> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü K-Z > Nasihat
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nasihat  (Okunma Sayısı 2839 defa)
31 Ocak 2010, 16:16:44
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #5 : 31 Ocak 2010, 16:16:44 »



Tâbiînin büyüklerinden, velî, hadîs ve fıkıh âlimi Atâ bin Ebû Rebâh (rahmetullahi teâlâ aleyh) Yeğenine şöyle nasîhat etti: "Ey kardeşimin oğlu! Sizden öncekiler, dünyâya ve âhirete faydası olmayan boş sözü sevmezler, Kur´ân-ı kerîmi okumak, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, Resûlünün sünnet-i seniyyesini okuyup, öğrenip, bunlardan ve ihtiyaç hâlinde konuşmaktan başka­sını boş söz ve fuzûlî iş kabûl ederlerdi."

Tâbiîn devrinin tanınmış hadîs ve tefsîr âlimlerinden Atâ bin Meyse- re el-Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) şöyle nasîhat ederdi: "Hep iyi- lik yapın. Zîrâ yapılan iyilikler, işlenen kötülükleri yok eder. So­nunda dünyâdan ayrılaca­ğınız için, kendinizi ondan ayrılmış kabûl edi­niz. Bir gün mutlaka tadacağınız için ölümü tatmış gibi olunuz. Bir gün âhiret â- lemine göçüp, oraya yerleşecek­siniz. O halde şimdi kendinizi oraya gidip yerleşmiş tasavvur ediniz. Zâten bü­tün insanların varacağı son durak bu- rasıdır. Her insan yolculuğa çıkacağı zaman mutlaka hazır­lık yapar. Yol- culukta lüzumlu eşyâlarını yanına alır. Sıcağa karşı korun­mak için gölge- liğini, yemek içmek için azığını, soğuğa karşı elbiselerini ve yorganını temin eder, öyle yola çıkar. Sefere, hazırlıklarını yaparak çıkan kimseye gıpta edilir. Hazırlıksız yola çıkan pişman olur. Çünkü, yola çıkıp, gü­neş altında kalınca, gölgelenecek bir şey bulamaz. Güne­şin sıcağı altında nice sıkıntılarla karşılaşır. Susadığı zaman, susuzlu­ğunu gidereceği bir su bulamaz. Soğukla karşılaştığında üzerine alacak bir şeyi yoktur. İşte böyle kimsenin, o sı­kıntılı halde iken, hazırlıksız yola çıktığına ne kadar çok pişman olacağını siz düşünün. Bu sıkıntı dünyâ­dadır. Dünyânın sı- kıntısı geçicidir. İnsan bir gün sı­kıntı ile karşılaşır. Öbür gün, o sıkıntı- dan kurtulabilir. Fakat ya âhiretin devamlı olan daya­nılmaz acı ve ızdı- raplarına yakalanırsak, hâlimiz nice olur? Bu bakım­dan insanların en a- kıllısı, sonsuzluk âlemi, gerçek vatan olan, âhiret için iyi ha­zırlanandır. Dehşeti tüyler ürperten kıyâmet gününde, Allahü teâlâ kimi arşının göl- gesi altında gölgelendirirse o kimseyi, o gün güneşin sı­caklığı aslâ ra- hatsız etmez. Oradaki sıkıntılardan kurtulur."

Büyük velîlerden ve tâbiînin meşhurlarından Avn bin Abdullah (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir gün şöyle nasîhat etti: Allahü teâlânın emir ve ya­saklarına uyunuz. Kim bunlara uyarsa, bu onlar için saâdettir. Bunlara uymayan bedbahttır. Öldükten sonra, kendisi yüzünden cezâ ve mükâfât göreceğiniz amellerinizi ıslâh edip düzeltiniz.

Sizden öncekiler, âhiret işleriyle uğraşıp, sâdece artan zamanlarını dünyâ işlerine harcarlardı. Siz ise bu gün hep dünyâ işiyle uğraşıyor, za- man kalırsa âhiret işlerini yapıyorsunuz.

Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin beşincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyu­ruyor ki: "Dilini, Allahü teâlânın ismini anmaktan başka işlerle uğraş­maktan ve başka şeyler konuşmaktan koru. Nefsini hesâba çek. İlme ya- pış ve edebi muhâfaza et. Hak ve hukûka riâyet et. İbâdetten ayrılma. Güzel ahlâklı, merhamet sâhibi ve yumuşak ol. Allahü teâlâyı unuttura­cak her şeyden uzak dur ve onlara kapılma.

Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri´nin yakınlarından biri seyâhate çıkarken, hu­zûra gelip; "Bana tavsiyede bulunur musunuz?" dedi. O da; "Üç şey ile sana tavsiyede bulunurum: Yolculukta kötü huylunun biri sana arkadaş­lık ederse, onun kötülüğünü kendi güzel ahlâk potana sok da şekillen­dirmeye çalış. Böy­lece işin ve yolculuğun selâmetle netîcelensin. Biri sana iyilikte bulunursa, de­vamlı sûrette Allahü teâlâya şükret. Çünkü o adamın kalbini sana çeviren cenâb-ı Hak´tır. Bir belâ sana dokunacak olursa, o belânın üzerinden kalkması için süratle Allahü teâlâya dön ve netîceyi sabırla bekle. Ümidin kırılmasın, îti­mâdın sarsılmasın. Çünkü gelen belânın altında ne gibi hayırların yattığını o anda idrak edemez­sin." dedi.

Talebesi Ebû Mûsâ´ya şöyle nasîhatta bulundu: "Sana yaşadığın sü­rece ta­mâmen Allahü teâlâya yönelmeni, yüzünü hiçbir vakit O´ndan çe­virmemeni tav­siye ederim. Şüphe yok ki O´na kavuşacak ve O´nun yüce huzûrunda duracak­sın. Ve sen bütün işlediklerinden sorumlu tutulacak­sın. Sakın gâfil olma. Gaflet uykusundan bir an önce kendini kurtar. Hiç kimseyi O´na tercih etme. Sana ge­len belâlara sabret. Allahü teâlânın hükmüne ve kazâsına rızâ göster. Allahü teâlânın verdiğine kanâat et. Allahü teâlâya güven, vâdettiklerinin mutlaka ye­rine geleceğine inan. Hiç ölmeyecek ve hep diri olan Rabbine tevekkül eyle. Her işinde O´nun ina­yetini iste. O´nun emirlerine riâyet et. Hayatta olduğun müddetçe bu de­diklerimi yapmaya çalış. Halkı bırakıp, Hakk´a yönel. İşini O´na ısmarla!.."

Tâbiîn tanınmışlarından büyük velî Bekr bin Abdullah Müzenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Din kardeşlerinden bir cefâ gö­rürsen, bil ki bu, yaptığın bir hatâdan dolayıdır. Derhal Allahü teâlâya dön ve tövbe et. Ayrıca, bir sevgi görecek olursan, Allahü teâlâya olan tâatdan ve Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmaktan hâsıl olduğunu bil ve şükret.

Yine buyurdu ki: "İsâbet edip, doğru konuştuğunda sana bir ecir ve sevap getirmeyen, hatâ ettiğinde de seni günâha götüren bir sözü söy­lemekten sakın. Bu söz, müslüman kardeşine kötü zanda bulunmandır."

Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde bu­yurdular ki: "Dünyâda azîz olmak, âhirette selâmette kalmak isteyen, diline sâhib olsun. Şâhitlik yapmasın, halka imâm olmasın, hiç kimsenin yemeğini yemesin. İki şey kalbe kasvet verir. Çok konuşmak ve çok ye­mektir.

"Sizden biri, bir eser yazacak olursa, daha çok mânâ bakımından doğrulu­ğuna dikkat etsin."

Bişr-i Hâfî hazretleri yerinde ve az konuşurdu. Talebelerine ve se­venlerine buyurdu ki: "Sahîfelerinize ne yazdığınıza dikkat ediniz. Çünkü bu, Rabbinize karşı okunacaktır. Yazık o kimseye ki çirkin söz konuşur. Eğer içinizden biri bir kardeşine içinde çirkin söz bulunan bir yazı gön­derse, şüphesiz bu bir hayâsızlık olur. Ya Rabbine karşı kötü söz söyle­yenin hâli ne olur?"

Bişr-i Hâfî hazretlerinin hastalığı sırasında talebelerinden birisi onu ziyârete gitti. Bişr-i Hâfî´ye; "Bana nasîhat et." dedi. Bişr-i Hâfî buyurdu ki: "Bir karınca vardı. Yazın tâneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı tâneyi yemek üzere ağzına aldı. Tam bu sırada gelen bir kuş onun ağ­zındaki tâneyi kaptı. Karınca topladığı şeyi yiyemedi ve emeline kavu­şamadı. Dünyâda insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar. Onları ya başkaları alıp tüketir veya ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da dünyâdaki emeline kavuşamaz. Hal böyle olunca, dünyâya gö­nül vermemeli, âhiret için hazırlanmalıdır."

Büyük velîlerden Bişr bin Mansûr es-Süleymî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, birisi gelip; "Bana nasîhat ediniz." dedi. Bunun üze­ri- ne ona; "Az­râil aleyhisselâm ve yardımcıları seni bekliyorlar." buyurdu.

Tanınmış büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-İ Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) başkalarından bir şey istemeyi talebelerine yasak ederek; "Başkasına el açıp bir şey isteyen, bizim talebemiz değildir. Ona dün­yâda da âhirette de şefâat etmeyiz ve ondan uzak dururuz. Biz, talebele­rimize dâimâ vermeyi, ihsân ve ik­râmlarda bulunmayı, herkese karşı te­vâzu üzere bulunmayı, tatlı sözlü, güler yüzlü olmayı tavsiye ediyoruz. El açıp istemek bizim yolumuzda yoktur." buyu­rurdu.

Bir gün, Mevlânâ hazretlerinin huzûruna birbirlerine dargın iki kişi ge­tirdi­ler. Onlara barışmalarını söyledi sonra da; "Allahü teâlâ, bâzı insan­ları su gibi latîf, mütevâzî, dâimâ aşağıya akıcı ve yumuşak huylu, bâzı­larını da toprak, taş gibi sert mizaçlı yarattı. Su, toprağa karışır, meyvele­rin büyümesini, canlıların içerek hayatlarının devâm etmesini sağlar. O sulardan rûhlara ve bedenlere gıdâ temin edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmezse, topraktan ve sudan lâyı­kıyla istifâde edilmez. Ey Nûreddîn! Bu arkadaşın toprak hükmünde olup, ye­rinden kalkmaz ve ba­rışmaz ise, sen su gibi tevâzu üzere olup, anlaş. Herkes bi­lir ki, iki küs olan kimseden hangisi öbüründen önce davranırsa, Cennet´e öte­kinden önce girecektir. Daha çok sevap kazanacaktır. Dolayısıyla, bu barıştan her ikiniz de istifâde etmiş olacaksınız." buyurdu. Bunu dinleyen iki küs kimse, daha çok sevap kazanmak gayretiyle hemen barıştılar.

Mevlânâ hazretleri; Buyurdular ki; Gururlu olmayınız, nefsinizle mü­câdele, riyâzet ediniz. Peygamberimiz hep riyâzet çekmiş, zenginlik is­tememiş, arpa ekmeğini bile doyuncaya kadar yememiştir."

"Hakîkî bir âlime, rehbere teslim olmalıdır."

Hindistan´da yetişen çeştiyye yolunun büyük velîlerinden Nasîruddîn Mahmûd Çırağ-ı Dehli (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini bir çiftçi zi­yârete gelmişti. Onun bu ziyâretinden çok memnun olan Nasîruddîn Çı­rağ; "Çiftçilik saygı değer bir meslektir ve pekçok Allah adamı bu mes­lekle hayâtını kazan­maktadır." dedikten sonra şöyle nasîhatta bulundu: "Tarlayı sürerken, kalple ve dille Allahü teâlâyı hatırla. Bu senin tohum­dan iyi hasat almanı sağlayacaktır. İyi niyet olmadan, hiç bir işe başla­mamalıdır. Eğer bir kimse, başkaları namaz kılıyor diye, namaz kılarsa, kulların beğenmesi için kılınan namazı Allahü teâlâ kabûl etmez."

Dehli´deki Cahri pazarına tâyin olan müfettiş, Nasîruddîn Mahmûd´un tale­besiydi. Vazîfeye başlamasından sonra hocası; "Senin bir seyyid ol­man sebe­biyle, özellikle Peygamber efendimize uyman ve o yolda bu­lunman uygundur. Peygamber efendimiz ve Allahü teâlâ tarafından ya­sak edilenlerden kaçınmalı­sın. Alış-verişte yalan söylememelisin. Eğer bir malı 5 dînara satın almışsan, satarken müşteriye 6 dînara satın aldım diye söylememelisin. Böyle şeylerle ra­hata erişilmez. Doğruluk hiç zarar vermez. Az bir kâra rızâ gösteren kimsenin zenginliği artar. O da nasıl arttığına şaşıp kalır." buyurdu.

Basra´d...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nasihat
« Posted on: 28 Nisan 2024, 15:11:43 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nasihat rüya tabiri,Nasihat mekke canlı, Nasihat kabe canlı yayın, Nasihat Üç boyutlu kuran oku Nasihat kuran ı kerim, Nasihat peygamber kıssaları,Nasihat ilitam ders soruları, Nasihatönlisans arapça,
Logged
31 Ocak 2010, 16:17:28
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #6 : 31 Ocak 2010, 16:17:28 »

Tâbiînden, meşhûr hadîs hâfızlarından ve velî Mekhûl eş-Şâmî (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretlerine birisi geldi. Yâ Ebâ Abdullah! ?Size düşen kendinizi korumaktır. Siz hidâyette olunca, dalâlet üzere olanlar size za­rar veremez.? âyet-i kerîmesinin tefsîrini yapar mısınız deyince; ?Nasîhat eden korktuğu, nasîhatı dinleyen de kabûl etmediği zaman, se- nin vazîfen ken­dini muhâfaza etmektir. O zaman, dalâlette olan kimse sana zarar veremez.? dedi.

İstanbul´da yetişen büyük velîlerden Merkez Efendi (rahmetullahi te- âlâ aleyh) bir tarafa giderken, yolda bir çiftçiyi tarlasında çalışır görse, yanına varır ve; "Îmânı bilir misin? Namazın farzları hakkında mâlûmâtın var mı?" der, bil­miyorsa anlatır. "Mü´min ile kâfiri ayıran fark, namazdır" hadîs-i şerîfini nakle­derdi. Hayvanlara merhamet edilmesini, götürebile­cekleri kadar yük yüklenme­sini, aç bırakılmamalarını da tenbih ederdi. İşe başlarken; "Yâ Rabbî! Bütün müslümanlara faydalı olmak, çocukla­rı- ma helâlinden rızk kazanmak için çalışı­yorum." diye niyet etmesini, böyle niyet ederse, her adımına sevap verileceğini ve günahlarının affo­luna- cağını, yetiştirdiği mahsûlün herbir tânesinin boşa git­meyeceğini, hepsi- nin fayda sağlayacağını ve mahsûlün uşrunu vermenin farz oldu­ğunu anlatırdı. Bu şekilde, gördüğü insanlara mesleğiyle ilgili nasîhatler eder- di.

İstanbul´da yetişen âlim ve velîlerden Muhammed Murâd Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyada ve ahirette selâmeti isteyen kimse önce bedenini sıhhatli tutup, ihtiyacından fazla şeyleri ka­zanmak için haddi aşmamalıdır. Kendine her ne muamele yapılırsa baş­kasına da o muame­leyi yapmalıdır. Bu nasihatı kabul eden kimse dünya ve ahirette selamet bulur."

Muhaddis, zâhid, âbid, ârif-i kâmil ve Tâbiînin büyük âlimlerinden Muhammed bin Vâsi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden bir kimse nasî­hat istedi. ?Dünyâ ve âhirette padişah olmanı tavsiye ederim.? bu­yurdu. Adam; ?Bu nasıl olur?? diye sorunca; ?Dünyâda zâhid olmakla, yâni kimseye tamah etmez, herkesi muhtâc görürsün. İşte o zaman sen dünyâyı istemediğin için, zengin, ihtiyaçsız ve padişahsın. Böyle olan dünyâ ve âhiret padişahı olur.? bu­yurdular.

Evliyânın büyüklerinden Muhammed Zuğdân (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Ey kişi, evliyânın sohbetinde bulun. Eğer onların sana hiç fay­dası yok ise de, kıyâmet gününde senin ellerinden tutarlar. Kendilerine arkadaş olanların, dünyâda da musîbet yükünü yüklenirler. Üzüntü ve hüzünlerini payla­şırlar.?

Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?İnsana verilen şeyler içerisinde akıldan daha kıy­metlisi yoktur?. ?Verâ (şüpheli şeyleri terketmek), yalnız kendini bu hâle ehil kılanlara (farzları yapıp, haramlardan sakınan ve Allahü teâ- lânın rızâsını iste­yenlere) gelir.? ?Dâimâ şerefli olmalısın. İn­sanlara ihtiyaç arzetmedikçe şerefini ve iyiliğini muhafaza etmiş olursun.?

Hindistan´da yetişen evliyâdan ve Çeştiyye yolunun büyüklerinden Nizâmeddîn Evliyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalb kır­mak, Allahü teâlânın lütfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kim- se, aslâ kim­seye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. İnsanların ka- bahatlerini açıkla­mamalıdır."

"Komşunuz borç isterse verin. Başka şeye ihtiyaç duyarsa, verin. Hastalık ve felâkete uğradığında, sizin güler yüzünüze ihtiyâcı var ise ona güleryüz gös­terin. Vefât edince, cenâzesine katılın ve kurtulması için duâ edin."

Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker, Nizâmeddîn Evliyâ´ya Dehli´ye giderken; "Borçlanmak zorunda kalırsan, onu hemen öde. Bir de dâimâ düşmanla­rını memnun etmeye çalış." diyerek; iki mühim ve değerli tavsiyede bu­lundu. Nizâmeddîn Evliyâ, hocasının bu sözlerine hayâtı boyunca uydu ve her işinde muvaffak oldu.

Tâbiîn devrinde Kûfe?de yetişen büyük âlim ve velîlerden Rebî bin Haysem (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir arkadaşına yazdığı bir mektu­bunda şöyle diyordu: ?Ey kardeşim! Kendine nasihat eden yine kendin olsun. Bir noksanın olduğu zaman, kardeşlerinin seni uyarmalarını bek­leme! Bu güzel haslet, artık kendisine vedâ edilen bir şey oldu. Vesse­lâm.?

Hindistan?ın büyük velîlerinden Şeyh Rükneddîn Ebü?l-Feth (rah- metullahi teâlâ aleyh) talebelerinden birine yazdığı mektubunda şöyle bu­yurdular: ?Bir gün Emîr-ül-Müminîn hazret-i Ali; ?Ben hiç kim­seye aslâ iyilik ve kötülük etmedim? buyurdu. Oradakiler bu söze hayret ettiler ve; ?Ey Emîr-ül-müminîn, belki sizden hiç kimseye karşı bir kötülük meydana gelmiş değil, ama iyilik için ne buyurursunuz?? dediler. Bu­yurdu ki: ?Alla- hü teâlâ, Câsiye sû­resi 15. âyetinde meâlen; ?Sâlih (iyi) amel eden ken- dine, kötülük eden de ken­dine etmiş olur? buyurdu. O hâlde benden meydana gelen her iyilik ve kötülük, aslında benim içindir ve banadır, başkasına değil.? Bu sebebledir ki büyükler; ?Bu, kişinin iyiliği için yeter? demişlerdir. Beyt:

Mâdem bildin her şeyin faydası kendindedir,

O hâlde hep iyilik etmek daha iyidir.



Akıllı olana, dünyâ ve âhiret işlerinde bu kadar nasîhat yeter.?

Bağdât velîlerinden Rüveym bin Ahmed (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Allahü teâlâ rızâsını tâatte, gazabını mâsiyette (O´na isyân et­mede) saklamıştır."

"Allahü teâlâdan râzı olmak demek, O´ndan gelen bütün belâ ve elemlerden zevk almaktır."

"Allahü teâlâ, söz ve amel kuvvetini verdikten sonra, senden ko­nuşma kuv­vetini alsa, ameli bıraksa hiç üzülme! Çünkü bu senin için bir nîmettir. Zîrâ ko­nuşmada âfet ve ziyan çok olur. Maksat, Allahü teâlânın istediği iş ve ibâdetleri yapmaktır. Eğer ameli alıp, sende konuşmayı bı­rakırsa, bağırarak ağla ki, senin için büyük bir musîbettir. Eğer ikisini bir­den alırsa; senin için derd, kötülük ve büyük bir yaradır."

Tâbiîn devrinde Kûfe´de yetişen müctehid imamların büyüklerinden Saîd bin Cübeyr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Vâz ve nasi- hatı, her ba­kımdan kusursuz olan kimselerin yapması lâzım gelirse, kim- senin birşey anlat­maması icabederdi". Kimsenin yüzüne karşı kusu­runu söylemez, nasihatı umûmî yapardı.

Tâbiînin büyük âlim ve evliyâsından Seleme bin Dînâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ey oğul, Allahü teâlâdan korkmayan, ayıbdan sakınma­yan, ihtiyarlığında sâlih amel işlemeyen kimseye uyma."

Yine buyurdular ki: "Allahü teâlânın rızâsı için bir kimseyi seviyorsan, dünyâlık konusunda, onunla münâsebetlerini (ilişkini) azalt."

"Rabbinin devamlı üzerine nîmetler gönderdiğini görüp duruyorken, hâlâ niçin O´na isyân eder, yasaklarından kaçınmazsın."

Anadolu velîlerinden Seyyid Ahmed-i Kebîr er-Rufâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin hocalarından Abdülmelik Harnûtî ona şöyle va­siyet etmiş­tir: "Ey Ahmed! Başkalarına iltifât edip gezen, hedefine vara­maz ve hakîkate kavuşamaz. Şüphelerden kurtulmayanın, dünyâ düşün­celerinin ve nefsinin ar­zuları peşinde olanın, felâha, kurtuluşa kavuşması düşünülemez. Bir kimse kendi kusûrunu ve noksanını bilmiyorsa, onun bütün zamânı da noksan geçer." Hocasının bu nasîhatlerine iyice sarıldı. Başka bir nasîhatında da; "Hakîkî âlimleri, evliyâyı tanıyamamak çok kö- tü bir haldir. Tabîbin hasta olması ne ka­dar fenâ! Akıllı kimsenin câhil kalması ne kötüdür!" demiştir.

Büyük ve meşhûr velîlerden Sırrî-yi Sekatî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bu­yurdular ki:

UYKU GİRMEZ GÖZÜME



Sırrî-yi Sekatî?nin, hastalığı ânında,

Cüneyd-i Bağdâdî de, bulunurdu yanında,



Son hastalığı idi, Sırrî-yi Sekatî?nin,

Ağlamaya başladı, Cüneyd de bunun için.



Onun firak ateşi, hüzün kattı hüznüne,

Damladı göz yaşları, üstâdının yüzüne.



Kendini toparlayıp, dedi ki: ?Ey üstâdım,

Nasîhat buyurun ki, ona var ihtiyâcım.?



Buyurdu: ?Kötülerle, oturup etme sohbet,

İyilerle beraber, bulunmaya gayret et!



Güçlü insan olarak, bilirim ki ben şunu,

Nefsine hâkim olup, yapmaz bir arzûsunu.



Bir kimse ki nefsini, etmemiştir terbiye,

Onun, hiç bir sözünden, fayda gelmez gayriye.



Allah´tan çok korkanın, şudur ki alâmeti,

Uyku girmez gözüne, düşünür âhireti.



Yemek ile içmekten, kesilmiştir o hattâ,

Yürüyen ölü gibi, bulunur bu hayatta.



Mahcûb ve edeblidir, önündedir başı hep,

Âhirete mâildir, dünyâyı etmez talep,



Bir müslüman, kendine, bir şeyi eylese arz,

Peki der, kabûl eder, aslâ etmez îtirâz.



Öyle çok sarmıştır ki, onu Allah korkusu

Bu korkuyla gözüne, girmez gece uykusu.



Rahatını kaçıran, bu korkudur tek sebep,

Hâlim ne olacak? diye, göz yaşları döker hep.



Buyurdu ki: ?Ey gençler, aman dikkat ediniz,

Tükenir bir gün elbet, sizin de gençliğiniz.



Bizim gibi tâkattan, düşmeden henüz daha,

Gençliği fırsat bilip, kulluk edin Allah´a.



Çünkü gencin yaptığı, ibâdetin sevâbı,

Öyle çok fazladır ki, olmaz haddi hesâbı



İhtiyarlık gelince, azalır güç ve kuvvet,

Fazla sevap alamaz, yapsa da çok ibâdet.?



Buyurdu: ?Ey insanlar, şudur ki ahmak insan,

Kendi yaratanına, durmadan eder isyân.



Yine de hiç görmeyip, kendinin günahını,

Araştırır durmadan, başkasının aybını.

Kendi her gün işler de, türlü çeşit kabâhat,

Lâkin hiç esef etmez, dolaşır gâyet rahat.



Yine de kendisini, namzet görür Cennet´e,

Bilmez ki bu hâl onu, sürükler fe...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes