> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü K-Z > Tarikat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tarikat  (Okunma Sayısı 1180 defa)
01 Şubat 2010, 11:23:45
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 01 Şubat 2010, 11:23:45 »



Tarikat
Suriye´de yetişen evliyâdan Seyyid Abdülhakîm Hüseynî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin bir sohbetinde; "Evliyâ yetiştirme mektepleri olan tarîkatler, artık îmân kurtarma mektepleri hâline geldi. Eskiden insanlar yıllarca gezer, kendilerine şeyh ararlardı. Şimdi ise şeyhler kapı kapı dolaşıp müslümanları îmânlarının kurtulması için çağı­rıyor ve topluyorlar. Şâh-ı Hazne (Ahmed Haznevî) Ümmet-i Muhammed´in îmânını kurtarmaya çalıştı. Yoksa bu zamanda tarîkat meselesi diye bir şey olmuyor. Şimdi bir oyalamadır yapıyoruz. Maksad îmân kurtarmaktır. Tam hidâyet Mehdî aleyhirrahme zamanında olacak­tır." buyurdu.

Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin tasavvuftaki yoluna Kâdiriyye ta­rîkatı denir. Tarîkatının husûsiyeti, dînin emir ve yasaklarına uymak, de­vamlı zikir, ALLAHü teâlâyı anmak, gönlü ALLAHü teâlâdan başkasından kurtarmaktır.

Abdülkâdir Geylânî hazretleri tasavvuf bilgilerini herkesin anlaya­cağı şekilde sundu. Peygamber efendimizin bereketiyle sözleri gayet tatlı ve tesirli idi. Kendileri şöyle anlatır:

Hicrî beş yüz yirmi bir senesi Şevval ayının on altısı olan Salı günü öğleden önce, Resûlullah efendimizi rüyâmda gördüm.

"Ey oğlum, niçin konuşmuyorsun?" buyurdu. "Babacığım ben ya­ban- cıyım. Bağdad fasîhlerinin yanında nasıl konuşurum?" dedim. "Ağ­zını aç!" buyurdu. Ağzımı açtım. Yedi defâ mübarek ağzının suyundan ağzı- ma saçtı ve; "İnsanlarla konuş, onları güzel hikmet ve vâzlar ile Rabbinin yoluna çağır." buyurdu. Öğle namazını kıldım. Yanımda kala­balık insanlar gördüm. Nutkum tutuldu. Ali bin Ebî Tâlib´i gördüm. Mec­liste benim karşımda ayakta duruyor ve bana; "Ey oğlum niçin konuşmu­yorsun?" diyordu. "Babacığım! Nutkum, konuşmam tutuldu, konuşamıyo­rum." dedim. "Ağzını aç." buyurdu. Açtım. Ağzının suyundan ağzıma altı defâ saçtı. "Niçin yediye tamamlamadınız?" dedim. "Resûlullah´a karşı o- lan edebimden." buyurdu ve gözden kayboldu. Bundan sonra en fasîh bir dille konuşmağa başladım.

Evliyânın büyüklerinden ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi Ahmed-i Zer- rûk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; "Yolumuzun esâsı nedir?" diye soran birisine şöyle cevap verdi: "Yolumuzun esâsı beştir. 1) Gizlide ve açıkta ALLAHü teâlâdan korkmak, haramlardan, yasak ettiklerinden sa­kınmak. 2) Söz ve hareketlerde Sünnet-i seniyyeye uymak, 3) İnsanlar­dan birşey beklememek, 4) Fakirlikte ve zenginlikte ALLAHü teâlânın tak­dirinden râzı ve hoşnud olmak, 5) Genişlikte ve darlıkta ALLAHü teâlâya yönelmek.

Takvâ: ALLAHü teâlâya yönelmek ve doğruluk ile; Sünnet-i seniyyeye uymak, kendini muhâfaza etmek ve güzel ahlâk ile; insanlardan bir şey beklememek, sabır, tevekkül ile; ALLAHü teâlâdan gelene rızâ göstermek, kanâat ve tefviz (helâl şeyleri elde etmekte sebeplere yapışıp, bunlara kavuşmayı ALLAHü teâlâdan beklemek) ile; ALLAHü teâlâya dönmek, geniş­likte O´na hamd ve şükür etmek, darlıkta O´na sığınmak ile olur. Bunlara erişebilmek için de; 1. Yüksek gayret sâhibi olmak, 2. ALLAHü teâlânın emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmak, kulluk vazîfelerini iyi yapmak lâzımdır.

Ali Yeşrûtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Şam´daki evliyânın büyükle­rin- dendir. Tasavvuftaki silsilesi, hocası vâsıtasıyla Ebü´l-Hasan-ı Şâzilî haz- retlerine ulaşan Ali Yeşrûtî hazretlerinin yolu, Şam beldelerinde ya­yıldı. Yolunun esâsı; "Gizli ve âşikâr ve her yerde her durumda ALLAHü teâlâ- dan korku hâlinde olmak, her işinde Peygamber efendimizin ve kıymetli arkadaşlarının gösterdiği yola uyup bid´atlerden, sapıklıklardan sakın- mak, bollukta ve darlıkta kimseden bir şey beklememek, aza ve çoğa râ- zı olmak, sevinçli ve kederli günlerde Cenâb-ı hakka sığın­mak"tan ibâ- retti.

Türkistan´da yetişen büyük velîlerden Ebû Saîd Ebü´l-Hayr (rahme- tullahi teâlâ aleyh) Serahs şehrine geldi. Yüksekçe bir tepe üze­rinde Lokmân-ı Mecnûn´u gördü. Yanına gitti, kaftanını yamıyordu. Ebû Saîd onu seyrederken kendi gölgesi, Lokmân´ın kaftanının üzerine dü­şüyordu. Lokmân-ı Mecnûn, yamayı kaftanına dikince buyurdu ki: "Ey Ebû Saîd! Biz seni bu yama ile bu kaftana diktik." Sonra elinden tutup, Ebü´l-Fadl-ı Serahsî hazretlerinin huzûruna götürdü. Ona; "Ey Ebü´l-Fadl! Bunu sak- la, bu sizdendir." dedi. Ebü´l-Fadl-ı Serahsî, Ebû Saîd´in elinden tutup yanına oturttu ve; "Maksadımız, insanlara ALLAHü teâlânın yolunu göster- mektir. İnsanlara gönderilen yüz yirmi dörtbinden ziyâde peygamber, on- lara "ALLAH" dedirtmek ve O´na ibâdet ettirmek için geldi­ler." buyurdu. E- bû Saîd, Ebü´l-Fadl´ın kalblere hayat veren bu güzel sözlerini, kendinden geçmiş bir hâlde dinledi. Ebü´l-Fadl, kendisini tale­beliğe kabûl etti ve;



"Kendinden geçerek geri kalma amelden,

Bu büyük devleti, sakın çıkarma elden."

buyurdular.

Meşhûr velîlerden Ebü´l-Abbâs Dîneverî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamânındaki câhil kimselerden sakınır, ilimden haberi olmayan câhil ta­rîkatçılardan da son derece şikâyetçi idi. Onların yaptıkları şeylerin din ile bir ilgisi olmadığını, şu sözleriyle beyân etmiştir: "Bu kimseler tasav­vuf yolunu değiştirdiler, büyüklerin doğru yolunu bozdular. Kendilerine göre bâzı isimler uydurup, bunlara da yanlış mânâlar vererek tasavvufun asıl mânâsını bozdular. Meselâ: "Tamah kelimesine ziyâde, edepsizliğe ihlâs, boş arzular peşinde koşmaya selâmet, kötü (kerih) işlerle meşgûl olmaya lezzet, dünyâya dalmaya vuslat ismini verdiler. ALLAHü teâlânın râzı olduğu yoldan ayrılıp, sapık yollara dalmak, onlara göre şenliktir. Kötü huylar, onlar için kuvvettir. Evliyânın yolu bu mudur? Halbuki bu bü-yüklerin yolu; edepli olmak ve dünyâya ehemmiyet vermemek üzerine kurulmuştur. ALLAHü teâlâ o büyüklerden râzı olsun."

Endülüs?te ve Mısır?da yetişmiş olan büyük velîlerden, Mâlikî mez­hebi fıkıh âlimi Ebü?l-Abbâs-ı Mürsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazret­leri, mensûbu olduğu Şâziliyye yolunun hazret-i Hasan´a dayandığını bil­direrek; "Bizim bu yolumuz, hazret-i Hasan´a dayanmaktadır. Hocaları­mız silsile yoluyla hazret-i Hasan´a ulaşmaktadır. Her insanın da, kendi­lerinden ilim öğrendiği hocalarının silsilesini bilmesi elbette lâzımdır." bu­yurdular.

Hindistan´da yetişen Îslâm âlimlerinin ve evliyânın büyüklerinden Fethullah Evdehî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretleri´nin babası Abdülehad hazretlerinin hocası olan Abdülkuddûs bin Abdullah da, Fethullah Evdehî hazretlerinin talebesidir. Fethullah Ev- dehî, pekçok talebe yetiştirdi. Talebelerinin önde gelenlerinden olan Şeyh Kâsım Evdehî, hocasından ve diğer büyüklerinden duyduklarını bir kitap hâline getirdi. Âdâb-üs-Sâlihîn isimli bu eserde şöyle yazmaktadır: "Bu Çeştiyye yolunun büyüklerinin, halîfelerine ve talebelerine vermeyi âdet edindikleri; seccâde, tarak, tesbih, baston, makas, iğne, ibrik, kâse, tuzluk, leğen, güğüm, ayakkabı ve na´lın gibi şeylerin herbirinin ayrı bir mânâsı vardır. Seccâde: Tâat, ibâdet, istikâmet ve doğru yola sımsıkı sarılmaya; Tesbih: Kalbin dağınıklığını giderip asıl işle meşgûl olmaya; Tarak: Kötülüğün, çirkinlik ve lüzumsuz işlerin atılmasına; Baston: Hakîkî var ve bir olan ALLAHü teâlâya güvenip, dayanmaya; Makas: ALLAHü teâ- lâdan başka şeylerle olan meşgûliyetleri kesip, emelleri, arzu ve is­tekleri kısa yapmaya; İğne: Sûret, görünüş ile mânâyı birbirine bağla­maya işârettir. Ama iğneyi ipliksiz vermezler. İbrik ve kâse: Fukarâ ve misâfire ekmek ve su ikrâm etmeye; Tuzluk, Leğen ve Güğüm: Sofraya, yâni der- viş sofralarının halîfeye havâle edildiğine alâmettir. Ayakkabı ile Nâlın: Sağlam adım atmaya işârettir."

Osmanlı devletinin kurluş yıllarında yaşayan evliyânın büyüklerinden Hacı Bektâş-ı Velî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Tarîkatın, tasavvuf yolunun ilk makâmı, bir âlime cân u gönülden bağlanıp, tövbe etmektir. Tövbe, can u gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalı­dır. Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir. Tövbeyi kabul edecek ALLAHü te- âlâdır. Tövbe ettikten sonra O´na tevekkül etmelidir. İkinci makâmı, ta­lebe olmaktır. Üçüncü makâmı, mücâhede, nefse zor gelen, nefsin iste­mediği şeyleri yapmaktır. Dördüncü makâmı, hocaya hizmettir. Beşinci makâmı, korkudur. Altıncı makâmı, ümitli olmaktır. Yedinci makâmı, şevktir ve fakirliktir.

Hacı Bektâş-ı Velî hazretleri´nin derslerini ve sohbetlerini tâkib ede­rek onun tarîkatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak "Bektâşî" denildi. bu temiz, îtikâdları düzgün olan ve ibâdetlerini yapan Bektâşîler zamanla azaldı. Daha sonra yapılan bir takım değişiklikler sebebiyle, ha­kîkî Bektâşîlik unutuldu ve zamânımızdan yüz sene önce ise hiç kal­madı. Herkes tarafından sevilen, hürmet ve îtibâr edilen bu isim, Hurûfî denilen sapık kimseler tarafından da siper olarak kullanıldı. İslâmiyeti yıkmak için kurulan bozuk yollardan biri olan Hurûfiliğin kurucusu Fad- lullah Hurûfî, Tîmûr Han tarafından öldürülünce, dokuz yardımcısı kaçarak Anadolu´ya geldiler. Bunlardan Aliyyül-A´lâ ismindeki kimse, bir Bektâşî tekkesine geldi. Câvidân adlı kitaplarını gizlice yaymaya, câhil­leri aldatmaya başladı. Hacı Bektâş-ı Velî´nin yolu budur dedi. Halbuki Hacı Bektâş-ı Velî´nin yolundan ayrılmayan hakîkî Bektâşîler, bunlardan tamâmen ayrıldılar. Hurûfîlik, haramlara helâl, nefsin arzu ettiği kötü ar­zu- lara, serbesttir dediği için, bozuk rûhlu insanlar arasında çabucak ya­yıldı. Sözlerine "Sır" deyip, çok gizli tutulmasını emrederlerdi. Sırları yabancılara açanları öldürdükleri bile olurdu. Sırları Câvidân kitabında a, c, v, z, ... gibi harflerle işâret edilmektedir. Hurûfîler, Bektâşîlik ismini ken­dilerine perde yaparak, bu perde arkasında çalışmışlardır.

Hacı Bektâş-ı Velî´nin şiîlikle ilgisi bulunduğunu söyleyenler yanında, bâzıları da onun sapık Baba Resûl´ün halîfesi olduğunu, namaz kılmadı­ğını ve şerîata aldırmadığını kaydetmekte...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tarikat
« Posted on: 18 Nisan 2024, 17:15:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tarikat rüya tabiri,Tarikat mekke canlı, Tarikat kabe canlı yayın, Tarikat Üç boyutlu kuran oku Tarikat kuran ı kerim, Tarikat peygamber kıssaları,Tarikat ilitam ders soruları, Tarikatönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes