> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hayatını Anlatan Eserler > İslam Peygamberi > Dînî görevler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dînî görevler  (Okunma Sayısı 979 defa)
12 Ocak 2011, 09:15:37
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 12 Ocak 2011, 09:15:37 »



Dînî Görevler

1388. O sıralarda başkanların temel görevleri dinsel törenlerle yakından ilişkiliydi. Kâ’be mâbedi bu şehirde idi ve çoğu uygulamalar bu kuruma bağlıydı:

1389. Sidâne (mabedin bakımı ve korunması) ve Hicâbe (mabedin kapısının korunması), kaynaklarımıza göre birbirinden farklı iki görevdi. Putperestliğe rağmen, Beytullah (Allah’ın Evi), kendisi put olarak görülmeksizin, her şeyin üstünde tutuluyordu. Bu mabet bir giriş kapısıyla bir tek odadan ibaretti. İçerisi duvar resimleriyle süslüydü. Ancak görüldüğü kadarıyla iç kısımda hiçbir zaman put olmamıştır. Büyük put Hubel bile dışarıda, dam üzerinde bulunuyordu. Kâ’be’nin içerisinde, değerli eşyalardan oluşan bağışların atıldığı bir kuyunun bulunduğundan bahsedilir. Bu durumda, Kâ’be’nin anahtarları çok büyük bir öneme sahiptiler. Kusay ölürken, bu anahtarları oğlu Abd ed-Dâr’a bırakmıştı ve onun soyundan gelenler Resulullah (AS) şehri fethettiği sırada bunların muhafazasını üstlenmişlerdi. İslâm Peygamberi bu muhafızlar ailesini değiştirmemiş olup, aynı aile bugünkü Suud yönetiminde bu görevi sürdürmektedir. Kusay’ın M.S. 4. yüzyılda yaşadığını da hatırlatalım.

1390. Kur’ân’a göre,283 Ka’be’yi ibadet amacıyla ziyaret etmenin kuralları, İbrahim (AS) tarafından belirlenmişti; hacıların Mekke yakınlarında toplanmaları, eti yoksullar ve kurban kesen kimse arasında taksim edilen hayvanları kurban etmeleri, Kâ’be’yi ziyaret ederek samimi ve içten duygularla etrafında yedi defa dönmeleri (tavaf) ve böylece insanı “zühd ve takva bakımından yücelten” bu ibadeti tamamlamaları gerekiyordu. Başka bir ayette ise284 tavaf, diz çökme (kâde) ve secde dışında, hacıların Meş’aru’l-Harâm’da durarak tam Arafat’a girdikleri yerde, yılın belirli bir döneminde, Mekke’de itikaf’a girilmesi (dünyadan el-etek çekip oraya sığınılması), ayrıca Kâ’be’nin önünde kurban kesilmesi söz konusu edilmektedir. (İbrahim AS’in bu sünneti, Muhammed AS tarafından muhtemelen çevre ve halk sağlığı göz önünde bulundurularak değiştirilmişti: o dönemden beri kurbanlar şehir dışında, Mina’da kesilmektedir. Hatîm denilen ve Kâ’be’nin yarım daire şeklinde üstü açık kısmı, Gulam Yezdânî’nin düşüncesine göre,285 kanları derin bir çukur içine toplamak üzere evvelce kurban kesme mahalli olarak kullanılmış olabilir.) Kur’ân’da geçen bu hususlar286 Büyük Hac ile ilgilidir. Küçük Hac ise, muhtemelen Umre denilen ve Kur’ân’ın başka bir yerde287 bahsettiği, Safa ile Merve tepeleri arasında koşulmasını bildirdiği hac olsa gerektir. Nihayet, bir başka ayete göre:

           “Onların Beytullah yanındaki duaları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.”288

           (Acaba bu yaptıkları, Şeytanı korkutup kaçırmak için miydi?). Tarihçilerin bildirdiğine göre,289 Hac yapmak üzere her grubun ayrı bir ibâdet ve dua şekli vardı. Örneğin, “ ‘Âkk’lar Mekke’ye yaklaştıklarında bir deveye bindirilmiş iki zenci çocuğu önden gönderirlerdi; bunlar, giysileri olmayan ve tamamen çıplak kölelerdi; bunlar: “Biz ‘Akk’ların iki kargasıyız!” diye haykırınca, onların arkasındaki hacılar da: “Senin Yemenli kulların olan ‘Âkk’lar Sana tâbî olup bağlılıklarını ifade ederler; ancak selâmet getiren güçlüklere rağmen (umarız) bir daha hac yapmak üzere geliriz” diye bağırırlardı.

1391. Yukarıda, Mekke yakınlarındaki Arafat ve Meş’aru’l-Harâm’da yerine getirilen dua ve ibâdet toplantılarından bahsetmiştik. İfâze ile görevli başkan, Arafat’ta haccın kurallarının usûlüne uygun olarak yapılmasını denetler290 ve (izdiham yaşanmasını önlemek için) buradan ilk çıkan kişi olma ayrıcalığını elinde bulundurarak, hacılara çıkış izni verirdi. İcâze ise, sabahleyin fecir vaktinde Minâ’ya doğru hareket etmek üzere gecenin geçirildiği Meş’aru’l-Harâm’daki (buraya Müzdelife de denir) bir toplantıda benzer bir ayrıcalık sağlamaktaydı. Kaynaklarımıza göre,291 daha çok Sûfe lakabıyla ünlü Gavs ibn Murr kabilesi, icâze görevini üstlenmişti. Ancak bir ara bu ailenin neslinden kimse kalmayınca, bunların kuzenleri olan Temimler tevarüs yoluyla bu görevi devralmışlar ve İslâm’ın zuhuruna kadar bunu sürdürmüşlerdir. İbn Habîb’in naklettiğine göre,292 –herhalde Mekke’nin fethedildiği H. 8 yılında-, Resulullah (AS), görevi kendisine vermek için onu daha önce tevarüs yoluyla kimin üstlendiğini sormuş, ancak bu imtiyazı üstlenen en son kişinin, geriye sadece bir kız çocuğu bırakmış olduğunu öğrenmiştir. Böylece bu kurum fiilen yürürlükten kalkmış oldu. Bilindiği gibi, iki yıl sonraki Veda Haccı sırasında, Resulullah (AS), eskiden kalma bütün bu bireysel ayrıcalık ve görevleri yürürlükten kaldırdığını ilan etmiştir. İfaze görevi ile ilgili olarak, Taberî, Advânlar’ın bu görevi kendi kabilelerinin uhdesinde muhafaza ettiklerini belirtir.293 Aynı kaynak, yine Murre ibn Avflar’ın elinde bulunan diğer bir dinî yükümlülükten, bunun niteliği hakkında ayrıntılı bir açıklama yapmaksızın bahsetmektedir. Murreler, Gatafân’ların bir kolu idi ve daha önce de belirttiğimiz gibi, Gatafânlar son zamanlara kadar İslâm’a karşı yorulmaksızın savaşmışlardı. Belki de İslâm tebliğinin özellikle bu Murre ibn Avf kabilesinin sahip olduğu imtiyazlara darbe vurduğunu ve bunların Resulullah (AS)’a olan düşmanlıklarının da buradan kaynaklandığını göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

1392. Mekke’de Beytullah (Kâ’be) ile herhangi bir ilişkisi olmayan birçok put daha vardı. Hubel’den başka, Safa ve Merve tepelerinde İsaf ve Nâ’ile adlı putlar bulunuyordu. (Efsaneye göre bunlar birbirine âşık bir çift idi ve şehevî arzularını dindirmek amacıyla Kâ’be’ye girdikleri için İlâhî bir ceza ile taş haline getirilmişler ve diğer insanlara bir uyarı olmak üzere bu tepelere dikilmişlerdi. Ancak sonraki nesiller bu durumu unutarak onlara tapmağa başlamışlardır.)294 Kâ’be’nin etrafında 360 put olduğu söylenir.295 Bazıları bu 360 rakamının, bir yılın günlerinin sayısına işaret ettiğini düşünürler. Şunu belirtelim ki, bu putlara karşılık Tâif ve Nahle’de de Lât ve Menât adlı putlar dikili olmasına rağmen, Uhud savaşının yapıldığı gün, Ebû Sufyân bu iki putu kollarının altında taşıdığı söylenir.296 Acaba bu iki put, Mekkelilerin saflarını takviye için, Tâif ve Nahle’den gelen askerî kıtalar tarafından birlikte mi getirilmişlerdi, yoksa bunlar sadece Mekke şehrine ya da şahsen Ebû Sufyân’a ait kopyalar mı idi? Son ihtimali kabul etmemiz halinde, 360 rakamının, fazla açık ve anlaşılır olmamakla birlikte sadece çokluk ifade etmek için kullanıldığını ve bu putların, gerçekten de Kâ’be’ye kendi putlarından daha fazla saygı ve hürmet gösteren çeşitli kabilelere ait tapınma eşyalarını temsil ettiklerini düşünmek daha doğru olacaktır. Böylece Kâ’be, Mekkelilerin “hoşgörü” anlayışı sayesinde anıt-tapınak haline gelmişti.

1393. Mekke’deki bu putlara tapınma törenleri, Kâ’be için yapılanlardan daha renkli ve hareketli olmalıydı. Ama ne yazık ki, bu konuda elimizde herhangi bir ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.

1394. Tahtırevan ve At Dizginleri olarak bilinen iki yönlü görev, yukarıda belirttiğimiz kaynak tarafından, bir askerî sefer için ve özellikle süvari kıtaları komutanına yapılacak ödemelerin toplanmasını amaçlayan, tamamen askerî bir imtiyaz olarak tanımlanmaktadır. Baş komutanın yetkisindeki imtiyazların bu şekilde bir alt bölümlenmeye tâbi tutulması ihtimalini göz ardı etmeksizin, bu görevlerin, günümüzdeki bazı yazarların da tahmin ettikleri gibi, barış zamanında sadece dini törenlere tahsis edilmiş olduğunu düşünebiliriz. Bu durumda tahtırevanın, tören sırasında putun taşınması için kullanılan büyük şemsiye olması; ve dinî bir tören sırasında bu putu taşıyan atı dizginlerinden tutarak götüren kişinin de şehrin süvari komutanı olması gerekir. Barış ortamının bir tehdide maruz kalması durumunda, acaba halkı silâh altına çağırmak için tahtırevan kurmaktan ve bunun içine bir put yerleştirerek, halkı, şehrin ya da kabilenin düşmanı tarafından bu puta karşı girişilebilecek bir saldırıdan onu korumak için bir miktar ödeme yapmaya davet etmekten daha etkili bir çözüm olabilir mi?

1395. Başlangıçta nesî, yani takvim işiyle ilgilenme görevi de Mekke’ye, sadece dinî bir amaçla sokulmuştu: Böylece Hac mevsimi sürekli olarak yılın aynı dönemine rastlıyor ve Mekkeli tüccarların da katılması gereken çeşitli fuarlara yetişmeleri sağlanıyordu. Mekke’de nesî işleriyle uğraşanların önceleri Yemenli Kindeliler olduğunu ve rivayete göre bunun, Kindelilerin hem Mudarlı hem de Rebi’alı Arapların toprakları üzerinde egemen oldukları bir döneme rastlaması oldukça ilginçtir.297 Ancak, Mâlik ibn Kinâne, Mu’âviye ibn Sevr el-Kindî’nin kızı ile nikâhlanınca, takvim işleri ile ilgilenme görevini de üstlendi ve bu iş, kendi aile bireyleri arasında babadan oğula geçmeye başladı. Bu Mâlik ibn Kinâne, Resûlullah’ın 13. kuşaktan bir dedesinin kardeşidir. Kaynaklar298 aynı şekilde İcâze görevinin Gavs ibn Murr kabilesine Kinde’liler tarafından bağışlanmış olduğunu belirtirler. Bu nesi uygulamasının tam olarak hangi tarihte başladığı belli değildir. Bu işle görevli kimseye Kalammas yahut Kalanbas deniliyordu. Hac sırasında bu kimse Kâ’be’nin kapısı önüne varır ve yardımcısı, mabedin Hatîm denilen üstü açık kısmına geçer ve her biri şu sözleri okurdu: “Ben, bütün ayıp ve kusurlardan arınmış, hiç kimsenin bir günah isnat edemeyeceği, verdiği hüküm asla reddedilmeyecek biriyim.” İnsanlar, sözlerini kabul edip onayladıkları bu iki görevliye ne yapmaları gerektiğini danışmak üzere gelirlerdi. Daha sonraki iki yıl boyunca Kalammas, normal Kamerî takvimin akışını izlemelerini söyler; ancak her üç yılda bir ise bunun aksini söyleyerek, o yılın 12. ayından sonra bir boş ayın (Safer) geleceğini ve aydan sonra yeni yılın ilk ayının başlaması gerektiğini belirtirdi. Örneğin Hac, ilk iki yıl 12. ayda, sonra birinci, daha sonra ikinci ila...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dînî görevler
« Posted on: 27 Nisan 2024, 03:08:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dînî görevler rüya tabiri,Dînî görevler mekke canlı, Dînî görevler kabe canlı yayın, Dînî görevler Üç boyutlu kuran oku Dînî görevler kuran ı kerim, Dînî görevler peygamber kıssaları,Dînî görevler ilitam ders soruları, Dînî görevlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes