> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hayatını Anlatan Eserler > İslam Peygamberi > Askerî istihkâm
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Askerî istihkâm  (Okunma Sayısı 1271 defa)
12 Ocak 2011, 13:28:24
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 12 Ocak 2011, 13:28:24 »



Askerî İstihkâm

1350/40. İslâm Peygamberi Muhammed (AS), Ordu komutanları başta olmak üzere herkese, savaşın insanî boyutunu ön plana çıkartarak ve kan dökülmesini en az düzeye indirgeyerek güzel bir örnek oluşturmuştur. Şu hadisi, kuşkusuz onun bu özelliğine işaret etmektedir:

           “Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim” (bk. İbn Hanbel, Müsned, IV/395).

1350/41. Okuyucularımın konu hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için, İngilizce kaleme almış olduğum “Battlefields of the Prophet”231 adlı esere başvurmalarını önererek, burada savaş sırasında istihkâm mühendisliği ile ilgili faaliyetleri sergilemekle yetineceğim. Bu konudaki ilk uygulamalara, H. 2 yılında yapılan Bedir Savaşı esnasında rastlarız ki bu savaşta Resulullah (AS), savaş alanına hâkim alçak bir tepe üzerinde, korunma amaçlı ve arîş denilen bir kulübe inşâ ettirmişti. Kendisi buradan savaşmakta olan İslâm birliklerine, taktik ihtiyaçlar doğrultusunda talimatlar gönderiyordu. Ve bilindiği gibi o gün İslâm Ordusu, sayıca kendisinin üç katı olan düşman karşısında kesin bir zafer elde etmiştir.

1350/42. H. 3 yılındaki Uhud Savaşı’nda Müslüman karargâhını korumak için tabiî siperlerden yararlanılmış, ayrıca çatışmalar sırasında İslâm Ordusunun arka saflarını koruma altında tutmak amacıyla üzerine okçu birliklerinin yerleştirildiği, savaş alanına hâkim bir tepe (Cebelu’r-Rummât) seçilmişti.

1350/43. Resulullah (AS)’ın askerlik hayatında gördüğümüz en önemli icraatı, H. 5 yılında yapılmış olan Hendek Savaşı’nda, dışardan gelebilecek düşman saldırılarına karşı Müslüman karargâhının çevresine bir hendek kazdırmak olmuştur. Göründüğü kadarıyla buradaki amaç, kendisinden sayıca on defa daha kalabalık olan düşmanı, savaşı bir günde yapıp bitirmekten çok, uzunca sürecek bir kuşatmaya mecbur etmekti. Oldukça düzenli ve bilinçli bir istihbarat servisi sayesinde, haftalarca öncesinden düşman hazırlıkları hakkında kesin bilgiler elde eden Resulullah, her şeyden önce askerî bir heyet topladı. İran asıllı Selmân-ı Fârisî adındaki bir sahâbenin önerisi üzerine, muhtemel düşman cephesi önüne bir hendek kazdırılmasına karar verdi. Planı ikmal etmek için, bu konuda uzman olan bazı sahabelerini de yanına alarak, at sırtında arazîye çıkıp bölgeyi bizzat denetledi.

1350/44. Esas itibariyle düşmanın, Medine’nin güneyinde bulunan Mekke tarafından gelmesi gerekiyordu. Ancak Medinelilerin yığınak yaptığı alan, üç tarafı lavlık kayalarla (harra) ile çevrili bir ova idi ki çatışmaların buradan başlatılması imkânsızdı: normal koşullarda burada ne insan, ne at ve ne de deve yürüyebilirdi. Sadece kuzey ve kuzey-batı tarafları saldırının başlatılmasına izin vermekteydi. Hal böyle olunca, lavlık kayalardan oluşan bu üçgenin kuzey ve kuzey-batıya bakan iki ucunun bir hendekle kapatılmasına karar verildi. Başlangıçta bir kilometreden biraz fazla olan hendek, sonradan, Medineli bazı kabilelerin de özel girişimleriyle biraz daha uzatılmıştır. Hendeğin tamamı, sonunda büyükçe bir “N” şeklini aldı. Kuzey-doğuda Şeyheyn burçlarından itibaren kazıya başlanmış (günümüzde bu nokta, iki kubbeli Şeyheyn Mescidi adıyla anılmaktadır) ve buradan Zûbâb tepesine kadar inilmiştir (bugün burada Zûbâb Mescidi bulunmaktadır). Daha sonra, nispeten daha alçak tepelere doğru hendek kazımı sürdürülmüş ve nihayet kuzeydeki Vedâ tepesi denilen yere ulaşılarak, burayı stratejik bir yer olan Sal’ dağıyla birleştirmiştir. Yol boyunca rastlanılan alçak tepelere, keşif ve gözcü birlikleri konuşlandırılmıştır. Hendek bir düşman atlısı dört nala gelse bile aşamayacağı genişlikteydi,  derinliği ise, içine bir piyade asker düşse ya da girse, ne kadar uğraşırsa uğraşsın kaçıp kurtulamayacak şekilde ayarlanmıştı. Resulullah (AS), kazılması gereken hendek mesafesini, anlaşıldığı kadarıyla her bir kabilenin nüfus sayısına göre belirlemişti. Kendisi ise, mevlâsı Selmânu’l-Fârisî de dahil olmak üzere, yakın akrabalarından oluşan küçük bir grupla birlikte kazı çalışmalarında görev almıştır. Hendeğin kazılması sırasında bazı güçlüklerle de karşılaşılıyordu, zira toprak içinde yer yer sert kayalarla karşılaşılıyordu. Resulullah (AS), kazı hattını saptırmak yerine, bunların kırılarak ortadan kaldırılmasına karar vermiş ve bunda başarılı da olunmuştur. Çalışmalar sırasında işçiler hep bir ağızdan şarkılar söylüyorlardı. Nöbet usûlü çalışılıyordu. Hatta o günlerde, çalışanların dinlenirken yumuşak kayalara işledikleri bazı yazılar günümüze kadar ulaşmıştır.

1350/45. Düşman birlikleri bölgeye ulaştığı zaman, karşılarına hiç de beklemedikleri bir hendek çıkması üzerine şaşkına döndüler ve Müslümanların emri vâki olarak ortaya koydukları bu savaş tarzını kabul etmek zorunda kaldılar. Özellikle de, kısa süreli bir savaş için beraberlerinde getirmiş oldukları azıkların tükenmesinin doğuracağı güçlükleri yakından hissettiler. Müslüman devriyeler, hendeği gece-gündüz gözetliyorlardı. Hattâ bazen düşman birliklerine erzak getiren kervanların önünü keserek, getirmekte oldukları yiyeceklere el koyuyorlardı.

1350/46. Eli silah tutan bütün savaşçı Müslümanlar cephedeydi; kadınlar, çocuklar ve besi hayvanları ise müstahkem burçlara (âtâm) kapatılmışlardı. İslâm’dan önceki dönemlere ait olan bu burçlardan bazıları günümüzde de hala mevcuttur. Örneğin, aslında birçok kattan oluşan görkemli Utûmu’d-Dihyân burcunun harabeleri; içinde bir su kuyusunun bulunduğu Kâ’b ibn el-Eşref Kasrı gibi. Bu su kuyusunun varlığı da gösteriyor ki, zaman zaman bu tür yerlere girişilen kuşatmalar çok uzun süre devam edebiliyordu.

1350/47. Bütün bu önlemler neredeyse bir hiç değerine düşmek üzereydi; zira, bu Müslüman şehrinde gayrı müslimler ve özellikle Yahudiler de bulunmaktaydı. Bunlar, savaşta tarafsız kalacaklarına dair söz vermişlerdi ve o an için de sakin gözüküyorlardı. Ancak düşmanın girişebileceği bazı diplomatik girişim sonucunda bu kitle kandırılabilirdi. Nitekim beklenen olmuş ve Benû Kurayza Yahudileri, düşmanla gizlice anlaşarak, saldırganlar dışardan hücuma kalktıklarında onlar da içeriden aynı anda Müslüman savunma cephesinin arkasından bir saldırı başlatacaklarına söz vermişlerdi. Durumdan haberdar olan Resulullah (AS), hemen karşı diplomatik girişimlerde bulunarak bazı askerî önlemler aldı ve hem saldırgan Mekkeliler ve hem de anlaştıkları Yahudiler sessiz ve sakin bir şekilde geri çekildiler. Savaş sona erip kuşatmacılar gidince, Benû Kurayzalılar ihanetlerinin bedelini ödemek zorunda kaldılar. Kısa süren bir kuşatmadan sonra teslim oldukları zaman, Resulullah (AS) onların akıbetlerinin, yine kendilerinin seçecekleri bir hakem tarafından belirlenmesine razı olmuştur.

1350/48. Mekke ve Hayber arasındaki ittifak anlaşması, her iki Devlet’in tam ortasında bulunan Medine için sürekli bir tehdit oluşturuyordu. Sarahsî’ye göre (bk. Mebsût, X, 86; aynı yazar, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 201) bu anlaşma, eğer Resulullah saldırma amacıyla Mekke üzerine yürüyecek olursa, Hayberlilerin savunmasız kalan Medine üzerine yürüyüp onu yerle bir edeceklerini; aynı şekilde, eğer Hayber üzerine yürürse, bu kez Mekkelilerin, aynı amaçla, savunmasız kalan Medine üzerine yürümesini öngörüyordu. Bu nedenle, nereden bakılsa Medine’nin eli-kolu bağlı idi. Bu açmazdan kurtulmak için, ne pahasına olursa olsun, bu iki düşmanı birbirinden ayırmak gerektiğini pek iyi bilen Resulullah (AS), H. 6 yılında akdedilen Hudeybiye Anlaşması ile istediği sonuca ulaşmıştır. Kur’ân, bu anlaşmayı “apaçık bir zafer” olarak nitelendirmektedir (bk. Fetih: 48/1). Böylece, öne sürdükleri birçok ağır şarta razı olup onlara imtiyazlar tanıma pahasına Mekkeli Müşriklerle bir barış anlaşması imzalanmış ve bunun sonucunda, ister Müslümanlar arasında, isterse üçüncü bir tarafla (Hayber de dâhil) savaşa girilmesi halinde, Mekkelilerin tarafsız kalmaları sağlanmıştır.

1350/49. Hudeybiye’den döndükten birkaç gün sonra, Resulullah (AS), yanına sadece 1500 savaşçısını alarak, Hayber’e doğru yola çıktı; burada kendisini 20.000 düşman savaşçı bekliyordu (bk. Ebû Yûsuf ve Ya’kûbî; Makrîzî’ye göre ise 10.000). Bunun yanı sıra, düşmanın (harabeleri günümüzde halen mevcut olan) taştan inşâ edilmiş çok sayıda müstahkem kaleleri, ve hatta kuşatmaların uzun sürmesi halinde bu kaleleri birbirine bağlayan yeraltı geçitleri de bulunmaktaydı. Hayberlilerin elinde, açık arazide hücuma kalkan savunmasız kuşatmacılar üzerine taş yağdırmak üzere mancınıklar da bulunmaktaydı. Makrîzî’nin işaret ettiği gibi (bk. İmtâ’, I, 318-19), Hayberlilerin elinde, debbâbe adı verilen ve o dönemin tankları diyebileceğimiz araçlar da vardı. Merhab kalesi de, yalçın kayalıklar üzerine inşâ edilmiş, ele geçirilmesi güç bir yapı idi.

1350/50. Bütün bu engeller karşısında, Müslümanların gönüllerinde sadece iman ve Allah yolunda hizmet etme duygu ve arzusu hâkimdi. Böylece onlar, birbiri arkasına düşman kalelerini fethettiler ve daha sonraki savaşlarda kullanmak üzere, mancınık ve deri kaplı arabalar (debbâbe) gibi içlerinde ne var ne yoksa hepsini ganimet olarak ele geçirdiler. Ancak bu savaş sırasında Müslümanların girişmiş olduğu herhangi bir inşâat işinden bahsedilmemektedir.

1350/51. Aradan çok geçmeden, Mekkeli Müşrikler, Hudeybiye anlaşmasını ihlal ettiler ve ardından, Müslümanlarca girişilen harekatta çok değişik askerî taktikler kullanıldı. Herhangi bir istihkâm faaliyetinden söz edilmemekle birlikte, Resulullah, 10.000 savaşçıdan oluşan Ordusunu Mekke’nin dış mahallelerine kadar sokmayı başardığında, son dakikaya kadar düşmanın bundan haberi bile olmadı. Askerî ordugâhlarda toplu halde yemek pişirmek amacıyla birçok asker için bir tek ateş yakılır. O gece ise, Resulullah (AS), her askerin ayrı ayrı ateş yakmalarını emretti. Böylece, dağların tepesinden manzaraya bakan Mekkeliler,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Askerî istihkâm
« Posted on: 25 Nisan 2024, 08:43:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Askerî istihkâm rüya tabiri,Askerî istihkâm mekke canlı, Askerî istihkâm kabe canlı yayın, Askerî istihkâm Üç boyutlu kuran oku Askerî istihkâm kuran ı kerim, Askerî istihkâm peygamber kıssaları,Askerî istihkâm ilitam ders soruları, Askerî istihkâmönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes