nihayet Hayberlilerin işlerini sen de açıkça gördün, biz de açıkça gördük!

Halbuki, bunların hepsi de, Hicaz Yahudilerinin en şereflileri ve en güçlüleri idiler. Kendilerinin cesaret ve sehavetleri dillerde destandı.

Onlar, geçilmez, aşılmaz kalelere sahiptiler. Hurmalıklar sahipleri idiler.

Vallahi, bütün Araplar onlara sığınsalardı, kendileri Arapları koruyacak güçte idiler.

Harise b. Evs, kavmiyle aralarında çıkan savaştan dolayı onlara sığınınca, onlar bütün halka karşı onları korumuşlardı.

Fakat, onlar kuşatılıp teslim oldukları zaman, bu yiğitlik ve kahramanlıklarının nasıl tükenip gittiğini, nasıl ağır şartlar yüklendiklerini görmüşsündür!" dedi.

Uyeyne b. Hısn:

"Evet! Bütün bunlar vallahi öyle oldu. Fakat, bir türlü içime sinmiyor" dedi.

Haris b. Avf:

"Git, Muhammed´le birlikte bulun!" dedi.

Uyeyne:

"Ben ona tâbi olurum, ama ona benden önce tâbi olmuş bulunanlar, kendilerinden sonrakilere:

´Biz Bedir´de ve başka savaşlarda bulunmuşuzdur!´ diyerek övünmeye kalkacaklardır!" dedi.

Haris b. Avf:

"Bu, ancak senin görüşündür.

Eğer ona tâbi olmakta önce davranmış olsaydık, biz de, muhakkak onun yüksek sahabilerinden olurduk.

Bununla birlikte, onlardan sonraya kalan, yalnız biz değiliz.

Onun kendi kavminden de, onlardan sonraya kalıp, muahede ile bulundukları hali devam ettirenler de vardır" dedi.

Uyeyne b. Hısn:

"Vallahi, bu görüşü benimsedim!" dedi.

Her ikisi, Medine´ye hicret etmeye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitmeye hazırlandılar.

Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf, yolda Ferve b. Hübeyretü´l-Kuşeyrîye rastladılar.

Ferve, umre yapmak için Mekke´ye gidiyordu.

Uyeyne ile Haris, Ferve ile konuştular.

Üzerinde durdukları işi, yapmak istedikleri şeyi ona haber verdiler.

Ferve:

"Bence, şu Hudeybiye musalahası süresi içinde, kavminin ona ne yapacağını görünceye ve onlar dan edineceğim haberi size getirinceye kadar, acele etmeseniz iyi olur!" dedi.

Bunun üzerine, Haris b. Avf´la Uyeyne b. Hısn, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitmeyi geri bıraktılar.

Ferve b. Hübeyre, Mekke´ye vardı.

Kureyşîlerin haberlerini araştırıp incelediği zaman, onların Peygamberimiz Aleyhisselama karşı son derecede düşmanlık beslediklerini, kendisine hiçbir zaman boyun eğmek istemediklerini gördü.

Onlara Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayberlileri nasıl yere serdiğini haber verdi ve:

"Oraların ileri gelenlerini de, sizin Muhammed´e karşı beslediğiniz düşmanlık kadar düşman olarak geride bıraktım!" dedi.

Kureyşîler

"Ya senin görüşün nedir? Sen göçebe halkın ulususun!" dediler.

Ferve:

"Sizinle onun aranızdaki şu musalaha müddeti içinde dâvamızı halledeceğiz. Bütün Arapları kendimize çekeceğiz! Sonra da, yurdunun ortasında onunla çarpışacağız!" dedi.

Ferve, Mekke´de oturduğu müddetçe, Kureyşîlerin danışma meclislerine katıldı.

Nevfel b. Muaviye ed-Di´lî, Ferve´nin Mekke´ye geldiğini ve Kureyşîlerin meclislerine katıldığını işit ince, Ferve´nin çölüne indi.

Ferve, Kureyşîlere neler söylediğini Nevfel´e haber verdi.

Nevfel:

"O halde, ben sizde muhakkak birşeyler bulacağım demektir.

Bizim için, düşman, yurdu yakın olandır! Onlar, Muhammed´in samimî heybesi gibidirler. İşlerimiz den bir harf bile, onlara gizli kalmaz" dedi.

Ferve:

"Kimdir bunlar?" diye sordu.

Nevfel:

"Kim olacak? Huzâalar! Hayırsız, kötü Huzâalar, Muhammed´in sağ yanına oturdular" dedi.

Ferve:

"Bu da ne demek?!" diye sordu.

Nevfel:

"Sen, Huzâalara karşı Kureyşîlerin bize yardım etmelerini sağla! Ötesine karışma!" dedi.

Ferve:

"Ben size bu hususta yeterim!" dedi ve Nevfel´e yardımlarını sağlamak için Kureyşîlerin Safvan b. Ümeyye, Abdullah b. Rebia ve Süheyl b. Amr gibi başkan ve liderleriyle buluştu.

Onlara:

"Başınıza neler geldiğini görüyor musunuz?

Siz, Muhammed´in selametle gelip gitmesini sağlamayı kabul ettiniz!?" dedi.

Kureyşîlerin bu başkan ve liderleri:

"Bizler, böyle yapmasaydık, başka ne yapabilirdik? Ne yapabiliriz ki?" dediler.

Nevfel:

"Size düşman olan Huzâalara karşı, Nevfel b. Muaviye´ye pekâlâ yardım edebilirsiniz?" dedi.

Kureyşîlerin lider ve başkanları:

"O zaman, Muhammed bizimle çarpışır, bize galebe çalar. Çiğnenirve onun hükmüne boyun eğmek zorunda kalırız!

Halbuki, biz şimdi barış süresi içinde ve dinimize bağlı bulunuyoruz!" dediler.

Ferve, Kureyşîleıie görüştükten, konuştuktan sonra Nevfel ile buluşup ona:

"Kureyş kavminde iş yok!" dedi ve obasına döndü.

Sonra, Uyeyne b. Hısn ve Haris b. Avf´la buluştu. Onlara, Kureyş müşriklerinin durumunu bildirdi ve:

"Gördüm ki; Muhammed´in kavmi, onun muzaffer olacağına kesin olarak kanaat getirmişler, onun üzerine yürümeye yeltenir gibi oluyorlar, fakat işin sonucunu düşünüp geri duruyorlar! Ayaklarının birini ileri atarlarsa, diğerini geriye atıyorlar!" dedi.[204]



[197] Vâkıdî,Megâzî,c.2,s. 729.

[198] İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 2, s. 1 66.

[199] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 729.

[200] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 729, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 2, s. 166.

[201] Taberî, Târih, c. 3, s. 99.

[202] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 729.

[203] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 729, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 2, s. 166.

[204] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 729, 731.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 6/159-163.