๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 08 Şubat 2010, 12:55:46



Konu Başlığı: Bedir Hezimeti Haberinin Mekke ye Ulaşması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 08 Şubat 2010, 12:55:46
Bedir Hezimeti Haberinin Mekke´ye Ulaşması



Kureyş müşriklerinin Bedir´de uğradıkları hezimeti Mekke´ye ulaşıp ilk haber veren, Huzâalardan Haysuman b. Abdullah oldu.[573]

Mekkeliler, ona:

"Arkandakilerden ne haber var?" diye sordular.

Haysuman:

"Utbe b. Rebia,

Şeybe b. Rebia,

Ebu´l-Hakem b. Hişam [Ebu Cehil],

Ümeyye b. Halef,

Zem´a b. Esved,

Haccac´ın iki oğlu Nübeyh ile Münebbih,

Ebu´l-Bahterî b. Hişam... öldürüldüler!" diyerek Kureyşflerin eşrafını saymaya başlayınca, o sırada Hicr´de oturmakta olan Safvan b. Ümeyye:

"Vallahi, bunun aklı varsa, benim durumumu da ona sorunuz!" dedi.

Onlar da, Haysuman´a:

"Salvan b. Ümeyye ne yapıyor?" diye sordular.

Haysuman da:

"İşte, o burada, Hicr´de oturmaktadır!

Vallahi, ben, onun babasını ve kardeşini, öldürdükleri sırada görmüşümdür!" dedi.[574]

Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu Râfi1 der ki:

"Ben Abbas b. Abdulmuttalib´in kölesi idim.

Bütün ev halkı Müslüman olduk:

Abbas Müslüman oldu. Ümmü Fadl da Müslüman oldu.

Ben de Müslüman oldum.

Abbas Kureyş kavminden korkarve onlara aykırı davranır görünmek istemez, Müslüman olduğunu gizlerdi.

Kendisi çok mal sahibi idi, malları da kavmine veresiye dağılmış bulunuyordu.

Ebu Leheb Bediiden geri kalmış ve yerine Âs b. Hişam b. Mugîreyi vekil göndermişti. Çünkü, Kureyşliler savaştan geri kalınca yerlerine adam tutarlardı.

Kureyşlilerden Bedir seferine katılanların uğradıkları musibetin haberi Ebu Leheb´e gelince, Allah onu zelil ve hakir kıldı.

Biz de kendimizde kuvvet ve izzet bulduk.

Ben zayıf, cılız bir kimse idim.

Oklar yapar, onları Zemzem´in yanındaki çadırımda yontardım.

Yine, biraz orada oturup oklarımı yontuyordum.

Yanımda da Ümmü Fadl oturuyordu.

Gelen haberin bizi sevindirdiği bir sırada, Ebu Leheb iki ayağını şerle sürüyerek geldi ve çadırın bir tarafına oturdu.

Kendisinin sırtı, benim sırtıma karşı idi.

O sırada, halk:

´İşte, Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib geldi!1 dediler.

Ebu Leheb, ona:

´Yanıma gel! Hayatıma andolsun ki; haber muhakkak sendedir!´ dedi.

Ebu Süfyan gelip onun yanına oturdu. Halk da ayakta dikildiler.

Ebu Leheb:

´Ey kardeşimin oğlu! Bana haber ver: Kureyş halkının işi nasıl oldu?1 diye sordu.

Ebu Süfyan:

´Vallahi, biz, karşılaştığımız kavme omuzlarımızı, arkalarımızı teslim ettik: Onlar bizi nasıl istedilerse öyle öldürdüler! Onlar bizi nasıl istedilerse öyle esir ettiler!

Vallahi, bununla birlikte, Kureyş kavmini kınamadım: Gökle yer arasında alaca (kır) atlar üzerinde, ak benizli adamlarla karşılaştık ki, vallahi onlar hiçbir şeyi bırakmaz, onlara hiçbir şey de karşı koyamaz!´ deyince, çadırımın kenarını elimle kaldırıp:

´İşte, vallahi onlar meleklerdir!´ dedim.

Ebu Leheb elini kaldırdı ve yüzüme sert bir şamar indirdi.

Ben de ona doğru sıçradım.

Zayıf bir adam olduğum için, beni tutup yere yıktı ve dövmek için üzerime çöktü.

Ümmü Fadl hemen çadırın direklerinden bir direği alıp ona bir darbe indirdi, başını fena halde yardı ve:

´Efendisi burada olmayan bir köleyi zayıf mı buldun?!´ diyerek ona çıkıştı.

Ebu Leheb kalkıp zelil bir halde gerisin geri gitti.

Vallahi, o ancak yedi gece yaşadı.

Allah, onu ´adese´ denilen taun gibi öldürücü bir yara ile vurdu ve onunla öldürdü.[575]

Oğullan, iki veya üç gün, onu kabre gömmediler. Babalarının ölüsü, evinde koktu.

Kureyşîler, karahasba hastalığından, taundan sakındıkları gibi sakınıriardı.

Kureyşîlerden birisi, Ebu Leheb´in oğullarına:

"Yazıklar olsun size! Babanızın ölüsü evinde koktuğu halde, onun yanına uğramamaktan utanmıy or musunuz?!" dedi.

Onlar:

"Biz onun hastalığından korkuyoruz!" dediler.

Kureyşî:

"Hadi gelin; ben size yardım edeyim!" dedi.

Birlikte gittiler. Ebu Leheb´in ölüsünü yıkamadılar ve ona ellerini de sürmediler. Ancak, uzaktan üzerine su serptiler.

Mekke´nin yukarı taraflarında bir yere gömdüler, üzerini taşla kapattılar.[576]


573] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 300, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 120, İbn Sa´d, Tabak âtü´l-kübrâ, c. 2, s. 19, Taberî, Târih, c. 2, s. 287, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 79, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 266, Zehebî, Megâzî, s. 44, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 308.

[574] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 300, Taberî, Târih, c. 2, s. 287, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 266, Zehebî, Megâzî, s. 44, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 308.

[575] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 301-302, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 4, s. 73-74, Taberî, Târih, c. 2, s. 287-288,Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 321-322, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 1 45-1 46, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s 266-267, Zehebî,Megâzî, s. 4445, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 308-309.

[576] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 4, s. 74, Taberî, Târih, c. 2, s. 288.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/399-402.