> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü K-Z > Sevgi gadab
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sevgi gadab  (Okunma Sayısı 1375 defa)
01 Şubat 2010, 03:55:46
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 01 Şubat 2010, 03:55:46 »



Sevgi-Gadab
İskenderiye´de yetişen büyük velîlerden Dâvûd-i İskenderî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimse birini severse, onun bu sevgisi, bu sev­giye kavuşmasına sebeb olanı da sevmeyi gerektirir."Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde " Sevgi, kendini büsbütün sevgiliye hîbe ettiğin için sana senden hiçbir şeyin kalmamasıdır." buyurdular.
Tâbiînin meşhurlarından ve büyük velî, fıkıh âlimi Ebû İdrîs Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün Muaz bin Cebel ?radıyallahü anh? hazretleri´ne; "Ben seni Allah için seviyorum." dedi. Muaz bin Cebel de ona; "Müjdelerim. Müjdelerim. Resûlullah´tan duydum. O; "İnsanlardan bir topluluk için, kıyâmet günü Arş´ın etrâfında kürsüler vardır. Onların ise, yüzleri dolunay gecesindeki ay gibidir. İnsanlar korku içindedirler. Fakat onlar korkmazlar. Onlar; Allahü teâlânın kendilerine korku verme­diği velî kullarıdır. Onlar mah­zûn olmazlar." buyurdu. Peygamber efen­dimize; "Onlar kimlerdir, yâ Resûlallah?" diye sorulduğunda; "Allahü teâlâ için birbirini sevenler." bu­yurdu." diye müjde verdi.

Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün küçük çocuğunu kucağına aldı, okşayıp bağrına bastı. Çocuk; "Babacığım beni seviyor musun?" dedi. Fudayl hazretleri; "Evet." dedi. Çocuk; "Peki Allahü teâlayı seviyor musun?" dedi. Hazret-i Fudayl; Tâbiî seviyorum." dedi. Çocuk; "Peki kaç tane kalbin var?" dedi. Fudayl; "Bir tane." deyince, çocuk; "Ey baba­cığım! Bir kalbe iki sevgiyi nasıl sığdıra­biliyorsun?" dedi. Hazret-i Fudayl, kü­çük çocuğunun bu derin mânâlı sözleri, kendi kendine söylemediğini, Allahü teâlânın söylettiğini anlaya­rak yavrusunu kucağından bırakarak eliyle başını dövmeye başladı ve bundan sonra her an Allahü teâlâ ile meşgûl olacağına söz verdi. Oğluna da; "Ey oğlum! Sen ne güzel vâizsin." deyip bağrına bastı ve; "Seni ha­kîki sevgilinin izni ve emri ile seviyordum." buyurdu.

Fudayl bin İyâd hazretleri buyurdular ki: "Yüce Allah´ı seviyor mu­sun?" diye sana sorsalar, sükût et. Zîrâ eğer, hayır, dersen kâfir olursun. Evet, dersen, hareketlerin O´nu sevenlerin hareketlerine benzememek­tedir. Onun için sahtekâr olursun."

Hindistan´da yetişen büyük velîlerden Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Dehlî´den, Ecmîr´de bulunan hocası Hâce Muînüddîn´e, ayrılık ateşine dayanamadığını, huzûruna varıp elini öpmek, mü­bârek huzûrları ile şereflenmek için müsâade istediğini bildi­ren bir mektup yazdı. Talebesini çok seven Hace Muînüddîn de, o gün­lerde Dehlî´ye doğru yola çıkmıştı. Onun geldiğini haber alan Sultan ve ahâli, kendisini karşılamak ve evlerine buyur etmek için şehrin dışına kadar çıktılar. Necmeddîn-i Sugrâ ise, Hâce Muînüddîn´in gelişi ile hiç alâkadar olmamıştı. Buna rağmen Hâce Muînüddîn, şehre geldikten sonra, Necmeddîn-i Sugrâ´yı evinde ziyâret etti. Sohbet esnâsında, Nec- meddîn, kendisinin Şeyhülislâmlık makâmında bulun­duğu hâlde, her- kesin Hâce Kutbüddîn´e rağbet ettiğinden, kendisinin îtibârının kal­madı- ğından yakınarak bâzı şeyler söyledi. Hâce Muînüddîn bu kimsenin hâ­line ve mânâsız düşmanlığına üzülerek, tatsızlığın ortadan kaldırıl­ması için, ta­lebesi Kutbüddîn´in Dehlî´den ayrılarak kendisiyle berâber Ecmîr´e gelmesini emretti. Bunu haber alan Sultan ve ahâli şaşkına dön­düler. Çok üzüldüler. Ni­hâyet, Hâce Kutbüddîn hocası ile berâber Ecmîr´e git- mek üzere yola çıktı. Fakat Sultan ve ahâli, Hâce Kutbüddîn´i çok sevdik- lerinden bu ayrılığı bir türlü kabûl edemiyorlardı. Hepsi yollara döküldü- ler. Feryâd ü figân ediyorlar, ağlâyıp sız­layarak Hâce Muînüddîn´e, Hâce Kutbüddîn´i götürmemesini, Dehlî´de bırakma­sını is­teyerek yalvarıyorlar- dı. Hâce Muînüddîn de ahâlinin Kutbüddîn-i Bahtiyâr´a olan muhabbetini anlayarak ve ısrârlarına dayanamayarak, Hâce Kutbüddîn´e burada kala- bileceğini söyledi ve; "Seni buradan alıp götürmekle, bu kadar çok insa- nın üzülmelerini, gönüllerinin yaralanma­sını istemiyorum. Onları kendi- me tercih ediyorum. Kendim, senin ayrılı­ğına tahammül etmeye çalışa- cağım. Sen burada kal! İnsanlara Muhammed aleyhisselâmın doğru yo­lunu anlatarak, onların ebedî felâ­kete gitmelerine mâni ol! Allahü teâlâ yardım­cın olsun." buyurdu. Her ikisi de göz yaşları içinde ayrıldılar. Biraz önce ayrılık gözyaşları döken Sultan ve ahâli, şimdi sevinçlerinden ağlı- yorlardı. Bu hâdise, onların Kutbüddîn hazretlerini daha çok sevmele- rine, kendisine daha çok bağ­lanmalarına vesîle oldu.

Medîne-i münevverede yaşayan âlim ve velîlerden İmâm-ı Mâlik bin Enes (rahmetullahi teâlâ aleyh) müslümanlar arasında Allahü teâlânın rızâsına uygun sevgi ve muhabbetin bulunmasının gerektiğini bildirerek; "Müsâfeha ediniz, aranızdaki kin gider. Birbirinize hediye veriniz ki, sevi­şirsiniz ve aranızdaki düşmanlık gider." hadîs-i şerîfini naklederdi.

İmâm-ı Mâlik bin Enes hazretlerinin Peygamber efendimize karşı o- lan sevgi, saygı ve edebi sınırsızdı. Resûlullah efendimizin ismi anıldığı zaman, rengi değişir, yüzü sararırdı. Bu durum orada bulunanlara ağır gelirdi. Bir gün ona bu husûs söylenince, buyurdu ki: "Eğer siz benim gördüğümü görseydiniz, bu hâlimi hoş karşılardınız. Ben, Muhammed bin Münkedir´i gördüm. O hâfızla­rın efendisi idi. Ona ne zaman bir hadîs-i şerîf sorulsa ağlamaya başlardı. Câfer bin Muhammed, güler yüzlü bir zâttı. Yanında Resûlullah anıldığı zaman yüzü sararırdı. O, Resûlullah´- tan bahsettiği zaman mutlaka abdestli olurdu."

Büyük velîlerden Mansûr el-Betâihî (rahmetullahi teâlâ aleyh) haz­retleri hakkında Ahmed Rıfâî hazretleri şöyle anlatır: "Dayım Mansûr´dan işittim. Bu­yurdu ki: "Seven dâimâ kendinde değildir. Bu kendinden geç- me hâlinden çıka­maz. Çıkarsa hayret hâline girer. Hayretten kurtu­lursa, sarhoşluğa (kendinden geçmeye) döner."

Tâbiînden, meşhûr hadîs hâfızlarından ve velî Mekhûl eş-Şâmî (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Sâlih bir zâtı seven, dolayısıyla, Allahü teâlâyı sevmiş olur. İlim öğrenmeye giden kimse, dönünceye ka­dar, Cennet yolunda sayılır.?




Evliyânın büyüklerinden Sadreddîn Hayâvî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) an­latır: "İzzeddîn Türkmânî´yi öyle bir hâl kapladı ki, heybetine ta­hammül edeme­yip, feryâd ettim. O zaman yanıma geldi ve; "Sadreddîn bu ne hâl? Bizim bu­raya gelişimiz senin içindir." buyurdu. Sonra sâkin­leştim. Gönülden ona sevgi bağı ile bağlandığımı anladım."

Hindistan evliyâsının büyük­lerin­den Sâlih Gülâbî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, hocası İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdıkları bir mektub:

"Allahü teâlâya hamd olsun. O´nun seçtiği kullarına selâm olsun!

Kıymetli kardeşim Mevlânâ Muhammed Sâlih! Biliniz ki, sevilen şey, se­venin gözünde, hattâ aslında, her zaman ve her hâlinde sevgilidir. İn­citirse de sevilir. İyilik ederse de sevilir. Sevmek nîmeti ile şereflenenle­rin, sevmenin ta­dını alanların çoğu, sevgilinin iyiliklerine kavuşunca, sevgileri artar. Yahut in­citmesinde de, iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Hâlbuki, sevenler içinde pek azı vardır ki, sevgilinin incitmesi, sevgilerini arttırır. Bu en kıymetli nîmete ka­vuşmak için, sevgiliye hüsn-i zan etmek lâzımdır. Hattâ, sevgili, bıçağını, seve­nin boğazına dayasa ve her uz­vunu parça parça etse, seven bunun kendi için ha­yırlı olduğunu bilmeli, bunu büyük iyilik ve saâdet görmelidir. İşte, böyle hüsn-i zan ele ge­çerse, sevgilinin hiçbir hareketi çirkin gelmez ve "Muhabbet-i zâtiyye" ile şereflenir. Arada hiçbir sıfat, hiçbir nisbet, hiçbir îtibâr olmaksızın, yalnız zât-ı ilâhiyyeyi sevmek, Habîb-i Rabbil´âlemîne mahsustur. Böyle sev­mekle şereflenenlere, sevgilinin verdiği elemler, iyiliklerinden daha çok lezzet verir ve ferahlandırır. Sanıyorum ki, bu makam, Rızâ makâmından daha üstün­dür. Çünkü Rızâ makâmında olan, sevgilinin yaptığı elemi çirkin görmez. Bu makamda ise, elemden lezzet almaktadır. Mahbûbun cefâsı arttıkça, sevenin fe­râhı ve sevinci artmaktadır. Bu ikisi birbirine benzer mi? Sevgili, sevenin gö­zünde, belki aslında, her zaman her halde sevgili olduğu için sevenin gözünde, belki aslında mahbûb olur. Her za­man ve her hareketinde medhedilir, hamdolunur. Seven, onun elemini de, nîmetini de, hep medheder. Bunun için, sâdık âşıkların; "Elhamdü- lillahi Rabbil´âlemîn alâ küll-i hâl" demeleri doğru olur. Sıkıntılı ve neş´eli zamanlarında hep hamd eden, hâmidlerden olur. Hamd etme­nin şükret- mekten daha kıymetli olmasının sebebi belki budur. Çünkü şük­retmekte, sevgilinin nîmetleri göz önündedir ki, sıfatlarından, hattâ işlerinden meydana gelmektedir. Hamd ederken ise, sevgilinin hüsn-i cemâli, yâni kendisi göz önündedir. Yâni zâtı da, sıfatları da, işleri de, nîmetleri de elem vermesi de, hep sevilmekte, metholunmaktadır. Çünkü, Allahü teâlânın verdiği elemler, nî­metleri gibi güzeldir. Görülüyor ki hamd, senâ etmenin, övmenin en üstün şek­lidir ve hüsn-i cemâli, en toplu olarak göstermektedir. Sevinç hâlinde de, sıkıntı hâlinde de hamd edilmektedir. Şükür ise, nîmet zamanlarında olup, devamlı de­ğildir. Nî­met kalmayınca, ihsân bitince, şükür de kalmaz.

Suâl: Bâzı mektuplarda, rızâ derecesinin, sevmekten ve sevgi dere­cesinden üstün olduğunu bildirmiştiniz. Şimdi ise, sevmek makâmının rızâ derecesinden üstün olduğunu söylüyorsunuz. Bu iki söz arasını bulmak nasıl olur?

Cevap: Şimdi bildirdiğimiz muhabbet makâmı, o mektuplarda yazmış oldu­ğumuz muhabbet makâmından başkadır. O sevgide, az da olsa, çok da olsa, başka bağlılıklar ve görüşler de vardır. O sevgiye de her ne ka­dar muhabbet-i zâtiyye diyorlar ve yalnız kendisini sevmekdir biliyorlar ise de, yalnız zâta, kendine sevgi değildir. Çünkü, o sevgi makâmında bulunan bağlılıklardan başka şeyler de görmekten kurtulamıyor. Bu ma­kamda ise, hiçbir bağlılık, hiçbir başka görüş yoktur. Bâzı mektuplarda, rızâ makâmının üstünd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sevgi gadab
« Posted on: 16 Nisan 2024, 08:13:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sevgi gadab rüya tabiri,Sevgi gadab mekke canlı, Sevgi gadab kabe canlı yayın, Sevgi gadab Üç boyutlu kuran oku Sevgi gadab kuran ı kerim, Sevgi gadab peygamber kıssaları,Sevgi gadab ilitam ders soruları, Sevgi gadabönlisans arapça,
Logged
01 Şubat 2010, 09:52:42
akmina

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 477


« Yanıtla #1 : 01 Şubat 2010, 09:52:42 »

hayırlı sabahlar paylaşımın için teşekkürler
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes