> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü K-Z > Ölüm
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ölüm  (Okunma Sayısı 1405 defa)
31 Ocak 2010, 16:35:36
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 31 Ocak 2010, 16:35:36 »



Ölüm
Anadolu velîlerinden Himmet Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir vâzı sırasında İnsanların günahlardan sakınması gerektiğini anlatırken de şu beyti okudu:
Mâsiyet yükünü aldın boynuna, Hiç ölüm korkusu gelmez aynına
Felek birkaç arşın bezi eğnine, Yakasız don biçti haberin var mı?
Hindistan´da yetişen en büyük velî, âlim müceddid ve müctehid İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Ölmek, felâket değildir. Öl­dükten sonra, başına gelecekleri bilmemek felâkettir.

Hindistan´da yetişen büyük velîlerden Mevlânâ Muhammed Sıddîk Keşmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ölüm hakkında buyurdular ki: Mısra´:

"O ölüm ki, ona yaşama derim."

Gerçekten sonsuz hayat, ölüme bağlıdır. Ölüm, ebedî hayatın süsle­yicisi, donatıcısıdır. Hayır, belki âb-ı hayâttır, yâni hayat bahşeden, hiç öldürmeyen sudur. Ölüm, dostluğun kuvvetlendiricisidir. Ölüm, mâsivâ binâsını ateşe veri­cidir. Ölüm, üzüntü perdelerinin yakıcısıdır. Ölüm, hakikâtın aynasıdır. Ölüm, görünmeyen güzelin yüzünden perdeyi kal­dırı- cıdır. Gönlümün, gelmesinden hoşlandığı, beklediği şey ölümdür. Dağınıklıkları toplayan ölümdür. Ölüm seveni sevdiğine kavuşturucu­dur. Resûlullah efendimiz; "Ölüm, sevgiliyi sev­giliye kavuşturan bir köp­rüdür." buyurmuştur.

Tâbiînden ve hanım velîlerin büyüklerinden Râbia-i Adviyye (rahme- tullahi teâlâ aleyhâ) hazretlerine "Ölümü arzu ediyor musun?" diye sor- dular. Cevaben buyurdular ki: "İnsanlardan birine karşı bir kaba­hat işlemiş olsam, o insanla karşılaşmaktan utanırım. Halbuki Allahü teâlâya karşı olan kabahatlerimiz o kadar çok ki, huzûruna varmayı (ölümü) nasıl arzu ederim?"

Büyük velîlerden Süfyân-ı Sevrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Ölüm her an gelebilir. Yarına kadar yaşayabileceğini zanneden bir kimse ölüm için hazırlıklı değildir. Allahü teâlâya yapılan ibâdetler, ölümü hatırlamaya işârettir. Günah ve kusur olan işler de, ölümü unut­muş olmanın alâmetidir."

Süfyân-ı Sevrî hazretleri, talebelerinden birisi sefere çıkacak olsa, ona; "Eğer gittiğiniz yerlerde, satılık bir ölüm görürseniz onu benim için satın alı­nız." buyururdu. Vefâtı yaklaştığında çok ağlıyordu. "Ölmeyi çok arzû ediyor­dum, lâkin şimdi ölümümün nasıl olacağını bilemediğim için çok korkuyorum. Bu sefere çıkmak gâyet güçtür. Başka seferlere çıkmak gibi, bir âsâ ve bir su kabı yetmiyor." deyince, dostları kendi­sine; "Cen- net´i beğeniyor musunuz?" diye sordular. Bunlara cevâben; "Siz ne söylüyorsunuz? Benim gibi birine, hiç Cennet´i verirler mi?" bu­yurdular.

Velî ve hadîs âlimi Abdurrahmân bin Mehdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine ?Ölümü istiyen kimse hakkında sorulunca? buyur­dular ki: "Dînine zarar geleceği korkusundan, ölümü istemekte bir mah­zûr yok- tur. Fakat, yoksulluk, ihtiyaç, eziyet ve buna benzer şeylerden, dolayı ölüm temenni edilmez."

Büyük velîlerden ve hadîs âlimi Abdüla´lâ Kureşî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ölümü çok hatırlar ve titrerdi. Buyururdu ki: "İki şey var ki beni dünyâ zevklerine dalmaktan alıkoyuyor. Bunlar ölümü hatırlamak ve Allahü teâlânın dâima huzurunda bulunmaktır."

Yine; "Hiçbir ferd yoktur ki, ölüm meleği günde iki defâ kapısını çal­masın." buyurmuştur.

Anadolu evliyâsından Abdürrezzâk Ali Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyururdu ki: "Ölüm, ölmeden önce ölünüz, sırrına eren âşıklara rahmet, devlet, seâdet, izzettir."

Evliyânın büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi teâlâ a- leyh) bu­yurdular ki: Ölüm haktır, öldükten sonra dirilmek haktır. Münker ve Nekir´in suâl sormaları haktır. Allahü teâlâ Kur´ân-ı kerîmde meâlen; "Allah, îmân edenleri hem dünyâda, hem âhirette (kabirde) sâbit söz olan şehâdet kelimesi ile tesbit eder. Tevhîde bağlı kılar. Allah zâlimleri (kâfirleri) şaşırtır ve Allah dile­diğini yapar." buyruluyor. (İbrâhim sûresi: 27)

Basra velîlerinden Alâ bin Ziyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretle­rinin sık sık söylediği sözlerinden biri: "Herkes, kendinin ölmek üzere ol­duğunu ve bu sırada Rabbinden günâhlarının af ve mağfiret edilmesini istediğini, Rabbinin de affettiğini düşünmeli, sonra ibâdet ve tâattan geri durmamalıdır."

Türkistan´da yetişen büyük velîlerden Ahmed Yesevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hikmet denilen şiirler yazmıştır. Bu şiirler; Dîvân-ı Hikmet´te toplanmış­tır. Bu manzumelerin konularından birisi şudur: Dünyânın ge­çici olduğu, bu­radaki lezzetlere zevklere, mal, mevki, görünüş ve göste­rişlere aldanmamak gerektiği, ölümün varlığı ve her nefsin ölümü tada­cağını da bâzı şiirlerinde işler.



Ey dostlarım, ölsem, ben, bilmem hâlim nice olur;

Kabre girerek yatsam, bilmem hâlim nice olur.



Götürüp lahde koysalar, arkaya bakmadan dönseler

Suâllerimi sorsalar, bilmem hâlim nice olur.



Girse karış adlı yılan, dolansa tene o zaman

Kalmaz bütün bir üstühan, bilmem hâlim nice olur.



Olsa kıyâmetin günü, hâzır olur cümleleri

Kıldığın ameller hani, bilmem hâlim nice olur.



Anadolu velîlerinin büyüklerinden Ahmed Kuddûsî (rahmetullahi te- âlâ aleyh) hazretleri bir şiirinde buyurdu ki::

ÖLÜM VAR



Cem´ eyleme bu cîfe-i murdârı ölüm var,

Kenz etme sakın dirhem-ü-dînarı ölüm var



Şeddâd ile Nemrûd´u ölüm neyledi fikr et,

Mahv oldu kamu asker-ü câhları ölüm var.



Kârun ile Fir´avn´ı düşün var ise aklın,

Kurtaramadı kenzleri anları ölüm var,



Zikr eylese çok ölümü insan uyanır hemân,

Der nefsine hiç işleme evzârı ölüm var.



Kuddûs-i miskîn sözünü tut, sana der ki,

Hak isteyelim neydelim ağyârı ölüm var.

Kuddûsî Divânı´n­dan



SON NEFES



Hazret-i Ali Bekkâ, insanlara örnektir,

Bekkâ ismi, lügatta, "Çok ağlayan" demektir.



Bir hâdise üstüne, pekçok ağladığından,

Ona "Bekkâ" lakabı, verilmişti o zaman.



Şöyle ki, sâlihlerden, bir yâren´i var idi,

Hâller ve kerâmetler sâhibi bir velîydi.



Onun ile Bağdat´tan, yolculuğa çıktılar,

Bir yıllık mesâfeyi, bir saatte aldılar.



