> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü K-Z > Kabir
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kabir  (Okunma Sayısı 1767 defa)
26 Ocak 2010, 18:14:34
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 26 Ocak 2010, 18:14:34 »



Kabir
Meşhûr tasavvuf âlimlerinden Abbâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bu­yurdular ki: "Kabre yılanlar dışardan gelir sanmayınız. Sizin kötü amelle­riniz kabirde sizin için engerek yılanıdır. Dünyâda iken yediğiniz haram­lar da kabre yılan olarak gelir."Yemen´de yetişen Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve evliyâdan AbdullahYâfiî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Mevtâları iyi veya kötü hâlde görmek, Cenâb-ı Hakk´ın bâzı kullarına ih­sân ettiği bir keşf ve kerâmettir. Dirilere müjde vermek, onlara doğru yolu göstermek veya ölüler için hayırlı bir iş yapılmasına, borçlarının öden­me- sine yaraması içindir. Ölüleri görmek, daha çok rüyâda olmaktadır. Uya- nık iken görenler de vardır. Evliyâ ve hâl sâhipleri için kerâmettir."

"Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki: Ölülerin illiyyîndeki veya siccîn- deki rûhları, arasıra, yâni Allahü teâlâ dileyince, mezarlarındaki cesed- lerine iâde olunurlar. En çok Cumâ geceleri böyle olur. Birbirleri ile bulu- şurlar, konuşurlar. Cennetlik olanlar, nîmetlere kavuşur. Azap göre­cek- ler, azâb olurlar. Rûhlar, illiyyînde veya siccînde iken cesed olmaksı­zın da, nîmetlenir ve azap çekerler. Kabirde ise, rûh ve cesed birlikte nîmet- lenir. Yâhut azaplanır."

Hanefî mezhebi fıkıh âlimi Abdülhakîm-i Siyalkûtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Bir sohbet esnâsında talebelerinden biri kabir ziyâreti hak­kında bir soru sorunca buyurdular ki: Çok kimse kabir ehlinden istifâde edildiğine inanmıyor. "Ölü yardım yapamaz." diyenlerin, ne demek iste­diklerini anlayamıyorum. Duâ eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duâ­sının kabûl olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vâsıta yap­maktadır. Yâ Rabbî! Kendisine bol bol ihsânda bulunduğun bu sevgili kulunun hâtırı ve hürmeti için bana da ver demektedir. Yâhut, Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek; "Ey Allahın velîsi, bana şefâat et! Benim için duâ et! Allahü teâlânın dileğimi ihsân etmesi için vâsıta ol." demektedir. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, yalnız vesîledir, sebeptir. O da fânîdir, hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa gücü, kuvveti yoktur. Böyle söylemek, böyle inan­mak şirk olsaydı, Allah´tan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de duâ istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden duâ istemek, bir şey iste­mek dînimizde yasak edilmemiştir. Hattâ müstehâb olduğu bildirilmiştir. Her zaman yapılmıştır. Buna inanmayanlar, öldükten sonra kerâmet kalmaz diyorlarsa, bu sözlerini isbât etmeleri lâzımdır. Evet, evliyânın bir kısmı öldükten sonra, âlem-i kudse yükseltilir. Huzûr-i ilâhîde her şeyi unuturlar. Dünyâdan ve dünyâda olanlardan haberleri olmaz. Duâları duymazlar. Bir şeye vâsıta, sebeb olmazlar. Dünyâda olan, diri olan ev­liyâ arasında da böyle meczûblar bulunur. Bir kimse, kerâmete hiç inan­mıyor ise, hiç ehemmiyeti yoktur. Sözlerini isbât edemez. Kur´ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve asırlarca görülen, bilinen olaylar, onu haksız çıkar­maktadır. Evet bir câhil, bir ahmak, dileğini Allahü teâlânın kudretinden beklemeyip, velî yaratır, yapar derse, bu düşünce ile ondan isterse, bunu elbet yasak etmeli, cezâ da vermelidir. Fakat bunu ileri sürerek, İslâm âlimlerine, âriflere dil uzatılmaz. Çünkü, Resûlullah efendimiz kabir ziyâret ederken, mevtâya selâm verirdi. Mevtâdan bir şey istemeyi hiç yasak etmedi. Ziyâret edenin ve ziyâret olunanın hâllerine göre, kimine duâ edilir, kiminden yardım istenir. Peygamberlerin kabirde diri oldukla­rını her müslüman bilir ve inanır.

Evliyânın büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kabir ziyâretine dâir buyurdular ki: "Kabirleri zi- yâret ediniz. Sâlih kimseleri de ziyâret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız, her şeyiniz düzelir."

Evliyânın büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Kabir sıkması, kabir azâbı ve nîmetinin hesâblâ mî­zânın hak olduğuna inanmalıdır. Mîzânın iki kefesi vardır. Burada kulla­rın iyilikleri ve kötülükleri tartılır. İyilikleri hafif gelen Cehennem´e gider. Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden mümin olanlarına şefâatı hak­tır.

Büyük velîlerinden ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi Ahmed Bâbâ Ten- bektî (rahmetullahi teâlâ aleyh) cumâ günü olduğu zaman, kabris­tanlara gider, kimlere ait olduğu bilinmeyen kabirleri ziyâretle kabirdeki kimsele- rin rûhuna Kur´ân-ı kerîm okur, duâ ederdi.

Hindistan velîlerinden Ahmed Diyobendî (rahmetullahi teâlâ aleyh) insanlara doğru yolu anlatmak için hilâfet aldığı ilk zamanlarda hocası İmâm-ı Rabbânî hazretlerine şöyle bir mektup yazdı:

"Bendeniz kendimde hiç bir mânevî hâl ve kemâl bulmuyorum. İki ki­şiye zikir ile ilgili bir vazîfe vermiştik. Onlarda birçok hâller görüldü."

Bunun üzerine İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) şu cevabı yazdı: Mektûbunuzda; kendimde bu yolun büyüklerine âit hâller, ilimler ve mârifetlerden bir şey bulamıyorum. Bununla berâber iki kişiye bu yolu öğrettim. Onlarda bunun tesirleri, garip hâller görüldü. Bunun sebebi ne­dir? diye yazıyorsunuz.

Bil ki, o iki kişide görülen hâller, sizin hâllerinizin aksetmesiyle mey­dana gelmiştir. Sizin hâlleriniz onların istidâd aynasında görülmüştür. İlim sâhipleri oldukları için kendi hâllerini bilmişlerdir. Maksat bu hâllerin hâsıl olmasıdır. Bu hâlleri bilmek de ayrı bir devlet ve nîmettir. Bâzısına bu ilmi verirler, bâzısına vermezler. Bununla berâber her ikisi de evliyâlık hâlidir. Allahü teâlâya yakın olmakta eşittirler."

Hindistan´da yetişen büyük velîlerden Ahmed Saîd-i Fârûkî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) Resûlullah efendimizin kabrinin nasıl ziyâret edileceği sorulduğunda buyurdular ki: Resûlullah efendimizin kabrini zi­yâret eden kimse, dünyâ işlerini ve bu ziyâretle alâkalı olmayan her şeyi kalbinden çıkarır. Bunun için gayret gösterir. Bu gayrete, kalbinde, Resûl aleyhis- selâmdan istimdâd, yardım isteme hâli meydana gelinceye kadar devâm eder.

Dünyâ sevgisi ve nefsin arzu ve istekleri gibi kirli düşüncelerle meş­gûl olan bir kalb, Resûlullah efendimizin yardımlarına kavuşmaktan mah­rûmdur. Hattâ o huzurda böyle bir kalb ile bulunmak bile uygun değildir. Mümkün olan nisbette kalbini uygunsuz düşüncelerden temizlemeye gayret ederek ve o huzurda bulunmaya layık olmadığını düşünerek, mahzûn bir gönülle, Resûlullah efendimizin af ve merhametlerinin geniş­liğinden ümitli olarak, O´nun kabr-i şerîfinde bizim bilmediğimiz bir hayat ile diri olduğunu, ziyâretine gelenleri, ziyâretçinin derecesi, hâli ve kal­bine göre tanıyıp, yardım ettiğini ve daha bunun gibi şeyleri düşünerek ziyâret eder. Muhabbet ve bağlılığı nisbetinde o deryâdan feyz alır. İki cihân saâdetine kavuşmanın, ancak ve yalnız dünyâ ve âhiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlı olduğunu düşünerek, her hâlinde O´nun sünnet-i seniyyesine uymaya çalışır.

Ahmed Saîd hazretleri buyurdular ki: "Düşünerek, kendinden evvel vefât etmiş olan akrabâ ve dostlarının hâlinden ibret alarak kabir ziyâreti yapmak, katı kalpleri yumuşatmakta pek faydalıdır. Bu sebeple kabir zi­yâretini çok yapmak lâzımdır."

Buhârâ´da yetişen en büyük velîlerden Alâeddîn-i Attâr (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) kabir ziyâreti hakkında buyurdular ki: "Bir âlimi ve evli- yâyı ziyâret etmekten maksad, Allahü teâlâya yönelmektir. O bü­yüklerin rûh-ı şerîflerini tam bir yönelme ile ziyâret, cenâb-ı Hakk´ın rızâ­sına kavuşmaya vesîledir. Nitekim görünüşte halka tevâzu, hakîkatte Hakk´a tevâzudur. Çünkü insanlara Allahü teâlânın rızâsı için tevâzu göstermek makbûldür, kıymetlidir."

"Sâlih zâtların kabirlerine yakın bulunmanın, iyi yönden çok tesiri vardır. Ancak onların rûhâniyetlerine yönelmek, kabirlerine yakın ol­maktan daha iyidir. Zîrâ, iyi tesirin yakınlık, uzaklık ile bir bağlantısı yok­tur. Her yer aynıdır. Nitekim, bu mânâda Resûlullah efendimiz; "Her ne­rede bulunursanız, bana salevât okuyunuz." buyurdu.

Horasan´da yetişen velîlerin meşhurlarından, tefsîr, kırâat, hadîs, fı­kıh ve tasavvuf âlimi olan Alâüddevle Semnânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Evliyânın rûhâniyetinden istifâde edebilmek için, meza­rına gidip ziyâret etmeye lüzum var mıdır? Nerede olursa olsun, bir velî­nin rûhuna teveccüh olunursa, rûhu orada hâzır olmaz mı?" diye sordu­lar. Cevâbında; "Kabir başına gitmenin çok faydası vardır. Evliyâyı ziyâ­rete giden kimse, yolda hep onu düşünür, ona teveccühü her adımda artar, mezarı başına gelip toprağını görünce, hep onunla meşgûl olur. Teveccühü arttıkça, ondan istifâdesi artar. Evet, rûhlar için bir mâni, perde yoktur. Onlar, hatırlandığı her yerde hâzır olurlar. Fakat dünyâda iken, yıllarca, beraber bulunduğu beden o topraktadır. Onun için rûhun bu toprağa uğraması, nazarı ve bağlılığı, başka yerlere olandan daha çoktur. Birgün Cüneyd-i Bağdâdî´nin vaktiyle çile çekmiş olduğu odaya girdim. Burada çok zevklendim. Sonra Cüneyd´in mezarına gittim. Orada önceki zevki bulamadım. Sebebini mürşidime sordum. "O zevkler, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin sebebi ile mi hâsıl oldu?" buyurdular. "E- vet!" dedim.

"Ömründe birkaç gün kaldığı yerde zevk hâsıl olduğuna göre, sene­lerce, birlikte bulunduğu bedeni yanına gidince, elbette daha çok zevk hâsıl olmak lazım gelir. Belki mezarı başında iken başka şeyleri görerek ona teveccühün azalmış olabilir." Buyurdular.

Tâbiîn devri âlim ve evliyâsından Amr bin Dînâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) anlatır: "Medîne´de birisinin kız kardeşi vefât etti. O kimse şöyle anlattı: "Kızkardeşimi defnettiler. Kabri başından ayrıldık. Benim değerli bir yüzüğüm vardı. Kayboldu. Onun kabrine düştü zannıyla kabrine git­tim. Kabrin lahdi üzerindeki tahtayı kaldırdım. Ateş alevleri yüzüme vur- du. Baktım, mezarın içi ateşle dolu. Tahtayı yerine koydum. Mezarın üs- tünü sıkıca kapatıp ağlayarak eve döndüm. A...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kabir
« Posted on: 29 Mart 2024, 04:10:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kabir rüya tabiri,Kabir mekke canlı, Kabir kabe canlı yayın, Kabir Üç boyutlu kuran oku Kabir kuran ı kerim, Kabir peygamber kıssaları,Kabir ilitam ders soruları, Kabir önlisans arapça,
Logged
02 Temmuz 2016, 17:33:14
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 02 Temmuz 2016, 17:33:14 »

Esselamu aleykum.Allahin emrine uyan ve hayatini islam yolunda gecirip kabri nurdan cennetden bir bahce olan kullardan olalim inşallah.Rabbim razi olsun paylasimdan kardeşim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes