> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > İtaat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İtaat  (Okunma Sayısı 1012 defa)
02 Ocak 2010, 15:59:39
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 02 Ocak 2010, 15:59:39 »



İtaat


Tebe-i tâbiînin büyüklerinden Abdullah bin Mübârek (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdu ki: "Allahü teâlâya isyân ederken, O´nu sevdiğini açıklarsın. Bu ise kıyasta acâibdir. Eğer sevgin doğru olsaydı, O´na itâat ederdin; çünkü seven, sevdiğine itâat eder." İslâm âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden Abdüllatîf Câmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) birkaç defâ hacca gitti. Bir sene hac dönüşünde, yolda düşman ve eşkıyâ tehlikesi olduğunu haber aldılar. Memleketlerine başka bir yoldan geldiler. Yolda gelirken, bir yerde mola verip; "Burada birkaç gün istirahat etmemiz îcâb ediyor." dedi. Yol arkadaşları kabûl edip, orada konakladılar. Fakat Hâce Selâhaddîn isminde bir vezîr ve ya- nındaki birkaç kişi, yola çıkmakta acele ettiler. Onlar yola çıkınca, geride kalanlardan birkaçı biz de çıkalım diye Abdüllatîf Câmî hazretlerine arzettiklerinde, müsade etmedi ve gitmede yine acele etmedi. Fakat a- cele ile yola çıkanlar, eşkıyâ eline düşüp şehîd edildiler. O büyük zâtı dinlememeleri sebebiyle, başlarına bu hâdise geldi. Abdüllatîf Câmî ise birkaç gün sonra yola çıktı. Tehlike de geçmiş idi. Sâlimen memleketlerine döndüler.

Amasya´da yetişen velîlerden Ali Hâfız Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde buyururdu ki: "Peki deyin, îtirâzcı olmayın."

Mısır evliyâsından Ali Havâs Berlisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) önceleri kumaş ticâretiyle uğraşan bir zâtı gördü. Bu zât, ticâreti bırakıp, şeyhlik yapmaya başlamıştı. Ali Havâs ona; "Sen ilk sanatına ve işine dön! Zîrâ bu, senin için daha iyi, kalbin için de daha temiz bir iştir." dedi. Fakat o zât, bu nasîhati dinlemedi. Kendi bildiğine göre hareket etti. Bunun üzerine, Ali Havâs, bu kişinin dünyâyı sevmesi, fakat ondan mahrum olması için duâ etti. Allahü teâlâ Ali Havâs hazretlerinin duâsını kabûl etti. O kişi, öyle bir duruma geldi ki, kazancından ne yiyebildi, ne de sadakasını verebildi. Kendisine verilen emrin sırrını anlamadığı için, bütünü ile telef oldu. Bu kimse, her ticâret kervanında on beş bin dinârlık mal götürüp getiriyordu. Halk ona "cimri sûfî" diyordu.

Evliyânın büyüklerinden Ali bin Mustafa Ömerî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak, Haznedâr Mahmûd Ağa şöyle anlatır: "Bir zaman Trablusşam emniyet âmiri Binbaşı Osman Ağa idi. Ben o zaman devlet memuriyetinde değildim. Ali Ömerî hazretlerini ziyârete gittim. Bana; "Seni yakında Osman Ağa´nın yerine tâyin edeceğiz." dedi. Ben de; "Efendim! O kişi vefât etmeden yerine geçmem mümkün değil." dedim. Bana; "O vefât edecek, sonra sen onun yerine geçeceksin." buyurdu. Hakîkaten çok geçmeden Osman Ağa vefât ediverdi. Hâlbuki sıhhati yerinde idi. Ben de Osman Ağa´nın yerine geçip emniyet âmiri oldum. Vazîfeye başladım. Ali Ömerî hazretleri âdeti üzere bâzı mühim şeyleri benim de yapmamı istedi. Bunlar oraya göç etmiş bâzı kimselerin bir takım ihtiyaçlarının âcilen karşılanması idi. Emirlerini derhâl yerine getirdim. Fakat bu iş uzayınca bıktım ve onun emirlerini geri çevirmeye başladım. Çok geçmeden sebepsiz yere azledildim. Bunun ona itâat etmememin netîcesi olduğunu anladım."

Buhârâ´da yetişen en büyük velîlerden Alâeddîn-i Attâr hazretlerinin hocası Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) birgün talebeleri ile kıra çıkmıştı. Yolda bir nehrin üzerinden geçiyorlardı. Nehir yeni yağan yağmurlarla taşıp kabardığından birçok ağacı kökün- den söküp götürüyordu. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri;

"Alâeddîn atla!" buyurdu. Alâeddîn-i Attâr hazretleri, kendini hemen nehrin azgın sularına attı. Sular Alâeddîn´i derhâl yuttu. Diğer talebeler şaşkınlık ve korku içinde idi. Ancak hocalarına da bu işin esrarını soramıyorlardı. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, talebeleriyle yoluna devâm ederek kırlarda bir müddet gezdi. Akşam üzeri geri dönerken, köprünün yanına gelince, talebelerine;

"Biz kaç kişiydik, bir eksiğimiz var mı?" diye sordu. Talebeler de;

"Bir kişi eksiğimiz var. O da sabahleyin buradan geçerken nehre atlamıştı." dediler. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri ellerini nehre uzatarak;

"Alâeddîn gel!" buyurdu. Alâeddîn-i Attâr nehirden çıktı. Elbiseleri hiç ıslanmamıştı. Behâeddîn-i Buhârî, talebelerine buyurdu ki:

"Görüyorsunuz, nehir, kökleri sağlam olmayan bütün ağaçları söküp götürüyor. Fakat Alâeddîn´in kökü sağlam olduğundan söküp götüremedi."

Evliyânın büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on beşincisi olan Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, birgün bir yere gitmekte iken, yolları bir akarsuya rastladı. Yanında bulunan talebelerinden Emîr Hüseyin´e; "Kendini bu suya at." buyurdu. Daha böyle derdemez, Emîr Hüseyin hiç tereddüt etmeden kendini akan suya attı ve suyun içinde kayboldu. Ara- dan bir müddet geçti. "Ey Emîr Hüseyin, çık gel!" buyurdu. Emîr Hüseyin derhâl sudan dışarı çıktı. Elbisesinde en ufak bir ıslaklık yoktu. Be- hâeddîn Buhârî hazretleri ona; "Ey Emîr Hüseyin, kendini suya atınca ne gördün?" diye sordu. Emîr Hüseyin dedi ki: "Emriniz üzerine kendimi size fedâ ederek suya atınca, bende öyle bir hâl hâsıl oldu ki, kendimi birden bire gâyet güzel döşenmiş bir odada buldum. Bu odanın hiç kapısı yoktu. Kapı aradım, orada zâtı âlinizi gördüm. Bana bir kapı gösterdiniz. İşte bu kapıdan çık buyurdunuz. Eliniz ile kapıyı açtınız, ben de kapıdan çıktım. İşte huzûrunuza geldim." dedi.

Talebesinden biri şöyle anlatmıştır: "Hâce hazretleri bir gün bu fakirin hânesini şereflendirdi. Çok sevindim. Pazardan bir çuval un aldım, geldim. Behâeddîn Buhârî hazretleri unu görünce; "Bu unu, çoluk çocuğun ile pişirip yiyin ve bunun sırrını kimseye söylemeyin." buyurdu. Hâce hazretleri o zaman evimde iki ay misâfir oldu. Talebelerinden bir kısmı da onun yanında idi. Çoluk çocuk ve diğer ahbâblarım, hepimiz, hattâ Hâce hazretleri gittikten sonra, o undan çok zaman yedik. Un hâlâ ilk aldığımız gibi duruyordu. Aslâ eksilmedi.

Sonra Hâce hazretlerinin mübârek sözünü unutup, o sırrı çoluk çocuğuma anlattım. Bunun üzerine o undan bereket kesilip, un tükendi."

Alâeddîn-i Attâr hazretleri; Şöyle anlatmıştır: "Hocamız, (Şâh-ı Nakşi- bend Behâeddîn Buhârî hazretleri) Emîr Hüseyin´e, kış mevsiminde çok odun toplamasını emr etti. Odun toplama işi bittiğinin ertesi günü, kırk gün devâm eden kar yağmağa başladı. Sonra Hâce hazretleri, Hârezm´e gitmek için yola çıktı. Şeyh Şâdî de hizmetinde idi. Hırâm Nehrine geldik- lerinde, suyun üzerinden yürümesini ona emretti. Şeyh Şâdî korktu, çe- kindi. Bir defâ daha emretti. Yine yapamadı. O zaman büyük bir tevec- cühle ona baktı. Bununla kendinden geçti. Kendine gelince, ayağını su- yun üzerine koyup yürüdü. Suya batmadı. Hocamız da arkasından yürü- dü. Suyun üzerinden karşıya geçince, Hocam; "Bak bakalım, pabucun hiç ıslandı mı?" buyurdu. Baktığında, Allahü teâlânın kudreti ile, en kü- çük bir ıslaklık yoktu."

İTÂAT BÖYLE OLUR



Allah adamlarından, "Bâyezîd-i Bistâmî",

Dîne hizmet uğrunda, bir hayli çoktu azmi.



Üstâdından aldığı, feyiz ve ilhâm ile,

Hizmete adamıştı, kendini tamâmiyle.



Gâye, bir kişi olsun, kurtarmaktı Ateş´ten,

Daha mühim iş yoktu, ona göre bu işten.



Buyurdu: "Kardeşlerim, verenler olur azîz,

Zîrâ veren kulları, çok seviyor Rabbimiz.



Almak istemeyin ki, bu, hiç makbûl şey değil,

Hep almak düşünenler, olurlar hor ve zelîl.



İnsanlar arasında, olan her türlü kavga,

Hepsi almak yüzünden, vukû bulur mutlaka.



Fakat "vermek" yüzünden, çekişme olmaz zinhâr,

Görülmüş mü vermekten, kavga etsin insanlar?"



Buyurdu: "Peki deyin, kaçının îtirazdan,

Zîrâ peki demeyip, kovuldu la´in şeytan.



Eshâb, Resûlullah´a, tam itâat ederdi,

O´nun her bir emrine, hemen "peki" derlerdi.



.

Mübârek huzûrunda, edepliydiler gâyet,

Sessizce oturur ve etmezlerdi hareket.



Hattâ ağaç zannedip, kuşlar o kimseleri,

Gelip üzerlerine, konarlardı ekserî.



Bir kabahat işledi, eshâbdan biri, bir gün,

Mübârek kulağına, gitti bu da Resûl´ün.



Resûl´e erişince, vukû bulan hâdise,

Buyurdu ki: "Onu ben, hapsettim öyle ise."



Bu haberi o zâta, gidip dediklerinde,

Bir "mıh gibi" çakılıp, kala kaldı yerinde.



Bu emri aldığında, nasılsa vaziyyeti,

Öylece dondu kaldı, aslâ değiştirmedi.



Allah´ın Resûlünün, emrine muhâlefet

Olur diye, bir milim, eylemedi hareket.



Hattâ bir ayağını, öbürünün yanına,

Bile getirmedi ki, îtiraz olur O´na.



Resûl´e bu derece, itâat ederlerdi,

"O´nun için canımız, fedâ olsun." derlerdi."



Bir gün de buyurdu ki: "Kardeşlerim, bu nefis,

Öyle bir canavar ki, aman dikkat ediniz!



Bir ahtapot misâli, insanın vücûdunu,

Kollarıyla sarmıştır, böyle düşünün onu.



Başı, tam alındadır, sanki bu canavarın,

İşi, mâni olmaktır, secdesine insanın.



Haram ile beslenir, nefis denen canavar,

Serpilir, kuvvetlenir, işlendikçe haramlar.



Sâdece tek gâyesi, vardır ki işbu nefsin

Sâhibini ebedî, azâba sürüklesin!



Siz düşman aramayın, sizin hâricinizde,

En büyük düşmanınız, nefistir içinizde,

Onu öldürmek için, iki yol vardır ancak,

Birisi, gıdâsını, kesmektir tam olarak.



Yân...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İtaat
« Posted on: 29 Mart 2024, 00:57:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İtaat rüya tabiri,İtaat mekke canlı, İtaat kabe canlı yayın, İtaat Üç boyutlu kuran oku İtaat kuran ı kerim, İtaat peygamber kıssaları,İtaat ilitam ders soruları, İtaatönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes