Konu Başlığı: Ashabın Bedir de Gösterdikleri Kahramanlıklar Gönderen: Sümeyye üzerinde 08 Şubat 2010, 11:59:31 Ashabın Bedir´de Gösterdikleri Kahramanlıklardan Örnekler ve Ebu Cehil´in Öldürülüşü Ümeyye b. Halef esir edildiği zaman, Abdurrahman b. Avf´a: "Sizden, kendisine deve kuşu kanadıyla alâmetlenmiş olan o adam kimdir?" diye sormuştu. Abdurrahman b. Avf: "O, Hamza b. Abdulmuttalib´dir!" deyince, Ümeyye b. Halef: "İşte, bize yapılanları, o yaptı!" dedi.[303] Ebu Cehil´in mensup bulunduğu Manzum oğulları, birçok kimsenin öldürüldüğünü görünce: "Ebu´l-Hakem b. Hişam´ın yanına yaklaşılamaz! Rebia´nın oğulları acele ettiler ve ölüp gittiler! Onlan, kabileleri koruyamadılar!" dediler ve Ebu Cehil´in etrafında deve sürüsü veya orman gibi oldular, onu ortalarına aldılar. İçlerinden birisini Ebu Cehil´e benzetmeyi ve onun gibi giydirmeyi kararlaştırdılar. EbuKays b. Fâke b. Mugîreyi Ebu Cehil´e benzeterek giydirdiler. Hz. Hamza, onun üzerine yürüdü ve: "Al bunu da, Abdulmuttalib´in oğlundan, benden!" diyerek, Ebu Cehil´in gözleri önünde vurup öldürdü! Hz. Ali de, Ebu Cehil gibi giydirilen Abdullah b. Münzir´in üzerine: "Al bunu da, Abdulmuttalib´in oğullarından, benden!" diyerek, Ebu Cehil´in gözleri önünde öldürdü. Mahzum oğulları, Harmele b. Amfi Ebu Cehil gibi giydirdiler. Hz. Ali ona doğru vardı. Onun da işini bitirdi. Bunun üzerine, Ebu Cehil ve adamları, Halid b. A´lem´i Ebu Cehil gibi giydirmek istedilerse de, Halid yanaşmadı, kaçındı.[304] Hz. Ali´nin anlattığına göre; o gün, gündüz ilerleyince, Müslümanlarla müşriklerin saflan birbirine karıştı. Kum tepesinin üzerinde müşriklerin birisiyle Sa´d b. Hayseme çarpışıyordu. Müşrik, nihayet Sa´d b. Hayseme´yi şehit etti. Müşrik başına miğfer geçirmişti ve atlı idi. Hemen attan indi. Hz. Ali´yi tanıdı. Hz. Ali ise onu tanıyamadı. Müşrik: "Ebu Talib´in oğlu! Çarpışmak için, gel!" dedi. Hz. Ali onunla çarpışmaya niyetlenince, müşrik yüksekten aşağı inip Hz. Aliye doğru geldi. Hz. Ali, orta boylu olduğu için, o da müşrikin yaptığı gibi yapmak istedi. Müşrik: "Ey Ebu Talib´in oğlu! Kaçıyor musun?" dedi. Hz. Ali: "Hayır! Senin yakınında yer alacağım!" dedi ve ayağını pekiştirdikten sonra, döndü. Müşrik, yaklaşıp Hz. Ali´ye kılıçla vurdu. Hz. Ali kalkanına siperlendi. Müşrikin kılıcı kalkana saplanıp kaldı. Vurma sırası Hz. Ali´ye gelince, onu omuzundan göğsüne doğru kılıçla çaldı. Zırhını enlemesine biçti! Müşrik, titredi ve sarsıldı. Hz. Ali, kılıcının onu öldürdüğünü sandı. O sırada, arkasından bir kılıcın parladığını ve şakıdığını görünce, Hz. Ali başını eğdi. Kılıcı parlatan: "Al bunu da, ben Abdulmuttalib´in oğlundan!" derken, müşrikin kellesi miğferiyle birlikte yere yuvar landı! Hz. Ali, dönüp arkasına baktığı zaman, Hz. Hamzayı gördü.[305] Nevfel b. Huveylid, Müslümanlarla karşılaştığı zaman: "Ey Kureyş cemaatı! Bugün, ululuk, yücelik günüdür!" diyerek haykırmaya başlayınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah´ım! Nevfel b. Huveylid´e karşı bana yardımcı ol, onun hakkından gel!" diyerek dua etmişti. Nevfel b. Huveylid, Kureyş cemaatının dağılmaya başladığını görünce de; Ensar mücahidlerine seslendi: "Kanlarımızı dökmekten, size ne fayda var? Sizin süte ihtiyacınız yok mu?" dedi. Cebbar b. Sahr onu esir etti. Önüne düşürüp götürürken, Nevfel, Hz. Ali´nin kendisine doğru seğirterek geldiğini gördü ve: "Ey Ensârî kardeş! Şu gelen, kimdir? Lât ve Uzzâ´ya and ederim ki; gördüğüm o adam beni öldürmek istiyor!" dedi. Cebbar b. Sahr: "O, Ali b. Ebi Talib´dir!" dedi. Hz. Ali, yetişip onu kılıçla çaldı. Kılıç onun kalkanına battı. Kılıcını kalkandan kurtardıktan sonra, vurup bacaklarını zırhıyla birlikte kesti. Sonra da, başını gövdesinden ayırdı. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nevfel b. Huveylid hakkında kimde bilgi var?" diye sorunca, Hz. Ali "Ben onu öldürdüm!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allâhu ekber!" diyerek tekbir getirdi ve: "Allah, onun hakkındaki duamı kabul buyurdu" dedi.[306] Hz. Ömer der ki: "Bedir günü, Âs b. Saîd b.Âs´ı, arslan gibi topraklan yırtıp saçarken gördüm.[307] Öküzün boynuzu ile kaşındığı, kazındığı gibi kaşınıyor, kazınıyordu. Ben ondan uzak durdum. Amcasının oğlu[308] Ali b. Ebi Talib, üzerine yürüyüp[309] onu öldürdü!"[310] Hz. Ali, Bedir´de müşriklerin başlarını vurup vurup düşürüyordu.[311] Ebu Cehil; uzun kuyruklu bir at üzerinde bulunuyor,[312] müşriklerin ordusu içinde, recezler söyley erek, kendisinden hiçbir savaşta öç alınamayacağını iddia edip, "Beni anam bu gibi işler için doğurdu!" diyerek övünüp duruyordu.[313] Abdurrahman b. Avf der ki: "Bedir günü, sağıma soluma baktım, gördüm ki; Ensar gençlerinden, çok genç ikisinin arasındayım. Ben ise, onlardan daha güçlü olanlar arasında bulunmak isterdim. Onlardan biri bana: ´Ey amca! Sen Ebu Cehil´i tanır mısın?´ diye sordu. Ben de: ´Evet! Tanınm! Senin ona ne hacetin var ey kardeşimin oğlu?´ dedim. Genç: ´Haber aldım ki; o, Resûlullah Aleyhisselama sövermiş!? Varlığım Kudret Elinde olan Allah´a yemin ederim ki; ben onu bir görecek olursam, ikimizden, eceli gelen ölmedikçe, şahsım onun şahsından ayrılmayacaktır!´ dedi. Gencin bu sözüne şaştım. Öbür genç de, berikinin söylediği gibi söyledi. Çok geçmeden, Ebu Cehil´i halkın arasında dönüp dururken gördüm ve: ´Görüyor musunuz? İşte, sorduğunuz adam!´ dedim. Gençler hemen kılıçlarını sıyırdılar. Ebu Cehil´e doğru seğirtip gittiler ve onu kılıçtan geçirdiler. Bu gençler, Muaz b. Afra´ ile Muaz b. Amr b. Cemuh idi."[314] Ebu Cehil ile ilk karşılaşan, Muaz b. Amr b. Cemuh oldu.[315] Muaz b. Amr b. Cemuh der ki: "Ben kavimden işitmiştim.[316] Onlar: ´Ebu´l-Hakem [Ebu Cehil] orman içindedir! Hiç kimse ona erişemez! Ona yol bulamaz!´ diyor lardı.[317] O, orman içinde korunmaya alınmış gibi idi.[318] Kureyş müşriklerinin onun hakkında söylediklerini işittiğim zaman,[319] onu kendime hedef yaptım, ona doğru vardım. Fırsat bulunca, ona saldırdım. Kılıcımla bir darbe indirip, ayağını baldırının yarısından uçundum! Vallahi, düştüğü zaman, onu, yem için hurma çekirdeği ufaltan değirmenin altına giden hurma çekirdeklerinin o değirmende döğülürken sıçramasına benzettim. Onun oğlu İkrime de, bana, omuzumun üzerinden kılıçla vurup kolumu kesti. Elim, yanımdan, derime asılı kaldı! Bunun üzerine, çarpışmak bana zor ve çetin geldi. Gün boyunca, elim arkamda sürünür olduğu halde, savaşmaya devam ettim. Beni rahatsız edince de, üzerine ayağımla bastım, onu koparıp attım![320] Sonra, her yere sığınmaya çalıştığı sırada İkrimeye rastladım. Eğer kolum yanımda (yerinde) olsaydı, o gün, muhakkak onu öldürmeyi arzu ederdim!"[321] Peygamberimiz Aleyhisselam: "Acaba Ebu Cehil ne yapıyor? Kim gidip bir bakar?" buyurdu.[322] Ebu Cehil´in ölüler arasında araştırılmasını emretti.[323] Bunun üzerine, Abdullah b. Mes´ud onu aramaya gitti ve buldu. "Â! Ebu Cehil! Sensin hâ!" dedi ve onun sakalından tuttu.[324] Abdullah b. Mes´ud der ki: "Ben onu son dakikalarını yaşadığı sırada buldum ve tanıdım, boynuna ayağımla bastım ve: ´Ey Allah düşmanı! Allah seni zelil ve hakîr kıldı, değil mi?1 dedim. O, ´Allah beni ne ile zelil ve hakîr kıldı? Kavminin öldürdüğü adamdan, benden daha üstün kim var? Ey koyun çobancığı! Sen çetin ve erişilmesi çok güç olan bir yere çıkmışsın! Sen onu bırak da, bana haber ver ki, bugün devran kimindir?´ dedi. ´Allah´ın ve Resûlullahındır!´ dedim.[325] Kendisine ´Seni öldüreceğim!´ dediğim zaman, bana: ´Efendisini öldüren ilk köle sen değilsin! Benim için en ağır gelen şey, beni senin,[326] çiftçilerin [Medinelilerin] öldürüp[327] Mutayyibîn´den veya Ah lâftan bir adamın[328] öldürmüş olmamasıdır!´ dedi.[329] Ebu Cehil´in yanında iyi bir kılıç vardı. Benim yanımdaki kılıç ise, eski ve işe yaramaz bir kılıçtı. Kendi kılıcımla onun başını kesemeyince, elime Ebu Cehil´in kılıcını aldım. Kendisini kendi kılıcıyla öldürdükten sonra, Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım: ´Ebu Cehil´i öldürdüm!´ dedim. ´Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru mu?´ diyerek bana üç kere yemin ettirdi.[330] Secdeye kapandı.[331] Allah´a hamd ü sena etti.[332] ´Allâhu ekber!´ diyerek tekbir getirdikten sonra: ´Hamdolsun O Allah´a ki, va´dini doğruladı, kuluna yardım etti. Toplanan toplulukları, tek başına, hezimete, bozguna uğrattı´ dedi.[333] Ebu Cehil için de: ´Bu, bu ümmetin Firavunu idi´ buyurdu."[334] Abdulkays kabilesinden Ma´bed b. Vehb de, Bedir savaşında, iki elinde iki kılıç kullanarak çarpışmıştır.[335] Peygamberimiz Aleyhisselam, gerek Ma´bed´i ve gerek Abdulkays kabilesinin öteki yiğitlerini: "Onlar, Allah´ın yeryüzündeki arslanlarıdır!" diyerek tebrik ve takdir buyurmuştur.[336] Abdullah b. Mes´ud: "Bedir günü, çarpışırken, Sa´d b. Ebi Vakkas´ı gördüm. Piyadeler arasında atlı gibi çarpışmakta idi!" demiştir.[337] Zübeyr b. Avvam derki: "Bedir günü, ben, Ubeyde b. Saîd b. Âs´la karşılaştım. O, baştan ayağa kadar zırha bürünmüş, gözlerinden başka bir yeri görünmez halde, at üzerinde bulunuyordu. Büyük karınlı olduğu için, kendisine ´Ebu Zâtülkiriş´ denilirdi. ´Ben, Ebu Zâtülkiriş´im! Ben, Ebu Zâtülkiriş´im!´ diyerek, herkese meydan okuyordu. Elimdekimi mızrağımı, hemen onun gözüne sapladım, yıkılıp öldü! Ayağımı yanağına bastım, mızrağımı olanca gücümle çekip çıkardım. Fakat, mızrağımın iki tarafı eğilmişti."[338] Ükkâşe b. Mıhsan´ın, Bedir savaşı gününde, elindeki kılıcı kırılmıştı. Peygamberimiz Aleyhisselam ona ağaç dallarından bir dal verip: "Ey Ükkâşe! Çarpış bununla!" buyurdu. Ükkâşe o dalı alıp salladığı zaman, dal, elinde uzun boylu, dayanıklı, parlak bir kılıç oluverdi! Ükkâşe; Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunduğu bütün savaşlarda bu kılıcı kullandı. Avn diye anılan bu kılıç, hayatı boyunca, kendisinin yanında kaldı.[339] Müşriklerden Âsim b. Ebi Avf: "Ey Kureyş cemaatı! Akrabalık haklarını gözetmeyen, topluluğunuzu dağıtan, bilinmeyen şeyi size getiren Muhammed´le çarpışınız! O kurtulursa, ben kurtulmayayım!" diyerek haykırırken, Ebu Dücâne Simâkb. Hareşe ile karşılaştılar ve çarpıştılar. Ebu Dücâne onu bir vuruşta öldürdü. Üzerindeki silahını, ötesini berisini almaya durunca, Hz. Ömer üzerlerine geldi: "Bırak şimdi onun ötesini berisini! Biz daha düşmanla uğraşıp duruyoruz..." dedi. O sırada, müşriklerden Ma´bed b. Vehb[340] gelerek Ebû Dücâne´ye arkasından kılıçla bir darbe indir di. Ebu Dücâne, deve çöker gibi, yere çöktü! Hemen kalkıp, ona kılıç vurmaya başladı. Fakat onu öldüremedi. Ma´bed, önünde göremediği bir çukura düşünce, Ebu Dücâne onun üzerine çöktü ve başını kesti.[341] [303] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 284, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 83, Taberî, Târîh, c. 2, s. 283, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 127, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 286. [304] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 86-87. [305] Vâkıdı, Megâzı, c. 1, s. 92-93. [306] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 91 -92. [307] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 622. [308] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 288. [309] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 622. [310] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 288, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 622. [311] İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 4, s:. 97. [312] İbn EsPr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s:. 203. [313] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 286-287. [314] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 1 93, Buhârî, Sahih, c. 4, s:. 22, c. 5, s:. 11, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1372, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3,5.1413. [315] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 287, Taberî, Târih, c. 2, s. 284. [316] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 287, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s:. 84, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1410, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s. 202, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 260, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3,s:. 287. [317] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s:. 287, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s:.87, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s:. 84, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1410, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s. 202, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 260, Zehebî, Megâzî, s:. 40, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 287. [318] Vâkıdî, Megâzî, c. 1,s. 87. [319] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 287, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s:. 84, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 141 0, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s:. 202, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s:. 260, Zehebî, Megâzî, s. 40, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 2, s. 287. [320] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.87, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284, Beyhakî,Delâilü´n-nübüvve,s:. 3, s. 84-85, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 141 0, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 27, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 260-261, Zehebî, Megâzî, s. 40, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 287. [321] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 87. [322] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 11 5, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 6, 20, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 86, Zehebî, Megâzî, s. 70, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 288. [323] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 115, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 6, 20. [324] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3, s. 115, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 6, Zehebî, Megâzî, s. 70, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 288. [325] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 288-289, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 89-90, Taberî, Târîh, c. 2, s. 284, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 85-86, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 127, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 261 , Zehebî, Megâzî, s. 41, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 288. [326] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 90, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 127. [327] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 20. [328] M. Âam Koksal, İslâm Târihi, c. 1,18, Mekke Devri, c. 1 , s. 87-90´da Mutayyibfn ve Ahlâf hakkında izahat vardır. [329] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 90, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 127. [330] Ahmed b. H anbel, M üsned, c. 1, s. 444, Zehebî, Megâzî, s. 70-71, E bul -F id â, el -B idâye ve´n-nihâ ve, c. 3, s. 288-289. [331] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 27, Zehebî, Megâzî, s. 71, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 289. [332] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.2,s. 289, Taberî, Târih, c.2,s. 284, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 86, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 261. [333] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 444, Zehebî, Megâzî, s. 71, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c.3, s. 289, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 88. [334] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 444, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 88, Zehebî, Megâzî, s. 71, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 289. [335] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 1428, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s. 223. [336] İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s. 223, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 441 [337] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 141, Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 67. [338] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 85, 86, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 14, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 290. [339] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 290, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 93, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 188, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 98, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1080, İbn Hazm, Cevâmiu´s-are, s. 113, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 262, Zehebî, Megâzî, s. 74, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 290. [340] Beni Kelb b. Avf b. Ka´b b. Amr b. Leylerden olup Benf Âmir b. Lüeyierin müttefiki, antlaşmalıa idi (İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2,5.372). [341] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 86. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/349-358. |