๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Peygamberi => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 13 Ocak 2011, 11:45:51



Konu Başlığı: İdari bölünme
Gönderen: Hadice üzerinde 13 Ocak 2011, 11:45:51
İdari Bölünme


1073. Henüz işin başında iken, Müslümanlar günlük vakit namazlarını kılma ve sadaka adı altında Medine’ye birtakım vergiler gönderme gibi tamamen ruhi-manevi yükümlülükler altında iken bile, bir takım idarî amaçlar doğrultusunda ülkeyi bazı bölümlere ayırma gereği hissedilmekteydi. Resulullah (AS) kuşkusuz İslam’ı yeni kabul etmiş kabileler nezdinde, buralara hem ibadetler hem de hukuki-adlî meselelerde karşılaşılacak sorunları çözmek üzere bazı sorumluluklar yükleyerek bir takım idareciler tayin etmişti; ama o, bütün bu insan topluluklarının eskiden beri sahip oldukları mülkiyet haklarını da kabul ediyordu. Bu durumda, kabile ya da diğer bağımsız insan topluluklarından oluşan çok sayıda “eyalet” ortaya çıktı. Bu “eyaletler”in yüzölçümleri, bu insan topluluklarının sahip oldukları toprakların miktarına bağlı olarak son derece çeşitlilik arz etmekteydi.

1074. Ancak H. 9 yılına gelindiğinde, Resulullah (AS), bundan böyle doğrudan merkezi hükümete ödenmesi gerekli vergiler kapsamına alınan zekât vergisini tahsil etmek üzere, -daha çok geçici görevle- vergi tahsildarlarını bu eyaletlere göndermeye karar verdi. İşte bunun üzerine, gerçek anlamda bir idari bölünme işine başlanmıştır. Bir yandan, Abbâd ibn Bişr el-Eşhali’nin, Suleym ve Muzeyne gibi iki ayrı kabileye -bu iki kabile aynı mahalde oturup birbiri ile nüfusça tamamen kaynaşmadığı halde- tek başına gönderilmesi, iki küçük eyaletin topraklarının bir tek ve daha büyük bir “Eyalet” halinde birleştirildiğine işaret ederken; öte yandan, Temim kabileleri örneğinde olduğu gibi, bir tek bölgeye çok sayıda vergi tahsildarının tayin edilmesi, nüfusça çok kalabalık bir “eyalet”in alt bölümlere ayrılması gerektiğini gösterir. (Taberî, İbn Habib, Safadî vb. yazarların eserlerindeki bazı özel bölümlerde, veya Resulullah’ın yaptığı anlaşma ya da verdiği imtiyaz belgelerinin metinlerinde bu tür görevlilere ait onlarca isim göze çarpmaktadır). Bunlara bakarak, araştırmacıların, henüz doğup gelişmekte olan bu Devletin eyaletlerinin ve daha küçük çaptaki yerleşim birimlerinin idari bölünmesini ortaya çıkarmaları mümkün olacaktır. Her kabilenin sınırları içinde bulunan su kaynakları, dağlar, vadiler vb. bugün çoğunlukla bilinmektedir. Ayrıca elimizde Arap Yarımadası ile ilgili oldukça iyi hazırlanmış haritalar bulunmaktadır Her ne kadar bazı yer isimleri değişmiş olsa da, birçoğu aynen muhafaza edilmiş ve halk tarafından kullanılmaktadır. Bu da, tarihçinin işini çok daha kolay hale getirmektedir.

1075. Bu idari hiyerarşi içerisinde iki temel kategori ayırt etmek mümkündür:

           1. Resulullah (AS)’ın aynı kabile üyeleri arasından seçip farklı kabilelere göndermek üzere tayin ettiği veya esasen tevarüs yoluyla geldiği halde eski yerinde bıraktığı başkanlar,

           2. Vergi tahsildarları, hukuki anlaşmazlıkları çözen hakimler, İslam’ı öğretmekle görevli muallimler ve Resulullah (AS)’ın başkentten sık sık gönderdiği diğer devlet memurları.

            Görevi tevarüs yoluyla sürdüren başkanlar da bazen, Devlet vergilerini tahsil etme ve bunları ya doğruca Medine’ye gönderme ya da gezici tahsildarlara teslim etme yetkisine sahip idiler. İlk gruba giren başkanların sayısı oldukça fazladır. Gerçek anlamda krallıkların süregeldiği, yabancı devletlere ait eski sömürgelerde, iş başındaki yerli başkanların görevlerinde kalmalarına izin verilmiştir. Bölgedeki özerk yapı günün koşullarına uyarlanmıştır. Böylece ortaya çıkan dolaylı idare tarzı, bize federatif veya konfederatif türde yapılanmanın söz konusu olduğunu düşündürmektedir.