> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hayatını Anlatan Eserler > İslam Peygamberi > İslâmın katkısı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâmın katkısı  (Okunma Sayısı 875 defa)
11 Ocak 2011, 11:04:37
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 11 Ocak 2011, 11:04:37 »



İslâm’ın Katkısı


1612.  Dinsel ve toplumsal alanlarda reformcu bir rol üstleneceği İlahi bir göreve getirilmeden önce Muhammed (AS), aynı mesleği icra eden hemşehrileri arasında çok saygın ve meşhur bir kervan tüccarı idi.531 Filistin’e, Yemen’e ve Bahreyn-’Umân bölgelerine birçok gezi düzenlemişti; hattâ muhtemelen yine ticari amaçlarla Habeşistan’a da bir deniz yolculuğu yapmıştı. Buralarda kazanmış olduğu deneyimler, büyük ölçüde ekonomik alanda gerçekleştirmiş olduğu yenilikleri de açıklamaktadır.

1612/1. Bu konuya geçmeden önce, bir noktayı açıklığa kavuşturalım. Mekke, Tâ’if, Medine vs. gibi şehirler, gezici fuarlarının yanı sıra, dükkân şeklinde bir takım sürekli pazarlara da sahip olmalıydılar. Dükkânlar, normal olarak ticaretle uğraşan kimselerin evlerinin avlularında bulunuyordu (Tâ’if’deki durumla ilgili olarak, yukarda 822 sayılı paragrafta geçen anlaşmanın 16. maddesinde şu hükmü okumaktayız:

           “Alış-veriş ve pazarlık işlemleri, evlerin avlularında yapılacaktır.”)

           Görünüşe bakılırsa, şehrin çarşı ve pazarlarında sebze ve benzeri gibi fazla dayanıklı olmayan gıda maddelerinin günübirlik satışları söz konusu idi; küçük esnaf mallarını her gün sabahleyin satacağı malları pazara getirir ve akşam olduğunda da satamadıklarıyla birlikte evlerine dönerlerdi. Bu pazar yerlerine, buğday, arpa, yağ, hurma, kumaş vb. malların yanı sıra, koyun, deve vs. gibi hayvanları satmak üzere yabancı tüccarlar da gelirdi. Kasaplık, kunduracılık, terzilik vs. gibi meslekleri kendi evlerinde icra edenlerin dışında, çarşı-pazar yerlerinin de olması gerekliydi. Aralarında çatışma ve savaşlar yaşanan çeşitli etnik grupların ve kabilelerin çokluğu, Medine’deki pazar yerlerinin de çok sayıda olmasını gerektiriyordu. Bu noktayı bir hadiste geçen şu bilgi ile açıklayalım:

           “Ömer ibn Şebbah’ın532 naklettiğine göre, Resulullah Medine’de (Müslümanlara ait) bir çarşı-pazar yeri kurmak istediği zaman, önce Benû Kaynuka Yahudilerinin pazarına gitti; daha sonra da (halen) Medine’de bulunan pazar yerine geldi. Orada durarak, ayağıyla gösterdi ve şöyle dedi: -İşte sizin çarşınız! Burada hiç kimse rahatsız edilmeyecek ve kimseden herhangi bir işgaliye de alınmayacaktır... İslâm’dan önce Medine’de, (Ru’ma kuyusu çevresindeki) Yesrib bölgesinde, Zebâle denilen yerde bir çarşı vardı; Benû Kaynuka’lar için el-Cesr (köprü)’de, ayrıca el-Asbah bölgesindeki es-Safasif’de pazar yerleri kuruluyordu. İbn Hibbeyn sokağının bulunduğu yerde de bir çarşı kuruluyordu; İslâm’dan önce kurulmuş olan bu çarşı İslâm’ın başlangıcında da Muzâhim adıyla varlığını sürdürmüştür... Resulullah Bakî ez-Zubeyr denilen yerde bir çadır kurarak şöyle buyurdu: “Burası sizin pazar yeriniz olacaktır!” Tam o sırada (Benû en-Nadir Yahudilerinden) Kâ’b ibn el-Eşref çıkageldi, çadırın içine girdi ve gergi iplerini kesip kopardı. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: “Kesinlikle bu çarşıyı öyle bir yere nakledeceğim ki, bu onu daha da kudurtacak. Ve daha sonra pazar yerini, bugünkü Medine Büyük Çarşısı’nın bulunduğu yere naklettikten sonra şu emri verdi: “İşte burası sizin çarşınız: burada sürekli ve sabit yerler edinmeyin (yani sabahleyin kim erkenden gelmişse, istediği yeri tutsun); burada vergi alınmayacaktır.” (bk. Samhûdî, I, 747-748).

           Kuşkusuz bu olay, Hicret’in başlangıç dönemlerinde meydana gelmişti. Bu metinde, vergi (haraç) sözcüğü açıkça belirtilmemiştir. Vergi muafiyeti, doğal olarak satıcıların buraya akın etmelerini sağlamıştır. Şimdi Resulullah’ın gerçekleştirmiş olduğu reformlara geçelim:

1613. Resulullah (AS)’ın İslâm’ı kabul ettikleri sırada Arabistan kabileleriyle yapmış olduğu anlaşmaların çoğunda yer alan bir maddeye göre, öşür vergisi yürürlükten kaldırılmaktaydı; Necrânlı Benû Nehd, Bâhile ve Belârislerle yapılan anlaşmalar, bu kabileleri öşürden muaf tutarken, zekât mükellefiyeti altına sokmaktaydı.533 Zekat vergisi, hayvan sürüleri ve ziraî ürünler için geçerli olup, bunlara öşür vergisi tahakkuk ettirilmezdi. Dolayısıyla öşür, sadece şehirlere ve fuarlara dışardan ithal edilen ticarî mallar üzerinden alınan bir gümrük vergisi demekti. Ülke dahilinde evvelce alınan gümrük vergilerinin kaldırılması, her türlü malın ülke içindeki dolaşımı ve el değiştirmesini sağladı. Kaynaklar, Halife Ömer tarafından, Medine’ye tahıl ve yiyecek maddeleri ithal eden Nabatlı tüccarlara indirimli gümrük tarifesi uygulandığından söz ederler.534 Buradan anlaşıldığına göre, Medine’deki gümrük tarifesi İslâm’dan önceki devirlere ait olup, Resulullah tarafından da aynen sürdürülmüştür. Rivayete göre, Mekke’nin fethi sırasında Resulullah “Sa’îd ibn el-As’ı Mekke Çarşısı’na (sûk) tâyin etmiş olması”535 oldukça dikkate değer bir olaydır. Buna benzer başka olaylar da cereyan etmiştir: Ömer de Medine çarşısıyla ilgilenmek üzere görevlendirilmiştir (Halebî, II, 365). Kadınlardan da, örneğin Semra bintu Nuheyk el-Esediyye, pazar yerlerinde hile ve kaçakçılığı önlemek üzere bir tür denetçi olarak görevlendirilmişti (İbn ‘Abd el-Berr, İsti’âb, “Kadınlar” bölümü, Nº 161). Yine, Şifâ bintu Abdullah da, Medine pazarında bazı görevleri yerine getirmekle görevlendirilmiştir (bk. İbn Hacer, İsâbe, “Kadınlar” bölümü, Nº 618). Muhtesiplik görevinin ihdas edildiği o günlerde Resulullah (AS)’ın bu işle yakından ilgilendiği ve İslâm’ın ruhuna uygun bir ticari anlayışın hayata geçirilmesi konusunda satıcılara nezaret ve rehberlik etmek amacıyla pazar yerlerini bizzat dolaştığı görülür. Örneğin bir gün, bu denetimlerinden biri sırasında, bir dükkândaki buğday yığınına elini daldırdığında, alt kısımların nemli olduğunu hissetmiş, nedenini sorduğunda da satıcı, bunun önceki gün yağan yağmurdan kaynaklandığını söyleyince, Resulullah şöyle emretmiştir:

           “Bunları bu şekilde müşterilerden saklayıp gizleme! Malları onlara oldukları gibi göster!”

           Çarşı ve pazar yerlerinde kadın denetleyicilerin de bulunması, muhtemelen buralara kadınların da ürettikleri malları satmak üzere gelmelerinden kaynaklanıyordu.

1614. Millî servetin paylaştırılması ve sürekli olarak el değiştirmesi, çok erken dönemlerde Kur’an’ın dikkatleri çektiği bir konu olmuştur. Daha H. 3. yıldan itibaren, ölen bir kimsenin mirasının, yaşları ne olursa olsun baba, anne, eşler, çocuklar, erkek ve kız kardeşler gibi çok sayıda yakın akraba arasında zorunlu olarak paylaştırılacağını öngören şer’î bir hüküm yürürlüğe konulmuştur. Vasiyet yoluyla miras bırakan kimse, mirasçılarının hisseleri üzerinde bu hükümle belirlenenlerin dışında bir değişiklik yapamaz. Öldükten sonra yürürlüğe girecek olan vasiyetle, terekenin sadece 1/3’lük bölümü yabancılara bırakılabilir, geriye kalan 2/3’lük bölüm ise, ek bir irade beyanına gerek kalmaksızın kanuni mirasçılara gider. Bu hüküm sayesinde, servetin birkaç kişinin elinde yığılması önlenmiştir.

1614/1. Resulullah (AS), kapitalistlerin riske dayalı birtakım ticari imkânları kötüye kullanmalarını önlemek amacıyla iktisadî hayata birçok yenilik getirmiş ve tek taraflı risk ilkesine dayanan, örneğin henüz ürün olgunlaşmadan bir çiftliğin hasadının satılması ya da henüz teslimatı yapılmamış malı bir başkasına tekrar satma vs. gibi her türlü ticarî işlemleri yasaklamıştır. Satılması yasak mallar listesinde, gerçekte henüz denizden çıkarılmadığı halde, “dalgıcın denize dalarak getireceği” incilerin de bulunması oldukça dikkat çekicidir (İbn Mâce, 12/24, Nº 2196; İbn Hanbel, I, 302, III, 42; Beyhakî, V, 358).

1615. Çok daha önemli ve temel bir yenilik de, faiz konusunda benimsenen tutumdur. İslâm, ödünç verilen paraya faiz işletilmesini yasaklamıştır. Bu ilâhî kanunun hikmetini tartışmaya açmak isteyenlere cevap olması için birkaç örnek verelim: Dünyada hiç kimse, zor durumda kalarak aldığı borç para karşılığında gönül rızasıyla faiz ödemek istemez. Öte yandan, çok az sayıda zengin, bir karşılık beklemeksizin tasarruflarını borç olarak vermeye razı olur. İşte faiz bir toplumda bu yüzden yaygınlık kazanır. Ödünç verilen meblâğlar üzerinden alınan faiz, millî servetin belli bir azınlığın elinde toplanmasına ve gitgide asıl halk yığınlarını oluşturan insanların yoksullaşmasına neden olur; ve bu da birçok toplumsal patlamalara yol açar. Faiz karşılığında borç para vermenin temel bir sakıncası da, tek taraflı risk taşımasıdır. Belli bir meblâğı borçlanan kimse, bütün iyi niyetlerine ve çabalarına rağmen yapmış olduğu ticaretten hiç bir kâr elde edemese bile, faiz ödemeyi kabul eder. Zira bir ticaretin ya da üretimin kimi durumlarda başarısızlıkla sonuçlanması mümkündür. İşte ödünç veren taraf, bu riski üstlenmemektedir. Ancak faizin İslâm’da yasaklanmış olması, her türlü kazancın reddedildiği anlamına da gelmez. Aksine İslâm, adaletin iktisadî ilişkilerde egemen olduğu toplumsal bir düzen öngörmektedir. Tek taraflı risk anlayışına dayalı bir ödünç verme sistemi yasaklanarak, onun yerine karşılıklı risk (kâr-zarar) ilişkisine dayalı bir borçlanma getirilmiştir. Burada kastettiğimiz, İslâm Şirketler Hukukunda mudârabe denilen ve sermaye sahibi ile onu işletmek üzere ödünç alan kişinin, hep birlikte kârı ve riski (zararı) paylaştıkları çeşitli borçlanma sistemleridir. Oysa toplumun çıkarları doğrultusunda, belli bir kesimin, örneğin faizci-tefeci sermaye sahiplerinin üzerine bazı yükümlülük ve sınırlamalar getirilmesi daha makul ve uygun bir yaklaşım olabilir. Böylece bu tür gruplar, idarî yaptırımlar sayesinde, insanlık dışı asalak hayatı sürmekten vazgeçmek zorunda kalacaklardır. Bu durumda geriye, faizsiz borçlanmalara kaynak bulmak ve kâr amacı gütmeyen proje ve yatırımlar için gerekli para ihtiyacını karşılamak kalmaktadır. İslâm, önce faizci sermayedarların elinden faizle borç verme hakkını alarak ve daha sonra da borç verme işl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâmın katkısı
« Posted on: 26 Nisan 2024, 09:04:28 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâmın katkısı rüya tabiri,İslâmın katkısı mekke canlı, İslâmın katkısı kabe canlı yayın, İslâmın katkısı Üç boyutlu kuran oku İslâmın katkısı kuran ı kerim, İslâmın katkısı peygamber kıssaları,İslâmın katkısı ilitam ders soruları, İslâmın katkısıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes