๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Ocak 2010, 18:15:39



Konu Başlığı: Adem Oğullarının Putperestliğe Ne Zaman Saptıkları
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Ocak 2010, 18:15:39
Âdem Oğullarının, Tevhid Akidesinden Putperestliğe Ne Zaman ve Nasıl Saptıkları


Put ağaçtan veya altından veya gümüşten, insan şeklinde yapılmış olursa, ona Arapça sanem;

Taştan yapılmış olursa, ona da vesen denilir.[455]

Rivayete göre; Şis b. Âdem oğulları önceleri, gelir, Âdem (a.s.)ın Nevz veya Bevz dağın daki mağarada bulunan cesedini ziyaret eder, ona tazimde bulunurlar, kendisi için Allah´tan rahmet dil eri erdi.[456]

Kabil b.Âdem oğullarından bir adam:

"Ey Kabil oğulları! Şis oğulları, Âdem´in cesedinin çevresinde dönüp dolaşarak ona tazimde bulunuyorlar. Sizin ise, böyle birşeyiniz yok!" dedi ve onlar için bir put yonttu.

Tarihte ilk put yapan adam, bu oldu.[457]

Kur´ân-ı Kerîm´de:

1- Vedd,

2- Süva,

3- Yağus,

4- Yauk,

5- Nesr

adlan ile anılan putlar,[458] rivayete göre, Âdem (a.s.)ın oğulları[459] veya oğullarının oğulları idiler.[460]

Bunlar, iyi amelli kişilerdi.[461]

Halk, bunlara uyarlardı.[462]

Süha´m Şis (a.s.)ın oğlu olduğu; Yağus, Yauk ve Nesr´in de Süva´ın oğulları oldukları da rivayet edilir.[463]

Bunlar öldükleri zaman, adamları:

"Keşke onların suretlerini bize bir yapan olsaydı da, kendilerini hatırladıkça bizi ibadete teşvik etmiş olurdu!"[464] dediler. Onlara, yakınları çok ağladılar.

Kabil oğullarından bir adam:

"Ey kavmim![465] Ben can vermeye güç yetiremem, ama size onların suretlerine göre beş tane heykel yapsam, yontsam olmaz mı?" dedi.

Onlar da:

"Olur!" dediler.

Bunun üzerine, Kabil oğullarının heykel yapıcısı, onlar için,

Vedd, Süva1, Yağus, Yauk ve Nesr´in suretlerine göre, beş tane heykel yonttu, dikti.

Adlarına heykel dikilenlerin kardeşleri, amcaları ve amca oğulları, gelip bu heykellerin çevrelerinde koşarak dolaşırlar ve onlara tazimde bulunurlardı. O asır, böylece geçti.

Yerd b. Mehlâil, b. Kaynan, b. Şis, b. Âdem zamanında da böyle yapıldı.[466]

Bazı kimseler İslâmiyetten döndü.[467]

İkinci asır gelince, bu heykellere ilk çağdakinden daha çok tazimde bulundular.

Üçüncü asır gelince; "Bizden öncekilerin bu heykellere tazimleri, ancak Allah katında şefaat etmelerini umdukları içindi!" diyerek, onlara tapmaya başladılar ve küfürlerini artırdılar.

Bunun üzerine, Yüce Allah, onlara İdris (a.s.)ı peygamber olarak gönderdi.

İdris (a.s.) onları putlara tapmaktan men ve Yüce Allah´a ibadete davet etti.[468]

Fakat, onlar İdris (a.s.)ı yalanladılar.

Yüce Allah da, onu yüksek bir makama kaldırdı.

Putperestlik, Nûh (a.s.)ın zamanına kadar, artmakta devam etti.

Yüce Allah, İdris (a.s.)dan sonra, Nûh (a.s.)ı peygamber olarak gönderdi.

Nûh (a.s.) da, kavmini Yüce Allah´a ibadete uzun zaman davet etti.

Fakat, onlar Nûh (a.s.)a karşı koydular ve onu yalanladılar.[469]

Nûh (a.s.), onlarla başa çıkamayınca, kendisini ve yanındaki mü´minleri onlardan kurtar ması için, Yüce Allah´a dua etti.[470]

Allah da, onları Tufan suyunda boğdu.[471]

Tufan sulan; Nevz veya Bevz dağından beş heykel putu sürükleyip yere indirdi.

Suların şiddetli akışları onları ülkeden ülkeye sürükledi. Nihayet, Cidde toprağına attı. Sonra, sular çekildi. Esen rüzgârlar, heykel putların üzerine toprak yığdı .[472]

Putperestliğin Arabistan´da ne zaman ve nasıl yayıldığına gelince;

Mekke İsmail (a.s.)ın oğullarına dar gelince başka ülkelerde bir yurt aramak üzere Mekke´den ayrılan herkes, Mekke Haremini tazim için, Harem taşlarından bir taşı muhakkak yanında taşır; ve her nereye gider, konarlarsa, onu yere koyarlar, Kabe´yi tavaf ettikleri gibi, onu da tavaf eder lerdi.

Bu tutum, kendilerini, taşlardan, güzel gördükleri, hoşlandıkları herhangi bir taşa tapınmaya kadar götürdü.[473]

Bu Cahiliye devrinde, adam sefere çıkacağı zaman yanında dört taş taşır, üçü ile tenceresine ocak çatar, dördüncüsüne tapardı .[474]

Bu dinî şaşkınlık, şöyle de anlatılır:

Bir kimse sefere çıkıp bir yerde konakladığı zaman dört taş alır, onlara göz gezdirip en yakışıklısını put edinir, ona tapar, kalan üçü ile de yemek tenceresi için ocak çatardı.

Oradan göç edeceği zaman onu orada bırakır, başka bir konak yerinde konaklayınca da böyle yapardı .[475]

Yakışıklı taş bulunmazsa, kumlardan yığılıp tepe haline gelen, üzerinde sağmal devenin sağıldığı kum tepesine de tapılırdı.[476]

İsmail (a.s.)ın oğulları; hac ve umre için telbiye yapmak gibi, İbrahim (a.s.)dan kalma ibadetlere de-Allah´a şerik koşmak gibi bazı şeyler karıştırmakla birlikte-bağlı kalmakta devam ettiler.[477]

Amr b. Luhay; Mekke´nin idaresini ele geçirdiği ve Cürhümîleri Mekke´den sürüp çıkardığı zaman, Kabe hizmetini de üzerine almıştı.[478]

Amr b. Luhay´ın her sözü, Araplarca, itirazsız uyulur bir din hükmü olarak benimsenir, yerine getir ilirdi.

Kendisi, din namına birtakım bid´aüar ihdas etmiş, Kabe´nin etrafına putları o dikmiş, İbrahim (a.s.)ın dinini ilk defa o böylece bozup değiştirmişti.[479]

Hübel putunu, Belka Meab yöresinden Mekke´ye getirip diken ve ona tapmalarını halka emreden, Amr b. Luhay´di .[480]

İsaf ve Naile heykellerini putlaştıran,

Kureyşîleri Uzzâya taptıran da, o idi.[481]

Lât´ı[482] ve Menafi putlaştıran da o i di .[483]

Nûh Tufanından kalma beş heykel putunu da, Cidde´ye gidip toprak altından çıkararak Mekke´ye o getirmiş, hacca gelen Arapları bu putlara tapmaya o davet ve teşvik etmiş ve davetine icabet edil-erek[484] Vedd putu, Vâdi´l-Kura´da Dûmetü´l-Cendel´e, Yauk Yemen´de Hayvan karyesine, Yağus Yemen Ekemesine, Nesr Sebe bölgesinde Belha´ mevkiine, Süva´ da Nahle´de Ruhat´a götürülüp yerieştir-ilmişti.[485]

Araplar bu putlara tapmakla kalmamışlar,

Devs kabileleri, Zülkeffeyn putuna;

Haris oğulları, Züşşera putuna;

Müzeyneler, Nühm putuna;

Anezeler, Suayr putuna;

Kudaalar, Lahmlar, Cüzamlar, Âmileler, Gatafan kabileleri, Ukaysır putuna;

Havlanlar, Umyanus putuna;

Beni Bekrlerle Kinaneler, Sa´d putuna;[486]

Beni Kinane´lerden Malik ve Milkânlar, Sa´d putuna;

Tayyi´ler, Füls putuna;

Ezdlerin Tayyi´ ve Kudaalardan komşuları olan kabileler, Bacer putuna;

Beni Esedler, Ya´büb putuna;

Has´am, Becile, Ezdi S erat ve Hevazinlerie bunlara akraba olan kabileler, Zülhalasa putuna;

Kudaalardan Müleyh oğulları, cinlere[487] tapıyorlardı.

Araplardan, meleklere tapanlar,[488] onların Allah´ın kızları olduğunu sananlar olduğu gibi;[489]

Şi´râ yıldızına,[490]

Güneşe tapanlar da vardı.[491]

Yalnız Mekke´de, Kabe´nin çevresinde, tapılmak üzere dikilmiş, kurşunla berkitilmiş üçyüz altmış tane put bulunuyordu![492]

Bunlar Arap kabilelerine ait olup, zaman zaman gelinir, ziyaret edilip kendilerine kurbanlar kesilirdi.[493]

Mekke´de, umumî putlardan başka, her ailenin kendi evinde taptığı özel bir putu da vardı.

Bir kimse, yola çıkmak istediği ve hayvanına bineceği zaman, puta el yüz sürer; bu, onun yola çık madan önce yapacağı ilk iş olurdu.

Yolculuktan döndüğü zaman da, yine puta el yüz sürer; bu da, onun daha ailesini görmeden yap tığı ilk iş olurdu.[494]

Ashab-ı Kiramdan Mikdad b. Esved´in de yeminle teyid ederek dediği gibi; "Peygamberler arasın da, Peygamber (a.s.), şartları en ağır bir Fetret[495] ve Cahiliye devrinde peygamber gönderilmişti ki, insanlar o zaman putlara tapmaktan daha üstün birdin bulunabileceğini sanmıyorlardı."[496]

Kan davaları, hatta en önemsiz hadiseler bile, aileleri, kabileleri birbirlerine düşürür, yıllarca birbir leriyle boğuştururdu.[497]

Kabileler arasındaki kan davaları, son Ficar kavgasında olduğu gibi, belli bir yerde karşılaşıp bir birlerinin kanını akıtarak öç alınmak suretiyle halledilmeye çalışı lirdi .[498]

Açlık ve geçindirememek bahanesi ile çocuklar öldürülürdü.[499]

Adam, köpeğini besleyip büyütür, çocuğunu ise öldürürdü[500]

Kız çocuğu doğurmak yüzkarası sayılır, kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü!

Biri bir kız çocuğunun doğumu ile müjdelendiği zaman, öfkesini sineye çekerek, hiddetinden yüzü kapkara kesilir; kendisine verilen, kötü saydığı müjdeden dolayı herkesten saklanır

"Onu, ne yapayım? Hakarete katlanarak alıkoyayım mı? Yoksa, toprağa mı gömeyim?" diye şaşırır kalırdı .[501]

Kız çocukları, ellerinden tutulup su kuyularına bırakılır, onların boğulup gitmeleri karşısında acı masız, duyarsız kalınırdı![502]

Para kazanmak için cariyelerini fuhşa zorlayanlar;[503]

Asaletli bir adamdan evlat sahibi olmak için(!), karılarını onunla yatıp kalkmaya teşvik eden şeref siz erkekler

bile vardı .[504]

İçki düşkünlüğü aşırı derecelerde idi.[505]

Kumar düşkünlüğü ise aile faciası halini almıştı:

Adam servetini, hatta ailesini ortaya koyup kumar oynar, servetini ve ailesini kaybederdi.[506]

Yabancı ve koruyucusuz kimseler için can, mal ve hatta namus güvenliği kalmamıştı.

Yabancı satıcıların malları satın alınır, parasına ise dirsek çevirilirdi.[507]

Hac veya umre yapmak üzere kızını yanına alarak Mekke´ye gelen yabancıların kızları ellerinden zorla alınıp kaçırılır, feryad ve istimdadlarına kulak aşılmazdı.[508]

İşte, son peygamber Hz. Muhammed (a.s.)ın ilahî vahyi telakki ettiği peygamberlik vazife siyle mükellef kılındığı zaman, Arap dünyasının dinî ve içtimaî durumu bu kadar bozuktu.

Dış dünyanın durumu ise, bundan daha az bozuk değildi.

Hz. Muhammed (a.s.); insanların elleriyle yaptıkları kötülükler yüzünden karaların, deniz lerin bozulduğu[509] böyle bir ortamda; yeryüzünde tevhid bayrağını açan ilk Müslüman,[510] Peygamberler Peygamberi,[511] Son Peygamber[512] sıfatı ile, Mekke ve çevresinden başlayarak[513] insanları Yüce Allah´ın İslâm dinine, önce hikmet ve güzel öğütlerle davet etmek;[514]

(Davetini kabul edenleri Cennet nimetleriyle) müjdelemek ve (davetinden yüz çevirenleri Cehennem azabıyla) korkutup uyarmak;[515]

Sonra da, fitne ve fesat ortadan kalkıncaya, din tamamıyla Allah´ın oluncaya,[516] İslâm dini bütün dinlere üstün gelinceye,[517] insanlara "Lâ ilahe illallah=Allah´tan başka ilâh yoktur!"[518] "Muhammedürresûlullah=Muhammedı Allah´ın Resûlüdür!"[519] dedirtinceye kadar savaşmak...[520] gibi, çok ağırve ağır olduğu kadar da şerefli bir vazifeyi tek başına yüklenmiş bulunuyordu.

Bundaki güçlüğü ve ağırlığı sadece düşünmek bile, insanı ürpertmeye ve titretmeye yeter![521]





[455] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâtou´l-esnam, s. 53.

[456] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 50.

[457] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 51, Yakut, Mu´cemu´l-buldan, c. 5, s. 367.

[458] Nûh: 23.

[459] Ebu´l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 426, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 1, s. 97.

[460] Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99.

[461] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 51, Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, Tabsıra, c. 1, s.35.

[462] Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99.

[463] Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 348.

[464] Taberî, Tefsîr, c. 29, s. 99.

[465] Taberî, Tefsîr, s. 29, s. 99, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, Tabsıra, c. 1, s. 35.

[466] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 51-52, Yakut, Mu´cemu´l-buldan, c. 5, s. 367.

[467] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 39, Taberî, Târrh, c. 1, s. 85, İbn E sfr, Kâmil, c. 1, s. 29.

[468] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 52, E bu´l-Ferec, Tabsıra, c. 1, s. 35, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 367.

[469] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 52-53, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 367.

[470] Şuarâ: 118.

[471] Nüh: 25.

[472] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 53, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 367.

[473] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 79-80, Ebu´l-Münzir Hişam , Kitâbu´l-esnâm, s. 6, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 116.

[474] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 4, s. 217, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 13-14.

[475] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 33, İbn Sa´d, Tabakât, c. 4, s. 21 7, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 57.

[476] Dârimî, Sünen, c. 1, s. 14.

[477] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 80, Ebu´l-Münzir Hişam , Kitâbu´l-esnâm, s. 6-7, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 116.

[478] Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 367.

[479] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 100.

[480] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 79, Yâkubî, Târîh, c. 1 , s. 254, Bedrüddin Aynî, Umdetu´l-Kârî, c. 16, s. 91, Halebî,İnsânu´l-uyûn, c. 1 , s. 17.

[481] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 119-120, 126.

[482] Süheyli, Ravd, c. 1, s. 357, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 4, Bedrüddin Aynî, Umdetu´l-Kârî, c. 16, s. 91.

[483] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 125, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 204.

[484] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 54, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 367-368.

[485] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 55, 57, 58, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 5, s. 67, 68.

[486] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 37-43.

[487] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 34-63.

[488] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 318, Kalkaşandî, Nihâyetü´l-ereb, s. 452.

[489] Nahl: 57, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 31 8, Şehristânf, el-Milel ve´n-nihâl, c. 2, s. 238.

[490] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 76-77, Zemahşerf, Keşşaf, c. 4, s. 34.

[491] Ebu´l-Münzir Hişam, Kitâbu´l-esnâm, s. 110, Yâkubî, Târîh, c. 1, s. 255.

[492] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 832, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 136, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377, Buhârî,Sahîh, c. 5, s. 92, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1408, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 333.

[493] Kastalani, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 204, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 30.

[494] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 85, Ebu´l-Münzir Hişam , Kitâbu´l-esnâm, s. 32-33.

[495] Fetret Devri, Yüce Allah´ın gönderdiği peygamberlerden iki peygamber arasında, İsa Al eyhisselam la Hz. Muhammed (a.s.) arasında olduğu gibi, peygamberliğin kesintiye uğradığı, peygambersiz zaman, durgunluk zamanı demektir. (İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 408). İsa (a.s.) I a Peygamberimiz (a.s.) arasındaki fetret müddeti ise, altı yüz yıldır (Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 270).

[496] Ebu Nuaym, Hilyetü´l-evliyâ, c. 1, s. 175-176, TaberânPden naklen, Heysem f, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 17.

[497] İbn Abdi Rabbih, Ikdu´l-ferfd, c. 3, s. 62-11 8, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 502-687.

[498] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 195-198, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 126-128, Belâzurî, E nsâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 100-103,İbn Abdi Rabbih, Ikdu´l-ferfd, c. 3, s. 11-113, Süheyli, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 233-236, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 588-595, İbn Seyyid,Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 46-57, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâve ve´n-nihâye, c. 1, s. 255-260, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 51-53.

[499] En´âm: 151.

[500] Dârimî, Sünen, c. 1, s. 14.

[501] Nahl: 58-59.

[502] Dârimî, Sünen, c. 1, s. 13.

[503] Taberî, Tefsîr, c. 18, s. 133, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 330, E bu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 288, Suyûtî, Dürru´l-mensûr, c. 5, s. 46.

[504] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 132, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 282, Dârekutnî, Sünen, c. 3, s. 216-217, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c.1, s. 69.

[505] Mus´abu´z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 292, İbn Habib, Kitâbu´l-muhabber, s. 237, 240, Kurtubf, Tefsîr, c. 3, s. 56, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1295.

[506] Taberî, Tefsîr, c. 2, s. 358, Zemahşerf, Keşşaf, c.1, s. 359, Fahru´r-Râzf, Tefsîr, c. 6, s. 48, Hâzin, Tefsîr, c. 1, s. 149,Suyûtî, Dürru´l-mensur, c. 1, s. 253.

[507] Mes´ûdf, MurÛcu´z-zeheb, c. 2, s. 276, Süheyif, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 72, E bu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c.1 , s. 136, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 291, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 215.

[508] Süheyli, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 73-74, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 292.

[509] Rum: 41.

[510] En´âm: 14,163, Zümer: 11-12.

[511] Âl-i İmrân, 81, Taberî, Tefsîr, c. 3, s. 332, Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. s. Fahru´r-Râzf, Tefsîr, c. 8, s. 115.

[512] Ahzâb: 40.

[513] Şûra: 7.

[514] Nahl: 125.

[515] Sebe: 28.

[516] Enfâl: 39.

[517] Feth: 28.

[518] İmam-ı Azam , Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 384, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 11, Müslim, Sahîh, c. 1, s.52, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 3, 4. Nesâf, Sünen, c. 6, s. 4, 5, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 137.

[519] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 384, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 11-12, Müslim, Sahîh, c.1, s. 53, Tirmizî, Sahîh, c. 5, s.5, Nesâf, Sünen, c. 6, s. 7.

[520] Enfâl: 39, İmam-ı Azam , Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 2, s. 384, Buhârî, Sahîh, c.1, s. 4, Tirmizî, Sünen, c. 5. s. 5. Nesâf. Sünen. c. 6. s. 7.

[521] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/218-225.