Sonra o arkadaşı, dedi: "Ben falan yerde,

Öleceğim falan gün ve falan saatlerde.



İstediğim odur ki, tam o vefât ânımda,

Sen de hazır olasın, o gün benim yanımda."



O gün ve o saatte, gitti onun yanına,

Hakîkaten gördü ki, az kalmış vefâtına.



Lâkin dikkat etti ki, o son anda mâlesef

"Küfür sözler" söylüyor, üzülüp etti esef.

.

Îmânla ölsün diye, çok uğraştı ise de,

Muvaffak olamadı, kâfir öldü yine de.



İşte bu hâdiseden, tâ ölünceye kadar,

Ömrü hep ağlamakla, geçmiş idi bu karar.



Alıp cenâzesini, vardı bir kiliseye,

Gördü bir topluluğu, merak etti "Ne diye?"



Dediler ki: "Bu gece, bizim bir ruhbanımız,

Öldü, lâkin bir şeye, çok sıkıldı canımız,



Tam öleceği anda, çıktı kendi dîninden,

"İslâm dîni" üzere, vefât etti âniden."



Dedi: "Bu getirdiğim, cenâze de, mâlesef,

Ölürken îmân ile, olamadı müşerref.



Alın bu cenâzeyi, onu da verin bana,

Kefenleyip gömeyim, İslâm mezarlığına."



Aldı o cenâzeyi, yıkadı, kefenledi,

İslâm mezarlığına, götürüp defn eyledi.



Biri, ömrü boyunca, yaşadı dalâlette,

Sonunda îmân edip, kavuştu hidâyete.



Biri de, uzun yıllar, mümin idi ve fakat,

En sonunda mâzallah, îmânsız etti vefât.



Gerçi bu, istisnâdır, asıl olan her insan,

Nasıl yaşıyor ise, öyle ölür çok zaman.



Yâ Rabbî, sen bizleri, ayırma bu îmândan,

Kaydırma kalbimizi, o küfre hiç bir zaman.



Evliyânın büyüklerinden Ali Müttekî el-Hindî (rahmetullahi teâlâ aleyh) H.974 senesinde Mekke-i mükerremeye gitti. Sıhhati yerinde idi. Kendisini zi­yârete gelenlere buyurdu ki: "Şöyle bir kimse düşünün: Ölümü tatmış, ölüm­den sonraki şeyleri, başa gelecekleri görmüş, sonra Allahü teâlâ tekrar onu ikinci defâ dünyâya göndermeyi dilemiş ve gön­dermiş. Böyle bir kimse hiç ölümden gâfil olur mu? Ölümü hiç unutur mu? İşte bu fakîr de o kimse gibi ölümden gâfil ve unutmuş değilim." Bir süre sonra rahatsızlanan Ali Müttekî yanındakilere; "Ölüm ânında ben- de görülen sekerât, şuuru kaybetme ve şid­detli haller, kutubluğumun îcâ- bıdır. Bu haller, derecenin yükseltilmesi içindir. Şâyet vefât ânımda ben- de sekerât ve şiddet halleri görürseniz, hakkımdaki iyi îtikâdınız, inan- cınız azalmasın. Şehâdet parmağımızı zikr hareketine muvâfık ola­rak hareket ettiğini gördüğünüz zaman biliniz ki, rûhumuz henüz bedeni­mizdedir. Hareket kesilince rûhumuzun kabzolunduğunu biliniz." Buyur- du. Vefâtına yakın buyurduğu gibi onda cezbe, kendinden geçme halleri, hareketle­rinde ve davranışlarında değişiklikler görüldü. Başı Abdülhak-ı Dehlevî´nin di­zinde idi. Abdülhak Dehlevî´ye şâirin şiirini oku dedi. O han- gi şiiri istediğini anlayıp;

Gözlerim hiç görmedi aslâ senden güzeli

Ne güneşi, ne ayı, ne periyi ne hûrîyi.



beytini okudu. Bu sırada Ali Müttekî´yi bir hâl kapladı. Yüksek sesle; "O- ku oku!" buyurdu. Abdülhak Dehlevî birkaç defâ okudu. Ondan sevgi ve ilâhî muhabbet sözleri geliyordu. Vefâtı yaklaştığı vakit, yalnız şehâdet parmağı zikreder şekilde hareket ediyordu. Vücudunun diğer organla- rın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ölüm
« Posted on: 20 Nisan 2024, 15:30:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ölüm rüya tabiri,Ölüm mekke canlı, Ölüm kabe canlı yayın, Ölüm Üç boyutlu kuran oku Ölüm kuran ı kerim, Ölüm peygamber kıssaları,Ölüm ilitam ders soruları, Ölümönlisans arapça,
Logged
31 Ocak 2010, 16:37:06
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 31 Ocak 2010, 16:37:06 »

.Ölmemek için, vebâ hastalığı bulunan yerden kaçmak büyük gü­nahtır. Muhârebede, düşman karşısından kaçmak gibidir. Vebâ bulunan yerden kaçma­yıp sabr eden kimse, ölünce, şehîdlerin sevâbına kavu­şur. Kabir sıkıntısı çek­mez. Sabr eden kimse, ölmezse, gâziler sevâ­bına kavuşur. Arabî beyt tercü­mesi:

Rabbim öl deyince, ölmeği severim,

Mevte çağırana safâ geldin derim.



Peygamber efendimizin arkadaşlarının yetiştirdiği âlim ve velîlerden Bilâl bin Sa´d (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyururdu ki:

ÖLMEYİ İSTER MİSİN?



Tâbiîn-i kirâmdan, büyük bir evliyâdır,

Babası İbn-i Temim, Eshâb-ı kirâmdandır.



Çok namaz kılıyordu, her gecede bin rekat,

Yedi yüz otuz yedi, yılında etti vefât.



"Ölmeyi ister misin?", diye sordu birine,

Dedi: Hayır efendim, daldım günah kirine.



Biraz daha yaşayıp, fâideli ve iyi,

İş yapıp ondan sonra, istiyorum ölmeyi.



Buyurdu ki: "Evlâdım, ne gibi iyi amel,

Yapacaksan çabuk yap, âni gelir hep ecel.

Sen iyi iş yapmağa, ettinse de tam niyyet,

O kadar yaşamağa, elinde var mı senet?



Büyükler buyurur ki; "Her gece yattığında,

Bil ki ölüm bekliyor, yastığının altında.



Ve yine sabahleyin, uyandığında bil ki,

Ölüm tam karşındadır, ölürsün o gün belki."



Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde bu­yurdular ki: "Ölümü hatırladığın zaman, dünyânın güzelliği ve şehvet­leri senden gider."

Yine buyurdular ki: "Dünyâyı seven kişi ölümü sevmez."

Evliyânın büyüklerinden Dâvûd-i Tâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) haz­retle­ri;

SECDEDE VEFÂT ETTİ



Bir kimse anlatıyor, duydum ki Dâvûd Tâî,

Hastalanmış yatıyor, hava da güzel idi.



Ziyâret maksadıyle, gittiğimde yanına,

Gördüm koymuş başını, kerpiçten yastığına.



Hem ızdırap çekiyor, hem Kur´ân okuyordu,

Bir âyeti durmadan, hep tekrar ediyordu.



O âyetin mânâsı, şöyle idi meâlen:

"Cehennem´de şiddetli, azap var ebediyyen."



Dedim ki: "Dışarıda, çok güzel bir hava var,

Dışarı çıkarayım, isterseniz bir miktar."



Buyurdu ki: "Ömrümde, hiç uymadım kendime,

Böyle şey istemekten, sığınırım Rabbime,



Ölürsem gömün beni, şu duvar arkasına,

Görmesin kimse beni, vasiyettir bu sana."



Muhterem vâlidesi, anlatır ki şöylece;

Oğlum, ibâdet ile, sabahladı bir gece.



O gün sabaha kadar, namaz kıldı huşûyla,

Sonra da ağlıyarak, meşgûl oldu duâyla.

.

En son vardı secdeye, bekledi uzun mikdâr,

Kaldırmadı başını, fecir sökene kadar.



Merak ettim doğrusu, onun bu durumunu,

Bir de baktım secdede, teslim etmiş rûhunu.



Vefât ettiği gece, bir ses geldi gâibden,

İşitti cümle âlem, şöyle diyordu aynen:



"Bilin ki Dâvûd Tâî, Rabbine kavuşmuştur,

Cennet nîmetleri, şimdi onun olmuştur.



Cennetler hazırlanıp, süslendiler hep ona,

Ne mutlu Dâvûd´a ki, tam vardı murâdına."



Onun cenâzesini, taşımak gâyesiyle,

Binlerce kişi gelip ağladı gözyaşıyle.



Hazret-i İbn-i Semmâk, gelip cenâzesine,

Şu târihî sözleri, söyledi kendisine:



"Zâten ölü gibiydin, sen ecelin gelmeden,

Görmüştün hesâbını, hesâba çekilmeden."



Sen onun hürmetine, affeyle yâ Rab bizi,

Âhiret derdi ile, dertlendir hepimizi.



Tanınmış büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri 1273 senesinde hastalandı. Hasta iken başkala­rına olan borçlarını gönderdi. Onlardan bâzıları "biz helâl etmiştik" de­dilerse de tekrar gönde­rip almalarını sağladı. "Elhamdülillah bu tehlike­den kurtulduk." diyerek kul hakkına çok dikkat etmek lâzım geldiğine işâ­ret etti.

Evlîyadan Daygam bin Mâlik (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir gün annesi seslendi. O da; "Buyur anneciğim." diyerek yanına geldi. Annesi; "Allahü teâlâya yakın olman sebebiyle sevinçli misin?" dedi. Bu- nun üzerine Daygam, bir feryâd koparıp yere baygın düştü. Onun bu fer- yâdı gibi bir feryâd hiç duyulmamıştı. Annesi ağlayarak ya­nına oturdu ve; "Ey oğlum! Senin ya­nında Rabbinin işinden bir şey de sormaya gelmez oldu." dedi.

Yine bir gün annesi Daygam´a seslenmişti. O her zamanki edebini göste­rip; "Buyur anneciğim!" dedi. Annesi ona; "Ölümü seviyor musun?" diye sordu. Daygam; "Evet anneciğim!" dedi. Annesi; "Niçin seversin?" diye sordu ve açıklamasını istedi. O da; "Allahü teâlânın yanında hayırlı olan şeyi ümid edi­yorum." dedi. Ana-oğul ağlamaya başladılar. Ev halkı da onlarla birlikte ağ­ladı.

Bir defâsında yine annesi; "Ey oğlum! Ölümü seviyor musun?" de­mişti. Daygam buna karşı; "Hayır Anneciğim!" dedi. Annesi buna hayret edip sebe­bini sordu. O da; "Ölüme hazır değilim." dedi. Bunun üzerine ana-oğul ağla­maya başladı.

Gâziantep velîlerinden Derviş Hacı (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Ölüm bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de aman vermez. Ölüm seferine çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünyâ nice defâlar dolup boşalmıştır. Ölüm nice ana­ların yavrusunu almış, nice ba­baların boynunu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes bir­birinin öldüğünü, gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâ­ber dünyâya bağlanmaktan vazgeçmez, dünyâ derdini çeker, dünyâ işine dalar. Fakat nihâyet yaptı­ğını bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde kimse aklını başına toplayıp ya­lancı dünyânın hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hazırlanma­makta­dır."

Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) ölüm hak­kında soru soran birisine şunu anlattı: Bir gün, hasta olan İmâm Ebû Bekr bin Fürek´i ziyârete gittim. Onu görünce gözlerim yaşardı. Ona; "İnşâallah Hak teâlâ sana âfiyet ve şifâ ihsân eder." dedim. O zaman bana; "Kardeşim korkum ölümden değil, ölüm ötesindendir." dedi.

Horasan bölesinde yetişen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) bir gün bir cenâzede bulundu. Ölenin yakın­ları çok ağlı- yorlardı. Ebû Bekr-i Ebherî hazretleri şu meâle gelen bir şiir okuyarak; "Kendini unut­muş bir halde, ağlıyor ölünün hâline. Ölünün ya­kınlarının, mevtâya az tâziyede bulunduklarını iddiâ ediyor. O kimse akıl ve fikir sa-hibi olsaydı, kendi bulunduğu hâle ağlardı." Esas ağlan­ması gereken kimsenin imânla giden mevtâ değil, geride kalan kimse­ler olduğunu, çünkü ölenin dünyânın günah ve sıkıntılarından kurtuldu­ğunu bildirdi.

Derin âlim ve büyük velî Ebû Hamza Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimse ölümü unutmaz devamlı düşünürse, bâkî devamlı olan her şey ona sevdirilir ve fânî, geçici olan her şeyden nefret ettirilir."

Evliyânın meşhurlarından ve Tâbiînin büyüklerinden Ebû Müslim Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) harâbe yerleri görünce, başında du­rup; "Ey harâbe senin sâhibin, senin üzerinde yaşayanlar nerede?" "Onlar ölüp gitti. Sadece amelleri, yaptıkları işler kaldı. Her türlü istekler arzu ve hevesler bitti. Hatâlar, günahlar kaldı. Ey insanoğlu! Hatâyı, gü­nahı terketmek, tövbe etmekten ve af dilemekten daha kolaydır. " derdi.

Derdi ki: "Benim en güzel şekilde yetişip büyüyen çok tatlı bir evlâ­dım olsa ve en tatlı zamânında vefât etse benden alınsa, bu Allahü teâ- lânın takdîri ile ol­duğu için buna râzı olmak bana dünyâdan ve dün­yâ- daki şeylerden daha hayır­lıdır."

Büyük İslâm âlimi Şeyh Edebâlî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Asıl ölüm, ilimden payını almayanlar içindir. Faydalı ile fayda­sızı bilenler bilgi sâhipleridir."

Tebe-i tâbiînden meşhur fıkıh âlimi ve velîlerden Evzâî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) Ömer bin Abdülazîz´in kendisine yazdığı bir mektup­tan şöyle bildi­rir: "Ölümü çok hatırlıyan kimse dünyâya rağbet etmez. Ağzından çıkan her sözün hesâba çekileceğini bilen az konuşur ve an­cak lüzumlu sözleri söyler."

Hindistan´da yetişen Çeştiyye evliyâsının büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Şeker (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâyı hatırlama­yanlar, ölüler gibidirler."

Hindistan´ın büyük velîlerinden Hâce Osman Hârûnî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir gün öleceğim. Kıyâmette yaptıklarının he­sâbını vere­cek olan kimse, nasıl gülebilir ve günlük işlere dalabilir. Eğer insanların akrep ve yılanların kabirde verecekleri sıkıntıdan birazcık haberi olsa, tuz gibi erir­ler."

Anadolu´da yetişen büyük velîlerden Harputlu İshak Efendi (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hastalanıp yatağa düşünce, talebeleri ve ziyâ­retine gelenler çok üzüldüler. Onlara; "Neden üzülüyorsunuz dostlarım? Gören de sizi hiçbir şey bilmez sanır. Ölüm mümine hediyedir. Ölüm Hakk´a kavuşmaktır. Ölüm, fânî âlemden göç etmektir. Ölüm yok olmak değildir. Bırakınız üzülmeyi ve ağla­mayı. Ben seviniyorum, çünkü asıl vatanıma gidiyorum." buyurdu. H.1309 se­nesinde İstanbul´da vefât etti. Fâtih Câmiinin kıble tarafındaki bahçeye defne­dildi.

Evliyânın büyüklerinden İbn-i Atâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Halka ayrılık acısının tattırılmasındaki hikmet, Allahü teâlâdan başkasına gü­venmelerini önlemektir."

Tâbiînden, meşhur hadîs âlimi ve veli İbn-i Muhayrız (rahmetullahi teâlâ aleyh) insanların ahde vefâ göstermelerini isterdi ki kendisi buna son derece dikkat ederdi. Mûsâ bin ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes