> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü K-Z > Vasiyet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vasiyet  (Okunma Sayısı 2193 defa)
01 Şubat 2010, 12:27:14
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 01 Şubat 2010, 12:27:14 »



Vasiyet
Tâbiîn devrinin büyük velîlerinden Abdullah bin Avn (rahmetullahi teâlâ aleyh) vasiyetlerinde; "Ey kardeşlerim! Sizin için üç şeyi seviyorum. Kur´ân-ı kerîmi gece-gündüz okumanızı, cemâate devâmınızı ve kötü iş- lere mâni olmanızı." buyurdu.Hindistan evliyâsından ve Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerden Abdullah-ı Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazret­lerinin âdetleri öyle idi ki, hastalandığında vasiyetnâme yazdırırlardı. Şimdi de hem yazdırdılar hem söz ile anlattılar ve buyurdular ki: "De­vamlı zikrediniz. Büyüklere bağlılığınızı muhâfaza ediniz. Güzel ahlâklı olup, insanlarla iyi geçininiz. Kazâ ve kader husûsunda nasıl ve niçini bı­rakınız. Yol kardeşleri ile birlik olmayı lâzım biliniz. Fakr, kanâat, rızâ, teslim, tevekkül ve ferâgat üzerine olunuz. Benim cenâzemi, âsâr-i nebeviyyenin (Peygamber efendimize âit eserlerin) bulunduğu Delhi´deki Büyük Câmiye götürünüz. Allah´ın Resûlünden şefâat isteyiniz."

Yine buyurdu ki: Hazret-i Hâce Behâeddîn Nakşibend; "Bizim cenâ­zemizin önünde;

Huzûruna müflis olarak geldim,

Yüzünün güzelliğinden bir şey isterim.



Şu boş zenbilime elini uzat,

O mübârek eline güvenirim



beytlerini okuyun!" buyurmuşlardı. Ben de, bu şiirin ve ayrıca aslı Arabî olan şu şiirin güzel sesle okunmasını istiyorum:



Kerîmin huzûruna azıksız geldim,

Ne iyiliğim var, ne doğru kalbim,

Bundan daha çirkin hangi şey olur?

Azık götürürsün, O ise Kerîm.



Anadolu velîlerinden (Zileli) Abdurrahmân Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) 13 sene Şeyh Şâbân-ı Velî tekkesinde insanlara doğru yolu göstermekle meşgûl oldu. 1673 senesi içerisinde vasiyetnâmesini yaza­rak Amasya´da bulunan ve orada halkı irşâd etmekte olan Şeyh İbrâhim Efendiye gönderdi. Vasiyetnâmenin özeti şu şekildedir:

"Ey benim aziz kardeşim Hâfız İbrâhim Efendi! Size dahî` mâlum ol­sun ki biz zâhirî olarak hacca gitmeye niyet edip onun tedâriki ile meşgûl iken, bir seher vaktinde gaipten bir sedâ geldi. "Hazır ol mânevî hacca gitsen gerektir." denildi. Biz cenâb-ı Hakk´ın emrini beklemekte iken Re­cep ayının yirmi yedinci gecesi ki mîrâc gecesi ruhlar âleminde geziyor­duk. Resûl-i ekrem mîrâca giderken bindiği burağa binmiş olarak geldi­ler. Bizi de burağın arkasına aldılar ve gittik. Levh-i mahfûzun yanına varınca; "Siz burada eğlenin, bundan öte izin yoktur." buyurdular. Levh-i mahfûza nazar eyledik, baktık ki kendimizin Şâban ayında dünyâ evin­den âhirete gideceğimizi, sizin de Şâban Efendi Tekkesinde şeyh olaca­ğınızı gördük. Ey benim kardeşim! Levh-i mahfûzda yazılan sizsiniz. Hemen fakîre duâ eyle ve duâdan unutmayıp tekkede meşgâle ve mücâhede Allahü teâlânın dînini yaymakla meşgûl olup gayret kemerini yedi yerden kuşanıp ve benim evlatlarımı dahi gözden ve gönülden çı­karmayınız. Kapı dervişi Molla Hasan altı senedir tekkenin hizmetindedir. Lâkin irşâdı sizden olmakla bu zamâna tehir edilmiştir. İrşâd ile fayda­lanmadıkça salıvermemenizi ricâ ederiz. Bize lâzım olan hakkı tebliğ ey- lemektir."

Şeyh Abdurrahmân Efendi bu vasiyetnâmeyi İbrâhim Efendiye gön­derdikten sonra yazdığı gibi H.1083 senesi Şâbanında hayâta gözlerini kapadı. Kastamonu´daki Şâbân-ı Velî hazretlerinin türbesine defnolundu.

Meşhûr velîlerden Abdurrahmân Tafsûncî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin vefâtı yaklaştığı zaman, oğlu, kendisine vasiyette bu- lunmasını istedi. O da; "Ey oğlum! Sana şöyle vasiyet ederim ki, Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî´ye her zaman saygı ve hürmetini muhafaza edip, emirleri üzere hareket et. Hizmetinden ayrılma!"

Babası vefât edince, oğlu, Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yanına geldi. Şeyh hazretleri, ona ikrâmda bulunarak hırkasını giydirdi. Sonra da öz kızı ile onu evlendirdi. Artık o, hep âlimlere mahsus bu elbi­seyi giyerdi.

Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) oğlu Abdurrezzâk´a şöyle vasiyet eyledi: Ey oğlum! Allahü tealâ bize ve sana ve bütün müslümanlara tevfîk, başarı ve muvaffakiyet ihsân eylesin! Sana Allah´tan korkmanı ve O´na tâat ü- zere olmanı, dînimizin emir ve yasaklarına riâyet etmeni ve hudûdunu gözetmeni vasiyet ederim.

Ey oğlum! Allahü teâlâ bize, sana ve müslümanlara tevfîk versin! Bi­zim bu yolumuz, Kitap ve Sünnet üzere bina edilmiştir. Kalbin selâmeti, el açıklığı, cömertlik, cefâ ve ezâya katlanmak ve din kardeşlerinin ku­surlarını affetmek üzere kurulmuştur.

Ey oğlum! Sana vasiyet ederim! Derviş yâni Allah adamlarıyla berâ­ber ol. Meşâyıha, tasavvuf büyüklerine hürmeti gözet! Din kardeşlerinle iyi geçin! Küçük ve büyüklere nasîhat üzere ol. Dinden başka şey için kimseye düşmanlık etme!

Ey oğlum! Allahü teâlâ bize ve sana tevfîk versin! Fakirliğin hakîkati, senin gibi olana muhtaç olmaman, zenginliğin hakîkati ise, senin gibi o- landan bir şey istememendir. Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile de ele geçmez. Dervişlerden, Allah´tan başkasına ihtiyaç duymayan birisini gö- rürsen, ona ilim ile değil, rıfk, yumuşaklık, güler yüz ve tatlı söz ile mu- âmele eyle! Zîrâ ilim onu ürkütür, rıfk, yumuşaklık ise çeker ve yaklaştı- rır.

Ey oğlum! Zenginlerle sohbetin, görüşmen izzet ile, onlara değer vermeyerek, fakirlerle görüşmen ise, kendine değer vermiyerek olsun.

İhlâs üzere ol! İhlâs, insanların görmesini hâtıra getirmeyip, yarada- nın dâimâ gördüğünü unutmamaktır. Sebeplerde Allahü teâlâya dil uzat- ma. Her hâlde Allahü teâlâdan gelene râzı ve sükûn üzere ol. Al­lah a- damlarının huzûrunda şu üç sıfat üzere bulun: Alçak gönüllülük, iyi ge- çinmek ve kötülüklerden arınmış bir kalb. Hakîkî yaşamak, nefsini öl­dürmenle, nefsinin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getir­memenle olur.

Evliyânın büyüklerinden Abdülmecîd Şirvânî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) vefâtından önce buyurdular ki: "Bizi sevenler kabrimizin üzerine türbe yapmak sûretiyle, bu âcizi diğer müslümanlardan ayırmasınlar." di- ye vasiyet etmişti. Fakat Mevlânâ Abdülmecîd´i çok seven zenginler­den bâzıları kabrinin üzerine türbe yaptırmak istediler. Kubbe tamamlan­dığı gece temelinden yıkıldı. Birkaç kere kubbe yaptılar ise de aynı şe­kilde yıkıldı. Bunun üzerine kabri belli olsun diye etrafını taşlarla çevirdi­ler. Hâlen bu kabir Tokat ve çevre halkı tarafından ziyâret edilmektedir.

Fas evliyâsından Abdüsselâm bin Meşîş Hasenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Ali isimli talebesi, "Efendim, bana vasiyette bu- lunur musunuz?" deyince; "Allahü teâlâdan kork. İnsanlar­dan sakın. Dili- ni insanların boş sözlerinden koru. Kalbini onların kötü dü­şüncelerinden muhâfaza et. Âzâlarını gözet ve onları harama düşmek­ten, günah işle- mekten koru. Ne için yaratılmışlar ise, onları o vazîfede kullan. Allahü te- âlânın farz kıldığı işleri zamânında yap. Böyle yaparsan, Allahü teâlânın hıfz u himâye ve korumasında olursun. Allahü teâlânın sana emrettiği işleri yaparsan, verâ sâhibi (haramlardan sakınan) olur­sun. Şöyle duâ et: Yâ Rabbî! Senden alıkoyan her şeyden beni koru. İn­sanların şerlerinden beni muhâfaza et. Senin rızân ile kalbimi zenginleş­tir. Sen her şeye kâ- dirsin" buyurdular.

Mısır evliyâsından Seyyid Ahmed-i Bedevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebesine şöyle vasiyette bulundular: "Ey Abdül´âl! Dünyâ sevgi­sinden sakın. Zîrâ sirke saf balı bozduğu gibi dünyâ sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle mer­hamet, açları doyurmakla himâye, garipleri zayıfları ikrâm ile korumak âdetin olsun. Bu işlerin Allahü teâlâ katında kaybolmaz.

Ey Abdül´âl! Zikre, Allahü teâlâyı anıp, hatırlamaya devâm et. Bir an bile Allahü teâlâdan gâfil olma, O´nu unutma. Gece kıldığın bir rekat na­maz, gündüz kıldığın bin rekatdan daha üstündür. Allahü teâlâyı zikret­mek kalp ile olur, sâdece dil ile olmaz. Allahü teâlâyı hâzır bir kalp ile an! Allahü teâlâdan gâfil olmaktan sakın! Çünkü, bu gaflet kalbi katılaştırır. Sabır, Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermektir. O´nun hükmüne rızâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuştuğunda sevinip ferahlık duyduğu gibi, musîbet ve sıkıntı geldiğinde de aynı sevinç ve fe­rahlığı duyabilmek demektir. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin 155. âyet-i kerîmesinde meâlen, Peygamber efendimize hitâben; "(Ey habî- bim! Musîbet ve ezâya) sabredenlere (lütûf ve ihsânlarımı) müjdele!" buyuruyor. Zühd sâhibi olmak, dünyâya düşkün olmamak demek; dün­yevî arzu ve istekleri terk etmek sûretiyle, nefse muhâlefet etmek de­mektir. Harama düşmek korkusundan dolayı, yetmiş tâne helâli terk et­mektir. Tefekkür etmenin hakîkati, Allahü tealânın yarattıkları hakkında düşünmek, fakat Allahü teâlânın zâtı hakkında düşünmemektir.

Ey Abdül´âl! Allahü teâlânın kullarından birine bir musîbet gelse, bu­nun için sakın sevinme! Gıybet ve dedi-kodu yapma! İnsanlar arasında söz taşıma! Sana eziyet vereni, zulmedeni affet! Kötülük yapana iyilik et! Sana vermeyene ver.

Ey Abdül´âl! Dervişliğin, talebeliğin şartları; kötü iş ve sözlerden sa­kınmak, harama bakmamak, iffetli olmak, her zaman Allah korkusuna sâhib olmak, Allahü teâlânın emirlerine uygun yaşamak, Allahü tealâyı hiç unutmamak, âhirette başa gelecekleri düşünerek hep uyanık ve dik­katli olmaktır.

Ey Abdül´âl! Yolumuz, Kur´ân-ı kerîme ve Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine, bildirdiklerine uymak, doğruluk, verdiği sözü yerine getirmek üzerine kuruludur. Âlimler yanında dilini, insanların ileri gelen­leri yanında gözünü, hocanın huzûrunda kalbini muhâfaza et. Edep ve vakâr üzere ol.

Ey Abdül´âl! İlmi olmayan kimsenin dünyâda da âhirette de hiçbir kıymeti yoktur. Hilmi, yumuşaklığı olmayan kimseye, ilmi fayda vermez. Allahü teâlânın kullarına şefkat etmeyen...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vasiyet
« Posted on: 29 Mart 2024, 00:34:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vasiyet rüya tabiri,Vasiyet mekke canlı, Vasiyet kabe canlı yayın, Vasiyet Üç boyutlu kuran oku Vasiyet kuran ı kerim, Vasiyet peygamber kıssaları,Vasiyet ilitam ders soruları, Vasiyetönlisans arapça,
Logged
01 Şubat 2010, 12:27:49
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 01 Şubat 2010, 12:27:49 »

Bundan sonra da telkîn için sâlih ve âlim bir müslüman, mezârımın yanında kalsın. Yüzüme karşı ayakta dursun. Desin ki: "Ey Muhammed bin Meryem!" Bunu üç defâ söylesin. Sonra desin ki: "Dünyâdan şehâdet getirerek çıktığın ahdi hatırla. İbâdete, Allahü teâlâdan başka lâyık ve müstehak kimse yoktur, deyip şehâdet getirmeni hatırla. Allahü teâlâ bir­dir, ortağı yoktur. Elbette Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın re­sûlüdür. Elbette Cennet vardır. Cehennem ateşi de vardır. Allahü teâ- lânın ölüleri diriltip, mahşer yerinde toplaması muhakkak vardır ve ola- caktır. Muhakkak ki, Allahü teâlâ mezarlarda bulunan ölüleri diriltir." Son- ra üç kerre; "Yâ Muhammed bin Meryem! "Lâ ilâhe illallah" de." Sonra üç kerre; "Yâ Muhammed bin Meryem! De ki Rabbim Allahü teâlâdır. Dînim İslâm dînidir. Peygamberim Muhammed aleyhisselâmdır." desin. Lutfe- dip mânâsını düşünerek yavaş yavaş oku­sun. Çabuk çabuk okuyup gitmesin. Sonra; "Yâ Rabbî! Sen bunu yalnız bırakma. Sen mâliklerin hayırlısısın." desin. Sonra dönüp evlerine git­sinler. Üzerime binâ yap- masınlar. Çadır kurmasınlar. Nöbet tutmasınlar. Baş ucuma tanınması, hatırlanması ve duâya sebeb olması için büyükçe bir taş diksinler. Kabrim yıkılacak olursa, tamir etsinler. Üzerime toprak döküp, balık sırtı gibi yapıp, yeni gibi yapsınlar. Bir karış yüksek yapsın­lar. Bid´at olan şeylerden kaçınsınlar.

Çoluk-çocuğuma vasiyetim olsun ki, üzerime sesli ağlamasınlar. Allahü teâlâdan magfiret ve rahmet istemelidir. Öldüğüm günde, yedi­sinde, kırkında ve sene-i devriyesinde yemek pişirip ziyâfet vermesinler. Fakat sevâbını rûhuma hediye etmek üzere sadaka versinler. Çok ih­sânda bulunsunlar. Allahü teâlâ kabûl eylesin. Paraları yoksa; ekmek, pi­rinç, yağ, tuz, soğan versinler ve ne yapabilirlerse, az olsun çok olsun, Allahü teâlâ için verip, sevâbını, kalpleriyle ve dilleriyle bu fakîre bağışla­sınlar. Duâ ederken beni hatırlasınlar, unutup gitmesinler. Yine çocukla­rıma vasiyetimdir ki; dünyâya düşkün olmayalar, mal ve mevki, makam peşinde koşmayalar. Allahü teâlâya tevekkül edip, faydalı ilimleri öğren­meye ve bunları yaymaya çalışsınlar. Sâlih ameller işlesinler ve takvâ üzere olsunlar, haramlardan sakınsınlar. Meâlen; "Allahü teâlâdan kor­kanı, Allahü teâlâ dünyâda ve âhirette her darlıktan kurtarır. Ona dü­şünmediği yerden rızık verir. Allahü teâlâya tevekkül edene Allahü teâlâ yetişir. İhtiyâcını ihsân eder, başkasına muhtaç etmez." (Talak sûresi: 3-4) buyrulan âyet-i kerîmeyi düşünerek okusunlar."

"Kardeşlerime, evlâdıma ve âhiret yolcularına vasiyetimdir ki, Allahü teâlânın emrettiği şeyleri yapınız. Kazâya kalmış namazlarınızı kılınız, kalmış zekâtlarınızı veriniz. Oruçlarınızı tutunuz. Üzerinize farz oluyorsa hac yapınız. Her müslümanın öğrenmesi farz-ı ayn olan ilmihâl bilgilerini öğreniniz. Âlimlerin sohbetine devâm ediniz. Güvenilir ve sağlam âlimle­rin fetvâsıyla amel ediniz. Herkesin fetvâsıyla amel etmemelidir. Tegannî dinlememelidir. Allahü teâlânın ismi anıldığı zaman "Teâlâ ve Tebâreke" veya "Azze ve Celle", "Sübhânallah", "Cellecelâlüh" diyerek tâzim ediniz. Resûlullah´ın ve diğer Peygamberlerin isimleri anıldığı zaman salevât getirmelidir. Yazarken de bunları açık yazmalıdır. Diğer âlimler ve meşâ- yıh anıldığı zaman, (rahmetullahi aleyh) demelidir. Hocasına da hürmet göstermelidir. Yol göstermek hâriç, hocanın önünden yürümemelidir. Ondan önce söze başlamamalı ve yanında çok konuşmamalıdır. Hizme­tini severek yapmalıdır. Her yerde hocanın rızâsını gözetmelidir. Îtirâz etmemeli, dövse veya bağırsa nasîhat bilmeli, incinmemelidir. Hocasının yakınlarına da hürmet göstermelidir. Akrabâyı ziyâret etmeli, sıla-i rahmi, akrabâ ziyâretini terketmemelidir. Anne ve babanın da haklarını gözet­meli, onlara karşı yüksek sesle konuşmamalı ve kızgın bakmamalı, gü­nah olmayan emirlerini yapmalıdır. Dövmesine ve bağırmasına sabret­melidir. Karşılık vermemelidir. Komşuların haklarını da gözetmeli, kokulu bir yemek pişirince, bir mikdârını komşulara vermelidir. Mümkün olduğu kadar komşuların ihtiyacını görmeli ve zarara uğrarlarsa yardım etmeli ve iyilik gelirse sevinmelidir. Diğer din kardeşlerini de sevmelidir. Kusur­larını mümkün mertebe affetmelidir. Müdâhene etmemeli, dünyâlık ele geçirmek için dîni vermemeli. Gerekirse müdârâ etmeli, dîni ve dünyâyı korumak için dünyâlık vermelidir. Müdârâ zararı gidermek için olur. Çok gülmekten, faydasız konuşmaktan sakınmalıdır. Alış verişte dînin emirle­rine uymalı ve cemâate devâm etmelidir. Bid´atlerden sakınmalı. Misvâk kullanmaya devâm etmeli. Duâya, Allahü teâlâya hamd ve senâ ile ve Resûlüne salât ve selâm ile başlamalıdır. Duâ ederken bütün müminlere duâ etmeli, anneyi, babayı ve iyilik gördüğü kimseleri de duâlarında an­malıdır. Yalvararak ve gizli duâ etmelidir. Yalnız iken Allahü teâlâya yal­vararak duâ etmeli, âcizliğini ve günahlarını düşünerek ağlamalıdır. Allahü teâlâdan istikâmet, af, âfiyet, rızâsını ve muvaffakiyet istemelidir. Îmânın gitmesinden korkup, dâimâ hüsn-i hâtime (son nefeste îmân ile gitmeyi) istemeli, İslâm nîmetine her zaman şükretmelidir. Çoluk-çocu­ğuna ilmihâlini (lâzım olan din bilgilerini) öğretip, İslâmiyete uymayan şeylerden korumalı ve sakındırmalıdır. Çocukları yedi yaşında namaza başlatmalı, on yaşına girdiklerinde namaz kılmazlarsa döverek kıldırma­lıdır. Dâimâ istigfâr etmelidir.

Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine adamın biri gelip; "Bana vasiyet et." dedi. Bişr-i Hâfî ona; "Şöhretten sa­kın, helâl lokma yemeye gayret et." dedi.

Tanınmış büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-İ Rûmî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hasta döşeğinde yatmakta iken yedi gece çok şiddetli derecede zelzele oldu. Birçok evler ve bağların duvarları yıkıldı. Herkes bu durumdan korkup feryâd etmeye başladı. Bu sırada Mevlânâ hazret- leri; "Evet zavallı toprak yağlı bir lokma istiyor. Bunu vermek lâ­zım." Bu- yurdu ve sonra da; "Ben size, gizlide ve açıkta Allahü teâlâdan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az söylemeyi, günahlardan çekin­meyi, oruca, namaza devâm etmeyi, dâimâ şehvetten kaçmayı, halkın eziyetine ve cefâsına dayanmayı, aşağı ve sefih kimselerle düşüp kalk­maktan uzak durmayı, kerîm olan sâlih kimselerle berâber olmayı vasi­yet ederim. Çünkü insanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sö­zün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd, yalnız Allahü teâlâya mahsus­tur." buyurdu.

Mevlânâ hazretleri; Oğlu Sultan Veled´e hitaben "Ey oğlum! Sana vasiyet ediyorum ki: Her halde ilim, edep ve takvâ üzerine bulun. Her zaman geçmiş din büyüklerinin eserlerini inceleyerek, Ehl-i sünnet vel-cemâat yolundan ayrılmamayı vazîfe edin. Fıkıh (İslâm hukûku) ve ha­dîs-i şerîf öğren, câhil sofulardan olma. Namazı her zaman cemâatle kıl, fakat imâm ve müezzin olma. Şöhret isteme, zîrâ şöhret âfettir. Makâma bağlı olma. Yazdığın şeylerde adını yazma. Mahkemede hâkim huzû­runa çıkma. Kimseye kefil olma. Halkın işlediği işlere karışma. Devlet büyüklerinin çocuklarıyla arkadaşlık etme. Uzlete çekilme, yalnız kalma. Çok söz söyleme. Çok söz işitmek kalbe nifak verir. Sözü inkâr etme. Onun söyleyenleri ve sâhipleri çoktur. Az söyle ve halkın kötülük ve eğ­rilerinden arslandan kaçar gibi kaç, bir kenarda dur. Kadınlardan ve dinde eğri yollara girenlerden sakın. Herkesle ve zenginlerle sohbet etme (oturup kalkma). Helal ye ve şüphelilerden kaçın. Dünyâ malına kapılma. Dünyâ arzusu dînin zâyi olmasına sebeb olur. Çok gülme ve kahkaha atma. Zîrâ fazla gülmek kalbin ölümüdür.

Herkese şefkatle bak. Hâinlikle bakma. Dışını süsleme. Zîrâ dışın süsü; için, kalbin, rûhun harâb olduğunu gösterir. Başkalarıyla mücâdele etme ve hiç kimseden bir şey isteme. Kimseye hizmet buyurma. Âlim­lere, evliyâya, mal, can ve tenle hizmet et. Din büyüklerinin hâllerini inkâr etme. Zîrâ inkâr edenler rahat ve kurtuluş yüzünü göremezler." buyurdu.

Mısır´da yetişen büyük velîlerden Demirtaş Muhammedî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) vefâtına yakın, malını, servetini üç kısma ayırdı. Bir kısım gelirini, bahçe ve zâviyesinin bakımı için, bir kısmını ço­cuklarının ihtiyaçları için ve bir kısmını da zâviyesinde kalan talebeler için harcan- ması şeklinde vasiyette bulundu.

Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hasta­lanmış, vefâtı yaklaşmıştı. Talebeleri ve sevdikleri, başucuna geldiler ve son nasîhat ve vasiyetlerinin ne olduğunu öğrenmek istediler. O; "Cumâ günü gusül abdesti alınız. Her akşam abdestli olarak yatınız. Her hâli­nizde Allahü teâlâyı hatırlayınız. Bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "Cumâ günlerinde bir an vardır ki müminin o anda ettiği duâ reddolmaz." buyurdu. Başka bir defâsında; "Cumâ günü sabah namazından önce, Estağfirullah el azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh, okursa, bütün günahları affolur." buyurdu. Yine; "Cumâ namazın-dan sonra yedi İhlâs ve Muavvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ bir hafta ka-zâdan belâdan ve kötü işlerden korur." buyurdu. Cumâ günü yapılan i-bâdetlere, başka günde yapılanların en az iki katı sevap verilir. Cumâ günü işlenen günahlar da iki kat yazılır. Bir hadîs-i şerîfte; "Cumartesi günleri yahûdîlere, Pazar günü nasâraya verildiği gibi, Cumâ günü müslümanlara verildi. Bu gün müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır." buyurdular."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr Vâsıtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, son hastalığında; "Bize vasiyette bulun." dediler, o zaman; "Allahü teâlânın sizden istediği şeylere uygun hareket edin." buyurdular.

En büyük velîlerden İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretlerinin olgunluk, ahlâk güzelliği ve insanlar üzerindeki îtibârı ortaya çıkınca, hocası İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ona şu vasiyet ve tavsiye­lerde bulundular:

"Ey Yâkûb, sultâna saygı göster. Mevkiine hürmet et. Huzûrunda ya­lan söylemekten sakın. İlmî bir mesele için seni çağırmadığı vakitlerde yanına gitmekten kaçın. Çünkü ona gidip...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Şubat 2010, 12:28:24
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 01 Şubat 2010, 12:28:24 »

Hazret-i Ali´den gelen bir sözde denilmiştir ki: "Ahâlisi senden şikâ­yetçi olan bir beldede oturma. Zîrâ sen onlarla berâber olmakla küçülür­sün." Ahlâkı ve sireti güzel, salâh ve tevâzuu görülen kimse ile arkadaş­lık etmek çok güzel olduğu gibi, bu kötülüklere karşı keskin bir panzehir­dir ve muazzam bir iksirdir. Sen böyle bir kimsenin sohbetinde hattâ mümkünse hizmetinde bulun. Sen onlardan olmasan da, ahlâkıyla ahlâk- lanmak, gidişât ve hikmetlerini anlamak maksadıyla sâlihleri sev.

Haramlardan çekindiğin gibi şüphelilerden de uzak dur. Çünkü ha­ramlar, şüphelilerle sâbit olur. Nitekim: "Kim şüpheli şeye düşerse, ha­rama da düşer." hadîs-i şerîfi bunu göstermektedir. Kimin söylediğine bakma, ne söylediğine bak. Dünyâdan az bir şeye kanâat et. Çünkü ki­min gâyesi, kendisine kâfi gelecek şey olursa, o hususta olanın en azı bile kendine yeter. Eğer gâyesi zengin olmak ise, onu ihtiyaçsız kılmak mümkün değildir, vâdiler altın olsa, başka bir vâdi ister.

Dedenin vefâtından sonra, rüyâda tavsiye ve nasihat isteyen ba­bana yaptığı vasiyeti al. O şöyle demişti:

Şunlar sana nasihat olarak kâfidir. Bak benim yanımda dünyâ ma­lından bir şey var mı? Dünyâya kıymet verme. Ona ve dünyâ ehline ihti­yacını açma. İhtiyaç gösterirsen, her şeye muhtaç olmaktan kurtulamaz, ömrün boyunca düşkün ve aşağı olursun ve hiçbir şey elde edemezsin. İhtiyâcını yalnız Rabbine aç ve dâimâ O´nun emrine uy. İşte o zaman her şey sana muhtâc olur ve her şey hattâ pâdişâhlar senin peşine düşer. Bunlar nasihatların anasıdır, onlarla amel edersen hiç bir şeye muhtâc olmazsın."

Kalk git. Ömrünü seni ilgilendiren faydalı şeylerde harca. Fırsat var­ken, seni ilgilendirmeyen mâlâyâni şeylerde zâyi etme. Şu hadîs-i kudsî- ye sarıl: "Ey dünyâ, bana hizmet edene, sen de hizmet et. Sana hizmet edeni ise yor." Kim dünyâya tâbi olursa, felâh bulamaz. Âhirette ise kur- tuluşa eremez. Dünyâdan ve ona düşkün olanlardan, arslandan kaçtığın gibi kaç. En yüksek olanı, en alçak olanla ifsâd etme. Sermâ­yeni bâki zil- lette olan amellere harcama. Resûlullah efendimizin şu hadî­sini düşün; "Dünyâ için, orada kalacağın kadar çalış. Âhiretin için de orada kalaca- ğın kadar amel et. Allahü teâlâ için, O´na ihtiyâcın mikta­rınca amel eyle. Cehennem için, ona sabredebileceğin kadar günâh işle. Dilediğin gibi yaşa; muhakkak ki sen öleceksin. Dilediğini sev, muhakkak ki ayrılacak- sın. Dilediğini yap, muhakkak sûrette sen onun karşılığını gö­receksin."

Peygamber efendimizin şu hadîsine de dikkat et: "Dünyâda sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol." O halde ömrünü boş şeylerle zâyi etme. Tâ- atlere, ibâdetlere devâm et. Özellikle tefekkür, düşünme, tecvid ve edep- le Kur´ân okuma gibi en fazîletlilerini yap. Şüphesiz ki bu, Allahü teâlâ ile konuşma gibidir.

(Farzlarla berâber) nâfilelere devâm et. Teheccüd namazını kıl. Alla- hü teâlâ Kur´ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir." Yine meâlen buyuruyor ki: "Ey Muhammed! Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus o- larak fazladan namaz kıl. Tâ ki Rabbin (âhirette) seni övülecek bir makâ- ma yükselte."

Bâzı âlimler demişlerdir ki: Geceleri ihyâ etmek, Allahü teâlânın aşa- ğıdaki âyet-i kerîmesinde işâret buyrulan hakîki saltanat ve mülktür: "Ey Muhammed! De ki! Mülkün sâhibi olan Allah´ım! Mülkü dilediğine ve­rirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini azîz kılar, dilediğini alçaltırsın. İyilik elindedir. Doğrusu sen, her şeye kâdirsin."

İnsanlara davranışın, hilm, sevgi, merhamet, şefkat, rıfk, yumuşak- ­lık, tevazu ve kötülüğü affetme gibi güzel ahlâkla olsun. Sevgili Peygam­berimiz; "Fazîletlerin en üstünü, senden kesilene gitmen, seni mahrûm bırakana vermen, sana zulmedeni affetmen, sana kötülük yapana iyilik etmendir." buyurmuşlardır.

Sükûtu tercih et. Çünkü güzel huyların efendisi, âlimin zîneti, ibâdeti yükseltendir. Dilini sana lâyık olmayan şeylerden koru. Sana iyi davran­mayanları bırakıp, kendine lâyık bir arkadaş seç. Gaybleri bilen Allahü teâlânın nazargâhı olan bâtını, kalbi harâb edecek şekilde, zâhirinin zî- netlenmesi için çalışma.

Vaktin darlığı bu kadarla yetinmeyi îcâb ettirdi. Eğer daha fazla bilgi almak istersen selefin nasihatlarına mürâcaat et. İmâm-ı A´zam´ın birinci talebesi ve Hanefî mezhebinin ikinci imâmı olan Ebû Yûsuf´la yaptığı ve El-Eşbah ven-Nazâir kitabının sonunda yazılan nasihatlar, İmâm-ı Ga­zâlî´nin Eyyühe´l-Veled kitabındaki nasihatları İmâm-ı Süyûtî ve diğer âlimlerin nasihatları gibi. Eğer tevfik yetişirse, inşâallahü teâlâ gerisi ta­mamlanır.

Bu vasiyeti, bereket kazanmak için nasihat kitabı yap. Her şeyin üstünde tut. Ona tekrar bak. Umulur ki, onunla nefsini tezkiye eder, te­mizler, bize diri iken de, ölü iken de duâ edersin. Allahü teâlâ, bizi mâri­fetini tatmakla rızıklandırsın ve o şekilde öldürsün. Sen, Allahü teâlânın, en üstün Nebîsine kâmil olarak tâbi olmalısın. O´na ve tâbilerine en üs­tün tehiyye ve selâm olsun."

Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânın en büyüklerinden Hasan-ı Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ölüm döşeğindeyken vasiyetini şöyle yazdır­mıştır: "Hasan ibni Ebi´l-Hasan şehâdet eder ki: Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem O´nun Resûlüdür." dedikten sonra Muâz bin Cebel´den (radıyallahü anh) şu hadîs-i şerifi ri­vâyet etti: "Bir kimse ölüm ânında sıdk ile kelime-i şehâdet getirerek ölürse Cennet´e girer."

Evinde, yapraklı hurma dallarından dokunmuş bir divandan başka bir şey bulunmayan Hasan-ı Basrî hazretleri ölüm hastalığı sırasında şu duâyı okudu: "Allah´ım! Ben bineğimin eğerini bağladım, yaygısı toprak olan kabir yerine seferimin hazırlığını yaptım. Benden sonra bana nisbet edilenlerle beni muâheze etme (sorguya çekme). Allah´ım! Resûlünden bana ulaşanı tebliğ ettim. Peygamberinin hadîsinin tasdîk ettiği ile Kitâ­bın olan Kur´ân-ı kerîmi tefsîr ettim. Şu kadar var ki, ömrümün hesâbın­dan korkuyorum. Ömrümün hesâbından korkuyorum."

Büyük velîlerden İbn-i Hafîf (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İnsanlara vasiyetim, şu altı şeyi muhâfaza etmeleridir: Birincisi; ahdi (anlaşmayı) muhâfaza etmektir. Ahde uymamak alçaklıktır. İkincisi; söz verince tutmaktır. Üçüncüsü; Allahü teâlâdan gelen bütün belâ ve musî­betleri, nefsine lâzım bilip tahammül etmektir. Dördüncüsü; her hâlde ve her durumda, Allahü teâlâyı unutmamak ve O´na ibâdet etmektir. Beşin­cisi; fakirliğine sabredip, gizlemektir. Altıncısı; Allah yolunda, O´na kulluk etmek için bulunmaktır."

Evliyânın meşhûrlarından İbn-i Vefâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) bu­yurdular ki: "Dünyâ dertlerine tutulmuş din kardeşini tedbirsizlikle suçla­yıp, kınama. Çünkü o, ya mazlumdur; Allahü teâlâ sonunda onu kurtara­caktır veya günah işlemiştir, başına gelen musîbetler günâhına keffâret- tir. Yâhut da Allahü teâlâ, yüksek derecelere ve makamlara ulaş­tırmak için onu dünyâ dertlerine mübtelâ kılmıştır."

"Devamlı elde kalmayacak olan bir şeyin varlığı ile övünmek ve ken- di başına da gelebilecek bir şeyden dolayı başkasını ayıplamak ah­mak- lıktır. Çünkü pek iyi bilirsin ki, başkasının başına gelen senin, senin başı- na gelen şey de başkasına revâ görülebilir. Bunu iyi düşün!"

"Dünyânın zevkleri ve lezzetleri boştur. Bunlara kavuşmak için dînini dünyâya değişenler, dîninden tâviz verenler, rüşvet vererek çerçöp satın almaya çalışmış sayılırlar. Hazret-i Ömer bir gün yanındaki eshâbı ile gi­derken, onları görüp çöplüğün yanında uzun müddet eğledi. Kokusun­dan rahatsız olup; "Bizi neden burada eğliyorsunuz?" dediklerinde, haz­ret-i Ömer çöplüğü göstererek; "İnsanların kavga ederek elde etmek is­tedikleri dünyâ (yâni haram ve mekruhlar) işte budur." buyurdular."

"Dîni dünyâ isteklerine âlet eden, herkesin îmânını bozan kötü din adamı İblîs´ten daha zararlıdır. Çünkü, Şeytan vesvese verdiği için, mü­min bir kimse onun düşman olduğunu bilir. İblîs´in isyân etmiş, sapıtmış bir düşman olduğunu aslâ unutmaz. İblîs´e uyduğu takdirde âsî bir kul olacağını anlar, günâhına derhâl tövbe eder. Rabbinden af diler. Kötü din adamı olan ulemâ-i sû´ ise, hak ile bâtılı karıştırarak, hevâ ve heves­lerine, nefslerinin arzusuna göre hüküm verirler. Böylece doğru yoldan ayrılırlar. Kendilerine uyanların da yaptıkları boşa gider. İyilik yaptıklarını zannettikleri hâlde dalâlete düşerler. Kötü din adamlarından Allah´a sığın ve onlarla bir arada bulunmaktan sakın! Sâdık, iyi ve sağlam din âlimle­riyle birlikte bulun."

"Bütün hâllerinde, sana yardımcı olacak ve kemâle götürecek arka­daşı seç."

"Devamlı tâat üzere olmayı sağlayan îtikâd olan Ehl-i sünnet îtikâdı üzere bulun."

"Başkasının sözlerini ve hâllerini iyiye tevil etmek mümkün ise, kötü tevil yapmayacak ve hücûm edenlerin hücûmunu delîlsiz kabûl etmeye­cek kadar hüsn-i zan ve iyi düşünce sâhibi ol."

"Allahü teâlânın merhameti vardır diyerek isyâna kalkışma, kahrın­dan da korkarak ümitsizliğe düşme."

"Bir zâlime kalben meyleden kimseyi fitne ateşi sarar. Böyle kimse, ancak Allahü teâlânın yardımı ile kurtulur."

"Sakın Allahü teâlânın lütfuna mazhâr olmuş ve senden üstün kılın­mış bir kimseye hased etme. Çünkü hasedin sebebiyle Allahü teâlânın gazabına uğrayabilirsin. Çehren değişip, kötü âkıbetlere düşebilirsin. Nitekim Âdem aleyhisselâma hased edip, böbürlenerek secde etmeyen iblîs, mel´ûn oldu. İblîs´in bu hâlinde senin için bir ihtar vardır. Şöyle ki: Hakk´a dâvet eden gerçek bir rehber gördüğün zaman, sakın ona hased etme ve ona itâat etmekten kaçınma, ona uy! Böyle yapmadığın tak­dirde, menfi hareketin, sendeki râzı olunulan güzel sıfatların tamâmen silinip, gazabı celb eden kötü sıfatlara düşmene yol açar. Fakat Ehl-i sünnet îtikâdında olan, yetişmiş ve yetiştirebilen bir hidayet rehberine tâbi olman, senin şeytânî sûretini melek sûret...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Şubat 2010, 12:28:53
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #3 : 01 Şubat 2010, 12:28:53 »

Sabah namazını kıldıktan sonra seccadeni toplayıp hemen kalkma. Allahü teâlânın zikri ile meşgûl ol. Güneş doğuncaya kadar buna devâm et. Bundan sonra günün bir parçasını insanlardan uzlet, ayrılık üzere ge­çirmeyi kendine vazîfe bil. İnsanlarla olmakta büyük belâ ve fitneler ol­duğu gibi, uzlette de birçok hayır ve bereketler vardır. Fakat uzlete çeki­lince şartlarına ve edeplerine dikkat gerekir. Yapılanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat âlimlerinin fıkıh ve ilmihâl kitaplarında bildirdiklerine uygun olma­lıdır. Bunu, nefsin ve şeytanın müdâhalesi ile kirletmemelidir.

Son vasiyetim ise şudur: Dostlara hizmeti canına minnet bil. Çünkü hizmet, peygamberlerin sünnetidir. Hizmet et, fakat kendine hizmet et­tir- me. Çünkü Peygamber efendimiz; "Bir kavmin, topluluğun efendisi, o topluluğa hizmet edendir." buyurmuştur. Yine; "Müminlere hizmet eden­lere hesab yoktur, azâb da yoktur." buyurdular.

Bu vasiyetlerimi yerine getir. Muvaffakiyet, Allahü teâlâdandır. Yâ Rabbî! Bize hizmetinin edeplerini, evliyâna, dostlarına ve takvâ sâhiple­rine hizmet etmenin edeplerini öğret. Bizi bunlar ile rızıklandır. Yâ Erha- merrâhimîn!.."

İstanbul evliyâsının büyüklerinden Mehmed Emin Tokâdî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin her sene vasiyetini yazmak âdeti idi. Va- siyeti şöyledir:

Allahü teâlâya hamd, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan şefâatçımız Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, âline (akra­bâlarına), Eshâbına (arkadaşlarına), bütün nebî ve resûllere salât, hayır duâlar olsun. Allahü teâlâdan günahlarımın affını ve beni bağışlamasını dilerim. Allah´ım! Beni bağışla. Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusûlihi velyevmilâhiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minellahi teâlâ ve´lba´sü ba´delmevt Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muham- meden abdühû ve resûlüh (Allahü teâlâya, meleklerine, kitapla­rına, pey- gamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayr ve şerrin Allahü teâlâdan ol- duğuna, öldükten sonra dirilmeye, inandım. Ben şehâdet ede­rim ki, Alla- hü teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O´nun kulu ve resûlüdür.) Bu şehâdet (îmân) üzere yaşarız, bunun üze­rine ölürüz ve bunun üzerine diriliriz, inşâallah. Allahü teâlâdan Rab ola­rak, İslâmiyet- ten din olarak, Muhammed aleyhisselâmdan Peygamber olarak, Kur´ân-ı kerîmden imam olarak, Kâbe´den kıble olarak, namaz, oruç, hac, zekât ve Kelime-i şehâdetten farîza (farz, emir, vazife) olarak, müminlerden kardeş olarak, Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömer-ül-Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn ve Ali Murtezâ´dan imâmlar rehberler olarak râzı oldum. (On­ları bu şekilde beğendim ve kabûl ettim). Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn.

Allahü teâlâ günahlarımızın şefâatçısı Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, O´nun temiz âline ve eshâbına, bütün nebîlere ve resûllere (peygamberlere), onların âl (akrabâ) ve eshâbına (arkadaşlarına) salât, hayır duâlar olsun. Allahü teâlâ, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin bütün eshâbından, dört müctehid imâmdan, şehîdlerden, sâ- lihlerden, evliyâdan, takvâ sâhiplerinden, zikredenlerden, büyükleri­miz- den ve bütün bu yolda bulunanlardan râzı olsun.

Bu hakîr, günahkâr, aslen Tokat´ta doğdum. Elli seneye yakın İstan­bul´da yerleşmiş bulunmaktayım. Îtikâdda mezhebim, Ehl-i sünnet vel ce- mâat olan Ebû Mansur Mâturidî´nin mezhebidir. Amelde mezhebim, İ- mâm-ı A´zam Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebidir. Meşhûr, bilinen is­mim Muhammed Emîn, künyem Ebü´l-Mansûr, Ebü´l-Eman´dır. Babam Tokat sâkinlerinden Hasan bin Ömer´dir. Sevdiklerime ve dostlarıma va­siyetim şudur: Bu kusurlu kulu hatırlarından çıkarmayıp, Kur´ân-ı kerîm okuyup, rûhuma hediyeden, hayır duâdan unutmayalar. Malımın en te­mizinden, helâlinden yüz kuruşu techîz ve tekfinime ve yirmi iki kuruş iskatıma sarf edeler.

Vârislerime, ehlime (âileme) vasiyetim şudur: Dostların sözlerine râ- zı olup, mahkemeye gitmeyeler. Birbirine rızâ gösterip, mücâdele ve mu- hâsama itmeyeler (çekişmeyeler). Herkes biliyor ki, dünyâ fâni, âhiret bâkîdir. Allahü teâlâyı zikre, anıp, hatırlamaya çok gayret edip, çalışalar. Çünkü, bütün saâdetlerin başı budur. Herkese gönül hoşluğu ile kıyâ­mete kadar hakkımı helâl ettim. Kimsede hakkım yoktur. Mürüvvet ve in­sanlık, kerem, cömertlik, asâlet ve yardım odur ki, tanıyan ve tanımayan dostlar ve başkaları dahi âhiret hakkını helâl ve hayır duâdan unutmayıp, hayır ile iyilikle şehâdet edeler. Vesselâm.

Evliyânın büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen âlim ve velîlerin yirmi dokuzuncusu olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) talebelerine ve sevenlerine nasîhat ederek bu­yurdular ki: Sizlere vasiyetim, size İslâmiyeti anlatan hocaya îtirâzı terk, Resûlul- lah´ın dînine ittibâ ve kendini aradan çekip, yok etmeyi bu yolun esâsı biliniz. Bu üçü olmadan bu yolda ilerleme olmaz.

Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider.

En mühim vasiyetim şudur: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin ha­kîki sâhibini unutmayınız. Elden geldiği kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz. Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsını düşünerek olsun. Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan başka bir şey kalmasın. Zîrâ büyüklerin yolunda asıl maksad mâbûddur.

İhlâs ne kadar çok olursa, evliyanın yardımı o kadar ziyâde olur.

Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer e- den, büyük devlete kavuşmuştur.

Bizim yolumuz, İslâm dînine ittibâ (uyma) yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır.

Allah adamlarının iğnesini (dokunaklı sözlerini) ilâç gibi bilmelidir. Çünkü bu tâifenin celâli, cemâl ile karışıktır. Yâni kızmalarında da mer­hamet vardır.

Bütün gayretle, sünnetin yayılmasına ve bid´atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd üzere olmalarına uğraşmalıdır. Bu işle uğraşmadan yapılan zühd ve ibâ­deti, kör, kötürüm ve ihtiyarlar da yapar.

Namazın şart ve rükünlerini, sünnet ve edeblerini anlatan kitapları insanlara okuyup, tavsiye etmeniz büyük devlettir.

İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allahü teâlânın beğendiği, Resûlullah´ın sevdiği ve büyük evliyânın özendiği bir ahlâktır.

Daha sonra Mevlânâ Hâlid-i Bağdâd hazretleri sevdiklerine şöyle vasiyette bulundular: "Muhammed aleyhisselâmın sünnetine uyunuz. Üzerinde bulunduğumuz doğru yol üzere olunuz. Karşılaşacağınız güç­lüklere sabr ve tahammül gösteriniz. Bizim vefâtımızdan daha büyük musîbet size ulaşmaz. Şekil ve şemâilimi sayarak, bağırıp çağırarak ağ­lamak sûreti ile, rûhuma zahmet vermeyiniz. Etrafa mektuplar yazarak, vefâtıma hiçbir kimsenin üzülmemesini ve ağlamamasını tenbih ediniz. Beni seven ve bana muhabbet eden, Allah rızâsı için kurban kesip sevâ­bını benim rûhuma göndersin. Rûhuma Kur´ân-ı kerîm ve Fâtihalar, kıy­metli duâlar göndersin. Dünyâ sevgisi ile gönülleri dolanlar gibi sakın siz de; "Sadakaya muhtaç değilim. Ancak Fâtiha ve İhlâs-ı şerîflere muhtâ­cım." demeyiniz. Benim için iyiliklerde bulununuz. Sadaka veriniz. Sizi bize yaklaştıracak işler işleyiniz. Ömrümüz elliye ulaşmıştır. Otuz beş senelik farzları iskat edersiniz. Ömrümüzde kuşluk ve teheccüd namaz­larını diğer beş vakit farz namazlar gibi hiç terk etmedik. Ey İsmâil, ta­lebe ve arkadaşlarımın kıymetini biliyorsun. Onlara sıkıntı verecek şey­lerden sakın. Zannederim ki, yakın zamanda talebelerim için bir dergâh inşâ edilir."

İstanbul velîlerinden Muhammed Kumul Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkında Mehmed Emin Tokâdî hazretleri anlatır: Mu- hammed Kumul Efendi vefâtından önce, hasta iken, bana şöyle vasi­yette bulundu: "Şu birkaç cilt kitabı Dârüsseâde ağası Beşir Ağa´ya gö­tür. Bizim duâ ettiğimizi söyle. Bunlar Medîne-i münevvereye gönderile­cek. Bunların konulacağı yeri onlar bilirler. Gönderip bizi duâdan unut­masınlar." dedi. Birkaç gün sonra vefât etti. Vasiyetleri üzerine o kitapları alıp, vâlilerin toplantı günü olan Çarşamba günü huzurlarına vardım. Kal- kıp kucaklaşarak, yanlarına oturmamı söyledi. Hâl hatır sorduktan sonra, İstanbul´da bulunup, ziyâretlerine fazla gidemediğim için üzüldü­ğünü söyledi. Merhûm Muhammed Kumul Efendinin selâmını söyleyip kitapları arzettiğimde, büyük bir üzüntü ve ağlama ile kitapların yerine gönderil- mesi için emir verdi. Meclistekilere beni tanıtıp, âhiret kardeşi­mizdir dedi. Vedâ edip kalktığımda, hizmetçilerine şöyle emretti: "Bize gelenler dün- yevî bir iş için gelirler. Bu zâtı iyi tanıyın. Geldiği zaman mi­sâfir var diye bekletmeyin. Zîrâ bunlar bizi Allah rızâsı için ziyârete gelir­ler." dedi. Koy- numa bir kese koydu. Sonra içinde yüz altın olduğunu gör­düm. Evime dönüp kendi hâlim ile meşgûl iken, bâzı dostlar ısrar ederek evlenmemi istediler. Merhum Muhammed Kumul Efendinin mahallesi olan Filyoku- şu´nda evlendim ve ders vermek, ilim öğretmekle vakit ge­çirdim."

Kânûnî Sultan Süleymân zamânı âlim ve velîlerinden Müeyyedzâde Abdürrahîm Çelebi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin vasiyetnâ­mesi: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Yanımda bulunan kişiler şâhid olsunlar. Fakîr Abdürrahîm bin Ali bin Müeyyed el-Kâtib´in vasiyeti:

Allahü teâlânın bir ve noksansız olduğuna, eşi, ortağı, benzeri ol­ma- dığına, hiçbir varlığa muhtâc olmadığına, doğurmadığına ve doğurulma- dığına, (ana, baba ve oğul olmadığına) kesin olarak inandım. Allahü teâ- lâ, Muhammed aleyhisselâmı bütün insanlığa, diğer Peygam­berleri de bâzı kavimlere gönderdi. Hepsinin bildirdikleri haktır ve ger­çektir. Onların hepsi, kıyâmet gününün, Cennet ve Cehennem´in,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Şubat 2010, 12:29:46
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #4 : 01 Şubat 2010, 12:29:46 »

Tasavvuf ehli olanlar, Resûlullah efendimizin sünnetine uyarlar. Yâni İslâmiyete uyarlar. Haram işlerden ve haram yemekten sakınırlar. İn­san- ların yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Şöhretten sakınırlar. Müslü- manlara acıyarak, onlara yumuşak davranırlar. Dâimâ ALLAHü teâlâdan korkarlar ve günahlarının affedilmesi için yalvarırlar. Gıybet et­mezler. Dünyâya, dünyânın rahatlığına ve zînetine güvenmezler. Sâlihle­rin ve Eshâb-ı kirâmın yolunda ve onların ahlâkı üzere olurlar. Büyükleri inkâr etmezler ve bid´at ehline uymazlar. Bunlar Ehl-i sünnettir. Hak üzere olan cemâattir. Sakın onların sevgisini kalbinizden çıkarmayınız. Çünkü onla- rın sevgisi, ALLAHü teâlânın ve Resûlünün râzı olmasına sebeb olur. Alla- hü teâlâ, Kur´ân-ı kerîmin Hucurât sûresi üçüncü âyet-i kerîmesinde me- âlen; "ALLAH onların kalblerini takvâ için imtihân etmiştir. Onlara bir magfi- ret ve büyük bir mükâfat vardır." buyurdu. Bu tâifenin hâlini öğrenmiş ol- dunuz. O hâlde onlara tâbi olunuz ve onlarla sohbet ediniz. Bid´at ve dalâlet ehli olan fırkalardan ve onlarla sohbet etmekten sakınınız da, âhi- rette zarar etmeyesiniz. Bid´at sâhibi olanları aşağıla­mak husûsunda çok çalışmalı ki, Resûlullah efendimizin müjdesine ka­vuşulsun. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Bid´at sâhibini aşağılayanı, ALLAHü teâlâ büyük korkudan emin eder."

Ey talebelerim! Dâimâ namaz vakti ne zaman girecek de namaz kı­lacağım diye bekleyin. Abdesti, namaz vakti girmeden alınız. Namazı huşû ve hudû ile kılınız ve ALLAHü teâlâdan korkunuz. Namaz vaktinde hiçbir şeyle meşgûl olmayınız. Nitekim Resûl-i ekrem; "Vakit geçmeden namaza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin." buyurdu. Dâimâ tövbe ediniz. Resûlullah efendimiz; "Günâhına tövbe eden, günâhı olmayan gibidir." buyurdu. Gaflet uykusundan kendinizi uzak tutunuz ki, uyanık olasınız. Mümkün mertebe lüzumsuz konuşmayın. Sakın boş söz söy­lemeyin. Dâimâ namaz ve oruçla süslenin.

Elinizden geldiği kadar hiçbir mahlûka hakâret gözü ile bakmayınız. Çünkü o, Alahü teâlânın katında sizden daha makbûl olabilir. Birbirinizi çok seviniz. Sevdiğiniz kimse, ALLAHü teâlânın dostlarından biri olabilir. Buna çok dikkat ve gayret ediniz. kimseye dünyâlık için tâzim etmeyiniz ki, dîniniz dünyâ uğruna gitmesin. Zîrâ, dünyânın ALLAHü teâlâ katında hiç değeri yoktur. Dünyâyı sevmek aşağılıktır ve her şeyden aşağıdır. Dîni­nizi dünyâya fedâ etmeyiniz. Dînini başkalarının dünyâsı için satan ve bu yüzden ALLAHü teâlânın rahmetinden mahrum kalan kimseden daha câhili yoktur. Böyle kimse, hem dünyâda, hem de âhirette zavallıdır. ALLAHü teâlânın râzı olmasını düşünmeyip de insanların rızâsını düşünen, onla­rın râzı olmasını arayan kimse, ALLAHü teâlânın gadabını istemiş olur. ALLAHü teâlâ, insanları da ona karşı gadablandırır. ALLAHü teâlânın kendi­sinden râzı olmasını isteyip, insanların râzı olmasına bakmayan kimse­den ALLAHü teâlâ râzı olur. İnsanları da ondan râzı ve hoşnûd kılar.

Birisi size husûmet, düşmanlık ederse, onunla meşgûl olmayınız. Çünkü husûmetin sonu gelmez. ALLAH korusun, bu uğurda dîniniz elden çıkabilir! İnsanların sevgisine de aldanmayınız! Zîrâ bu sevgileri devamlı değildir. İnsanların elinde olana tamâ etmeyiniz. ALLAHü teâlânın size verdiğine kanâat ediniz. Çünkü tamâ eden, dâimâ sıkıntı ve üzüntü içinde olur. Kanâat eden de, her zaman neşeli ve rahattır. Beyt:



"Beni kanâatle eyledi dâim azîz,

Husûmet ve temâdan eteğim oldu temiz"



Namazı öyle kılınız ki, yalnız ve kalabalıkta iken namazdaki hâliniz değişmesin. İnsanların yanında iken çok yavaş kılmayın ki, bu, kendini insanlar nazarında iyi göstermek olur. Beyt:



"Gizli şirk var riyâ ile tâatte,

Ya Hak için ol, ya ukbâ iste."



İnsanlardan ve makamlarından yardım beklemekten ümîdi kesip, ALLAHü teâlâya bağlanmalıdır. Başkalarından yardım bekleyen kimse, in­sanlar yanında hor görülür. İnsanlarla tamâ etmeyi bırakan kimse, dün­yâda da, âhirette de azîz ve mükerrem olur. Yardımı ALLAHü teâlâdan is­teyin. Birinin size karşı kusûru olursa, şikâyet etmeyin. Kabahati kendi­nizde arayın. Dâimâ özür dileyici olun. Kimsenin ayıbını aramayın. Nasî­hat kabûl eder görünen münâfıklara nasîhat etmeyin. Onu ayıblarsanız, duymasın. Size düşman olur. Bir kimse yanlış konuşmuşsa, insanlar arasında yanlışını ona söylemeyin. Yalnız olduğu zaman ve nasîhat ka­bûl edici olduğunu bilirseniz, o zaman söyleyin. Ama günâhla ilgili ise, lütf ile, yumuşaklıkla söyleyin.

İnsanlardan bir sıkıntı gelirse, affedin. Karşılığında iyilik yapmaya bakın. Biri size tâzim etmezse, sakın ondan dolayı hatırınız kırılmasın. Filân kimse bana saygı göstermedi gibi sözlerden çok sakınınız. Bir kimse size tâzim eder ve sizden iyi olarak bahsederse, ona sevinmeyin. Bu söz üzerinde durmayın ve; "Benim iyi kalbim vardır" deyip kendinizi aldatmayın. İnsanların medhini ve zemmini (övüp kötülemesini) aynı tu­tarsanız, felâket uçurumuna düşmezsiniz. Size bir acı haber gelir veya hasta olursanız, ALLAHü teâlâdan râzı olmaya dikkat edin ve ALLAH´a hamd edin. Ne kadar hasta olsanız, ayağa kalkamayacak hâlde bulunsanız da, namazı kazâya bırakmayınız. Îmâ ile kılınız. Eğer ALLAH korusun, kazâya kalırsa, en kısa zamanda kazâ ediniz. Hastalığınızı, günahlarınıza keffâ- ret biliniz. Zîrâ kula gelen belâlar, onlara sabır ve tövbe ile kalkar.

Önünüze bakın. Her tarafa, öteye beriye bakmayın. Her gördüğü­nüzle değil, îcâbedenlerle konuşun. Konuşmak îcâbederse, yavaş konu­şun. Birisi sizinle konuşursa, onu iyi dinleyin. Güldürücü sözler konuş­mayın. Mecbur olmadıkça insanlardan bir şey istemeyin. İsterseniz, az isteyin. Hiç kimseye zulüm ve günahta yol göstermeyin. Evinizde iyi ah­lâklı olun. Ağır söz söylerlerse, siz dilinizi koruyun. Düşünerek söz söy­leyin. Hürmet ehli, kendisine hürmet gösterilenler sizi yanına çağırırsa, onunla mağrûr olmayın. Dünyâ ve dünyâyı sevenlerden kaçın. Elden geldiği kadar ilmiyle amel eden âlimelrin sohbetinde bulunun. İlim öğ­renmekten bir adım geri ve uzak durmayın. Zîrâ ilimsiz amel, şeytanın oyuncağı olur. İlminiz azsa, onunla amel edin, çoğalır.

Her işte esas, ilim ve takvâdır. Îmândan güzel hiçbir nîmet yoktur. ALLAH´a ibâdetten daha iyi amel, iş yoktur. Ölümden iyi ibret yoktur.

Kendini; ucbdan (kendini begenmekten), riyâdan (gösterişten), te­kebbürden (böbürlenmekten), hasseden (çekememezlikten), gıybetten (dedikodudan), bahillikten (cimrilikten), kin tutmaktan, düşmanlıktan ve nifaktan korumalıdır. Bunlar, kişinin kötülüğüne alâmettir.

Dâimâ kalb temizliği ile meşgûl olmalıdır. Kalbini pisliklerden temiz­lemedikçe, hakîkî maksada kavuşulamaz.

Bütün iyiliklerin başı, dünyâyı terk etmektir. Bütün kötülüklerin başı da dünyâ sevgisidir. Bununla birlikte, Server-i kâinât efendimiz; "Dünyâ âhiretin tarlasıdır." buyurdu. O hâlde dünyâda âhiret işleri yap ve dün­yâya ve dünyânın nîmetlerine bağlanma! Dünyâ rahat yeri değildir. İbret yeridir. Bunun için Resûl-i ekrem efendimiz; "Dünyâ ibret yeridir, tâmir etme yeri değildir." buyurdular.

"Dünyâ bir kulübedir ve biz onda misâfir,

İki cihânda bâkî, sâdece ALLAH´dır."



Demişlerdir ki, bir lokma haram yiyenin, ibâdetleri kırk gün perde ar­kasında kalır. Elbisesinde haramdan bir iplik bulunanın, o haram iplik o elbisede bulundukça, tâati kabûl olmaz. Yiyecek ve giyecek temiz ol­mazsa, namaz, oruç ve cihâdınız kabûl olmaz. Din yolunda mahreminiz olmayanla birlikte oturmayın.

Seyyid Emîr Hamza hazretleri, bu vasiyetleri buyurduktan sonra, husûsî odalarına girip, üç gün üç gece, başını murâkabe yakasının içine çektiler. Sonra başını kaldırıp; "Âlemlerin Rabbine hamd olsun ki, yüksek babamıza geldiği gibi, bize de aynı müjdeler geldi." buyurdular. Bunları söyledikten sonra, Kelime-i şehâdet getirerek vefât edip, Hakk´ın rahme­tine kavuştular.

Anadolu´da yetişen evliyânın en büyüklerinden, kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisi olan Seyyid Sâlih (rahmetullahi teâlâ aleyh) H.1281 de hastalandı. Talebelerini toplayarak herbiriyle vedâlaştı, helâllaştı. Vasiyetini bildirdi. Kabriyle ilgili olarak da; "Kabrimi ağabeyim Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabr-i şerîfinin ayak ucuna kazınız. Edebi gözetip kabirde de mübârek ayakları başamın üstüne gelecek şekilde olmasını sağlayın. Bizden sonra Seyyid Fehîm´e tâbi olun." buyurdu. Sonra talebelerinin Kur´ân-ı kerîm tilâvetleri arasında vefât edip, sevdiklerine kavuştu. Vasiyetini aynen yaptılar. Kabrini hoca­sının ayak ucuna kazdılar. Şimdi bu iki kabrin üç taşı vardır. Yâni Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabrinin ayak ucundaki taş, Seyyid Sâlih hazretlerinin baş taşıdır.

Pakistan´da yetişen velîlerden Şerâfet Nevşâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vasiyeti şöyledir: "Bütün ömrüm boyunca, kütüphâne kurmak için kitaplar satın aldım. Dünyâ malı biriktirmedim. Vârislerim, evimde bulunan bir mal olduğunu biliyorlarsa, âlimlerin fetvâsına göre taksim etsinler.

Vârislerim din ilimlerini, Kur´ân-ı kerîmi, tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasav­vuf ilimlerini öğrenmeye gayret göstersinler. Çocuklarına da bu ilimleri, din bilgilerini öğretsinler ki, âhirette işe yarasın.

Enbiyâya, sıddıklara, şehidlere, sâlihlere tâbi olmak, uymak lazım­dır. Onlar, ALLAHü teâlânın nîmetlerine kavuşmuşlardır.

Dînin emirlerine uyan tasavvuf ehli ile berâber bulunsunlar. Dînin emirlerine uymayanlarla berâber bulunmaktan sakınsınlar...

Kütüphânemi taksim etmesinler! Kıymetli oğul Ârif´i kütüphânemin sorumlusu tâyin etsinler. Çünkü o, ilim ehlidir. Kütüphânenin koruma va­zîfesi ve salâhiyeti ve istifâdeye sunma işi ona âid olsun.

Kütüphânemdeki yazma eserleri aslâ satmasınlar. Çünkü ben, o ki­tapları büyük gayretler sarfederek geride kalanlar için topladım. O halde bu kitapları satmak benim maksadımı he...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 01 Şubat 2010, 12:31:11 Gönderen: armağan »
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes