๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Peygamberi => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 12 Ocak 2011, 13:22:56



Konu Başlığı: Mekke şehrinin idârî yapısı
Gönderen: Hadice üzerinde 12 Ocak 2011, 13:22:56
Mekke Şehrinin İdârî Yapısı


1363. Hâcer’in ikameti için Mekke vadisinin seçilmesinde, bu bölgede bir su kaynağı olduğunu gösterecek şekilde büyük bir ormanın varlığı248 etkili olmuş görünmektedir. Bilindiği üzere, yağmur getiren Güney rüzgârları Mekke’ye kadar ulaşırlar. Ancak kararsız Muson rüzgârları bir su kaynağını kolaylıkla kurutabilir ve daha çok su gelmesi için halkın su kaynaklarını daha da derinlemesine kazmasına yol açacak şekilde kurak bir dönemin başlamasına neden olabilir. Belki de Zemzem kaynağı bu yüzden Zemzem kuyusu haline gelmiştir. Nakledildiğine göre, Kusay zamanında bile bu vadinin sâkinleri, bölgenin kutsallığını göz önünde bulundurarak ağaçlara dokunmazlardı; hattâ bu ağaçlar, Mekkelileri evlerinde bile rahatsız etmeye başlamışlardı.249 Nispeten yakın bir dönemde bile Mekke’de ağaçlar vardı; zira şehrin içme suları idaresince yayınlanan ve Zübeyde adı verilen “Mekke su yolları”nın geçmişiyle ilgili kitaptan öğrendiğimize göre, Türk hâkimiyeti sırasında bu su kemerlerinin ıslâh edilmesi ve bunun şehrin içine kadar ulaştırılması için girişimlerde bulunulmuş ve bu iş için bazı kayalık tepelerin tıraşlanması gerekmiştir. O çağda henüz dinamit bulunmadığından, yöredeki kütük yığınları toplanmış ve kayaların yarılarak kırılmasında işçilere kolaylık olması için bunlarla büyük ateş yığınları oluşturulmuştur. Bu çalışmalar sonucunda bölgedeki bütün yeşillikler de yok olup gitmiştir. Şimdi Suud hükümetinin koruma ve gözetiminde bölge yeniden ağaçlandırılmaktadır.

1364. Sonunda Kusay Mekke’de egemenlik erkini ele geçirdiği zaman, Kâ’be’nin çevresindeki vadinin muhtelif kısımlarını kendi kabilesine mensup çeşitli boylar arasında taksim etti; yörenin eski sakinleri Huzâ’alılar ise şehrin kenar semtlerinde ve mâbetten daha uzak bölgelerle yetinmek zorunda kaldılar. İktidarın yetkilerini tamamen kendi elinde toplayan Kusay, kamu düzeniyle ilgili bazı yetkileri, başta es-Safvân, ‘Advân, Nese’e ve Murre ibn Avf olmak üzere yabancı kabilelere bırakma basiretini gösterdi.250 Bildiğimiz kadarıyla es-Safvân, icâze görevini, Advân ise (Hac sırasındaki) ifâza görevini üstlenmişlerdi. Bu görevlerin neler olduğunu bu bölümün ilerleyen sayfalarında açıklayacağız. Nese’eler ise, Kinâne kabilelerine mensup olup, Mekke takvimindeki nesî’ işlerinden sorumlu idiler. Gatafânların bir kolu olan Murre ibn Avfların hangi işle görevlendirildiğini ise tespit edemedim. Es-Safvânlar, Arabistan’ın doğusundaki Temim kabilesinin bir kolunu teşkil ediyorlardı; ‘Advânlılar ise orta ve kuzey Arabistanlı Gatafânlarla kardeş çocukları idi. Mekke’yi Haccetme ibadeti sırasında kamu hizmetlerinin, en azından Muhammed (AS) döneminde, Mekke’nin oldukça uzağındaki Necd bölgesinde ve Basra Körfezi kıyılarında oturmakta olan kabilelerce sevk ve idare edildiğine bakarak, Mekke’yi Haccetme kurumunun, Kinâne, Temîm, ‘Advân ve Gatafânların (ki hepsi de Mudar soyundandır) henüz Arap Yarımadasının uzak bölgelerine yerleşmeden önce Mekke yakınlarında ikamet ettikleri çok eski bir döneme kadar dayandığını söylemek mümkündür. İcâze görevi ise, Kinde hükümdarları251 tarafından (belki de onların kurduğu büyük imparatorluk sırasında) çok eskiden beri Gavs ibn Murr’a emanet edilmiş olsa gerektir.

1365. Eski Grek şehirleri, polis (yukarı şehir) ve astu (aşağı şehir) olmak üzere ikiye bölünmüştü; Mekke de, İslâm’dan çok önceki tarihi devirlerden beri, Ma’lât ve Mesfele adı altında, tamamen aynı şeyleri ifade edecek şekilde bölümlere ayrılmıştı.

1366. Kur’ân, bunların dışında yer adlarıyla ilgili başka terimler de içermektedir; öncelikle, Mekke bölgesinin tamamı Haram, yani “kutsal ve korunan yer” olarak adlandırılmaktadır.252 Gerçekten de burası, şehre ait ya da ona bağlı bir yer olup, Şehir-Devlet sadece bu alanı kapsamaktaydı. (Yunan şehirleri için de aynı şey geçerli idi.) Şehrin asıl kurulu bulunduğu yere “Batnu Mekke,” “Ummu’l-Kurâ” (şehirlerin anası) ya da “ziraat yapılmayan vadi” denilmekteydi.253 Mabedin inşâ edildiği düzlüğe Bekke denilmekteydi.254 Kur’ân, bu konu ile ilgili olarak şöyle söylemektedir:

           “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Bekke’deki (Kâ’be)dir.”255

           Mâbet için Kur’ân çeşitli adlar kullanmaktadır: Kâ’be, el-Beyt (ev), el-Beytu’l-Harâm (Kutsal ve korunulup sakınılan ev), Beytu’l-Atîk (eski ya da şanlı ev), el-Mescidu’l-Harâm (secde edilecek kutsal yer) gibi. Aynı şekilde, Kur’ân, mabedin birkaç adım ötesinde yükselen Safa ve Merve adlı iki tepeden de bahseder.256 Suheylî’de (I, 82), Mekke’nin öteki adları arasında şu isimlere de yer verilmektedir: Salâhi, en-Nâse, el-Bâse, er-Re’s, Umm Rahîm, Kusâ.

1367. Şehirde oturan kabilenin en ulu başkanının ve yine diğer ileri gelen soylu kimselerin Yukarı şehir’de (Ma’lât) oturmalarında şaşılacak bir şey yoktur. Aynı şekilde mezarlık da burada (Ma’lât) bulunuyordu. Kamu hizmetlerinin görüşülüp tartışıldığı Dâru’n-Nedve (parlamento) binası da burada idi.

1368. Halk arasında yerleşik inanca göre, şehrin haram (kutsal) sınırları, İbrahim (AS) tarafından belirlenmişti. İslâmî dönemde bu sınırlar gayet iyi biliniyordu ve Muhammed (AS), H. 8 yılında Mekke’nin Fethi sırasında muhtelif istikametlerdeki bu sınırları gösteren ve hudûdu’l-haram olarak bilinen sınır taşlarını bizzat tamir ettirmişti. Bu taşlar Kuzeyde Cairrâne’de, Kuzey-Doğuda Nahle Vadisi’nde, Doğuda Arafat’ta, Güney ve Güney-Doğu’da İdât Labin’de, Batı’da Hudeybiye’de ve nihayet Kuzey ve Kuzey-Batı’da Ten’îm’de bulunuyordu. Bugün de halen bilinmekte olan bütün bu mahallerin araları eşit mesafelere ayrılmış değildi. Ancak bunların tamamı yaklaşık 200 km2 lik bir alan oluşturmaktadır.

1369. Bu mıntıka içinde muhtemelen tahsis edilmiş otlaklar (Himâ) ve belki de askerî seferlere hazırlık ve at yarışları için bir alan bulunuyordu. Günlük tarih yazarları, çeşitli sporların yapıldığı alanlardan da bahsederler. Fâkihî’ye göre257 Mekkeliler “kurrek” denilen bir tür “futbol”a düşkündüler ve büyük kalabalıklar halinde oynayanları seyretmeye gelirlerdi. Aynı yazar, Mekke’nin her semtinde bu kurrek oyununu oynamak için özel alanlar bulunduğunu, Resulullah’ın ise bu oyunu yasaklamadığını ilâve etmektedir.


248 İbn Hişâm, s. 245-246. Veliyyullâh Dehlevî’ye göre (Huccetullahu’l-Bâliğa, Kahire baskısı, H. 1333, I, 101), bu başkanın adı Subey’a ibn Rufey’ idi. Duğunne, onun annesinin adıydı.

249 İbn Sa’d, III/I, s. 116; İbn Hişâm, s. 234-235.

250 İbn Hişâm, s. 207.

251 Müsned, No 644, 1301.

252 Müstedrek, III, 5.

253 Bk. İbn Râhûye, İbn Hacer’den naklen, Metâlib, No 4275.

254 Belâzurî, I, § 556.

255 Buhârî, 25: 45, 56: 179; Ebû Dâvûd, II: 86; İbn Hanbel, No 7293.

256 Bk. İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 216.

257 İbn Hişâm, s. 230-230, 247-249; özellikle Suheylî, I, 232; Belâzurî, I, § 550-560; Buhârî, 25: 45.