> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü K-Z > Nakşibendiyye
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nakşibendiyye  (Okunma Sayısı 1097 defa)
29 Ocak 2010, 13:36:15
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 29 Ocak 2010, 13:36:15 »



Nakşibendiyye
Evlîyanın önderlerinden ve İslâm âlimlerinin büyüklerinden Abdülhâlık Goncdüvânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bugün Nakşibendili­ğin pren- sipleri diye bilinen on bir temel düstûru da ortaya koydu. Bu prensiplerin esası "kalbe gelip onu meşgul eden her şeyi oradan çıkarıp atmak ve onu dâimâ Allahü teâlâ ile meşgûl hâle getirmek"tir. Suriye´de yetişen evliyâdan Ahmed Haznevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Deyrezorlu Molla Ahmed, Muhammed ve Hacı Hayred- dîn´e yazdığı mektupta buyurdular ki: "...Bu yüce Nakşibendiyye yoluna olan şiddetli mu­habbetinizin, samîmi azim ve arzûnuzun çoklu­ğunun habercisidirler. Bu mu­habbet ve arzu çok büyük nîmetlerdir. Nasıl büyük olmasınlar ki, bu yolun bü­yükleri, müridin, talebenin Allahü teâlânın mânevî feyz istemesini kendisine ve­rilen manevî nîmetlerin ya­rısı, arzusunu da Allah´a kavuşmanın yarısı saymış­lardır. Zîrâ istek ve talep ile Allahü teâlâya kavuşmak Azîz ve Yüce olan Al­lah´tandır. Kerem sâhibi olan Allahü teâlâ kulun kalbine isteme ve arzuyu attı­ğında, bu o kula mânevî bir mertebe vermesine ve kendine kavuşmasını irâde etti­ğine delâlet eder.

İşte kardeşlerim! Bu beyandan anlaşıldı ki, sizde hâsıl olan talep si­zin için büyük bir nîmet olup şükretmeniz gerekiyor. Tâ ki içinizdeki talep kuvvetten fiiliyete çıksın. "Nîmetlerimin kıymetini bilir, emrettiğim gibi kullanırsanız, onları artırırım..." (İbrâhim sûresi: 7) meâlindeki âyet-i ke­rîmesi de buna kesin bir delildir. Bununla berâber şunu da ilâve edelim ki, bu zamanda İslâmiyet garîb oldu. Bu zamanda az bir dindarlık, diğer zamanlardakinden çok hayırlıdır.

Yine size şu tavsiye olunur ki: Bu parlak şerîate (İslâmiyete) ve mü­bârek sünnete tâbi olmanız lâzımdır. Zîrâ tarîkat şerîatın çekirdeğidir. Hattâ bu tarîka­tın imâmı yâni Şâh-ı Nakşibend Buhârî hazretleri buyur­dular ki: "Şerîata aykırı olan herhangi bir tarîkat zındıklıktır." Bu yolun büyükleri buyurdular ki: "Bu ta­rîkat üç esas üzeredir: Muhabbet, ihlâs ve kendine dînini öğreten mânevî hoca­sına, mürşidine tâbi olmaktır." Bu yolun büyükleri bunları şöyle açıklamışlardır: "Muhabbetin en aşağı de­recesi, Allahü teâlâyı seven kişinin, kendini nefsânî arzu ve dileklerinden tamamiyle sıyırıp, sevgilisi olan Allahü teâlânın irâde bu­yurduğu şeylere teslim olmasıdır. İhlâsın en aşağı derecesi de; mürîd yâni tale­benin, dünyâ yüksek evliyâlarla dolu olsa bile, yine hidâyetin ancak mürşidinin kapısının eşiğinde olduğunu kesinlikle bilmesi ve buna kalben karar vermesidir. Teslimiyetin en aşağı derecesi de; müridin kendini mürşidinin huzûrunda, ölü­nün yıkayıcının elinde istediği gibi çevrildiği şekilde oldu­ğunu bilmesidir."

Kısaca; talebe kendi nefsinin irâde ve arzusundan sıyrılıp, hocasının irâde­sine bağlanmalıdır. Öyle ise şerîat ve tarîkattaki bid´atlardan sakın. Sakın. Sa­kın. Çünkü sermâyemiz bu yolun büyüklerine uymaktan başka bir şey değildir...

Ahmed Haznevî hazretleri, insanları dünyâ ve âhiret saâdetine ka­vuşturan Nakşibendiyye yolunun fazîletiyle ilgili olarak buyurdu ki: "Hâce Behâeddîn Nakşibendî hazretleri; "Hakîkaten yolumuz, Allah´a giden yol- ların en yakını ve en kısasıdır. Allahü teâlâdan kat´î olarak kulu kendi­sine ulaştırıcı bir yol dile­dim. Dileğimi yerine getirip duâmı kabûl etti." buyurdu. Bu tarîkate ilk girişte bir tad ve zevk olup, sonunda aşk harâreti ve sekr, kendinden geçme hâli vardır. İşte bunun içindir ki, ârif kimse kendini hiçe sayıp frenk kâfirlerinin bile ken­dinden daha iyi olduklarını düşünür."

Evliyânın büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on beşincisi olan Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir defâ buyurdular ki: "Bizim yolumuz Resûlul- lah efendimizin sünnetine uymak ve Eshâb-ı kirâmın hâllerine bakmaktır. Bunun için bu yolda az bir amel, büyük kazançlara, netîcelere sebeb olur. Sünnete uy­mak çok büyük bir iştir. Bu yoldan yüz çeviren, dînini tehlikeye atmış olur."

Behâeddîn Buhârî hazretleri bir sohbetlerinde buyurdular ki: "Bizim yolu­muzdaki kimselerin şu edebi gözetmesi gerekir: Birincisi; Allahü teâlâya karşı edeptir. Yâni zâhiri ve bâtını ile tamâmen kulluk içinde ol­malı. Allahü teâlânın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sa­kınması ve Allahü teâlâdan başka her şeyi, mâsivâyı terketmesidir. İkin­cisi; Resûlullah efendimize karşı edeb: Bu da iş ve hâllerde O´na uymak­tır. Üçüncüsü; hocasına karşı edeb: Çünkü kendisinin Peygamberimize uymasına, hocası vâsıta olmuştur. Bu ba­kımdan, hocasını hiçbir zaman unutmamalıdır."

Behâeddîn Buhârî hazretlerine, siz nasıl bir yolda bulunuyor sunuz? diye suâl sorulunca, buyurdular ki: "Ancak ârif olanların istifâde edebile­ceği bir yolda bulunuyoruz. Bu yol da üç şeyden ibârettir. Bunlar; murâ­kabe, müşâhede ve muhâsebedir. Murâkabe: Bu yola giren kimsenin, her şeyi bırakıp Allahü teâlâya dönmesidir. Murâkabe ehli pek azdır. Olanlar da gizlidir. Biz şu netî­ceye vardık ki, murâkabeyi elde etmenin yolu, nefse muhâlefet etmektir. Müşâ­hede: Gayb âleminden gelir ve kalb üzerine işlenen bir tecellîdir. Celâlî veya cemâlî olmak üzere ikiye ayrıl-mışdır. Muhâsebe: Bizim yolumuzda olan kimse, düşünüp araştırır. Kendini hesâba çekip bakar. Geçmiş zamânı gaflet ile mi, hu­zûr ile mi geçti? Eğer huzûr ile geçmişse, o kimsenin vakti değerlendirilmiştir. Allahü teâ- lâya hamd etsin. Eğer geçen zaman gaflet ile geçmişse, o kimse vak­tini zâyi etmiştir. Yapacağı iş, geleceği için tedbirli olup, tövbe etmektir. Ârif olanlar, bu üç husûsa riâyet ettikleri için pekçok fayda elde ederler. Ârif olma­dan istifâde edemezler. Bizler, maksada ulaşmakta vâ­sıtayız. Allahü teâlânın inâyeti olmadan ve rehber olmadan maksada erişmek mümkün olmaz. Şu hâlde bu yolda ilerleyen kimse, kıyâmete kadar yaşasa, kendisine rehber olan zâtın terbiye nîmetinin, lütuf ve himmetinin şükrünü yerine getiremez."

Yine buyurdular ki: "Bizim yolumuz, Allahü teâlânın gösterdiği kurtu­luş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshâb-ı kirâma tâbi ol­maktır. İşte bu sebeple, bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek, sabır ve tahammül ister. Biz, bizim yolumuza girenleri, istersek kolayca çekme ile, dilersek bir başka usûlle terbiye ederiz. Çünkü reh­ber olan âlim, bir tabîbe benzer. Hastanın hastalığını, derdini tesbit eder ve ona göre ilâç verir. Bizim yo­lumuzda yalnız kalmak değil, sohbet esastır. Sohbetin de şartları vardır. İki kişi sohbet etmek isterse, birbirinden emin olmaları gere­kir. Böyle ol­mazsa, sohbetten fayda hâsıl olmaz. Bizim sohbetimize girenlerin kalb- lerinde, muhabbet tohumu vardır. Kısaca bu yola, Ehl-i sünnet ve cemâat yolu denir. Bizim sohbetimize dâhil olanların kalbine muhabbet tohumu atıl­mıştır. Fakat Allahü teâlâdan başka her şeyden alâkasını kesmemiş olabilir. Bu durumda sohbetimize katılan kimsenin kalbinde, Allahü teâlânın sevgisinden başka neye bağlılık varsa, onu kalbinden temizleriz. Kalbinde bize karşı meyli ve muhabbeti olanlara muhabbet tohumu ekip, gece gündüz onu terbiye etme­miz bizim vazîfemizdir. Mu­habbet için uzakta olmak farketmez."

Behâeddîn Buhârî hazretlerinin yolunun esaslarından olan; "Biz son- da ele geçecek şeyleri başa yerleştirdik." buyurması, Resûlullah efendi- mizin daha ilk sohbetinde bulunan bir kimsenin kalbine hikmet ve feyz akmasına ve bir soh­betle nihâyete kavuşmasına benzetilmiştir.

Buyurdu ki: "Yolun esâsı, kalbe teveccühdür. Kalp ile de, Allahü teâlâya teveccühtür. Kalp ile çok zikretmektir. Farz ve sünnetleri edâ et­mektir. Yeme, içme, giyme ve oturmada, işlerde ve âdetlerde orta dere­cede olmaktır. Kalbi kötü düşüncelerden, vesveseden korumaktır. Ken­disine rehber olan âlimin soh­betini ganîmet bilmektir. Hocasının huzû­runda iken ve yanında yok iken edebe uymaktır. Bu yoldan maksad ve ele geçen şey; Allahü teâlânın devamlı huzû­runda olmaktır. Eshâb-ı ki­râm zamânında buna "ihsân" denilmişti. Bu yolda ilerleme esnâsında; nefsin arzularını yok etmek, nûrlara ve hâllere gömülmek, fenâ ve bekâ makamlarına ulaşmak, üstün ahlâk ile ahlâklanmak gibi on makam ele geçer."

Buyurdu ki: "Lâ ilâhe illallah kelimesini söylemenin hakîkati, Allahü teâlâdan başka ne varsa hepsini yok bilmektir."

Yine buyurdu ki: "İslâm dîninin hükümlerini yapmak, yâni emirleri ya­pıp yasaklardan sakınmak, haramları, şüpheli şeyleri, hattâ mübahların fazlasını terketmek, ruhsatlardan uzak durmak, mübahları zarûret mikdâ- rınca kullanmak, tamâmen nûr ve safâdır. Aynı zamanda evliyâlık dere- celerine kavuşturan bir vâ­sıtadır. Vilâyet derecelerine bunlarla ula­şılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa cenâb-ı Hakk´ın feyzi her ân gelmek­tedir."

Bir kimse sizin yolunuzun esâsı ne üzere kurulmuştur? deyince; "Zâ­hirde halk ile, bâtında Hak ile olmak üzere kurulmuştur." buyurdu ve şu beyti okudu:

"İçerden âşinâ ol, dışdan yabancı,

Az bulunur cihânda böyle yürüyüş."



İstanbul´un büyük velîlerinden olan Seyyid Emîr Ahmed-i Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine, yollarının esaslarını şöyle bildirdi: "1) Ruhsatlardan sakınarak, nefse zor gelenleri yapmak, 2) Dinde Pey­gamber efen­dimiz ve dört büyük halîfe devrinde olmadığı halde sonra­dan çıkarılmış âdet ve uygulamaları, bid´atleri terketmek, 3) Sünnet-i seniyyeye sıkı sarılmak, 4) Gös­terişten uzak olmak, 5) İnsanlarla ihtiyacı kadar görüşmek, 6) Az konuşmak, az yemek, az uyumak, 7) Geceleri ibâdet etmek, 8) Gündüzleri oruç tutmak."

Osmanlı Devleti zamânında yetişen âlimlerden Muhammed Es´ad Efendi hazretlerine, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdığı mektubun bir kısmı şöy­ledir:

"Sıhhatte olduğunuzu bildiren mektubunuz geldi. İnkarcıların çok ol­masına rağmen,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nakşibendiyye
« Posted on: 29 Mart 2024, 03:20:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nakşibendiyye rüya tabiri,Nakşibendiyye mekke canlı, Nakşibendiyye kabe canlı yayın, Nakşibendiyye Üç boyutlu kuran oku Nakşibendiyye kuran ı kerim, Nakşibendiyye peygamber kıssaları,Nakşibendiyye ilitam ders soruları, Nakşibendiyyeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes