๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Peygamberi => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 14 Ocak 2011, 15:03:41



Konu Başlığı: İttifak anlaşmalarının yürürlükten kaldırılması
Gönderen: Hadice üzerinde 14 Ocak 2011, 15:03:41
Müşriklerle Yapılmış İttifak Anlaşmalarının Yürürlükten Kaldırılması


901. Müslümanlarla diğer Arap kabileleri arasındaki ilişkileri bundan önceki bölümde ele almıştık. Dost ve müttefik kabileler arasında, putperest oldukları halde, İslam’la hala işbirliği içerisinde olan ve karşılıklı anlaşma hükümlerine titizlikle uyan Müdlic ve Huzâ’a gibi kabileler de vardı. Bununla birlikte, bu kabilelerin gönüllerinde İslamî bir etkinin var olduğunu ve İslam’a girenlerin de müşrik ve putperest akrabalarıyla barışçı bir biçimde yaşadıklarını görmekteyiz. H. 9 yılı sonlarına doğru, Resulullah (AS)’a çok önemli konulara değinen bazı ayetler vahy edilmiştir. Bunlar, Berâet ya da Tevbe adını taşıyan surenin 1-29. ayetleriydi.

902. Bir önceki yıl Mekke’yi fethetmiş olan Resulullah (AS), Hac mevsimi geldiğinde, Kur’an’ın bu ayetlerini Arabistan’ın dört bir yanından gelen Hacılara bildirmesi için damadı Ali’yi gönderdi. Bu ayetlerde şu temel konulara değinilmekteydi:

1. Varlık nedeni aynı zamanda kendi dünya görüşünü ön plana çıkarıp yaymak olan İslam Devleti, İslami ilke ve temellere dayalı olmakla birlikte, diğer gelişmiş dinlerin mensupları lehine de önemli bir hoşgörü tanımıştır (Tevbe: 9/29). Bunlar İslam Devleti’nin tebe’ası ve vatandaşı olarak kabul edilmişlerdir. Bu inanç özgürlüğünü Yahudi, Sâbiî, Hıristiyan ve Mecûsîlere bizzat Resulullah (AS) tanımıştır. Onun sahabeleri de, Hulefâ-i Râşidîn döneminde bu hoşgörünün Berberîlere, Budistlere ve Brehmenlere tanınmasında hiçbir güçlük çıkarmadılar.1177 Eserleri bize kadar ulaşan Abbasî dönemi hukukçuları ise bu hükmü daha da yaygınlaştırarak, puta tapanların ve hatta ateistlerin de bu inanç özgürlüğünden yararlanabileceklerini belirtmişlerdir.1178

2. Müslümanlara, müşrik ya da putperest bütün gayrı müslimlerle yapmış oldukları barış veya ittifak anlaşmalarına titizlikle uymaları emredilmektedir.

3. Gayrı müslimlerle yapılan ittifak anlaşmaları ebedî olmak üzere imzalanmamışlardır. Şayet böyle bir anlaşma varsa bundan kurtulmak gerekir. Kur’an, belli sürelere bağlı yeni anlaşmalar yapmaları için, gayrı müslimlere dört aylık ek bir süre tanımıştır. Resulullah (AS) da süresi en çok 10 yıla kadar varan anlaşmalar yapmıştır.

4. İslam ile İslam olmayan arasında bir eşitsizlik söz konusu değildir. Ancak, bu durum, dünya işleriyle ilgili konularda, her iki sınıfa mensup insanların, yani Müslümanlarla gayrı müslimlerin, mahkemeler karşısında olduğu kadar, kamusal ve askerlikle ilgili idarî makamlar önünde de tam bir tarafsızlık içinde muamele görmelerine engel oluşturmaz. Şu anda üzerinde durduğumuz sureden hemen önce nâzil olan 5. surenin 2. ayetinde (Mâide: 5/2), Kur’an, iyilik ve yasaklardan sakınma (birr) konusunda gayrı müslimlerle “işbirliği” içerisinde olmayı emredecek kadar ileri gitmiştir.

5. Şu hüküm gayet net ve açıktır (Tevbe: 9/6): “Ve eğer müşriklerden biri senden emân dilerse, Allah’ın sözünü işitip dinleyinceye kadar ona eman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı yere ulaştır.”

6. Ka’be sadece Müslümanların ibadet etmelerine tahsis edilmiştir; müşriklerin orada kendi âdet ve usûllerine göre tapınmaya hakları yoktur (Tevbe: 9/28). Bir başka deyişle, Medine İslam Devleti’nin siyasal başkenti olduğu halde, Mekke sonsuza dek dinî merkez olarak seçilmiştir.

903. Ebû ‘Ubeyd’in belirttiğine göre,1179 belirli bir zaman sınırlaması olmaksızın barış ve ittifak anlaşmalarının yürürlükten kaldırılması, Huzâ’aları, Mudlicleri ve İslam’ın henüz fazla yaygın olmadığı bazı dost kabileleri ilgilendiriyordu. Bu kabilelerden İslam’ı kabul etmeleri istenmemişti ve bir ittifaka son vermek de hiçbir zaman savaş ilan etmek anlamına gelmiyordu. Ancak dinsel nedenlerle böyle bir yürürlükten kaldırma işlemine gidilmesinin, Arabistan’ın putperest kabilelerine İslam’ı kabul etmeleri yönünde bir baskı oluşturacağı da inkâr edilemez; ayrıca, burada söz konusu olan bölgeler, Arabistan’ın dışında bulunan, ya da Yahudi, Hıristiyan gibi Allah inancına sahip gayrı müslim topluluklar değildir. Bu, sanki bir aile babasının kendi yaramaz çocukları üzerinde yaptığı bir baskı gibi bir şeydi.
[/color]

Müşriklerle Yapılmış İttifak Anlaşmalarının Yürürlükten Kaldırılması

 

 

901. Müslümanlarla diğer Arap kabileleri arasındaki ilişkileri bundan önceki bölümde ele almıştık. Dost ve müttefik kabileler arasında, putperest oldukları halde, İslam’la hala işbirliği içerisinde olan ve karşılıklı anlaşma hükümlerine titizlikle uyan Müdlic ve Huzâ’a gibi kabileler de vardı. Bununla birlikte, bu kabilelerin gönüllerinde İslamî bir etkinin var olduğunu ve İslam’a girenlerin de müşrik ve putperest akrabalarıyla barışçı bir biçimde yaşadıklarını görmekteyiz. H. 9 yılı sonlarına doğru, Resulullah (AS)’a çok önemli konulara değinen bazı ayetler vahy edilmiştir. Bunlar, Berâet ya da Tevbe adını taşıyan surenin 1-29. ayetleriydi.

902. Bir önceki yıl Mekke’yi fethetmiş olan Resulullah (AS), Hac mevsimi geldiğinde, Kur’an’ın bu ayetlerini Arabistan’ın dört bir yanından gelen Hacılara bildirmesi için damadı Ali’yi gönderdi. Bu ayetlerde şu temel konulara değinilmekteydi:

1. Varlık nedeni aynı zamanda kendi dünya görüşünü ön plana çıkarıp yaymak olan İslam Devleti, İslami ilke ve temellere dayalı olmakla birlikte, diğer gelişmiş dinlerin mensupları lehine de önemli bir hoşgörü tanımıştır (Tevbe: 9/29). Bunlar İslam Devleti’nin tebe’ası ve vatandaşı olarak kabul edilmişlerdir. Bu inanç özgürlüğünü Yahudi, Sâbiî, Hıristiyan ve Mecûsîlere bizzat Resulullah (AS) tanımıştır. Onun sahabeleri de, Hulefâ-i Râşidîn döneminde bu hoşgörünün Berberîlere, Budistlere ve Brehmenlere tanınmasında hiçbir güçlük çıkarmadılar.1177 Eserleri bize kadar ulaşan Abbasî dönemi hukukçuları ise bu hükmü daha da yaygınlaştırarak, puta tapanların ve hatta ateistlerin de bu inanç özgürlüğünden yararlanabileceklerini belirtmişlerdir.1178

2. Müslümanlara, müşrik ya da putperest bütün gayrı müslimlerle yapmış oldukları barış veya ittifak anlaşmalarına titizlikle uymaları emredilmektedir.

3. Gayrı müslimlerle yapılan ittifak anlaşmaları ebedî olmak üzere imzalanmamışlardır. Şayet böyle bir anlaşma varsa bundan kurtulmak gerekir. Kur’an, belli sürelere bağlı yeni anlaşmalar yapmaları için, gayrı müslimlere dört aylık ek bir süre tanımıştır. Resulullah (AS) da süresi en çok 10 yıla kadar varan anlaşmalar yapmıştır.

4. İslam ile İslam olmayan arasında bir eşitsizlik söz konusu değildir. Ancak, bu durum, dünya işleriyle ilgili konularda, her iki sınıfa mensup insanların, yani Müslümanlarla gayrı müslimlerin, mahkemeler karşısında olduğu kadar, kamusal ve askerlikle ilgili idarî makamlar önünde de tam bir tarafsızlık içinde muamele görmelerine engel oluşturmaz. Şu anda üzerinde durduğumuz sureden hemen önce nâzil olan 5. surenin 2. ayetinde (Mâide: 5/2), Kur’an, iyilik ve yasaklardan sakınma (birr) konusunda gayrı müslimlerle “işbirliği” içerisinde olmayı emredecek kadar ileri gitmiştir.

5. Şu hüküm gayet net ve açıktır (Tevbe: 9/6): “Ve eğer müşriklerden biri senden emân dilerse, Allah’ın sözünü işitip dinleyinceye kadar ona eman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı yere ulaştır.”

6. Ka’be sadece Müslümanların ibadet etmelerine tahsis edilmiştir; müşriklerin orada kendi âdet ve usûllerine göre tapınmaya hakları yoktur (Tevbe: 9/28). Bir başka deyişle, Medine İslam Devleti’nin siyasal başkenti olduğu halde, Mekke sonsuza dek dinî merkez olarak seçilmiştir.

903. Ebû ‘Ubeyd’in belirttiğine göre,1179 belirli bir zaman sınırlaması olmaksızın barış ve ittifak anlaşmalarının yürürlükten kaldırılması, Huzâ’aları, Mudlicleri ve İslam’ın henüz fazla yaygın olmadığı bazı dost kabileleri ilgilendiriyordu. Bu kabilelerden İslam’ı kabul etmeleri istenmemişti ve bir ittifaka son vermek de hiçbir zaman savaş ilan etmek anlamına gelmiyordu. Ancak dinsel nedenlerle böyle bir yürürlükten kaldırma işlemine gidilmesinin, Arabistan’ın putperest kabilelerine İslam’ı kabul etmeleri yönünde bir baskı oluşturacağı da inkâr edilemez; ayrıca, burada söz konusu olan bölgeler, Arabistan’ın dışında bulunan, ya da Yahudi, Hıristiyan gibi Allah inancına sahip gayrı müslim topluluklar değildir. Bu, sanki bir aile babasının kendi yaramaz çocukları üzerinde yaptığı bir baskı gibi bir şeydi.
[/size]

1177 Tirmizî, 19/31; İbn Mâce, 17/41; Şâfiî, Umm, IV, 96.

1178 Ebû Yûsuf, Harâc, s. 73 vd.; Sarahsî, Mebsût, X, 119.

1179 Ebû ‘Ubeyd, § 448.