๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 22 Ocak 2010, 14:02:44



Konu Başlığı: Doğum Gecesinde Önemli Hadiseler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 22 Ocak 2010, 14:02:44
Doğum Gecesinde Vuku Bulan Önemli Hadiselerden Bazıları


1. Hz. Aişe´den rivayet edildiğine göre;

Mekke´de, ticaretle uğraşan bir Yahudi Peygamberimiz (a.s.)ın doğduğu gece, doğuşuna alâmet olan yıldızın doğduğunu görmüş, katıldığı Kureyş meclislerinden bir mecliste:

"Ey Kureyş cemaatı! İçinizden, bu gece çocuğu doğan oldu mu?" diye sormuştur.

"Vallahi, bilmiyoruz!" dediler.

Bunun üzerine, Yahudi:

"Ey Kureyş cemaatı! Size söylediğim şeyi ezberleyiniz! Bu gece, bu âhir zaman ümmetinin peygam beri doğmuştur! Onun iki küreği arasında, üzerinde tüyler bulunan kırmızımtırak bir ben de vardır!" dedi.

Meclistekiler, Yahudi´nin sözlerinden hayrette kalarak meclisten dağıldılar. Onlardan her biri, evler ine varınca, Yahudi´nin söylediklerini ailelerine haber verdiler.

Bazılarına, aileleri:

"Abdullah b. Abdulmuttalib´in bir oğlu doğdu. Kendisine, Muhammed ismini verdiler" dediler.

Onlar, o günden sonra, Yahudi´nin evine gidip:

"Bizim içimizde bir çocuk doğduğunu duydun mu, öğrendin mi?" dediler.[74]

Yahudi: "Ben size onun doğduğunu haber verdi ktien sonra mı, yoksa önce mi doğdu?" diye sordu.

"Önce doğdu!" dediler.[75]

Dileği üzerine, kendisini Hz. Âmine´nin evine götürdüler.

Yahudi, Hz. Âmine´den, oğlunu yanına çıkarmasını istedi; çıkarıldı.

Peygamberimiz (a.s.)ın arkasındaki peygamberlik hâtemini görünce, Yahudi bayıldı. Ayıldığı zaman, kendisine "Yazıklar olsun sana! Ne oldu sana?" dediler.

Yahudi:

"Vallahi, artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti![76] Ellerinden Kitap da gitti! Bu, İsrail oğullarının öldürüleceklerine ve bilginlerinin de itibarlarının kalmayacağına verilmiş bir hükümdür! Araplar, peygam berlikle, büyük bir izzet ve şerefe erecekler![77] Ey Kureyş cemaatı! Sevininiz! Vallahi, siz; haberi doğu dan batıya kadar ulaşacak bir atilim ve yenme gücüyle güçleneceksiniz!" dedi.[78]

2. Medineli Müslümanlardan şair Hassan b. Sabit der ki:

"Ben, yedi sekiz yaşlarında, duyduklarımı kavrayabilecek, boylu boslu bir çocuktum.

Bir gün, Yesrib´de (Medine´de) bir Yahudi´nin köşk üzerinden en yüksek sesle:

´Ey Yahudi cemaatı!´ diyerek bağırdığını işittim.

Yahudiler, etrafına toplanınca, ona:

´Allah cezanı versin! Ne oldu sana?´ dediler.

O da:

´Ahmed´in doğumunda doğacak olan yıldızı, bu gece doğdu!1 dedi."[79]

İbn İshak:

"Hassan b. Sâbit´in torunu Saîd b. Abdurrahman´a:

´Resûlullah (a.s.) Medine´ye geldiği zaman Hassan b. Sabit kaç yaşında idi?´ diye sordum.

Saîd:

´Hassan, altmış yaşında idi. Resûlullah (a.s.) da, elli üç yaşında iken Medine´ye geldi´ dedi.

Demek ki, Hassan, o Yahudinin söylediğini yedi yaşında iken işitmiş" demiştir.[80]

Hz. Âmine´nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz (a.s.)a, ne hamileliği sırasında, ne de onu dünyaya getirirken hiçbir zahmet çekmemiş ve o doğarken de, doğu ile batı arasını aydınlatan bir nurun kendisinden onunla birlikte çıktığını görmüştür.[81]

Peygamberimiz (a.s.), doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini yere dayamış, başını semaya kaldırmış olarak doğmuştur.[82]

Muhammed (a.s.) doğunca, geleneğe göre sabaha kadar üzerine kapatılan çanağın yarılarak, yarığından kendisinin gözlerini semaya diktiği görülmüştür.[83]

"Doğrusu, biz bunun gibi bir çocuk görmedik!" denilmiştir.[84]

Şeytan; hayatında koparacağı dört çığlıktan birisini, bu kutlu doğum gecesinde koparmıştır.[85]

İran başkadısı ve din adamı Mubezan, rüyasında; birtakım serkeş develerin bir sürü yürük atları
önlerine katarak Dicle ırmağını geçtiklerini, İran topraklarına yayıldıklarını görmüştür.

Save* gölünün suyu çekilmiştir.

Semave* vadisini su basmıştır.

Kisra´nın sarayından 14 şerefe yıkılmıştır.

İranlıların 1000 yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşgedeleri sönüvermiştir![86]


[74] İbn Sa´d, Tabakât, c.1 , s. 162-163, Hâkim, Müstedrek, c. 22, s. 601-602, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 108, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 267.

[75] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1,s.163.

[76] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 163, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 602, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 108-109. Kastalânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1 , s. 34-35.

[77] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1,s.163.

[78] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 163, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 602, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 109, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 267.

[79] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s.1 68, Ebu Nuaym .Delâilü´n-nübüvve, c.1, s. 75, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 486, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 1 , s. 110.

[80] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 168, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 110.

[81] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 102, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 11 3,136, Zehebî, Târihiu´l-İslâm, s. 47. Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2,5.264.

[82] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1,s.1O2, Taberî, Târîh, c. 2, s. 128, Beyhakî, Delâil, c.1, s. 113, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 47, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 266.

[83] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 1 02, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 138, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 113, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 266.

[84] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 113.

[85] Süheyli, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 149, İ bn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c.1, s. 27, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 266-267. Sâve, Hemedan ile Kum arasında, eni, boyu altı fersahlıktan fazla olup, "Gemi" diye anılırdı. Gölün suyu çekilince, yerine Sâve şehri kuruldu (Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 200). Semave, Küte ile Şam arasında, Kelb arazisinden, taşsız bir çöldür. (Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 3, s. 245, Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 200).

[86] Taberî, Târîh, c. 2, s. 131-132, İbn Abdi Rabbih, Ikdu´l-Ferîd, c.2,s. 29-30. Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 139-140, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 126-127, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 97-100, Muhyiddin b. Arabf, Muhâdarâtu´l-ebrâr, c. 2, s. 66-68, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c.1, s. 28-29, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 35-39, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2,s. 268-269, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 200-201.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/25-28.